Ana Sayfa Manşet Sevgi üzerine acı sözler (1)

Sevgi üzerine acı sözler (1)

Yorum | Veysel Ayhan | @Veyhann

Hizmet Hareketi içinde yer alan STK’lar, vakıf ve dernekler hatta medya ile ilgili “eleştiri”, “özeleştiri” ve “şeffafiyet” tartışmaları var. Atılan adımlar, üslup, iştişare tarzı, planlama… Tüm bu konular tartışılabilir, metotlar güncellenebilir, yöntemler yenilenebilir. Buna karşı çıkmak eşyanın tabiatına karşı çıkmak olur. Çünkü Allah’ın kainatta cari kanunu “kendini yenilemek”tir. Kendini yenilemeyen sistem eskir, pörsür ve işlemez hale gelir. Kendini yenilemeyen insan farkına bile varmadan savrulur kendini kenarda bulur. Kur’an’ın bize öğrettiği bir hakikattir: “Eğer O dilerse, (yaratmaktaki maksadının yerine gelmesi için) sizi ortadan kaldırır ve yerinize yeni bir nesil getirir.” (Fatır/16) (Surenin içeriği ve hatta adı bile manidar.)

Çağ ve Nesil’de ise şöyle denir: “Kendini yenileyemeyenler, güçlü de olsalar, er geç tükenip gitmeye mahkûmdurlar. Her şey, kendini yenileyerek canlı kalır ve varlığını sürdürür; yenileme durunca da canı çekilmiş ceset gibi, çürümeye, hebâ olup dağılmaya terk edilmiş olur.”

İŞİN ‘BESMELE’Sİ

Sistem tartışmalarına, yenilenmenin teoriğine girmeden önce, göz ardı edilmemesi gereken ve işin “besmele”si diyebileceğimiz bir husus var ki her şeyden önce gelir: Muhabbet/Sevgi.

Hz. Bediüzzaman muhabbetin, kainatın mayası olduğunu aktarır: “Bütün kâinatın mâyesi,(mayası) muhabbettir. Bütün mevcudâtın harekâtı, muhabbetledir. Bütün mevcudâttaki incizab ve cezbe ve câzibe kanunları, muhabbettendir.”

Sonra bunun sosyolojimize yansımasını gereken neticesini ifade eder: “Biz muhabbet fedaileriyiz husûmete vaktimiz yoktur”. Sevgi ve muhabbetten yoksun “tuğlalarla” dünyanın en şaşaalı ve muhteşem camisini yapsanız beyhude. Ömrü yatsı ezanını bulmaz. Dolayısıyla her ne yapılacaksa yapılsın “tuğlaların” muhabbet ve sevgi ile karılmış olması gerekir.

SEVGİNİN SİMYASI

“Sevgi duygusu” yaratılmış ve kalbe atılmış bir “şey”dir. Allah verirse olur. Canı isteyen, arzu eden onu elde edemez.

Her insanda var olan sevgi miktarı/istidadı/kabiliyeti farklıdır. Teşbihle basitleştirip ifade edersek kimi insanda üç gram kiminde on, kimin yüz kilogram istisnai fıtratlarda ise tonlarca olabilir. Ama her insanda minimum var olan sevgi “üç gramdır”. İlki nefsine yani kendine, ikincisi eşine, üçüncüsü çocuklarına. Basit, en alt insani düzey budur. Eğer sevgimiz bundan ibaretse biz toplumsal hayatta iki tuğlayı bir araya getiremeyiz. Böylelerini aile fanusu dışında hiç kimsenin ıstırabı, acısı, ölümü; zulüm ve eziyet görmesi rahatsız etmez.

SEVGİ YOKSA NE VARDIR?

Fıtrat boşluk kabul etmez. “Sevgi”nin olmadığı bir kalbi menfi duygular istila eder. Böyle bir kalp “selim” bir kalp olamaz. “Silm” sıfatlarını taşıyamaz.

“Yitirilmiş Cennete Doğru”da şöyle ifade edilir: “Sevgiden mahrum bu sîneler, bir türlü egonun karanlık labirentlerinden kurtulamadıkları için, kimseyi sevemez, sevgiyi sezemez ve varlığın sînesindeki muhabbetten habersiz olarak kahrolur giderler.”

Teşbihte hata olmasın, bu insanlar tıpkı huzursuz atomlar gibidir. Proton ve nötron sayıları dengesiz olan karasız ve huzursuz atomlar kendi hallerinde duramaz; içlerinde fazlalığı atıp başka bir atoma dönüşmeye çalışırlar. Huzursuz birey ve aile gibi çevreyi, rahatsız ederler. Bunun gibi sevgiden mahrum bir kalp huzura kavuşamaz. İtminana eremez. Hz. Bediüzzamanın “Elimizde nur var, topuz yok” der. Kalbin sermayesi “nur” değilse o kalpte tek sermaye otomatik olarak “topuz” olur.

Sevginin olmadığı bir kalbi ilk işgal eden vasıf “kibir” olur. Kibir ve sevgi aynı kalpte bulunmaz. Kibirli insan kimseyi sevemez. Suniliklerle ve yapmacık tavırlarla “seviyor gibi” görünmeye çalışır ama karşı tarafı inandırması mümkün değildir.

BİR SEVGİ BURCUNA ÇIKMAK

Son yıllarda duyduğum en güzel ve önemli tespit Bamteli’nden: “Bir insanın iman’ının vüsati (genişliği) mahlûkata şefkati nispetindedir.” Demek ki “Sevgisizlik ve şefkatsizlik” aynı zamanda iman zayıflığının da bir göstergesi.

Bir yanda milyarlarca insanı seven, onlar için ağlayan, yas tutan; ağaçlardaki böceklere şefkatle eğilen, rengârenk çiçekleri incitmeden okşayan, onları Allah’a aidiyetiyle tazim eden bir kalp, diğer yanda üç gramlık benim kalbim. Ne kapanmaz bir uçurum!

“Adamın biri, Mevlânâ Celaleddîn Rûmî hazretlerine öfkeyle gelir: Sen Hristiyanlara bile kucak açıyorsun, Yahudilerle biraraya geliyorsun; günah işleyenlere dahi ‘gel’ diyorsun, sarhoşa el uzatıyorsun… Böyle yapmakla İslam’ın onurunu iki paralık ediyor, dinin izzetine dokunuyorsun. Sen zındıkın tekisin, seni Cehennem bile kabul etmez!..’ diyerek bir düzine hakarette bulunur. Hazreti Mevlânâ ona sadece ‘Sen de gel, sana da bağrımı açıyorum!’ demekle iktifa eder.”

Her insan için en hayati konu “sevgi”sizlik boşluğunu gidermek olmalı. Sürekli ‘Allah’ım kalbime kaldıracağım kadar kilolarca, tonlarca bir sevgi lütfet’ diye yalvarmalıyım. Ümitsizliğe yer yok. “Allah ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarır.”(3/27)

Dilerse bizi bir gecede insaniyet semasında bir sevgi burcuna ışığı bitmez bir kandil olarak asar.

(Devamı var.)

HENÜZ YORUM YOK