YORUM | MAHMUT AKPINAR
Batı medeniyeti kendi Rönesans’ını yapar bilimde, sanatta ciddi mesafeler alır ve Ortaçağ’ın karanlığından kurtulur. Coğrafi keşifleri yapar yeni dünyalara açılır. Reformla Kilisenin yoz ve yobaz baskısını etkisiz hale getirir. Din adamlarının dini bir çıkar ve güç aracı hale getirmesinin yolunu kapatır. Sanayi Devrimi ile geleneksel üretim yöntemlerini değiştirir ve dünyanın pek çok coğrafyasında güce, işgale ve sömürüye dayalı bir düzen kurar.
“Küffarın” farklı alanlarda yaptığı atılımlar, açılımlar onlara büyük bir güç, hakimiyet kazandırırken Müslümanlar arkası arkasına mağlubiyetler, kayıplar, işgaller yaşarlar. Batı medeniyeti karşısında Müslümanlar yenilmiştir. İslam dünyasında, Osmanlı’da aydınlar arasında bu yenilgiyi geri çevirmenin, yolları aranır. Layihalar, risaleler, çözüm reçeteleri yazılır. İslam medeniyetini ve Osmanlının inhitatını kurtarmak isteyen Münevverler genel olarak ikiye ayrılır. Bir kısmı Batı Medeniyetinin yol ve yöntemlerini taklit ederek, Batılılaşarak yeniden güçlenileceğini söyler. Daha ziyade medrese kökenlilerin, ulemanın destek verdiği öteki görüş ise yenilginin, yozlaşmanın ve batı karşısındaki bozgunun dinden, Kitaptan uzaklaşmaktan kaynaklandığını ifade ederler. Daha sonra bazıları kurtuluşu Osmanlıcılıkta, bazıları da Türkçülükte bulur.
Ancak Osmanlı’nın son 3 asrında ve Cumhuriyet döneminde dindar kesimler için kurtuluşun çaresi hep Şeriatta aranmıştır. “Şeriat” kelimesi dindarlar/İslamcılar için sihirli değnek gibi görülmüş, geldiğinde her sosyal, ekonomik, idari problemin çözüleceğine, yozlaşmanın biteceğine, ülkenin huzur-refah-adalet adası olacağına inanılmıştır. Oysa Osmanlı devleti örfi hukukun yanında Şeriatın uygulandığı bir hukuk sistemine sahipti. Şeriat uygulanırken bu yenilgiler yaşanmış, mevziler kaybedilmiş, yozlaşma zirveye çıkmıştı. Uygulayan da bütün Müslümanları temsil eden Halifelerdi. Bugün hala Şeriatla yönetilen pek çok ülkenin hukuki referansı olan, dönemine göre mükemmel denecek şekilde hazırlanmış Mecelle Osmanlı’nın çöküş döneminde uygulamaya konulmuştu. Üstelik Mecelleyi Ahkamı Adliye İslamcıları ciddi şekilde etkileyen, geleneksel ekolden yetişmiş müthiş bir hukukçu, eğitimci, idareci olan medrese kökenli Ahmet Cevdet Paşa başkanlığındaki yetkin bir heyet tarafından hazırlanmıştı. Ama Mecelle Osmanlının çöküşünü ve çözülüşünü engelleyemedi.
MAZLUM VE MAĞDUR MÜSLÜMANLARIN ‘SİHİRLİ’ REÇETESİ
Ne var ki Şeriat kavramı sömürge yaşayan, zulme maruz dünya Müslümanlarında ve Cumhuriyetin ilk yıllarında uygulanan ağır baskı nedeniyle Türkiye Müslümanlarında hep sihirli bir kurtuluş reçetesi olarak görüldü. Yirminci yüzyılda batı sömürgeciliğine karşı İslam’ı esas alarak siyasi mücadele verme yöntemini seçen Müslümanlar için “Şeriat”, “Hilafet” gibi kavramlar mutlaka ulaşılması gereken kızıl elma oldu. Ama kimse bu kavramların muhtevasını, esaslarını dikkate almadı. Sadece hamasi söylem halinde sloganik şekilde gündeme getirildiler. Sadece siyasal İslamcı gruplar için değil, geleneksel dini yaşamı tercih eden pek çok grup için de “Şeriat” kavramı fetişleştirildi. Bütün umutlar ahlaktan, haram helalden, adaletten, çalışmaktan, tabii ve kevni kaidelerden soyutlanıp yüceltilmiş muğlak-müphem bir kavrama bağlandı. Bunun siyasal İslamcılar ve Müslümanları yönetenler için pratik faydaları vardı. Zira bu kavramları kullanarak oy topluyor, bütün sorunlara çözüm önerisi getiriyor, insanların sadakatini, desteğini sağlıyorlardı.
Gerçekte ise Şeriat hukukun üstünlüğü demekti. “Şeriatın kestiği parmak acımaz” sözünde kastedilen hukuk ve adaletti. Ama bu kavram bile zamanla adaletsiz hukuksuz uygulamaların gerekçesi, mazereti yapıldı. Zulüm bununla savunulur oldu.
İslamcılar nezdinde “Şeriat gelecek dertler bitecek!” (veya Şeriatı savunan falan adam gelecek dertler bitecek) şeklinde ütopik, gerçeklikten kopuk yaklaşımlar vardır. İslamcı mahallede herkes “Şeriat” vurgusu yapmakta ama kimse Kur’an’ın temel değerleri olan adaletten, kul hakkından, suçun şahsiliğinden, zulmün en büyük günah olmasından, ilimden, araştırmanın öneminden, Kâinat kitabının kaidelerinden, çalışmaktan bahsetmemektedir. Herkes “ben yapmayayım, ben üstlenmeyeyim, ben çalışmayayım, ben adaleti gözetmeyeyim ama dışardan birisi mucizevi bir şeklide Şeriat gömleğini bize giydirsin ve hemencecik düzelelim” kolaycılığında. Kurallar ne kadar mükemmel olursa olsun eğer o kuralları uygulayacak, koruyacak, gözetecek insanlarınız yoksa kurallar bir şey ifade etmez. Bir ülkenin adına demokratik koyunca orası demokratik olmuyor. Oradaki insanlar demokrasiyi koruma gözetme kararlılığında ise orası demokratik, adaletli olur. Nitekim eskiden demokratik olan Almanya, Federal Almanya idi. Adında “demokratik” olan ise otoriter olanıydı. Tabelalar çoğu zaman aldatıcı olabiliyor. Murat 124’e Mercedes arması takmak sürücünün bazı duygularını tatmin dışında bir değişiklik oluşturmuyor.
KUR’AN’A GÖRE NE DURUMDAYIZ?
Günümüzde Şeriatla yönetilen ülkelerde adalet, hukuk, yozlaşma, yolsuzluk, eğitim, refah dağılımı, Allah’ın insanlara bahşettiği temel özgürlükler nasıl bir bakalım isterseniz. Bu konuda bir grup Müslüman akademisyen araştırmalar yapıyor. Amaçlarının din adamlarını ve siyasetçileri memnun etmek değil, Müslümanların Kur’an’ın esaslarını keşfetmelerini sağlamak olduğunu söylüyorlar. Araştırma grubu Kur’an kriterleri çerçevesinde hukuk, eşitlik, temel haklar, ekonomi, sağlık, eğitim, can ve mal güvenliği, özgürlükler, yozlaşma, şeffaflık gibi konularda ülkeleri sıralamaya koymuşlar. En son sıralama 153 ülke arasında 2015 yılında yapılmış. Bu çalışmaya göre ilk üç sırayı Hollanda, İsveç ve İsviçre alıyor. En yüksek sıralamayı yakalayan Müslüman ülke Katar görünüyor ama 36. Sırada. B. Arap Emirliği 40., Malezya 43. sırada. 2015 yılında 65. sırada olan Türkiye sanırım son iki yılda 30-40 sıra daha düşmüştür.
Peki, Şeriatla yönetilen ülkeler bu sıralamada neredeler?
İlk akla gelen Şeriatla yönetilen 3 ülkeye Suudi Arabistan, İran ve Sudan’a bakalım. Genel sıralamada Suudi Arabistan 59, İran 116, Sudan 150. sırada. Hukuk devleti ve yönetişim kriterlerine göre Suudi Arabistan 40, İran 84, Sudan 148. sıradalar. İnsani ve siyasi haklarda Suudi Arabistan 93, İran 121, Sudan 135. Sırada. Araştırmaya ve tabloya baktığınızda genelde Müslüman ülkelerinin, özelde ise Şeriatla yönetilen ve tabelasında “İslam ülkesi” yazan devletlerin yerlerde süründüğü görülüyor.
Bu araştırmadan meselenin bir sistem sorunu olmadığını, insan sorunu, anlayış, yaklaşım, ahlak sorunu olduğunu anlıyoruz. Tabloya bir başka yönden bakarsanız Kur’an’a göre en önde çıkan ülkeler hukukun üstünlüğünün ve demokrasinin, insan haklarının güçlü olduğu, iyi korunduğu ülkeler. Bu konudaki toplumsal bilincin yüksek olduğu ülkeler. Bugün Müslümanlara düşen Şeriatı sloganlaştırmak değil, Kur’an’ın emriyle de tamamen örtüşen hukukun üstünlüğüne, demokratik değerlere, insan haklarına, temel hak ve özgürlüklere sahip çıkmaktır.
SLOGANLA, TABELAYLA İSLAMİ OLUNMUYOR
Araştırmalar ve yaşanan gerçekler gösteriyor ki slogan atmakla, tabela asmakla ne Şeriat, ne de hukuk ve adalet geliyor. Bugün İslam dünyasında hukuku, adaleti, temel hakları katledenler aksine bu cinayetlerini ve zulümlerini İslami söylemlerin arkasına saklanarak yapıyorlar. İslamcılar zayıfsa adaletten, hukuktan, demokrasiden bahsediyorlar. Ama güç onlarda olunca bunları hatırlamıyorlar. Şeriat ve İslami kavramlar Müslümanları zulümle idare etmek için yöneticilere çok iyi imkanlar sunuyor. Çünkü ağzını açanları Şeriatı, Kur’an’ın kutsiyetini hatırlatıp susturuyorlar. Türkiye’de son dönemde işlenen bütün şenaatler milliyetçilik sosu katılmış “İslamcılık” zarfıyla meşrulaştırılıyor. Ülkede hukuku, demokrasiyi, temel hakları ayakta tutacak bütün kurumlar İslamı, Kur’anı istismar eden siyasetçilerce çökertildi. Bu değerleri ayakta tutacak nitelikli, ilkeli bütün insanlar, aydınlar “İslamcı” söylemler arkasından ateş eden yozlaşmış kasaba siyasetçilerine feda edildi.
Ziya Paşa “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” demiş. Bu ilke herkesin dilindedir ama dindarlar, cemaatler, İslamcılar hala tabelaya, söyleme bakıyor. İnsanları ve eylemlerini hukuki, ahlaki, İslami mihange vurup da değerlendiren yok! Kur’anın temel değerlerine, en çok Şeriatı dilinden düşürmeyenler, “İslami bir düzen kurma” iddiasındakiler ihanet ediyor.
Kaynak: http://islamicity-index.org/wp/islamicity-rankings/