YORUM | M. NEDİM HAZAR
Puslu bir gökyüzünden inen kesif bir sis tıkıyor genizlerimizi. Oysa kadim bir meselin tekrarından başka bir şey değil tüm olanlar.
Yaşanmıştır yaşanacaklar.
Ve biz, izlerinin peşine takılıp hakikatin uslanmaz arayıcıları olmak durumundayız.
Göçmen bir melek getirdi kundağı. Leylek sandı meleği çocuk. Dallarını büktü mahzun genç ağaç… Bacalar, kurumdan bir kahkaha attılar. Beyaz bir duman oldu uzun gagalı kuşlar. Evlerden bahçelere kaçtı uçurtmalar.
Yapraklar, dalların kollarından, toprağın kucağına kaçmamışlardı henüz. Lakin insafsızdı rüzgar. Yaprak yerine, takıldı renkli balonlar dallara. Yaprağın öyküsü ezber edilmiş mahzun bir kadar. Sinesinde açıp, neşv ü nema sonrasında, ayrılığı bilerek yaşamak. Haysiyeti vardır yaprağın, gitme vakti geldi mi ardına bile bakmaz.
Hayal kuruyorsan küçüksün henüz, hayaller büyütür sevdaları.
Bir çocuk, kalbini kazıdı tenine ağacın. Kimse bilmez aslında, kabuk; kuruyan yara demek. Yanmadı gövde ama eğilip baktı dallar. Bütün olup biteni gördü yapraklar.
Homurdandı incecik parmakları köklerin. Bir kayanın böğrüne saplandı çok derin. Aşk olsun, dedi kaya, yarasını tutarak. Aşk oldu… Ne kadar kuş, kelebek, işsiz güçsüz börtü böcek…
Hepsi şahit yazıldı…
Bir demet yeşil beyaz çiçek savruldu gökyüzüne. Önce dili çözüldü, sonra kalp ikiye bölündü. Ve yaşlandı bulutlar… Bembeyaz ve ıslak…
Sevimsiz olmaz masal.
Sonra baston oldu dal. Her şeyin tanığıydı, terli avucunda dedenin. Bir tabut çektiler ağacın gövdesinden, toprağa armağan…
Kıyıcıdır sızısız olanlar. Ve dua yalnızların muhkem sığınağı. Yapayalnız bir dua yükseldi akabinde. Balonlar patlamıştı birer birer… Kül rengi uçurtmalar, tünemişti bulutlara. Dallar çıplak… Ebeden bir hediye gassala.
Yaşlanmış, buruşmuştu kabukları ağacın… Yara demek yaşanmışlık demek, kabuk olgunluk yaşamayı bilenler için. Ağaçlara bak mesela, konuşurlar her halleriyle. Kökleriyle, taşa attığı imzayı görür artta kalanlar.
Hüvel Baki…