HABER PORTRE | M. NEDİM HAZAR
“1721’de kurulan ve 1917’deki Rus Devrimi’ne kadar varlığını sürdüren Rusya İmparatorluğu’nun son çarı Nikolay Aleksandroviç Romanov’un özel fotoğrafçısı Sergey Mikhaylovich Prokudin-Gorskiy, fotoğraf makinesinin icadından yaklaşık 100 yıl sonra 1900’lerin başında çektiği renkli fotoğraflarla, bizlere tarihin bilinmeyen renkli yüzünü gösteriyor.”
Fotoğrafçılığın icadından çok evvel, milattan önce 5. ve 4. yüzyıllarda “iğne deliği kamerası” fikrinden bahsedenler olmuştu. Antik Yunan’da matematikçi ve filozoflar Aristoteles ve Öklid, Çin’de ise düşünür Mo Di.
Daha sonra 965-1030 yılları arasında yaşamış, optik alanındaki çalışmalarıyla da bilinen, İslam âlimi Hasan el-Basrî, bu konu hakkında çalışmalar yürütmüş, güneş tutulması esnasında güneş ışınlarını incelemek için günümüzde ilkel fotoğraf makinesi olarak kabul edilen karanlık kutuyu ortaya çıkarmış ve kullanmıştı.
13. yüzyıl civarında İngiliz bilim adamı ve filozof Roger Bacon, bu karanlık kutu fikrinden etkilenmiş olacak ki, konu hakkında derin araştırmalar yapıp Arap elyazmalarından edindiği bilgilerle, kendi araştırmalarını sentezleyerek karanlık kutunun dünyaya tanıtımını gerçekleştirmişti.
14. yüzyılın son çeyreğinde ise daha çok mimar yönüyle tanınan Rönesans adamı Leon Battista Alberti ve bin yılın dehası kabul edilen Leonardo da Vinci, karanlık kutu vasıtasıyla nesnelerin görüntülerini yansıtmışlardı.
Tüm bunlar çok uzun bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşmiş, fotoğrafın asıl ortaya çıkış süresi 19. yüzyıla kadar uzamıştır. 1813 yılında ışığa duyarlı bir levha üzerinde çok başarılı olmasa da kalıcı görüntüler elde etmeyi başaran ve en nihayetinde 1826’da tarihin bilinen ilk fotoğrafını çeken emekli Fransız subay ve mucit Joseph Nicephore Niepce’ten tam 35 yıl sonra, 1861 yılında İskoç teorik fizikçi ve matematikçi James Clerk Maxwell, içinde bulunduğu yüzyıl için devrim sayılabilecek bir şey keşfetti.
Üç farklı filtreyle çektiği kurdelenin görüntülerini birleştirerek renkli bir fotoğraf elde etti ve belki de yaklaşık elli yıl sonra tarihe ışık tutacak olan fotoğrafçı Gorskiy’ye büyük bir ilham kaynağı oldu.
Niepce’in sekiz saatten uzun bir pozlama ile çektiği ve “güneş çizimi” anlamına gelen “haliograph” adını verdiği fotoğrafında bir kulübe çatısı ve bir güvercin yuvasından başka bir şey yoktu. Bunun üzerinden yarım asır bile geçmeden Maxwell’in renkli fotoğrafçılık alanında attığı ilk adım, modern fotoğrafçılığın temellerini oluşturmuş, ardından Gorskiy’nin de katkılarıyla çığ gibi büyüyerek günümüzdeki hale gelmiştir.
Renkli fotoğrafçılığın atası: Gorskiy
Rusya’nın Murom kentinde dünyaya gelen Gorskiy, aslında bir kimyagerdi. Çar II. Nikola’nın özel fotoğrafçısı olmanın avantajlarından faydalandı ve onun destekleriyle içerisinde karanlık bir odanın bulunduğu otomobili ile ülkemiz sınırları içerisindeki Artvin de dahil birçok yer gezdi ve gördüklerini fotoğrafladı.
Tabii tüm bunları gerçekleştirmek için Çar’ın özel izni gerekiyordu. İzni almak için pek fazla zorlanmadı. 1909 yılından 1915 yılına kadar siyah-beyaz ve renkli olmak üzere yüzlerce fotoğraf çekti.
Rus Devrimi’nden bir yıl sonra 1918’de Rusya’dan ayrılan Gorskiy, ilk olarak Norveç ve İngiltere’ye, daha sonra ise Fransa’ya gitti. Bu süreç içerisinde Rusya’da çar ve ailesi öldürülüp devrim gerçekleştiği için olacak ki, tekrar ülkesine dönmedi ve 1944 yılında son yaşadığı yer olan Paris’te hayata veda etti.
Fotoğrafçının Almanya, Fransa ve Rusya gibi ülkelerde birçok bilim adamı ile çalışarak geliştirdiği tekniği ise kesinlikle büyük bir övgüyü hak ediyor. Sanatçı, fotoğrafını çekeceği objeyi ve fotoğraf makinesini hareket ettirmeden arka arkaya üç ayrı fotoğraf çekiyor ve bu fotoğrafların her birinde farklı ayarların yanı sıra farklı filtreler kullanıyordu.
Mavi, kırmızı ve yeşil filtreler kullanarak görüntüyü siyah-beyaz camlar üzerine düşürerek, ardından yine kendi geliştirdiği özel bir banyo ile yıkayıp renkli fotoğraflar elde ediyordu.
Projeye başlamadan önce asıl amacı sadece öğrencilerine bazı optik kavramları öğretebilmek olan fotoğrafçının günümüz fotoğraf sanatına ilham kaynağı olması ise dehası, keşfi ve başarısına bağlı.
Aslında Maxwell’in tekniği ile neredeyse aynı olan teknik, içerisinde bulunduğu çağın teknolojisi ve Gorskiy’nin istikrarı ile birleşince ortaya büyük ve hayranlık uyandıran bir keşif çıkmış oldu.
Fotoğrafların Kongre Kütüphanesi’ne yolculuğu
Gorskiy’nin çalışmalarının tümü 1948 yılında Washington’da bulunan Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi tarafından satın alınmış, daha sonra Güney Virginia Üniversitesi’nden fotoğrafçı Walter Frankhauser, kendi tasarımı olan “digichromatography” tekniği ile Gorksiy’nin eski cam tabletlerini bilgisayar ile tarayıp her birine saatler harcayarak çok yüksek çözünürlüklü fotoğraflar elde etmiştir.
Frankhauser’ın büyük emekler harcayarak işlediği 122 fotoğraf, 2001 yılında Kongre Kütüphanesi tarafından “The Empire That Was Russia: The Prokudin-Gorskii Photographic Record Recreated” adı altında düzenlenen sergide izlenmiş, 2004 yılında ise Gorskiy’nin işlenmeyen 2000’e yakın renkli fotoğrafı bilgisayar bilimcisi Blaise Agüera y Arcas tarafından yüksek çözünürlükte dijital fotoğraflar haline getirilmişti.
Fotoğraflarında konu olarak daha çok eski kilise ve manastırları, bölgenin yerel insanlarını, fabrikaları, köylüleri, kırsal manzaraları, kent panoramalarını işleyen Gorskiy, özellikle portre fotoğraflarında konu edindiği kişinin ruh halini tıpkı bir ressamın fırça darbeleri gibi fotoğrafa işliyordu.
Kendisi, o zamanki teknikle günümüzde renkli fotoğraf kâğıdına bile basılabilen bu fotoğrafların saydamlarını, ne yazık ki sadece projektör vasıtasıyla yansıtarak görebiliyordu. Fotoğraf makinesi filminin dahi bulunamadığı bir dönemde onu böyle bir keşfe sürükleyen sebebi tam anlamıyla bilmesek de, üzerinde tahmin yürütmeye çalışmak pek zor değil.
Rus ressamların keşfe etkisi
Sosyalizmin sanata yansımış hali sosyalist gerçekçiliğin atası ve Rus resim sanatının en önemli resimlerinden biri olarak kabul edilen “Volga Kıyısında Burlaklar”ın yaratıcısı Ilya Repin, manzara resimlerinde kullandığı muhteşem ışık ile tanınan Rus realist Ivan Shishkin ve kadınları rengarenk kıyafetler içerisinde resmederek gerçekçiliğin sınırlarını zorlayan Abram Efimoviç Arkipov…
İsmi geçen ressamlar ve o dönemdeki tüm Rus realist ressamların eserlerindeki başarılı ışık kullanımıyla ortaya çıkan renkler Gorskiy’yi etkilemiş olacak ki, tablolarda gördüğü gerçekçiliği daha yalın bir halde ortaya koymak istemiş. Ve belki de bu yüzden böyle bir girişimde bulunmuş.
Dünyada her sanat dalının bir şekilde diğerini etkilediği, her akımın birikerek veya tepki sonucunda bir diğerini doğurduğu düşünüldüğünde Gorskiy’nin fotoğraf dünyasına kattığı rengin, fotoğrafçılığın önemli basamaklarından biri olduğu açıkça görülebiliyor.
Şu an bizim “modern fotoğrafçılık” dediğimiz kavram da belki bundan 100 yıl sonra ilkel olarak nitelendirilecek, ileri teknolojinin de etkisiyle bir kenara itilip ‘üç boyutlu fotoğraf’ gibi farklı uğraşlara yönelim gerçekleşecek.
Bu soruların cevabını kesin olarak bilemesek de, Gorskiy’nin bu başarısının 100 yıl sonra bile hatırlanacağını kestirmek hiç zor değil.