YORUM | ERKAN TUFAN AYTAV
Sen kim misin, önce seni biraz tarif edeyim,
Ardından senin için neyin değmeyeceğini söyleyeyim.
Sen zulmü alkışlayansın.
Zalimin yayında olansın.
Sen zulüm karşısında sesini çıkaramayansın.
Zulüm zamanında masanın altına saklanansın.
Sen ‘Reisinin evinin altında tonlarca dolar ne arıyordu?’ diye soramayansın.
Sen ‘Banyolarda, ayakkabı kutularında o paraların ne işi vardı?’ diyemeyensin.
Ensar adındaki vakıfta çocuklara sistematik tecavüz edildiğinde bile sesini çıkarmayansın.
Kutsal kitabın hakkında ‘hakara makara’ diyen adamı da, anana küfreden mütaahidi de baştacı edensin.
Sen polisin değil hırsızın yanında, mazlumun değil, zalimin yanında yer alansın.
Ve bundan hiç sıkılmayan ve utanmayansın.
Sen algı operasyonlarıyla komşunu, yakın akrabanı bile bir günde terörist ilan edensin.
Sen hırsızı, zalimi alkışlayansın.
Sen Berkin Elvan’ın acılı annesini meydanlarda yuhalayansın.
Sen mazluma kimlik soransın.
Daha düne kadar çocuğunu emanet ettiğin, kapısından ayrılmadığın öğretmene bir günde hain, casus, terörist diyebilensin.
Annesi tutuklanan küçük zeynepe köpek annem nerede diye sorduransın.
Doğum yapan anneyi doğumhaneden alınıp bebeği ile hapse atılmasına bile sesini çıkarmayansın.
Sen Meriç’te, Ege’de çocukları ile can verenlere oh olsun diyensin.
Alevisinden, Kürdüne, Cemaatçisine kadar ceberrut devlet kimin üstünde tepiniyorsa devletin yanında yer alansın.
Sen toplumsal lincin gönüllü askerisin.
Sen yeri geldi mi 6-7 Eylül’ün yağmacısı,
Sen yeri geldi mi cadı avında kocası hapse atılmış kadına yan gözle bakansın.
1915 tehciri ganimetinden parsa kapmak için pusuda bekleyen, cadıavında kimin hangi malından bana ne pay düşer diye elini ovuşturansın.
Kaçırılmalara, kaybedilmelere, Cumartesi Anneleri’ne kulaklarını kapayansın.
Sen verdiğin destekle bu kirli rejimin meşruiyet kaynağısın.
Bak ergenekon adındaki derin devletin terör yapılanması da beraat etti.
17-25 yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarında suçüstü yakalanan hırsızların beraat ettiği gibi.
Meğerse Ergenekon terör örgütü yokmuş!
Meğerse dönemin kudretli generalleri ‘Ayışığı’, ‘Yakamoz’, ‘Eldiven’ ve ‘Balyoz’ darbe planları yapmamış!
Meğerse bu darbe planları hem Özden Örnek’in hem Mustafa Balbay’ın günlüklerinde yer almamış.
Hrant dink öldürülmemiş!
Malatya Zirve Cinayetleri olmamış!
Eski özel harekatçı İbrahim Şahin’in ve Yarbay Mustafa Dönmez’in cephanelikleri, Ankara Zir Vadisi’nde çıkan silahlar, İstanbul Poyrazköy’de yerden fışkıran law silahları da gerçek değilmiş !
Dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un dediği gibi bunları hepsi boruymuş.
13 bin kişilik ölüm listeleri, Veli Küçük’ler, Kemal Kerinçsiz’ler, Sevgi Erenerol’lar, Jitemler, asit kuyuları… Hepsi hayalmiş.
Sen Reisinin Ergenekon savcısıyım dediğinde ergenekonun varlığına ikna olan, ama reisin Ergenekoncular ile işbirliği yaptığında da ergenekonun beraat etmesini alkışlayansın.
Evet sen busun.
Ve sen derin devletin kuklası bir rejimin dolgu malzemesisin.
Derin devletin güçlünün zirvesinde olduğu, Ergenekoncuların bayram ettiği bu dönem yaşıyoruz.
Bundan böyle bu ülkeyi ve seni hiç iyi günler beklemiyor.
Ama sen buna müstehaksın.
Hırsızlar ve Ergenekoncular gururla sokaklarda gezerken, bunları suç üstü yakalayan o polisler, hakimler, savcılar şuan hapislerde, tek kişilik hücrelerde işkence altında…
Emniyet Müdürü Zeki Güven gibi işkence ile öldürülenler de var.
Sadece onlar mı? Eşleri, çocukları da aynı zulme muhatap.
Bazen aklıma geliyor 17/25 Aralıkta hırsızlık ve yolsuzlukları suç üstü yakalayan, Ergenekon ve Balyoz operasyonlarını yapan o emniyet ve yargı mensupları bu yaşananlar hakkında ne düşünüyorlardır acaba?
Hücrede, demir parmaklıklar arkasında, dönüp geriye baktıklarında neler düşünüyorlardır?
Onlar adına konuşamam. Ne düşündüklerini de bilemem.
Çoğunluğu senin gibilerden oluşan bu toplum için değer miydi diye düşünüyorlar mıdır acaba?
Evet senin gibiler için değer miydi bu çilelere, yaşanan bu zulümlere diyorlar mıdır?
Değer miydi?
Korkarım bundan böyle hiçbir emniyet ve yargı mensubu bu yaşananlardan sonra görevini yapıp sistemin kirli çarklarına çomak sokmak istemeyecek, hırsızların darbecilerin üstüne gitmeyecek.
Çünkü bilecek ki arkasında duracak bir toplum olmayacak.
Çünkü sen yine hırsızın, yine darbecinin, yine zalimin yanında yer alacaksın.
Yine mazlumun üzerinde tepinecek devleti alkışlayacak yine kirli rejimin gönüllü neferi olacaksın.
Değmez diyecek çoğunluğu senin gibilerden oluşan bu toplum için.
Bu yüzden ne 6-7 Eylüller, ne Dersim katliamları, ne Çorumlar ne Sıvaslar, ne tehcirler, ne darbeler, ne asit kuyuları, ne Jitemler, ne Veli Küçükler, ne cadı avları bu ülkede bitmeyecek.
Birgün zulüm seni vurduğunda uyanacağından da emin değilim.
Evet sen bu kirli rejime, bu kirli devlete müstehaksın.
Nazım Hikmet’in ‘Akrep gibisin kardeşim’ şiiri ile noktalayayım.
Anlaşılan Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze milim değişmemişsin. Değişmeye de niyetin yok.
AKREP GİBİSİN KARDEŞİM
Korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
Serçenin telâşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
Midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun kardeşim,
Bir değil, beş değil,
Yüz milyonlarlasın maalesef,
Koyun gibisin kardeşim,
Gocuklu celep kaldırınca sopasını,
Sürüye katılıverirsin hemen.
Ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlûkusun yani,
Hani şu derya içinde olup,
Deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm,
Senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek eğer,
Ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak,
Kabahat senin demeye de dilim varmıyor ama,
kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!