BEKİR SALİM | YORUM
İlkokula altı yaşımda başlamıştım. Daha bebek sayılırdım ama her nasılsa o güne kadar okumayı ve biraz da yazmayı öğrenmiştim. Sanırım o yüzden, derslerden çok Erzurum’da görmeye pek alışık olmadığımız sapsarı, örgülü saçlı, tanko (Erzurum şivesinde asrî, sosyete) kızla ilgileniyordum.
Madem âşıktım, ozandım, bunun hakkını vermeliydim:
Sen ne kadar güzelsin saçları örgülü kız,
Sınıfın birincisi, edepli, görgülü kız,
Melekler mi batırdı seni altın suyuna,
Güzelliği kudretten, doğuştan vergili kız.
xxx
Sen ki kor âteş olup gönlümü az yakmadın?
Sanki hiç sel misâli gözlerimden akmadın?
Ben ah ettim, inledim, dönüp bir kez bakmadın?
Salim’e yüreğinin kapısı sürgülü kız.
Ama, her sabah okula koşa koşa gitmemin nedeni çok başka bir şeydi.
Evet, kafamda ders vakti böyle şiirler uçuşa dursun, benim asıl dersim teneffüslerde başlıyordu. Zira, herkes oyun oynarken ben koridor duvarlarında asılı Türk Büyüklerinin tablolarını bir yandan hayran hayran seyrediyor bir yandan biyografilerini ezberliyordum. Hele, Yavuz Sultan Selim’in profilden, incili kolyeli, küpeli bir portresi vardı ki seyrine doyamıyordum. Rahmetli babamla da bu hissiyatımı paylaştım ve Yavuz’un yağlıboya bir portresini yapmak istediğimi söyledim. O da ne bilsin resim boyalarının farklı olduğunu, gitmiş sanayi tipi beş kutu boya almış. Ama ilginçtir; ana renkler… Mavi, kırmızı, sarı, siyah, beyaz… Resim yapmaya böyle başladım. Birkaç yıl sonra tablolar duvarlardan kaldırıldı. O günkü üzüntüm, müdüre kafa tutmam ayrı bir hikâye… Yıllar sonra subaylıktan emekli olduktan sonra resim atölyemde “Türk Büyükleri Serisi” hazırlamış ve okullara satmıştım.
TÜRK BÜYÜKLERİNDEN DÜNYA BÜYÜKLERİNE
Hayat bizi 53 yaşından sonra Amerika’ya savurdu. Elhamdülillah… Hicret ayetiyle muhatap olduğumu umut ediyor ve bütün hücrelerimle elhamdülillah diyorum…
Lâkin burada Türk Büyüklerinin çok hükmü yoktu. Madem dünyaya açıldım, o halde dünya büyüklerinin serisini hazırlamalıydım. Amerika’da okullarda öğretmenlik yapan arkadaşlarımı arayıp, “Başlangıcından bugüne kadar dünyaya müspet mânâda katkısı olmuş, peygamberler ve azizler hariç, okulların müfredatına da uygun düşen bilim adamı, sanatkâr, devlet adamı, sivil toplum önderi” isimler istedim. Ciddi bir çalışma neticesinde yüz isim tespit ettik. Bunların hayatlarını araştırıp biyografilerini Amerikalı bir yazara hazırlattık. Bu biyografilerden ilhamla eskizler hazırlayıp kompozisyonlu yağlıboya tablolar yapmaya başladık. Bu orijinal tabloları müzelerin kullandığı özel bir sistemle tarattırıp renk ayarlarını da yaptırarak gene müzelerin kullandığı bir sistemle gerçeğinden ayırt edilemeyecek bir şekilde tuval üzerine basıp, kasnak, çerçeve ve biyografi ile okulların duvarlarına asılmaya hazır hâle getirdik. Şu an ellinci resimdeyiz. Üç ciltlik prestijli bir kitap da hazırlanacak inşallah. Proje devam ediyor. “100 Most Influential People InThe World History”
Geçenlerde Washington’da dünyanın en büyük portre müzesini ziyaret ettim. Aklın yolu bir; adamlar yüz sene evvel aynı şeyleri düşünmüşler: Aşağıda, Edison’un kompozisyonlu bir portresini ve hemen önünde portredeki objelerin camekân içinde gerçek hâllerini göreceğiniz fotoğraflar paylaştım.
Linkler:
- https://youtu.be/z0ZoY7KpaUI?si=3Sa2izwhipU_dEPW
- https://youtube.com/shorts/WtKt8cjvFds?si=zhKfecMcsBMqE6Bz
- https://youtu.be/w930F77GleQ?si=CVqATvUs5bkQ4aMv
*****************************************
RUMÎ PANORAMİK MÜZESİ
31 Aralık 2023 tarihinde 59 bitti ve 60 yaşımdan gün almaya başladım. Derslerde, etütlerde uyumuş, tembellik edip, keyif çatmış, son gece sabaha kadar gözünü kırpmadan imtihana hazırlanan bir öğrencinin telâşı içindeyim. ‘’Bir şeyler yapmalıyım. Dünyaya güzel eserler bırakmalıyım. Hem öbür tarafta da işime yarayacak bir şeyler olsun…’’ diyerek tamamen kendi kararımla bir hamle yapmak istedim.
Hocaefendi, “Herkes kendi konumunda insanlığa hizmet adına ne yapabilirse yapsın.’’ buyurmuştu. Benim elimden saz çalıp türkü söylemek (Saz çalabildiğim söylenemez), şiir söylemek (şiir yazılmaz, söylenir) ve resim yapmak geliyor. (Kimilerine göre hepsi de sıkıntılı şeyler…) Eskilerin tabiriyle “rint meşrep’’…
Amerikadayım; bu insanlarla nasıl duygu düşünce alışverişi yapılır? Herkesin konuştuğu ve anladığı bir dil var ama onun da ötesinde bir gönül dili var. Gönülden gönüle giden en kestirme yol da san’at… Ortak bir dil. Avrupalılar, Amerikalılar özellikle resimden ve hikâyelerden çok etkileniyorlar. O zaman böyle bir gayret içine gireyim, ama nasıl?
Türkiyede iken, Hocaefendi’nin Mevlâna ilgili yazdığı bir makaleyi okumuştum. Sonra hayatı Mevlâna’yı araştırmak ve yazmakla geçen Şefik Can isimli yaşlı bir yazarın kitabı için sunum mahiyetinde bu makalenin özetinin gönderildiğini ve bu yazıya Şefik Can’ın teşekkür ettiği mektubu gördüm. Büyüğümüze bir kere daha hayran oldum.
(İsteyenlere bunları email yoluyla gönderebilirim.)
Hemen bir Rumî Panoramik Müze Projesi hazırladım. Fetih 1453 Panorama, Madam Tussaud Müzesi, Universal Stüdyoları karışımı bir müze… Gelen ziyaretçilerin Mevlâna ile sohbet edip ondan şiir dinleyecekleri sihirli bir müze… O zaman Mevlâna Üniversitesi ile ortak toplantılar yapıp Mevlâna uzmanı bilim adamı arkadaşlarla 19 hikâyelik bir senaryo taslağı hazırladık. Proje hazır, taslaklar hazır ama araya bu sıkıntılı süreç girdi, ardından pandemi derken proje akim kaldı. Projeyi fehme takrib için çok basit bir şekilde sembollerle anlattığım bir video hazırladım. Gücüm o kadarına yetti. Yoksa aşağıdaki linkte göreceğiniz şeyler projenin yanında çok basit kalır.
Bu arada Amerika’ da, neredeyse tamamı yabancı insanların katıldığı bir sanat etkinliğinde bir hanımefendi gözyaşları içinde bir şiir okudu. İngilizcem yetmediği için şiir bitince sordum ‘’sizi ağlatan şiirin sahibi kim diye, ‘’Rumî’’ dedi. Meğer Mevlâna evrensel duygu, düşünceleriyle çok sevilen, sayılan, kitapları her sene ilk 10’a giren (bir sene ‘best seller’ olmuş) bir değerimizmiş. Bu devasa projenin devamı ve bir parçası niteliğinde ‘’33 Müslüman Kâşif ve Keşifleri’’ müzesi de olacak Allah’ın izniyle… Müslüman denilince akla gelen o kadar olumsuz şey var ki bunun tam tersini anlatmaya çalışıyoruz müzenin bu bölümünde. Aşağıdaki linklerdeki videolarda ve açıklama kısmında detaylar mevcut… Ama, bu yazıyı yazma nedenim aslında son bölümde gizli…
Linkler:
HİZMET MÜZESİ
Rumî Panoramik Müzesi’nin bir diğer ve bana göre en önemli parçası Hizmet Müzesi… “Gel! Kim olursan ol! Gene gel!” diyen Mevlâna’nın muhabbet ve hoşgörü enginliğini “Sen bekle biz gelelim” diye bir başka boyuta taşıyan aksiyon ve gönül insanlarının hikâyesi bu… Günümüzün Mevlânaları…
Üstad Hazretlerinin Tiflis’te Rus komiserle olan sohbeti büyükçe bir tablo ile hikâye edilecek ve bu tablo müzenin girişinde ziyaretçileri karşılayacak… Üstadın hayâllerini gerçekleştirme cehdindeki bu gönül insanlarının, hizmet âşıklarının her adımı yağlı boya tablolarla anlatılacak. Bu insanlar Yunus gibi:
“Bir garip ölmüş diyeler,
Üç günden sonra duyalar,
Soğuk su ile yuyalar,
Şöyle garip bencileyin…” diyecekler elbet.
Ama bize de onları unutturmamak düşer. Vefa bu demek… Bir Hacı Kemâl Abi, bir “Samsonlu Hoca”, Yusuf Bekmezci Abi ve daha niceleri niye unutulsun? Belki beş yüz sene sonra o müzeyi gezeceklere ilham olacak insanlar bunlar… Bir senedir, vefat eden abilerimizin ve başka sürpriz tabloların hazırlığındayım. 1992 yılında Hocaefendinin takkesinden kur’a çekilip yutdışına açılmak az bir hadise midir? O tabloyu görünce bayılacaksınız. Beş parasız, dilini bilmediği bir ülkeye giden, havaalanında, elleri böğründe, valiziyle başbaşa kalıp ağlayan delikanlının hikâyesini anlatmamak olur mu? Son dönemde yaşanılan hadiseleri, Esma Uludağ’ı, Gökhan Açıkkollu’yu ve daha yüzlerce mazlumu unutacağımızı mı sanıyorsunuz? Hikâye etmemiz, tablolaştırmamız gereken o kadar hadise var ki…
SİZDEN NE BEKLİYORUM:
Şu ana kadar ruhunun ufkuna yürüyen ağabeylerimizden bir kaç dostumun da yardımıyla 35 isim belirledik. (Yaşayanlar olarak imtihanımız devam ediyor. o yüzden bu bir sonraki adım) Bunların yağlıboya portreleri yapıp hayat hikâyelerini pirinç levhalarda anlatacağız. Ama, üzülerek söyleyeyim ki hepimizin canından bir parça olan Hacı Kemâl Ağabeyinin bile doğru düzgün bir fotoğrafını bulamadım. İşte sizden isteklerim burda başlıyor.
- Bütün bu projeler hakkında fikri olan herkesin söyleyecekleri benim için altın, zümrüt, yakut değerindedir.
- Bu 35 Abinin haricinde başka isim önerisi olan varsa ne olur bana yazsın.
- Ciddi manada fotoğraf, bilgi, doküman, bu abilerimize ait hatıra obje, gözlük, kıyafet, el yazısı ve müzede portresinin önünde camekân içinde sergileyebileceğimiz her şey…( Edison portresinde olduğu gibi…)
- Büyük tablolarla anlatacağımız ibretlik hadiseler… Meselâ 1992 yılındaki yurtdışına açılmada kur’a meselesi gibi mutlaka bu müzede olmalı diyeceğiniz hikâyeler…
(Yine portre müzesinde gördüğüm hadiselerin büyük tablolarla hikâye edilmesi örneklerinde olduğu gibi)
5. Mağduriyetlerin tabloları konusunda Avrupa’daki ‘’Tenkil Müzesi’’ gönüllüleri ile istişare edeceğiz.
6. Her türlü tekniği son damlasına kadar kullanacağız. Zaten öncelikle bu müzeler “sanal” olarak gezilecek şekilde yapılacak. Sonraki adım gerçek binalar olacak.
7. Tamamen gönüllü Photoshop, yapay zekâ, internet kullanımı, sosyal medya konusunda uzman arkadaşlara ihtiyacımız var. Ayrıca resim sanatıyla ilgili arkadaşlardan da ciddi destek bekliyoruz. Müzecilik konusunda eğitimi ve tecrübesi olan arkadaşlar baş tâcıdır. Mimarlar, iç mimarlar ve gönüllü fayda sağlayabilecek herkes…
8. Amerika’da yaşayan ve vakıf kurup, kanununa, usulüne göre vakfın işlerini takip edecek gönüllü bir avukata da ihtiyacımız var.
9. Tabi bu işler bir bütçeye muhtaç… Malum, un olmadan ekmek yapamazsınız… Ben de bu işte öncü olsam da bir gönüllüyüm. Kimseden tek kuruş talep etmiyorum. Bir iki samimi arkadaşıma bu meseleyi açtığımda havanın soğuduğunu, buz kestiğini fark ettim. Para işin içine girince en berrak sular bile bulanıklaşabiliyor. Hele hele “muavenet’ ve himmet’in” bu kadar önem ve öncelik arz ettiği bir dönemde maddi bir beklenti içinde olmak çok yakışıksız olur.
10. Hepimiz vakıf insanlar olmaya söz vermişiz. Şimdi de bir vakıf aracılığı ile bu işe omuz vermek isteyen olursa, san’ata özel merakı olan, bu projelere inanan, kenarda böyle faaliyetlere harcayabileceği ek bütçesi olan varsa, gene tekrar ediyorum, ‘’ muavenet ve himmetinden eksiltmeden’’ vakıf aracılığıyla bu işe omuz verirlerse onlara da diyecek bir şeyim yok. Ben vakfın yönetiminde asla yer almayacağım ve işin sadece san’at kısmında olacağım.
11. Bana bekirsalim@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.
SON SÖZ:
Kiminden cömertlik kiminden san’at,
Biri sağ kanatsa biri sol kanat.
Bir uçak ne kadar etse de inat,
Tek kanadı kırık uçabilir mi?
Allah dilerse uçar.
Biz niyetimize aldık, gayret edeceğiz. Ömür vefa eder mi bilinmez.
Gayret bizden, tevfik Allah’tan…
BIR İTİZAR:
Yazının son kontrolünü yaparken, baktım ki hep “Ben ben ben! Ben yaptım, ben ettim!” deyip durmuşum. Bu, başka türlü nasıl ifade edebileceğimi bilmemenin acziyetinden… Yoksa aldığımız her nefes O’ndan (C.C.)…
Hacı Kemal Abi “haydi söyle onu nasıl sevdiğimi.”
okurken heyecanlandim. Kura olayi gibi sahne tasvirlerinin cok cok guzel olacagini dusunurum. Ama anisini tasatmaya degerler arasinda, ablalarimiz yok mudur….agabeyler kadar. Izmirdeki ilk yurt yeri hanimlar tarafindan bagislanmis.
Ablalar olmaz olur mu? Tabi ki var. Onlar olmadan bu kadar güzel işler yapılamazdı. Şu ana kadar 4 abla tespit ettik. Bu konuda isim araştırmalarımız da hala devam ediyor. Sizden de öneriler bekleriz.
Bence harika bir fikir ve proje olacak. Mevlam aşk şevk versin herkese…
Az çok demeden bizler de destek olmaya çalışalım. Bir hesap numarası falan paylaşılabilir ya da mailinize yazıp da mı bunu paylaşırsınız bilemiyorum…
Aro
Hocaefendi, “Herkes kendi konumunda insanlığa hizmet adına ne yapabilirse yapsın’’, derken, yaptiklari seylerin dinen caiz oldugunu varsaymistir.
Sizin bu onerdiginiz 35 abinin/ablanin yagliboya portrelerini yapma isi, dinen caiz mi? Hocaefendi, Ustad Hazretleri ya da sair ufuk insanlarin hicbirinin bu tur bir girisimi tesvik eder bir sozu olmus mu?
Bu dusundugunuz projenin, hizmet-i imaniye ve Kuraniye motivasyonunu siglastiracagini dusunmuyor musunuz?
Yani siz resim yapmayi seviyorsunuz diye, resim yapmak caiz mi oluyor?
Nezâketle sorulan soruya nezâketle cevap vermek gerekir. Resim yapmanın “dinen caiz olmadığını” düşünmüyorum. Eğer öyle düşünseydim zaten yapmazdım. Bu konuda hiç kimseden fetva almadım. Aklıma ve yüreğime danıştım.
Bence bu proje, motivasyonu sığlaştırmak bir tarafa, daha yüksek bir motivasyonla insanlarla kucaklaşmak için ciddi bir vazife görecektir. Sevgilerimle…
Ayni nezaketle cevap verdiginiz icin tesekkur ederim.
Belli ki, “resim yapmanin dinen caiz olup olmadigi” gibi temel bir konuda, referas aldiginiz tek olcu, “aklinizin” ve “yureginizin” size ne soyledigi. Tabi, sizin oyle tarif ettiginiz olcu, pek tabi “nefsiniz” de olabilir.
Ben olsam sizin yerinizde, bu konuda daha hassas davranirdim. Siz, hasbel kader goz onunde olan birisi oldugunuz icin, sizin islediginiz gunahlar sadece sizi yakmaz. Ya da, sadece sizin kendinizin islediginiz gunahlar sizi yakmaz. Size bakip, sizden cesaret alip benzer ya da baska gunahlari irtikab edenlerin vebalini de boynunuza almis olursunuz.
Onerdiginiz projenin, hizmet-i imaniye ve Kuraniye’de insanlarin motivasyonunu siglastirmasina gelince… Siz aksini iddia ediyor olsaniz da, tam olarak oyle olur.
Dusunsenize, Kemal Erimez’in insanlarin zihninde bir imaji var. Nedir o imaj? Ilerlemis yasina ragmen, dunyayin zenginliklerini elinin tersiyle itip, Tajikistan’da hizmetlere kosturmus, ve bunlara kostururken de kendisini hicbir zaman one cikarma gayretinde olmamis. Bu imaj yediden yetmis yediye herkeste bir ask sevk uyandirir, manevi gerilime vesile olur.
Bir de dusunsenize siz onun tablosunu yapmissiniz, ve zamanla Kemal Erimez imaji, sizin resim tasvirinizle sinirli kalmis. Bir de onun eline su dokemeyecek, sinsi, siyasi, menfaatperest, makam delisi tipleri de “abi” diye resmetmissiniz. Kemal Erimez’i bilmeyen, onu da digerleri gibi sanmaya baslayacaklar.
Neyse.. karar sizin. Yanlis yoldasiniz. Resimle istigal etmeyi seviyorsaniz, hat ogrenin. En azindan yaptiginiz seyler, hayirlara vesile olur. Insanlara hayir seyleri hatirlatir.
Düşüncelerinize saygı duyuyorum. Bu durumda resim yapmak günahsa, bütün fotoğrafları hele hele canlıların hareketli hallerini gördüğümüz video, film ne varsa hepsini günah sayabilir miyiz?