YORUM | BÜLENT KORUCU
Siyaseti, siyasi aktör ve kurumları metalaştırma akımı yelkenleri şişirmiş gidiyor. Fransız reklamcı Jacques Seguela’yı getirterek seçim kampanyasını ona emanet eden Mesut Yılmaz’ın 1991 seçimlerindeki hezimeti yeterince zihin açıcı olmamış anlaşılan. Toplumsal hafızanın zayıflığı siyasetçilerde daha fazla denebilir. Reklamcı ve PR’cıların balık hafızamızı istismar ettiği kanaatindeyim. Her hastalığı tedavi eden eski zaman büyücülerine benziyorlar.
Türkiye’de çalışırken Türkçe bildiğini belli etmeyen bir Türkofon olan Seguela, toplumu ve rakipler kadar “pazarladığı ürünü” de iyi analiz etmemişti. 10 santim ağızlıkla sigara içen bıyıklı bir Yılmaz’dan, sihirli dokunuşla dünya lideri çıkarmaya soyunmuştu. Halkın derdi küresel liderlik ve soyut vaatler değil, pahalılık ve hanedana öfkeydi. Hezimet kaçınılmazdı; büyücü Seguela, ANAP’ın 12 puan ve 177 sandalye kaybının önüne geçememişti.
BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Elbette siyasal iletişimi yok farz etmek ya da küçümsemek doğru değil. Olduğundan fazla alan kaplamasının sonucuna dikkat çekiyorum sadece.
Bunları hatırlatmamın sebebi İYİ Parti’nin dördüncü yıl anısına hazırlattığı reklam. Hazreti Ömer’den, Fatih’e oradan Atatürk ve 40 yılın sağ siyasetçilerine geniş bir yelpaze; sosyal medyanın hemfikir olduğu kelimeyle söyleyecek olursam “ortaya karışık” bir fotoğraf. Nedense AKP Gençlik Kollarının “Sen kimsin?” videosunu anımsattı bana. Orada da Musab bin Umeyr’den Aziz Sancar’a, Abdülhamit’ten Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kes yapıştır bir kimlik beyanı vardı. Aslına bakarsanız o biraz daha tutarlıydı: Hepsinin iyi özelliklerini üzerinde toplayan “Süpermen Erdoğan” diyorlardı nihayet. İYİ Parti reklamında ise lider Meral Akşener’den ziyade kurumsal yapı ön planda ve ortaya çıkan bulamaçla bir partiyi anlatmak zor. Kafası karışık, ne olacağına, kendini nasıl anlatacağına karar verememişlik ortada.
AKP’den transfer edilen reklamcı Faruk Acar’ın ilk işi olarak duyuruldu. “Sen kimsin?” kampanyasına benziyor ama teyit edici bir bilgiye ulaşamadım.
Acar’ın AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ı bırakıp Akşener’in kadrosuna katılması, reklamdan çok daha pozitif ses getirmişti. “Tayyip Bey’e seçim kazandıran iletişimci artık Meral Hanım’a çalışacak” haberleri oldukça etkiliydi. “Reis kaybediyor” düşüncesini güçlendirmenin ötesinde artık umutsuz vaka algısını pekiştirmişti. Söz konusu reklam ise biraz dağ fare doğurdu değerlendirmelerine yol açtı. Ancak asıl önemlisi Lütfü Türkkan krizinin yanlış yönetilmesiydi. Tam bir siyasal iletişim fiyaskosu yaşandı. Önce reddedildi, görüntü ortaya çıkınca yarım ağız bir özürle geçiştirilmeye çalışıldı. Erdoğan ve AKP’lilerin, şehitler ve yakınlarıyla ilgili kabarık sabıkası gündemde tutulması gerekirken Akşener’in ağzından dökülen ‘yavşak’ ifadesi her şeyi gölgeledi.
Şehit Üsteğmen Murat Ataş’ın eşi Sezen Ataş, birileri ‘dur’ demezse 5 yaşındaki kızı Başak’ı bırakarak cezaevine girecek. Şehit Üsteğmen Mesut Güler’in hemşire eşi Hilal Güler de KHK ile ihraç edildi. Terör örgütü üyeliğinden 6.3 yıl hüküm giydi. O da kızına, babasının şehit, annesinin ise terörist olarak anılmasının çelişkisini nasıl anlatacağını düşünüyor. Meral Akşener, küfre küfürle karşılık vereceğine bu iki hemcinsine sahip çıksa daha etkili olmaz mıydı? AKP’nin şehit istismarı ve iki yüzlülüğünü bundan daha iyi gösterecek örnek bulunabilir mi? Terör bombasıyla yüzde 98 engelli hale geldikten 10 yıl sonra tutuklanıp cezaevine konulan Gazi Bilal Konakçı’nın yaşadıklarına duyarsız kalınmasa… Hakeza. Listeyi uzatabiliriz.
Siyasal iletişimde, rakibin kuralları belirlemesine izin vermemek en önemli kazanım. Akşener, şehitlere saygı tartışmasında Erdoğan’ın oyunu ve kuralları belirlemesine izin verdi; şimdi topu kendi ceza alanından uzaklaştırabilmek için uğraşıyor. Oysa oyunu AKP’nin ceza alanına yıkmak öylesine kolaydı ki… Akşener, erkeksi ses yükseltmeleriyle değil, Erdoğan’ın istemediklerini yaparak cesaretini gösterebilir.
Faruk Acar bunları da anlatıyor mudur, dersiniz?
Güzel bir değerlendirme; teşekkürler.
Gazeteciler zaman zaman kendilerinin iyi bildikleri bir şeyin herkes tarafından bilindiği kanaatini taşıyorlar.
Geçen yine tr724’deokudum; “Korkusuz” yazarı Ahmet Takan: “Lütfü Türkkan’ın ticaret hayatında yaşadığı sıkıntıları Ankara’da sağır sultan bile duydu.. O zaman saray tarafından, Türkkan’ın Ziraat Bankasına 36 milyon dolar borcunun olduğunu duyurulması bir tesadüf mü?” demiş. Türkiye Ankara’dan ibaret değil. Eğer verilen bilgi doğruysa AKP’nin eline verdiği bu kozu ve koz verme sürecinde yaşananları bir daha gözden geçirmek gerekebilir.
Kim bilir hangi partide kaç asil kanlı Türkkan var!
Bir şehit yakınına küfreden, Parti Genel Başkan Yardımcılığından istifa ettiriyor. Partiden ayrılması, hatta milletvekilliğinden istifa etmesi bekleniyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kanunları bellidir; gereği neyse yapılır.
Beni şaşırtan binlerce şehit yakınını hapse atanları alkışlayan önemli bir kesim var Türkiye’de hala.
Bizzat tanıdıklarına “siz iyisiniz ama aldatılmışsınız” deyip yüzbinlerce insanın işinden aşından edilmesini, 115 bin insanın hapse atılmasını alkışlayan bir kesim.
Bir şehit yakınına “senin bacını s…” diyerek küfredenle ilgili ne yapılması gerektiği düşünürken, “bu milletin a… koyacağız” diyene milletin kesesinden peşkeş çekenlerin, “o…nun ve memurun bahşişini önceden vereceksin” diyen başka milletlerin işadamlarının önüne yatan millet temsilcilerininin, başarısından (!) ötürü Türkiye Cumhuriyeti tarihinde benzeri olmayan bir şekilde iki Bakan tarafından aynı anda ödüllendiren millet temsilcilerinin, oğluna Türkiyeli işadamlarını kucağına oturtacağını söylediği ses kasetlerinin montaj olmadığı dünyaca ünlü teknoloji şirketleri tarafından belgelenen millet temsilcilerinin ne yapması lazım olduğu da bir daha gündeme getirilmeli değil mi?
Türkkan krizinin iyi yönetilememesi demeyelim de, onların da ne oldukları şimdi daha met anlaşıldı diyelim. Bu insanlar daha güç ellerinde değilken birer tayyip prototipi olmuşlar. Güç ellerinde olunca tayyibe rahmet okutur bunlar. Boşuna derin devletin gözdesi değiller. Kadronun ergenekonculardan oluşması boşuna değil.