HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Kobane Davası’nın 11’inci duruşmasında konuştu. “Abdullah Öcalan’dan 9 Ekim’de not getirilmesi, İçişleri Bakanı Efkan Ala ve MİT’in önerisiydi.” diyen Demirtaş, “Soruşturma savcısı harıl harıl tanık, itirafçı ve gizli tanık aradı. Resmen ihaleye çıkardı, ihale şartnamesi yaptı. Sıfır delille beni ve Sevgili Figen’i tutukladılar.” dedi. AKP Ordu Milletvekili Şenel Yediyıldız’ın duruşmaya katılması da dikkat çekti.
IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek HDP eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 22’si tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası’nın 11’inci duruşması sekizinci gününde Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görüldü.
Gazete Duvar’ın haberine göre Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen duruşmaya HDP Milletvekilleri Murat Çepni, Fatma Kurtulan, Ankara il ve ilçe örgütü yöneticileri ile çok sayıda avukat katıldı. Sincan Cezaevi’nde tutulan siyasetçiler duruşma salonunda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde olanlar duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlandı.
SORUŞTURMA SAVCISI HARIL HARIL GİZLİ TANIK ARADI
Duruşma savcısı, ‘kuvvetli suç şüphesi’ gerekçesiyle tutuklu siyasetçilerin tutukluluğunun devamını talep etti. Savcının mütalaasının ardından HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş söz aldı. Şunları söyledi:
SAVCININ ELİNDE TEK BİR DELİL YOKTU
- Soruşturma savcısı bir siyasi saik, hedef aldığı siyasi perspektif doğrultusunda hareket ederken, delil oluşturmak zorundaydı. Bu tanıkların hiçbiri durup dururken biz Kobanî olayları hakkında bilgi vermek istiyoruz dememişler. Tanıkların hiçbiri ilk beyanlarında Kobanî olaylarına değinmemiş. Soruşturma savcısı elinde tek somut delil olmamasına rağmen delil yaratmak istiyordu.
- HDP’nin tweet’lerine dair AİHM Büyük Daire’den bir karar çıkıyordu, bunu biliyordu. AİHM Büyük Daire tarafından çürütüldüğü için sağlam bir delil olmayacaktı. O yüzden sağlam bir delil üretmesi gerekiyordu. Soruşturma savcısı harıl harıl tanık, itirafçı ve gizli tanık aradı. Resmen ihaleye çıkardı, ihale şartnamesi yaptı. Sıfır delille beni ve Sevgili Figen’i tutukladılar. Recep Tayyip Erdoğan, köpürmüş zaten. Biz dava açamayız, yasa dışı, hukuk dışı diyecek bir hukukçu var mı? Varsa da o görevde değil. Bizim dosyalarımızla ilgilenecek savcı yoktur.
BUNUN KUMPAS OLDUĞUNU İMANINIZ GİBİ BİLİYORUZ
- Tanık Kerem Gökalp’in anlattığı her şeyin yalan olduğunu söyleyen Demirtaş, ardından şöyle konuştu: “Heyet şunu bilmeli, biz kimseden talimat almadık. Bunun kumpas olduğunu imanınız gibi biliyoruz. Kumpastır, kumpas! Gözlerinizle gördünüz, yalan söylediniz. Ahmet Altun’un kumpas kurduğunu kulaklarınızla duydunuz. Halen savcı, dinlenen tanık beyanları diyor. Ne dinledin, hepimiz dinlendik, ne duydun? Tanıklar çelişkili beyanlarda bulunuyor. İki gizli bir açık üç tanık, üçü de talimatın geldiğini farklı şekilde anlatıyor.
- Ahmet Altun’un kumpas yaptığı o ifadelerle açığa çıktı. Her gizli tanığa başka bir şey söylemiş. O ucuz siyasetçi kafası. Biz ucuz olmadığımız için kendimizi alet etmiyoruz. Hukuk fakültesi öğrencileri bile bu kadar ucuz kumpas yapmaz. Ama siz bunların doğru olabileceğine kendinizi inandırarak bir buçuk yıldır bizi tutuklu yargılıyorsunuz.
İMRALI’DA ÇÖZÜM GÖRÜŞMELERİ VAR
- İmralı’da çözüm görüşmeleri var. Acil ve bağlantı mekanizma var Kandil ile devletin de bildiği. 9 Ekim günü bir defa kullandığımız Kandil’de yarattığımız bir mekanizmaydı. Acil durumlar için ne olur olmaz iletişim kurulabilsin diye. O dönemde Kandil’e herkes gidiyordu. Aileler, gazeteciler gidiyordu. Biz gittiğimizde kuyruk vardı. Aileler çocukları dönecek diye bekliyordu. Böyle bir atmosferde Kandil bize bir talimat göndermek için üç olağan dışı yol kullanıyor öyle mi?
BİR İNSANIN YARALANACAĞINI BİLSEK ÇAĞRI YAPMAZDIK
- Kandil silah bırakmaya hazırlanıyordu. Kandil’in de Kobanî’deki yaklaşımı, durumun sağduyuyla çözülmesiydi. İmralı’nın da hükümetin de çabası buydu. Bunu yönetim toplantılarında arkadaşlarımıza sunduk. Kandil’i, hükümeti uyarıyorduk. Abdullah Öcalan uyarıyordu. Şiddet, ölüm kimsenin aklından geçmiyordu.
- Ahlaken, vicdanen de bizim çağrımızın sonucunda tek bir insanın burnunun kanayacağını bilsek asla çağrı yapmazdık. Bu bizim için ahlaksızlık olurdu. Bir insanın yaralanacağını, kafasının taşla yaralanacağını bilseydik çağrı yapmazdık. Kimsenin aklında böyle bir ihtimal yoktu. Biz o çağrıyı yaptığımızda da ülkenin başbakanı, cumhurbaşkanı, içişleri bakanı ve MİT müsteşarından, muhalefet liderlerinden bizim çağrımıza dair tek beyan yok.
KOBANÎ SORUŞTURULMADI
- Kimse ‘HDP’nin çağrısıyla galeyana gelmeyin’ demiyor. Çünkü bu çağrının bu anlama gelmediğinin herkes farkında. Elimizde istihbarat var, bunlar provoke edilebilir, deselerdi biz çağrımızı geri çekerdik. Ama öyle bir uyarı yok. Kimse bilmiyor. Anlık provokasyonlar yaratıldı. Kimse ne olduğunu bilmiyor. Hükümetin elinde böyle bir istihbarat yok. Kendi polisini, jandarmasını, valisini uyarmıyor.
- Ortaya çıkan spontane durum. O demokratik eylemleri provoke edenler oldu. Kimlerdi bilmiyoruz, soruşturulmadı. Meclis’te araştırılmasını istedik. PKK’nin de bu konuda girişimleri olmadığını biliyorduk, onlar da Çözüm Sürecinin sekteye uğramamasını istiyordu. Açıklamalarınıza, eylemlerinize dikkat edin diyorduk tarafların hepsine. Öyle bir atmosferde 6-8 Ekim olayları oldu.
SAVAŞ ÇIKARMA PROVOKESİ YAPILMAYA ÇALIŞILDI
- Abdullah Öcalan’dan 9 Ekim’de not getirilmesi, İçişleri Bakanı ve MİT’in önerisiydi. Efkan Ala’nın kendisi başka bir şey olduğunu söylüyordu. Bana ileten onlardı. Ben 7’sinde şiddetin durması çağrısı yapmışım. Ne olduğunu İçişleri Bakanı bilmiyor. 6-9 Ekim deniyor ama değil. Olaylar, 7 Ekim öğleden sonra başladı, 9 Ekim akşamı bitti.
- 9 Ekim’de Abdullah Öcalan’dan gelen mektubu okuduk. Biz tabloyu öğrendiğimizde İçişleri Bakanı, Başbakan hâkim değildi. 37 kişinin katledildiğini Bakan bilmiyordu. Oradan Hüda Par’a saldırı, Hüda Par’dan HDP’ye, AKP’ye saldırı vardı. Bir provokasyon olduğunun farkındayız. Herkes ile temasa geçmeye çalışıyoruz. Polis müdahale etmiyor. Van’da polis panzeri, yanan araçları araçların üzerine atıyordu.
- Sonradan ortaya çıktı devlet içinde başka bir yapı var. İstihbarat örgütleri sızmış. İnsanların Kobanî hassasiyetini kullanarak bir HDP’li, bir Hüdapar’lı, bir polis ile savaş çıkarma provokesi yapılmaya çalışıldı.