YORUM | MUSTAFA DOĞAN*
Geçtiğimiz gün Yargıtay 3. Ceza Dairesi Canan Kaftancıoğlu hakkındaki mahkumiyet kararını onadı. Tamamen ifade hürriyeti kapsamında kalan, suç da oluşturmayan bir karar nedeniyle Canan Kaftancıoğlu hakkında toplam 4 yıl 11 ay 20 günlük hapis cezası verildi.
Bu kararın hukuka aykırı olduğu, AYM olmazsa, AİHM’den döneceği konusunda tereddüt yoktur.
Karar günü CHP, İstanbul İl Başkanlığı önünde büyük bir protesto mitingi yaptı. Takip eden gün de Kılıçdaroğlu artık gelenekselleşen “protesto” ziyaretlerinden birini gerçekleştirdi. Bu kez ziyaret bir devlet kurumuna değil SADAT’a yapıldı. Kılıçdaroğlu, SADAT’ı paramiliter bir yapı olarak tanımladı ve bu şirketin seçim güvenliğini tehdit ettiğini ifade etti.
Süleyman Soylu’nun geçen hafta TRT’de “15 Temmuz’da yarım kalan işimizi tamamlayacağız!” sözünü takip eden bu gelişmeler birlikte değerlendirilmeli.
Diğer parti liderlerinin veya milletvekillerinin de Soylu’nun bu sözünü takip eden günlerde sonra özellikle seçimin güvenliğine dair kaygılarını ifade ettiler.
27 Haziran 2015’deki seçim sonrasında ülkede yaşanan kaos ve birden artan terör olaylarının izleri hala hafızalarda capcanlı duruyor. Gar Katliamından sonra, dönemin Başbakanı Davutoğlu’nun “Saldırı sonrası oylarımız artıyor” sözlerini, dönemin Adalet Bakanı Kenan İpek’in basın toplantısında, hoş bir şeymiş gibi espri yapıp gülümseyen yüzünü unutmadık.
Bu yaşananların tekrarlanmayacağının bir garantisi yok.
Peki SADAT tek başına seçim güvenliği için bir tehdit midir?
Sorunun cevabı “seçim güvenliği” ile kastedilenin ne olduğuna bağlı.
Bu konunun iki yönü var: Birincisi toplumsal güvenliğin tehdidi ile yaratılacak bir kaos ve korku iklimi ile seçmen kitlesinin manipüle edilmesi veya OHAL ilan edilmesi, seçimin iptali veya ötelenmesi. Bu konuda SADAT’ın etkisi olabilecektir. Malum olduğu üzere 15 Temmuz öncesinde de SADAT’ın ismi medyada çok sık yer almış. Faaliyetleri dile getirilmiş ve bir paramiliter yapı olarak tanımlanıp, taşıdığı riskler ifade edilmişti.
İkinci yönü, seçimin adil bir şekilde yapılmaması, oy pusulalarının çalınması, değiştirilmesi, birleştirme tutanaklarının bilerek yanlış yapılması ile seçimin mevcut cumhurbaşkanının kazanabileceği ve partisinin yine meclis çoğunluğunu oluşturacağı şekilde sonuçlandırılması. Bu konu SADAT’ın görev ve etki alanı dışında kalıyor. Bu konudaki asıl aktör Yargıda Birlik Derneği (YBD).
SADAT ne ise YBD odur. SADAT güvenlik sistemini içindeki paramiliter bir yapı ise YBD de yargı içindeki paramiliter yapıdır.
Eğer seçimlere yönelik bir tehdit algısı var ise bu ikisini de birlikte değerlendirip ona yönelik tedbirler alınmalıdır.
SADAT’ın yapabileceklerini 15 Temmuz da yaptıklarıyla gördük. Ona ilişkin risklerin tespiti ve tedbirlerin alınması güvenlik uzmanlarının işi.
Biz ikinci aktöre bakacağız: YBD.
YBD ise cumhuriyet, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve tabii ki de seçim güvenliği için çok daha büyük bir tehdittir.
YBD, 2014 yılındaki HSYK seçimini kazanabilmek için kuruldu. Fikir babası ve en önemli aktörü bugünkü Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’dır. Önce Yargıda Birlik Platformu (YBP) adıyla faaliyetlerine başladı. AKP, yargıdaki Cemaat dışında kalan diğer tüm gurupları bir araya getirdi. Açıkça Süleymancı, Nurcu, Hak Yolcu olarak tanımlanan dini grupların yanı sıra, Alevi, Ülkücü ve CHP’li grupların da temsilcileri YBP’ye dahil edildi. Seçimi kazandılar. Bozdağ, HSYK seçiminin kazanıldığının kesinleşmesinin ardından yaptığı ilk açıklamada, hakim ve savcıların HSYK üyelerini seçme sisteminden vazgeçilmesi gerektiğini ifade etti. Bu sözü ile HSYK ve YBD’nin içindeki ortaklarını satmış oldu.
2014 sonrası yargının dönüştürülmesi ve AKP’ye bağlanması sürecini adım adım işletti. AKP bu dönüşüm için ihtiyaç duyduğu yasa değişikliklerini kendisi yaptı, uygulamasını YBD’ye yaptırdı. AKP, zamanla YBD’nin içindeki diğer unsurları makam, mevki, imkan gibi rüşvetlerle pasifize etti. Ardından tamamen AKP’nin paramiliter yapısı oldu.
2017 yılına gelindiğinde referandumla HSK’nın yapısı değişti ve artık hakim ve savcıların kendilerinin HSK üyelerini seçme, HSK’yı şekillendirme hakkı ellerinden alındı. HSK tamamen Cumhurbaşkanı ve AKP’ye bağlandı. 2014, 2016 ve 2017’de yapılan yasa değişiklikleri ile blok halinde yüzlerce yeni üye yüksek yargıya yerleştirildi. Kimlerin seçileceğine YBD karar verdi.
YBD, kurulduğu 2014’den bu yana yargıyı yönetip yönlendirmektedir. HSK’yı, Yargıtay ve Danıştay’ı yönetmektedir.
HSK üyeleri, HSK genel sekreterliği, YBD üyelerinden oluşmaktadır. Yargıtay ve Danıştay’ın yönetim kurulları YBD’nin yönetim ve denetimi altındadır. YBD istediği üyeyi istediği dairede görevlendirmekte, istediği zaman yer değişimi yapabilmektedir. YSK üyelerinin Yargıtay ve Danıştay’dan geldiği dikkate alındığında oranın da YBD tarafından yönetildiği izahtan varestedir.
YBD’nin etki gücünün son önemli yansıması, Canan Kaftancıoğlu kararında kendini göstermiştir. Kararı veren Yargıtay 3. Ceza Dairesi başkan ve üyelerinin tamamı YBD üyesidir. Bu hakimler bilerek ve isteyerek yasaya, içtihatlara aykırı karar vermiştir. AYM olmadı AİHM’den döneceğini bile bile bu kararları imzalamışlardır.
Daha evvel defalarca aynısını yaptılar. Muhsin Şentürk, Gergerlioğlu hakkındaki kararı onayan 16. Ceza Dairesinin başkanıydı.
Bu hakimler, aynı hukuksuzluğu daha on binlerce insana da tatbik etti. Ama onlar ünlü olmadıkları için hiç gündeme gelmedi.
Yüksek yargıda durum böyle iken, ülkenin dört bir yanındaki diğer hakim ve savcıların YBD’den bağımsız olarak karar verebilmeleri mümkün değildir. Bu yüzden, YBD’nin yargı bağımsızlığı için oluşturduğu tehdit Avrupa Birliği İlerleme raporlarında da yerini bulmuştur.
İstanbul’daki son yerel seçimlerde, YBD’nin yönetim ve denetimi altındaki yargının seçime nasıl müdahale edebileceğini göstermiştir. Önce oy sayımını birden durdurulmuş, saatlerce insanlar seçim sonuçlarının gelmesini beklemiştir. YSK, yasalara, akla ve mantığa aykırı bir şekilde bir kısım sandık görevlilerinin kamu görevlisi olmadığı gerekçesiyle seçimi iptal etmiştir. Ancak iptal sınırlı yapılmıştır. Yani bu insanların görev yaptığı sandıklardaki ilçe belediyesi, belediye meclisi üyeleri ve muhtarlara ilişkin seçim sonuçları geçerli kabul edilmiş, sadece Büyükşehir Belediye Başkanı seçimi iptal edilmiştir. Çünkü iptal edilmeyenlerde AKP zaten kazanan taraftı. CHP’nin sandıkları sıkı takibi, sandık sonuçlarının tamamını ellerinden bulundurması nedeniyle seçimi kazandı. Oyların çalınmasının önüne geçti.
Peki Türkiye’nin gerisinde özellikle Doğu ve Güneydoğu’da öyle oldu mu? Ne yazık ki hayır. Birçok il ve ilçede seçimlerde HDP’nin önde çıkması üzerine AKP’nin yaptığı itirazlar kabul edildi. Sandıklar yeniden sayılmadan, kapısında özel harekat polisleri bekleyen adliyelerde birleştirme tutanakları yeniden hesaplanarak seçim sonuçları AKP’nin lehine olacak şekilde değişti. Değiştirilmesi mümkün olmayan Diyarbakır, Van gibi büyük şehirlerin başkanları YBD’nin yönetimindeki HSK, Başsavcılar ve Sulh Ceza Hakimlerinin ortak çalışmasıyla tutuklandılar. Belediyelere kayyım atandı. Hala da kayyımlar görevlerine devam ediyor.
Yeni seçim kanunu ile seçim hakimlerinin belirlenmesi konusunda YBD’nin etki gücü daha da arttı. AKP’nin yargı içindeki paramiliter yapısı olan YBD’nin hakimleri seçimleri yönetmektedir. Sandık başkanını, sandık başında çalışacak kamu görevlilerini hep YBD’li hakimler belirleyecektir. Oyları bu insanlar sayacak, tutanakları hazırlayacak, birleştirme tutanaklarını oluşturacaklar. Hatta itirazlarda da görevlerini yapmaya devam edeceklerdir.
Sandık başlarında görev yapmış, sandıklarda gözlemci olarak bulunmuş olan herkes bu yazılanların tamamıyla gerçek olduğunu yaşadıkları ile teyit edeceklerdir Bir yakınım 2019’da yapılan yerel seçimlerle ilgili bir anısını paylaşmıştı. Görev yaptığı bir okuldaki müdür yardımcısının, öğretmenler odasında, itiraz sonrası yapılan yeni sayımda değiştirdikleri tutanağı göstererek HDP’nin oylarını AKP’ye nasıl aktardıklarını anlattığından bahsetmişti. İşte bu insanları sandık başlarında etkili ve yetkili kişiler olarak görevlendirenler YBD’nin seçim hakimleridir.
Kılıçdaroğlu, SADAT’ın kapısına gidip, tehlikeye ve olası bir kaos ortamında suçun failine şimdiden işaret etmiştir. Ancak derdi hukukun üstünlüğü ve gerçekten seçimin güvenliğini sağlamak ise bir yere daha ziyarete gitmesi gereklidir: Yargıda Birlik Derneği.
* Hukukçu, CrossBorder Jurists Derneği Üyesi