Seçim öncesi erken analiz

ANALİZ | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Türkiye’deki seçim tartışmalarında gözden kaçan bir konu var: Hukukun olmayışı. Hukuk olmayan bir yerde (özgür ve adil) seçim yapılabilir mi? Aday tartışmalarıyla sisteme arayıp da bulamayacağı bir meşruiyet sağladılar bile. Bir de üstüne, Abdullah Gül gibi İslamcıların adını anmıyorlar mı! Sanki Gül, gerek Cumhurbaşkanlığı döneminde, gerekse de öncesindeki çeşitli üst düzey görevlerinde bugünkü rejimin taşlarını döşeyenlerin başında gelen biri değilmiş gibi! Fakat her kimin adaylığı üzerinden yürütülürse yürütülsün, şu anki aday tartışmaları Erdoğan ve rejimine derin bir soluk aldırdı. Hangi adayın Erdoğan’ı sandıkta yenebileceğinin tartışılması bile, kategorik anlamda Türkiye’deki anayasasız rejimi görüntüsel ve şekilsel olarak rekabetçi ve demokratik bir sistemmiş gibi algılatmaya yönelik bir taktikti.

Bu anlamda Erdoğan’ın beyin takımı – haklarını teslim edelim – iyi siyaset mühendisliği yapıyor. CHP’yi hemen Meral Akşener’le anlaşmaya iterek, Akşener sanki Erdoğan’a önemli bir rakipmiş gibi bir imaj yaratmayı başardılar. Bu arada CHP’yi hülle yaparak, oyunu kurallarına göre dürüstçe oynamayan ve kaçak güreşen bir pozisyona soktular. Böylece yine seçmene “tüm öğeleriyle beraber kendilerine karşı birleşen” ve “halkın iktidarına engel olmaya çalışan elitist sistem” mesajı vererek, kendi mağduriyetlerini anlatacaklar. CHP, Akşener partisi (adı bana komik geliyor, kullanırken tuhafıma gidiyor!) ve hatta HDP bile bu tuzağa düştü. Şimdiden Erdoğan’a önemli bir koz verdiler. Bunlar oyunu kurallarına göre oynamıyor algısı üzerine kurulacak bir seçim kampanyasına hazır olun. Bu kampanyada Erdoğan o kadar güçlü ki, ona karşı birleştiler teması ön planda olacaktır. Ve rejim, kampanya boyunca en inanılmaz hak ihlallerini de yapacak olsa (ki yapacak, şüpheniz olmasın!) yine de Erdoğan’ın mağdur olduğu, ona karşı “bir ihanet cephesi” oluşturulduğu, bunun “Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen mankurt ve yabancı çevrelerce desteklendiği” türünden propaganda göreceksiniz ki önemli ölçüde kamuoyunca satın alınacak.

Erdoğan, sistemin meşruiyeti ve yasallığı konusunda haklı olarak oluşmuş rezervleri ve çekinceleri böylelikle kurnazca bertaraf ederek konuyu bir sonraki merhaleye, adaylar üzerinden yapılan seçim tartışmalarına taşımayı başardı. Bu önemli bir siyasi başarıdır. Yani esasında konunun özü, OHAL ortamında seçim olur mu idi. Anayasanın işletilemediği, anayasal kurumların (Anayasa Mahkemesi gibi) işlevsizleştirildiği, yargının saraya bağlandığı, bürokrasinin partizanlaştığı, polis devleti uygulamalarının sıradanlaştığı, muhalif parti başkanlarının ve milletvekillerinin hapiste olduğu yerde seçimlerin adil olacağını beklemek –artık adını koyayım! – bir zekâ sorunudur! Bunun naiflik sınırlarını çoktan aştığı aşikâr! Profesör Savaş Genç’in de vurguladığı üzere, aşağı yukarı 40 milyon seçmenin oy kullanacağı bir seçim öncesinde 500 milyon (beş-yüz-milyon!) oy pusulası basılan ve kısa süre önce damgasız seçmen pusulalarının da oy sayım işleminde geçerli olması doğrultusunda son derece şüpheli bir yasa değişikliğine gidilen bir ülkeden bahsediyoruz.

HİLELİ SANDIKLAR KAYIP MI OLDU?

Bu ülkede, bir yıl kadar önce yapılan bir referandumda – ki ülkenin sistem değişikliği üzerine yapılan hayati önemde bir plebisitti – yasal olarak olanak bulunmamasına karşın Yüksek Seçim Kurulu tarafından mühürsüz oyların geçerli sayıldığını yaşamadık mı? Bu mühürsüz oyların yüksek oranda Erdoğan yanlılarının oyları olduğu tespit edilmedi mi? Muhalefet bu nedenle seçimlerin şaibeli olduğunu bas-bas bağırmadı mı? Peki, ne değişti de şimdi o usulsüzlüğün yapıldığı ve atı alanın Üsküdar’ı geçtiği sistem demokratik bakımdan kabul edilebilir hale geldi? Söyler misiniz, birileri bizimle, zekâmızla, izanımızla dalga mı geçmekte!

Sandık hilesi yapılıp yapılmaması sadece Erdoğan rejiminin insafına bırakılmış durumda. YSK, kurumsal olarak bağımsız ve şeffaf bir yapı olma özelliğini çoktan yitirdi. Bu konu 2017 referandumunda pratikte herkes tarafından görüldü. Yani teorik bir tartışma yapmıyorum. Elimizde son derece önemli bir tarihi bulgu var. Mühürsüz oyların olduğu YSK tarafından kabul edilmişti 2017’de. Ve bu mühürsüz oyların sayım işleminde geçerli oy olarak kabul edilmesi de YSK tarafından benimsenmişti. Oysa – yineliyorum anlaşılsın diye, çünkü burası can alıcı kısmı – bu uygulama, o günkü yasal prosedürlere aykırıydı. Yani YSK suç işlemişti. Kanuna aykırı eylemde bulunmak suçtur çünkü! Bunu bilen Erdoğan rejimi, bir sonraki seçimlerde (yani bu süreçte!) başları derde girmesin diye, sorunu kökten halletmek için, yasayı değiştirerek, mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılmasını suç olmaktan çıkardı! Yani oy hırsızlığını göstere-göstere yapacaklar. Oy çalmak için zemini önceden hazırladılar. 500 milyon oy pusuları basılması ve bunun bu yanlı YSK denetiminde olması, işin usulsüzlük boyutunu çoktan aştığını, organize bir hilenin zemininin hazırlandığını gözler önüne seriyor. Fakat, yukarıda değinildiği üzere, CHP, Akşener partisi ve HDP hala uyanamamış vaziyetteler. Adaylar üzerinden tartışmaya devam ediyorlar.

ERDOĞAN VE ORTAKLARI BU SEÇİMİ KAYBEDEMEZ

Erdoğan bu seçimi kaybedemez. Çünkü o ve yönetimi için bu seçimler hayat memat meselesidir. Yolsuzlukları netleşmiş ve ses kayıtları hala internette olan korkunç yolsuzluklardan dolayı Yüce Divan önünde hesap vermeleri önündeki tek zırhları, hukuk devletinin ortadan kaldırılmış olma halinin süresiz olarak devamıdır çünkü! Anayasal düzene ve hukuka geri dönemezler. Bunu beklemek eşyanın tabiatına aykırıdır!

Ortakları derin devlet de hukuka dönemez. Darbe planları yapan, bunları “harp oyunu” diye kakalamaya çalışanlara sadece gülünür! Dünyanın hiçbir ordusu harp oyunu altında kendi hükümetini devirme tatbikatı ve planlaması yapamaz. Ve kendi halkını bu oyuna alet edemez. Oysa Ergenekon (ve ilintili Balyoz, Sarıkız, Ayışığı, Askeri Casusluk vb.) davalarında konu buydu. Avrasyacı subaylar, emir-komutayı ele geçirerek Türkiye’de 1990’lardaki gibi bir askeri vesayet rejimini kurmayı hayal etmişlerdi. İslamcılardan nefret eden bu derin yapı, bugün Erdoğan üzerinden Gülen Cemaatinin ipinin çekilmesini keyifle, bir orkestra şefi gibi yönetiyor. Zaten Erdoğan’ın gönüllü bir şekilde bu mücadeleye girişmesi, “yesin dinciler birbirini” şeklinde algılanıyor tabanlarında. Yani bu seçimlerde Erdoğan ile derin devletin hesaplaşma durumu yok.

DERİN DEVLETİN A, B, C PLANLARI

Derin devlet bu ahval ve şerait içinde, iki – belki de üç – ata oynayacak. At yarışında parası bol kumarbaz gibi, her halükarda kazanacak olan taraf, derin yapı. Erdoğan (derin yapı, Bahçeli ve AKP adayı), Akşener – eğer aday olabilirse – (derin yapı, olasılıkla CHP), ve eğer başka bir CHP adayı çıkarsa, o da derin yapı ve CHP tarafından desteklenecek. Durun, hemen itiraz etmeyin ve okumaya devam edin: Derin yapı kendi adayını çıkartacak kadar akılsız ve taktikten yoksun değil! Erdoğan zaten onların A planı. Diğer adayları deneyin kontrol grubu olarak piyasaya sürüyorlar. Ekonomik kriz çıkar da Erdoğan’ın halk desteği sona ererse, bir dalı bırakmadan diğerini tutan maymun gibi, kolaylıkla B veya C planlarına kayacaklar. Akşener’in profil kazanması ve bu role talip olması gözden kaçmayacak kadar belirgin! CHP tabanı Akşener’e (özellikle kadın olmasından dolayı) sempatiyle yaklaşır. Derin devlet B veya C planı devreye sokulduğunda Bahçeli’yi ekarte ederek kolaylıkla tüm sağ nasyonalist (MHP ve BBP) tabanını Meral “ablanın” liderliğinde birleştirebilir. Ama dediğim gibi, bunlara şu an için gerek yok. Bunlar yedek planları. Kurmay stratejisi böyle işler. A olmazsa B, o da olmadı C!

Bugün görünen net. Erdoğan bakımından ortada seçim falan yok aslında. Oy sayımı bakımından iki hayati işlev vardır: Tarafsız ve bağımsız medya/TV yayını ile sağlanacak şeffaflık ve YSK’nın tarafsızlığı ile sağlanacak adil oy kullanma ve oy sayımı işlemlerinin yerine getirilmesi. Şimdi derin bir nefes alın, elinizi kalbinizin üzerine koyun ve söyleyin: Bu iki unsur Türkiye’de var mı? Hangi medya şeffaflığı sağlayacak? Hangi YSK tarafsız hareket edecek! Doğru yanıtı biliyorsunuz. Çekinmeyin ve kendinize itiraf edin.

YÜZDE SIFIR NOKTA BİLMEM KAÇ İHTİMAL!

Hukuk olmayan yerde demokrasi olmaz. Hukuk olmayan yerde demokrasinin koşullarından sadece biri olan adil seçim bile olmaz! Ha, heyecan olur mu? O olur. Çünkü bir zar atılacak, bir tür kumar oynanıyor neticede. Evdeki hesap çarşıya uymayabilir. Özellikle TSK kapalı kutu. Son dönemde TSK’da yeni (binli rakamlarda) tasfiyeler yapılacağı haberleri dolaşıyor. Avrasyacılar dizginleri sıkı da tutmaya çalışsalar, bu toplumsal işler, özellikle de siyaset, çok hesap-kitap kaldırmaz. Bir yerlerden kontrol edilmesi zor bir faktör önem kazanıverir. Bu bakımdan seçimlerin olması – formaliteden bile olsa – iyidir. O yüzde sıfır nokta bilmem kaçlık ihtimal, hileli zarlara karşın, satın alınan hakeme karşın, şikeye karşın, her şeye karşın, bir ihtimal olması bakımından, olmamasından yeğdir.

Tüm bunlara rağmen, olasılıklar perspektifinden bakıldığında, bu “raydan çıkan plan” ihtimali çok ama çok düşüktür. Bir de – yukarıda işaret ettiğim üzere – B ve C planları (yani aday alternatifleri) derin yapıdan kopuk, anayasal rejimi geri getirecek alternatifler değil! Yani Akşener veya başka biri çok düşük olasılık olmakla beraber seçimi kazanacak bile olsa, OHAL rejimi, “FETÖ’cü avı”, Rusya yönelimi, Suriye’ye yönelik tutum, Yunan adalarına yönelik nasyonalist-irrasyonel yaklaşım vs. aynen devam eder. Bir kişiye bel bağlayanları büyük hayal kırıklığı bekliyor. Birincisi o kişi çok büyük olasılıkla YSK tarafından seçimin galibi ilan edilmeyecek. İkincisi – velev ki bir mucize oldu, uzaylılar falan gelip sandıkları yeniden açıp oyları saydı – X kişisi seçildi, o kişi de haydi demokrasiye, anayasaya, AB reformlarına, şeffaflığa, çözüm sürecine, NATO yönelimine geri dönelim demeyecek! Cemaat’e hukuksuzluk yapıldı, masumiyet karinesi, suçun şahsiliği ilkesi ihlal edildi, hukuksuz KHK’larla insanlar işinden oldu, haydi bunları düzeltelim demeyecek!

Unutmayın, faşizm her ne kadar tek lideri de vitrinde tutsa, esasında bir sistemdir ve bir mega-koalisyondur. Bugün bu koalisyonda tüm devlet kurumları ve hatta muhalefet de yer alıyor! Kanıt, kullandıkları dildir. Erdoğan rejimi ile tüm muhalefetin (tek istisnası kısmen HDP!) aynı dili konuştuğunu görmüyor musunuz? Dikkatli bakın o zaman. Seçimlerin mutlak kazananı ve mutlak kaybedeni belli.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

7 YORUMLAR

  1. Çok sığ analiz yapıyorsunuz. Türkiye nato ordusu, nato ordusunda 1982 gibi natocu abdciler darbe yapar avrasyacılar gelip darbe yapmaz daha burdan çöküyor mesele.
    Ergenokon balyoz askeri casuslar vb diyip geçiyorsunuz az bu konularda muhalif kitapları da okusanız keşke, davaları izleseniz iddinameye baksanız bi. Ahmet şıklar türkan saylanlar da mı ergenekoncuydu , ışık koşonerler de mi ergenekoncu avrasyacı oldukları için istifa etti. Çetin doğan üzerinden genelleme yapıyorsunuz, çetin doğanın iddiası o tatbikat meseleleri , tamam balyoz vardır diyin de , ergenekon askeri casusluk hepsi çok farklı davalar.
    Savaş ilk kuralı düşmanını tanımaktır, siz Türkiye’de Erdoğandan daha güçlü derin bir ergenekon yapısı olduğunu düşünüyorsanız daha baştan kaybedersiniz. Yakında Pakrudini de dersiniz. Ne olduğu belli olmayan hayali bir düşman çıkar ortaya

  2. Saray’a aşırı bir güç yüklemesi yapmışsınız, her ihtimale göre planı olan ve mutlaka başaran bir dehadan bahsediyor hissine kapılıyor insan yazınızı okuyunca.

    Halbuki CHP’nin kolay bir hamlesiyle ezberleri bozuldu, eşekten düşmüşe döndüler, gizlemeye çalışsalar da tepkilerindeki öfkenin yoğunluğu ve hayal kırıklığı herşeyi ele veriyor.

    Cumhurbaşkanlığı sistemi ve ittifak yasası dahil, son dönemde attıkları her adım ayaklarına dolandı.

    Şimdi de Saadet – İYİ parti ittifakı kabusuyla yatıp kalkıyorlar. İttifak olursa, ve saadet bir hata yapmazsa AKP’den %5 – 7 arasında bir oy alabilir. Bu da saray açısından seçimin kaybı anlamına geliyor.

    Hile için ellerinden geleni yapacaklar ama onun da bir oranı var. Ufak yüzdeler bu şekilde kapatılabilir ama çok büyük oranları değiştiremezler. Sonuçta her sandıkta CHP nin üyesi ve diğer partilerin müşahitleri olacak. İmzalı tutanakların resmi çekilip bir merkezde toplanacak. İlçe seçim kurullarındaki birleştirmeler de kalabalık bir ortamda ve herkesin gözü önünde yapılıp anında sistemlere işleniyor.

    Muhalefet işi sıkı tutarsa hile oranı sınırlı kalır. Şimdiden eğitimler vermeye ve ekipler kurmaya başladılar. Herkes bu seçimin çok kritik olduğunun ve kendi kişisel geleceği üzerinde doğrudan ve kalıcı etkiler yapacağının farkında. O yüzden kimse kolay kolay hileye göz yummacayacak hiçbir şey yapamıyorsa sosyal medyadan paylaşıp kitleleri harekete geçirmeye çalışacaktır diye düşünüyorum.

    Ayrıca, ekonominin geldiği durum, uyuyan kesimin gözünü bile bir miktar açtı ve nereye gidiyoruz sorusu sorulmaya başlandı. Buna iktidarın tepeden bakan kibirli tutumları, khk kıyımları, kayırmacılık, korkunç adaletsizliler ve israflar da eklenince saray ve çevresine karşı ciddi bir tepki birikti.
    Referandum vaadlerinin hiçbiri gerçekleşmediğinden artık vaadler de çok fazla işe yaramayacak.

    Saray rejimi, seçimi kaybedince hemen bırakmayacak ama meşruiyetini kaybedecek ve daha kötü bir şekilde gitmesine yol açacak hatalar yapacak.

    Çıkacak krizleri yönetebilecek akıl ve birikimden nasipsiz mevcut kadroyla atacağı her adım sonunu biraz daha hızlandıracak.

  3. Erdoğan ve derin yapıyı çok fazla tanrısallaştırıyorsunuz. Öyle ki Erdoğan’ın aleyhine olan bir olayı bile sanki o tasarlamış gibi sunuyorsunuz bize… Yarın seçilemese “bakın bunu aslında erdoğan’ın beyin takımı planladı…” dersiniz gibi geliyor…
    Ayrıca anlattıklarınıza göre hiçbir çıkış yolu yok. Böyle bir şey olabilir mi? Ne yapalım o zaman ölelim gitsin… Tablo kötü olabilir ama bu umutsuz olmayacağımız anlamına gelmiyor. Çok karamsar olmayın…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin