YORUM | SALİH HOŞOĞLU
Uzun zamandır bir seçim ve sayım kavgası ortalığı kasıp kavuruyordu. Şimdi seçim bitti ama travma sonrası hasar tespiti durumu ortaya çıktı. Seçim hengamesinde insanlar iki adaydan birine oy vermek zorundaydılar ve bir seçim yapamamaktan fena halde bunalmış durumdaydılar. Malum olduğu üzere “kırk katır mı, kırk satır mı” sorusunun cevabı pek kolay değildir. Seçim, adaylık, Türkiye’nin bölünmüşlüğü, bu abuk vaziyetin kökenleri ve diğer güncel konuları sonraki yazılara bırakarak yaşanan son seçimsi tiyatronun sonrasında muzdarip olan dostları uyarmak isterim. Zaman zaman bu harala güreleye her birerlerimiz kapılabiliyoruz. Elbette bunları takip ve analiz olan gazetecilerin ve analistlerin yaptıkları katkılar her türlü övgüyü ve desteği hak ediyor ve onlar bu işe devam etmeliler. İşi bu olmayan bizim gibiler için bu tartışmalar ve çabaların yüzde doksan dokuzu zaman kaybından fazla bir işe yaramıyor. Yurtdışında yaşayanların Türkiye’deki hadiseleri etkilemelerinin pek de mümkün olmadığı malumdur.
Kaldı ki Türkiye’de yaşayanlar da benzer durumdalar. Bu kadar yoğun medya bombardımanı ve sosyal medya narkozu altında, on yıllardır kutuplaştırılmış bir toplumda, birilerini konuşarak ikna etmek de kolay olmaz. Benzeri büyük bir yıkım sonrasında her şeyi yeniden inşa etme işine girişmiş olan Üstad Bediüzzaman’ın dediği gibi “Eğer fikirle olsa, bana ihtiyaç yok. Çünkü mesâil tavazzuh etmiş; herkes benim gibi bilir. Beyhude çene çalmak mânâsızdır”. Yani problem bilmemek değildi o zamanda, şimdi de. Bilmek istememek durumuydu. Kuvvet dersen bizim işimiz değil. Felsefemize tamamen aykırı, öyleyse siyasetten başka bir yol olmalı.
Sahi, Hizmet Hareketi bir zaman herkesin gıpta ettiği o parlak günlerine siyasilerin desteği ile mi gelmişti? Bazı nadanların iddia ettiği gibi bir partinin koruması ile mi insanlar Hizmet felsefesini kabullendiler? Bu kadar yıldır bu Hizmet’e malını, ömrünü ve hatta canını veren onca insan siyasilerin himmeti yahut da onların desteği ile mi bu daireye girdiler? Haşa! Eskilerin deyimi ile sümme haşa! Ta başından beri bu Hizmet’e gönül verenler okuyarak, dinleyerek, inceleyerek, tefekkür ederek, inceden inceye taharri ile bu yola girdiler. Girerken de neye evet dediklerini gayet iyi biliyorlardı. Akıllarını ve kalplerini dinlediler de bu işe gönül koydular. Doğrudur, Hizmet Hareketinin etrafında kısa bir dönem bir kısım kişiler (siyasi, gayr-i siyasi) menfaat umuduyla yahut başka maksatlarla dolaştılar, hatta “biz de bu Cemaatteniz” gibi laflarla etrafta caka bile sattılar. Ta Amerikalara kadar gidip, orada fotoğraflar da çektirip, sosyal medyalarında filan paylaştılar. Belki Hizmet içinden ve dışından, iyi niyetle, bu tipleri gerçekten Hizmet gönüllüsü yahut en azından sempatizanı sananlar da oldu. Ama bu ve benzeri kişiler asla bu Hizmet’e bir katkı sağlamadılar. Hizmetin bu gibi kişilerden en küçük bir faydası olmadı.
Peki niye bu siyasi konular uzun zamandır Hizmetin de Hizmet gönüllülerinin de gündemini bu kadar meşgul ediyor? Yaşanan yıkımın siyasetten gelmesi önemli bir neden olmalı. İnsanlar belki siyasiler içinden akl-ı selim birileri çıkar ve bu yıkıma dur der diye düşünüyor olmalı. Ayrıca bu konular cazip, herkesin dikkatini celb ediyor, adeta insanları esir ediyor. Zaten bundan dolayıdır ki bu hususu Bediüzzaman da Fethullah Gülen Hocaefendi de tekrar tekrar hatırlatıp dikkatleri çekiyorlar. Bir de Hizmetin toplumun her kesimine açılma gayretini bazıları yanlış yorumluyorlar. Konunun hassasiyetinden yahut bazı kötü propagandaların da etkisi ile dışardan bakınca doğru anlaşılmıyor. Evet, Hizmet Hareketi kendisini herkese anlatmak ve önyargıları kırmak için büyük çaba gösterdi, bundan sonra da gösterecektir. Ama bu çabalar siyasilerden hakkımız olmayan bir şey istemek ya da bizi desteklemelerini beklemek için değildir. Meşruiyet için de siyasilerin ianesine muhtaç değiliz. Yaptığımız işlerin tamamı meşru ve makbul işlerdir. Dün de öyleydi bugün de öyledir. Böyle olduğu için Hizmet’i yok etmek için önce ülkede hukuk yok edildi, sonra Hizmet mahkum edilmeye çalışıldı. Bazı zavallı muhalefetçilik oynayanlar bu hukuksuzluk halinin sadece Hizmet ile sınırlı kalacağı zehabına kapılarak bu yıkıma destek oldular, sonuç ortada. Hizmetin siyasetten ve siyasilerden tek beklentisi “gölge etme başka ihsan istemez” deyişiyle ifade edilebilir. Siyasetten bunun ötesine geçen talepler Hizmet ruhuna aykırıdır ve tabir yerindeyse Hizmet bu tarz katkıları kusarak uzaklaştırır.
Yaşadığımız bu ifritten süreçte, iyi günlerde Hizmettenmiş gibi görünerek menfaat devşirmeye kalkanlar da, başka mülahazalarla bu daireye yakın duranlar da, hülasa samimi olmayanların hepsi ışık hızıyla uzaklaşarak aleyhte tavır aldılar. Artık onları gözümüzden ve gönlümüzden uzaklaştırıp kendi gerçekliklerimize döndük. Yaşanan yıkım ve kayıplar elbette çok büyük ve çok derin. Ancak yaygın bir deyimle “düşmez kalkmaz bir Allah (CC) vardır”, herkes düşebilir. Aslolan düştükten sonra kalkma çabasının devam etmesidir. Kaybedilenlere yas tutmakla problemleri çözemeyeceğimiz aşikar. Siyasi beklentilerimiz zaten yoktu, olmamalıydı, olmadı da. Şu ana kadar siyaset yapanlardan, bir iki kişi istisna, sadre şifa, sadece sözle bile olsa, bir hakperestlik de görmedik. Bize düşen her zaman olduğu gibi asli işimize odaklanmak, hangi alanda meslek icra ediyorsak orada en iyi olmaya çalışmak, elimizin ulaştığı herkese yardım ulaştırmak, sözümüzün ulaştığı herkese kendi ideallerimizi iletmek. Sonuç odaklı değil, süreç odaklı yaşayarak, çalışarak ve düşünerek canlı kalmak. Hizmet ideali ölmedi, asla ölmez. Üstadın deyimiyle muhalif ve muvafık her tarafta ona içten içe gıpta eden çokları var, hatta ona düşmanlık yapma çabasındaki çokları tarafından da taklit edilmeye çalışılıyor. Bu kadar çok gönüle giren bir fikir elbette tekrar ihtişamla yeşerecektir. Ancak tabiatta cari kanunlara biz de tabiyiz, o kanunlara riayetle hareket etmeliyiz.
Evet siyaset ile fazla vakit israf etmemek adina soyledikleriniz dogru ama göremediğiniz bir husus var: bu cemaatten kopanlarin bir kısmı en samimi duygular ile hizmet etmiş ancak bu süreçten sonra bekledikleri yenilenmeyi bu harekette görememiş insanlar.. Mesela ben kendim, içimde büyük bir hasret eski hizmet günleri …. ancak cemaatin yönetim tarzındaki kapalılık, gizlilik …. 36 mulk sahıbı Cevdet bey ile Osman agabeyın sürtüşmesinde kampı terketmek zorunda kalan Osman agabey olunca, benzeri bir çok olay var tabı bu en bariz olanı oldugu için bu örneği verdim yoksa sadece bir tane olay ile karar vermiş değilim tabiki..
ben artık masnevi ihtiyaçlarımı, EPIC Masjid gibi sivil toplum kuruluşlarından ve Sözler Köşkü ve onun ingilizce versiyornu olan Towards Eternity kanallarından karsılamaya calısıyorum..
Hizmet evlerde yetişti ve büyüdü. Koruyucu bir ibadethane ve okul hatta medeniyetini temsil etti. Fakat bir problem vardı. Evin dışında gündelik hayatta evde yaşadığı iklimi dışarıda kimse bilmiyordu. Burada bir kopukluk vardı. Hatta insanları yanlış yönlendiren yapılar vardı. Bu yanlış yönlendirme ile birlikte evdeki medeniyet gelişimi devam ediyordu. Evde cenneti yaşayanlar dışarıda kendilerini gizliyorlardı. Çünkü çiçekleri söküp atmak isteyen bir yapı vardı. Bu yapı insanların hatta müslümanarın, tarikatların, cemaatlerin, laiklerin, solcuların, türkçülerin, kürtçülerin akıllarına giriyordu. Evinde korunaklı biçimde manevi değerlerini, medeniyetinin çekirdeğini yaşayanlar dışarısı ile kopukluk yaşadığından, anlaşılamadığından, kendini koruması nedeniyle bilinemediğinden, insanlar insanlığı yitirdiğinden insani değerlerin temsilini kavrayamadığından, insani değerleri yitirdiğini kabul etmek yerine karşısındakine farklı anlamlar yüklemeyi tercih ettiğinden, aradaki boşluğu şeytan yapıları doldurdu ve yıllarca işledi. İşlediklerinin meyvelerini şimdi topluyorlar.
Bu süreçte şunu gösteriyor ki acılar aslında insanlar ile hizmetin buluşmasının, birebir iletişiminin başladığını gösteriyor. Yanlış anlamalar, ön yargılar, insanların ahlaksızlıkları ile yüzleşme fırsatı, insani değerlerini, seviyelerini görme fırsatı, hizmeti tanıma fırsatı, hizmetin de kendini tanıtma fırsatı, düşmanların, ikiyüzlülerin ortaya çıkma fırsatını sağlamaktadır. Burada hizmete düşen görev iç ve dış arasındaki dengeyi çok iyi tanımaktır. Hatta bu dengeyi anne ve babalardan başlatarak. Çünkü en yakında olanlar onlar ve bu kutsi vazife ile ilk karşılaşanlar onlar. Onlar şimdiye kadar bu hizmeti tanıyamadılar. Diğer müslümanların yerine yada yanına koydular sadece. Ama şimdi farkları diğer müslümanlardan ayrıştıkları çok net ortaya çıktı. Bu ayrışma çevre ile ilişkide kendini gösterecektir. En başta yakın çevre bu ayrışma çerçevesinde yeniden konumuna oturtulmalıdır. Her eşya, hadise yerli yerine konumuna oturtulmalıdır. Dış dünya ve çevre anlamlandırılmalıdır. Yani çevre ile ev artık iletişime geçmelidir. İletişime geçilirken en yakın çevreden, aileden, komşulardan, akrabalardan, arkadaşlardan ve olup biten her hadise bu acı veren süreçte anlamlandırma sürecine girilmelidir. Yani çevre ile evin arasında bir farkındalik, iletişim olmalıdır. Bütün acıların nedeni bu sürecin yaşanıyor yada yaşanacak oluşudur. Fırsat doğduğunda bu insanlar, olaylar, nesneler ile ev artık geniş dairede irtibata geçmelidir. Görevini yapan bir devlet memuru olarak değil, hizmet insanları olarak. Yani evdeki ruh ile çevre arasında biraz ızdıraplı ilişkinin kurulması gerekmektedir. Bu tek taraflı kimse beni anlamıyor şeklinde değil, yada dar dairedeki temsil ile değil, daha geniş dairede başka araçlar yoluyla olmalıdır. Artık bu hareket tek tek bireylerle ilgilenmek yerine bir topluma mal olacak bir insani medeniyet hareketine dönüşmelidir.
Ancak toplum çürük olduğundan insanlardan ahlakı birden kabul etmelerini beklememek lazım. İnsanlar hem ahlaksızlığı ahlaksızlık yapıyorum diyerek kabul etmemekte. Çok dirençli bir toplum var. Ayrıca bu toplum birbirinden destek almaktadır. Yani yalanı, iftirayı, hırsızlığı içselleştirmiş, eleştiri getirme kaygısı bile duymamaktadır. Bu toplumun hizmeti anlaması aslında işlerine gelmediği için, fakat bununla yüzleşmek yerine iftiraya inanmış gibi yaparak, çok zor. Sen ne anlatırsan anlat duymuyor, dinlemiyor. Ama arada birisi bunlar terörist dediği zaman hemen duyuyor. Bu insanlar şartlar değiştiğinde biz aldandık diyecektir ama bu insanların düzeldiği anlamına gelmiyor kesinlikle.
Düzelme bu insanlarla yani çevreyi, insanları, olup biteni çok iyi okuyarak iletişim kurmakla ve uzun soluklu bir süreçle olur. Çünkü mucize beklememek lazım. İnsanların dirençlerini kırmak ve açılmalarını sağlamak psikolojik tedavide yıllar alabilmektedir. İnsanların hırsıza hırsız, katile katil diyebilmesi için kendini güvende hissetmesine ve hazır olmasına bağlıdır. Kendini güvende hissetmiyorsa savunmasını kırmayacaktır. Kendini güvende hissettiğinde savunmasını gevşetecektir.
Çevre ile ilişkinin çok sağlam kurulması, çevreyi çok iyi tanımak gerekmektedir. Buna da önce aile ve komşulardan başlamak gerekmektedir. Yani artık medeniyetin tohumu büyüdü ve kendini ifade etme imkanı buldu. Ama sorun ifade edenler ile çevre arasında sağlıklı, güvenilir ilişkinin kurulamamasıdır. Bu güven kurulamadığından insanların savunma mekanizmaları karşısındaki tehdit olarak algıladı. Bu algıyı profesyoneller bilerek yaptı. İşte insanların psikolojisini en az şeytan profesyoneller kadar tanımak, nerede savunmaya geçiyorlar, nerede hırsızlığa, harama seslerini müslüman olarak seslerini çıkartmıyorlar iyi bilmek lazım.
Yani şu durumu yaşamamak lazım “nasıl olur da müslüman zulümlere destek çıkar?” Demek ki müslümanlar herşeyden önce insan. Onları müslüman olarak görmek en büyük hatadır. Müslüman değiller demiyorum yanlış anlaşılmasın. İnsanları müslüman olarak kabul etmek büyük hatalara, zulümlere kapı açtı. İnsanları olduğu gibi kabul etmek lazım. Adına müslüman koyduğunuzda haram yemez sanıyorsunuz. Ama haramı bir alkışlamadıkları kaldı. Demek ki bir insanı hem müslüman yapan hem haramı hafife alan davranışını tanımak lazım. İnsanları tanımak yada çevre ile iletişime geçmekten kastım bu.
Mesela kardeş katli kararı alanlar bu kararı üzülerek, mecburiyetten, sırf örf ve adetlerimizde var diye mi alıyor yani müslüman oldukları için mi yoksa kardeşi katlederken üzülme numarası yapıp alttan alta sırıtıyorlar mı? Yani bu kardeş katliamcılar ile iletişime geçildiğinde bunların müslümanlığa mı bağlı oldukları yoksa katliamcı mı olduklarını iletişim ile anlamaya çalışmak lazım.
bi yorum yazmistim ama yayinlanmadigini goruyorum, bu asagidaki yorumumun tartisma edebine aykiri nasil bir yonunu buldunuz da yayinlamadiniz, anlayamadim. halbuki dun birisi Efe Caman icin despot ifadesini kullanmisti ve o yorumu yayinladiniz.. benim gayet dikkatli bir dil ile yazdigim yorumumun sucu ne???
Evet siyaset ile fazla vakit israf etmemek adina soyledikleriniz dogru ama göremediğiniz bir husus var: bu cemaatten kopanlarin bir kısmı en samimi duygular ile hizmet etmiş ancak bu süreçten sonra bekledikleri yenilenmeyi bu harekette görememiş insanlar.. Mesela ben kendim, içimde büyük bir hasret eski hizmet günleri …. ancak cemaatin yönetim tarzındaki kapalılık, gizlilik …. 36 mulk sahıbı Cevdet bey ile Osman agabeyın sürtüşmesinde kampı terketmek zorunda kalan Osman agabey olunca, benzeri bir çok olay var tabı bu en bariz olanı oldugu için bu örneği verdim yoksa sadece bir tane olay ile karar vermiş değilim tabiki..
ben artık masnevi ihtiyaçlarımı, EPIC Masjid gibi sivil toplum kuruluşlarından ve Sözler Köşkü ve onun ingilizce versiyornu olan Towards Eternity kanallarından karsılamaya calısıyorum..