YORUM | CUMALİ ÖNAL
Ekonomi çöktü.
Tarım çöktü.
Turizm karın doyurmuyor.
Yatırım sıfır.
Rezervler -70 milyar dolarlara dayandı.
Eğitim cahil yetiştiriyor. Üniversiteler ahbap çavuş ilişkisiyle yönetiliyor.
Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’la tornistandan beklenen fayda sağlanamadı, herhangi bir para gelmedi.
İsrail ve Ermenistan’la atılan adımlar Amerikan Joe Biden yönetimini yumuşatmadı.
Sığınmacı sorunu büyüyor.
BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Rus-Ukrayna savaşından umulan fayda boşa çıktı.
İhracatın ithalatı karşılama oranı hızla büyüyor. Döviz açığı had safhada.
Dövizi baskılamak için bulunan yöntemler el yakıyor. Dövizin yükselmesiyle halkın sırtına binen yük hızla ağırlaşıyor.
Dolar artık fren tutmuyor.
Tarihi eserler yağmalanıyor, doğa ranta peşkeş çekiliyor.
Din, ahlak, milli değerler, tarih, halkın tüm kutsalları ayaklar altında.
Ergenekon uçuşa geçti. Her yerde daha görünür olmaya başladılar.
IŞİD, El Kaide, Hizbullah, SADAT vs. tüm terör örgütleri uyudukları hücrelerde harekete geçmeye hazırlanıyor.
Uyuşturucu ticareti, mafya, suç örgütleri artık sıradanlaştı.
Hapishaneler masum insanlarla dolu.
Velhasıl ülke, tarihindeki en dip noktayı yaşıyor…
Fakat…
Tüm bu yaşananların müsebbibi çıkıp rahatlıkla, “Geçen 20 yılın, eser ve hizmet siyasetinde ülkenin altın çağı olarak tarihteki yerini aldığını” söyleyebiliyor.
Herhalde akılda kalan tek eser paralı yollar, havaalanları, köprüler, tüneller vs. olacaktır. Başka da bu ülkeye kazandırılan ne tür eserler olduğunu bilmiyoruz.
Rejimin tüm yaşanan çöküşe rağmen hala büyük bir desteğe sahip olmasının şüphesiz bazı temel sebepleri var.
Bunun birincil sebebi ciddi bir muhalefetin olmaması ve hatta pek çok konuda iktidara payandalık yapması.
İkincisi uluslararası konjonktürün rejim için uygun bir vasat oluşturması.
Üçüncüsü hızla fakirleştirilen halkın, yardımlarla rejime kul köle yapılması.
Ancak rejim için yolun sonu göründü. İktidarda kalmak mucizelere bağlı. Bunun için daha önce başvurulan ucuz yöntemler işe yaramayacak.
Mesela patlatılacak bombalar daha önce yaşananlar gibi rejime oy olarak tahvil olmayacak.
Din, iman, vatan, millet, Sakarya hamasetleri para etmeyecek.
Gösterişli (ama içi boş) açılışlara kimse yüz vermeyecek.
Uzaya adam gönderme, milli uçak, milli dron, milli araba hikayelerine kimse inanmayacak.
Peki çözüm ne olacak? Yani rejim nasıl koltuğunu koruyacak?
Cevabı basit: Yurt içi ve yurt dışı krizler ya da kaoslar…
Ez cümle, bu krizleri bahane ederek oluşturulacak kaos ortamları ve akabinde yürürlüğe konabilecek OHAL…
Bunun da işaret fişekleri çakılmış görünüyor.
Son bir haftada hiç yoktan birkaç yurt dışı kriz birden ortaya çıktı.
Finlandiya ve İsveç gibi demokrasi, insan hakları, gelişmişlik endeksi, basın ve ifade özgürlüklerinde dünyanın en önde gelen ülkelerine posta kondu, bu ülkelerin NATO üyeliklerinin veto edileceği deklare edildi.
Peki daha önce hangi Batı ülkesine posta kondu da taviz koparılabildi? PKK terörüne destek veriyorlar gerekçesiyle bu ülkelerin üyeliğinin engellenemeyeceğini çok iyi biliyorlar.
Yeni krizler de hemen akabinde baş gösterdi.
Kabine toplantısından sonra konuşma yapan Erdoğan hiç yoktan Almanya ile de mini bir kriz çıkardı. Belki de bu krizi daha da büyütecektir.
Hızını alamayarak Yunanistan Başbakanı Miçotakis’e çattı.
“… Geçen hafta bir Amerika seyahati oldu ve Senato‘da Türkiye’nin aleyhine ne gerekiyorsa bu konuşmaları yaptığı gibi, ‘F-16’ları sakın Türkiye’ye vermeyin’ demek suretiyle Amerika’ya bu şekilde adeta telkinlerde bulundu. Şimdi biz, bu yıl Stratejik Konsey Toplantısı yapacaktık. Artık benim için Miçotakis diye birisi yok. Kendisiyle böyle bir görüşmeyi de yapmayı asla kabul etmiyorum. Çünkü biz, sözünde duracak, şahsiyetli, onurlu siyasetçilerle yola gideriz. Bundan sonrasını Miçotakis kendisi düşünsün.”
İsveç ve Finlandiya’ya karşı kullanılan kahve dilinin bir benzeri.
Asıl hamle ise Suriye… Zaten Suriye, Erdoğan’ın her zaman kullanabileceği bir kart. Yine kabine toplantısı sonrası açıklamasında Erdoğan, “Güney sınırlarımız boyunca 30 kilometre derinlikte güvenli bölgeler oluşturmak için başlattığımız çalışmaların eksik kısmıyla ilgili adımları atmaya başlıyoruz,” dedi. Yani yeni bir savaş kapıda.
Belki de bu operasyon için Rusya’dan izin almıştır ama operasyon yapılacak bölgenin ağabeyi ABD.
Diğer bir ihtimal ise operasyon sözünü kullanarak tıpkı İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliğini bloke etme şantajıyla ABD’den taviz koparmaya çalışmak.
Sonuç itibariyle koca bir ülkenin kaderi bir tek kişinin iki dudağı arasında. İstediğini asıyor, istediğini kesiyor. İstediği ülke ile tüm diplomatik kuralları çiğneyerek krizler yaratabiliyor, istediği ülkeye kendince ayar verebiliyor.
Bunlar şimdilik küçük krizler, bunların devamının geleceği kesin. Çünkü şu süreçte Biden’la barışması, hatta Putin’le Zelenski’yi bir araya getirmesi dahi Erdoğan’a ciddi bir oy getiremeyecek. Erdoğan için tek çıkış yolu bir kaos senaryosu. Ya 15 Temmuz gibi bir senaryo yürürlüğe koyacak, ya da Türkiye’yi büyük bir bataklığa sürükleyerek buradan koltuğunu kurtarmaya çalışacak.