Savcılar Erdoğan’ın altını oyuyor!

YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN

Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere AKP’liler ne zaman ABD’ye gelseler ‘tutuklu gazeteciler ve medyaya yönelik baskılar’ kendilerine soruluyor.

İktidar çevreleri ise bu soruya (maalesef Türkiye’de bu soru sorulamıyor bile) her muhatap olduklarında aynı cevabı veriyorlar; “Türkiye’de tutuklu gazeteci yok. Gazetecilik faaliyetinden dolayı kimse cezaevinde değil.”

Erdoğan ve AKP’liler bu konunun önlerine geleceğini bildikleri için hazırlıklı geliyorlar. Adeta Nuh-u Nebi’den kalma bir listeyi ceplerinden çıkartıp ‘radikal sol örgütler adına eylem yaptığı iddia edilen ve bu yüzden hüküm giymiş’ bir iki ismi örnek verip konuyu kapatıyorlar. Söylemlerine göre cezaevindeki gazeteciler ‘molotof atmaktan, ATM kundaklamaktan’ tutuklu.

Nitekim 2016 Nükleer Güvenlik Zirvesi için Washington’a geldiğinde de aynısını yaptı. Üstelik konuşma yapacağı Brookings Enstitüsü önünde aralarında benimde bulunduğum bir grup gazeteci kameralar önünde saldırıya uğramıştı.

Olay herkesin gözü önünde yaşandığı halde Erdoğan kürsüye çıktığında “Türkiye’de tutuklu gazeteci olmadığını, basının özgür olduğunu” anlatmıştı.

Washington’a gelen tüm AKP temsilcileri aynı ezberlenmiş cümleleri tekrar ettiler.

15 Temmuz darbe girişimi kapsamında yapılan toplantılar için Washington’a gelen AKP’li Ravza Kavakçı Han’da aynı cümleleri tekrar etti.

Kendinden emin bir eda ile “Eğer dosyaların içeriğine bakarsanız, gazetecilikle ilgili bir suçlama olmadığını göreceksiniz” dedi.

Burada sihirli kelime ‘eğer dosyalara bakarsanız’.

Nasıl olsa hiçbir AKP’li bu dosyalara bakmıyor. Sanıyorum Kavakçı’da dosyalara bakmamış.

Yoksa alenen bu kadar kolay yalan söylemezdi herhalde!

Türkiye hali hazırda 200’den fazla gazetecinin cezaevinde olduğu, 105’i hakkında yakalama kararı olan ve 170’den fazla medya kurumunun kapatıldığı bir ülke olarak erişilmesi zor bir rekora sahip.

Uluslararası saygın meslek örgütlerinin raporları da bu durumu tescillemiş durumda.

Hal böyle olunca Erdoğan ve AKP temsilcilerinin ‘Türkiye’de tutuklu gazeteci yok, bizde basın özgür’ demesi kimseyi ikna edemiyor.

Üstelik Erdoğan ve AKP temsilcilerinin ‘herkesi aptal yerine koymaya çalışıp pervasızca yalan söyleyebildiklerini’ gösteriyor.

BİR AN İÇİN ERDOĞAN’IN TAVSİYESİNE UYALIM

Bu aşamada gelin Erdoğan’ın tavsiyesine uyup ‘dosyalara yakından’ bakalım.

Sayısız örnek var ama ben doğrudan beni ve İpek Medya’yı ilgilendiren iddianameden örnekler vereceğim. Erhan Başyurt 3 yazılık bir seri ile adına iddianame denilen tuhaf metindeki absürtlükleri sıraladı.

Koza İpek Holding iddianamesinin İpek Medya ile ilgili bölümü yaklaşık 200 sayfa.

Savcı Musa Yücel, Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı ve Ankara Tem Şube Müdürlüğü’nün raporlarına giriş ve sonuç yazarak iddianameyi tamamlamış. Evvela şu tespiti yapalım: AKP iktidarının savcıları çok özensiz. İddianameler maddi hatalarla dolu. 2 yıldır dosyayı çalışan (!) savcı Koza İpek Holding’in medyaya ne zaman girdiğini bile doğru yazmamış…

Peki, ne var 200 sayfada?

Baştan sona İpek Medya’nın yayınlarını sorgulamış. Evet, savcı haddini ve sınırlarını aşıp bir medya grubunun yayınlarını sorguluyor!

Emniyetin hazırladığı analiz raporundan seçmeler yapmış.

Kim hangi konuda kaç televizyon programı yaptı, kaç konuk aldı, konuklar ne konuştu, hangi köşe yazarı ne yazdı üşenmeden listelemiş.

Erdoğan ve AKP kurmayları ‘suçlamalar gazetecilik faaliyeti ile ilgili değil’ diyorlar ya, savcı onları yalan çıkarmak için elinden geleni ardına koymamış.

Tüm suçlamalar haberlerle ilgili. İddianamede ‘haber’ kelimesi 507 kez geçiyor. Özellikle 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonuna dair haber ve televizyon programlarına fena takmışlar.

Savcı Yücel çok kesin ifadelerle 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasını ve bu konuyla ilgili yapılan haberleri ‘darbecilik’ olarak sınıflandırmış.

Savcının fantastik tanımları sadece operasyonlarla sınırlı değil.

Mesela Bugün Gazetesi ve Bugün TV’de HDP lideri Demirtaş’ın açıklamalarına yer verilmesini ‘terör suçu’ saymış. Diyor ki savcı, “PKK’nın siyasi uzantısı HDP eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın konuşmalarına yer verilerek”…

Adına iddianame dedikleri deli saçması metinde böyle onlarca suçlama var.

Tamamı da yapılan haberlerin içeriği ile ilgili. Düşünebiliyor musunuz, savcıya göre Anayasa profesörü Ergun Özbudun ile yaptığımız bir röportaj da ‘terör suçu’ sayılmış. Ne demiş Özbudun: “Türkiye bir hukuk bunalımı ve hukuk krizi geçiriyor.”

Peki, burada suç nerede? Savcı hadi hukuk bilmiyor, haddini de mi bilmiyor?

KÖŞE YAZILARINDAN TERÖR SUÇU ÇIKARMAK!

Savcı Yücel’in ilginç bir tarzı var.

Köşe yazılarından ya da TV programlarından cümleler alıp üzerine suç inşa etmiş.  Emniyetin ilgili birimleri köşe yazılarımdan (malumunuz, gazetemiz AKP’li kayyımlar marifetiyle yağmalandı ve kapatıldı. Arşivimize de ulaşmak mümkün değil. Fakat görünen o ki emniyette bütün nüshalarımız varmış) kesitleri alt alta sıralamış.

Öyle garip iddialar var ki ‘yok artık’ demek bile abes.

Mesela 12 Ekim 2015 tarihli köşe yazımda ‘Saray’ ifadesi geçmiş. ‘Saray’ ifadesini “Erdoğan’ı tarif etmek ve hakaret amaçlı” yazmışım savcımıza göre.

19 Ocak 2015 tarihli “Obama da paralel olacak mı?” başlıklı yazımda hükümetin paralel paranoyasının dış politika da neden olduğu tuhaflıkları anlatmışım.

Savcı bunu da terör suçu saymış.

27 Nisan 2015 tarihli yazımda Hidayet Karaca ile ilgili verilen tahliye kararının uygulanmamasını eleştirmişim. 2 Aralık 2013 tarihli yazımda MGK’da alındığı söylenen ‘Gülen’i bitirme planı’ ile ilgili “Bu plan neden yalanlanmıyor ?” demişim.

15 gün sonra aynı konuda bir yazı daha yazmışım ve “Hala böyle bir planın olmayacağı, haberin yalanlanacağı umudumu taşıyorum” demişim.

Savcıya göre kendi grubumuzdaki televizyon kanallarında yaptığım TV programları da suçmuş. Kanaltürk yayınında ‘karşıya üç adam gönderip bu tarafa 5 füze attırma’ içerikli meşhur ses kaydının sızmasının kabul edilemez olduğunu, bunun çok ciddi bir güvenlik zaafı olduğunu anlatmışım.

Savcının adına iddianame dediği metin böyle şeylerle dolu. Savcı yazılarım ve televizyon programlarından kısa alıntılar yapmış.

Anlam ve içerik bütünlüğü çarptırılmış. Mesela dört bin vuruşluk bir köşe yazımdan bir cümle almış.

Resmen kelimelerle, cümlelerle oyun oynamışlar.

TÜM MEDYA DAVALARI AYNI ŞEKİLDE

Garabet sadece İpek Medya İddianamesi’nde değil.

Mesela bugünlerde devam eden Cumhuriyet Gazetesi ile ilgili yargılamalara bakın. Savcı ve hâkimler resmen gazetenin yayın politikasını sorguluyorlar. Bir gazetenin yayın politikasının tartışılacağı yer kesinlikle mahkeme salonları değildir.

Şu haberi neden yazdınız, şu köşe yazısını neden bastınız, şu karikatürü neden çizdiniz…

Yılların gazetecilerine öyle abuk suçlamalar yapılıyor ki aklınız almaz.

Ahmet Altan’ların, Gültekin Avcı’ların, Mehmet Baransu’ların, Murat Aksoy’ların… Adını sıralayamayacağım kadar çok meslektaşımın yargılandığı dosyalara bakın.

Şu tweet’i neden attın, şu haberi neden yazdın, şu programda bu cümleyi neden söyledin?

Özetle…

İddianamelere bakarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim, savcılar hukuk bilmedikleri gibi hadlerini de bilmiyorlar.

Gazeteciliği, gazetecileri yaptıkları yayınlardan dolayı yargılamak, tutuklamak abuk suçlamalarda bulunmak hadlerine değil. Gazetelerin yayın politikalarının tartışılacağı yer mahkeme salonları değildir.

Çok meşhur bir sözdür: “Hukuk bazen uyur ama asla ölmez.”

Bu ülkeye hukuk geri döndüğünde bu iddianamelere imza atan savcılar, bu iddianameler üzerine gazetecileri tutuklayan hâkimler çok utanacaklar.

Kararttıkları hayatların hesabını vereceklerdir.

İkincisi…

Bu iddianamelerle Erdoğan ve AKP kurmaylarını ‘yalancı’ durumuna düşürüyorlar. Çünkü Erdoğan ve AKP’nin resmi tezine göre ‘cezaevinde gazetecilik faaliyetinden dolayı tutuklu gazeteci yok’.

Peki, bu iddianameler ne?

Tamamı gazetecilik ve yayıncılık ile ilgili.

Yazıyı Pazartesi günü savunma yapan Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın savunmasından ödünç aldığım bir bölümle bitireyim:

“Bizden öncekiler gibi biz de muktedirlere boyun eğmiyor, korkuya teslim olmuyor, gazeteciliğe ihanet etmiyoruz. Bu zorlu dönemde bunun bir diyeti vardı.

Onurumuzla ve gururla ödüyoruz.

Hepsi budur!”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Sayın Arslan, Yeni Türkiye’de savcılar ve Erdoğan’ın ayrıştırılması tezini doğru bulmuyorum. Savcıların yaptığının Erdoğan’dan bağımsız olduğunu düşünmüyorum. Şöyle olabilir. Savcılar ve Erdoğan, Demokratik Türkiye’nin ayağını kaydırıyor.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin