Sanayici hiç bu kadar zelil ve aciz vaziyete düşürülmemişti. Batma riskini Hazine’nin üzerine yıkarak tahsis ettirdikleri 160 milyar lira tutarında krediye rağmen iflasların, icraların ardı arkası kesilmiyor. Haddi zatında 160 milyarlık paketten her sanayici istifade edemedi. O paketin yegâne gayesi referandum rüşveti babından yandaş isimleri kurtarmaktı.
Hükümete yakın iş adamlarına ait firmalar yüzde 100 battığı halde Hazine garantili kredilerle yüzdürülmeye çalışıldı. Diğer tarafta enflasyonla beraber artan maliyetlerle boğuşmaktan bunalan sanayiciler sahipsiz bırakıldı. Türkiye’nin kıymetsiz yalnızlığı ihracat ve turizmi yere serince ömrünü sanayiye adamış nice isim tefecinin eline düştü.
TEFECİDEN YÜKSEK FAİZLE BORÇ ALIYORLAR
El altından yüksek faizle borç veren tefeciler, sanayicinin elinde avucunda kalan her şeyi yüksek faiz mukabili rehin alıyor. Tekrar altını çizeyim: Sanayiciler işler yolunda giderken kendi hataları yüzünden bu hale düşmedi. Fâil, keyfî kararlarla şirketleri gasp eden, banka hesaplarına el koyan ve hukukî teminatı ortadan kaldırarak sermayeyi ürküten Adalet ve Kalkınma Partisi’dir (AKP).
40 senelik mazisinde simsarların kapısından geçmemiş iş adamları bile son çare olarak tefeciden yüksek faizle borç istiyor. Yükselen kur yüzünden döviz borçlarını ödemediği için malî darboğaza giren sanayiciler ya kepenk indiriyor ya da fabrikayı simsarların, tefecinin veya İstanbul Kapalı Çarşı’dan bazı kuyumculara teslim ediyor.
AÇIK SENET İMZALATIYORLAR
Borç mukabili imzalanan açık senetlerin ödenmesi imkân dahilinde değil. Ekonomi uçuşa geçse bir ihtimal. Amma velakin şirketlerin 203 milyar dolar net borçlu olduğu Türkiye’de herkes mevcudu muhafaza etme telaşında. Dört ayda 6,4 milyar liralık çek karşılıksız çıktı, bir o kadar da senet protesto edildi. Bankaların bilançoyu temizlemek için üç kuruşa satışa çıkardığı batık kredi tutarı ise 8 milyar lira. Sene sonuna kadar batık 15 milyar lirayı bulabilir.
İş âleminin yastık altı tasarrufları yüksek kur, yüksek enflasyon ve yüksek faiz üçgeninde pula döndü. Türkiye’nin sanayideki mevcudiyeti zaten vasıflı sayılmıyor. Böyle giderse endüstriden tamamen çekileceğiz. Meydan tamamen AKP’nin müteahhitlerine kalacak.
ORGANİZE SANAYİDE ARSALAR TEFECİNİN ELİNE GEÇTİ
Tefecinin, sanayinin teşviki için tahsis edilmiş organize sanayi bölgelerine kadar sirayet etmesi, muvakkat bir sendelemeden ziyade istihdam deposu tesislerin temeline dinamit konulduğunu gösteriyor. İhracatı, vergileri ve istihdamı sırtlayan organize sanayide giderek büyüyen bu malî yangının ekonominin toparlanmasını müşkül hale getireceği aşikârdır.
İnsan/firma bir kere düşmeye görsün. Tefeciler nakit sıkıntısı çeken sanayicinin kokusunu hemen alıyor. Sanayici darda, satış geliri (ciro) ile cari giderleri bile karşılayamıyor. Kredi için müracaat ettiği bankadan da ‘riskli görüldüğü’ daha doğrusu AKP’den referanslı olmadığı için eli boş dönüyor. Referandumun üzerinden bir ay geçti. Vaat edildiği gibi işlerin düzeleceği de yok. Leş kargaları için bulunmaz fırsat. Simsarlar, para babaları, tefeciler ve bazı kuyumcular organize sanayideki tesisleri yarı fiyatına satın alıyor.
KENDİ FABRİKASINA İKİ KAT KİRA ÖDEMEK!
Paradan para kazanmaktan başka marifeti olmayan tefeciler, sanayiciye tek şart koşuyor: Kiracı olarak fabrikada imalatı devam ettireceksin. Kira bedeli ise rayicin iki katı. Sanayici bu arada borçlarını ödeyip fabrikayı tefeciden geri alacağı ümidiyle teklifi çaresiz kabul ediyor. Böylesine insafsız ticaretten fabrikayı yüzde 50 ucuza alıp piyasadaki tutarın iki, hatta üç katına kiraya veren tefeci kazançlı çıkıyor. Kısa müddet sonra sanayici her şeyini borç aldığı simsarlara kaptırıyor. Kendisinin ve yakınlarının canını kurtardığına şükrediyor.
Tasvir ettiğim simsar düzeni binlerce sanayiciyi mağdur etti. Dişlerini kaybeden aslanın etrafını saran sırtlan misali dünün en gözde şirketlerine çullanan tefecilerin kendilerini sağlama almak için sanayicileri tehdit etme biçimiyle AKP ne kadar iftihar etse azdır!
Tefeciler, azıcık direnen sanayiciye, Hizmet Hareketi’ne mensup kişi ya da müesseselere reva görülen gaspın bir benzerine kendisinin de maruz kalabileceğini söylüyorlar: “Başına bir şey gelmesini istemiyorsan teklifimizi kabul et. Yoksa ‘cemaate yardım etti’ diye senin tutuklatırız. Bir telefonumuza bakar. Sen mahkemelerde derdini anlatana kadar aylar geçer. Fabrikana, mal varlığına el konulur. Tercih senin!”
SANAYİCİ DERDİNİ KİME ANLATSIN
Hukuk cari olsa, polis ve savcılar sabıka dosyası kabarık hırsız ve katillerin peşine düşse bu sözlere kimse pabuç bırakmaz. Ne hazin bir hal ki köpekler hür, taşlar adalet saraylarında esir! Kime derdini anlatacak sanayici. İsimsiz ihbar telefonları ile malul cadı avında binlerce insanın hayatı karartılırken, kadınlar doğumhane kapısından zindana atılırken hangi merci, sizin hakkınızı-hukukunuzu muhafaza edecek? Kadıyı kime şikâyet edeceksiniz? 50 bin dolar rüşvet alırken suç üstü yakalanan hâkimi hapse atan hâkimin de tevkif edildiği düzende adaletten bahsetmek hayli sakil kaçıyor.
Sanayinin son numuneleri de AKP’nin kurduğu yağma ekonomisinde kepenk indirirken hırsızlıkta hudut tanımadıklarını tescilleyen calib-i dikkat hâdiseler yaşanıyor. Geçenlerde bir işadamı bahsetti. Kendisine tanımadığı birinden bir elektronik posta gelmiş. Virüs olmasından şüphe etse de mailin üzerine tıkladığında açılan Excel tabloda bazı firma isimlerini, faaliyet kollarını ve adresleri görünce şaşkınlığı daha da artmış. Olup bitene bir anlam verememiş. Firmalardan birkaçını Google’a yazdığında işin aslını anlamış. Meğer Hizmet Hareketi ile gönül bağı olan işadamlarına ait olduğu için o firmalara el konulmuş.
TMSF EL ALTINDAN SATIŞ YAPABİLİR Mİ?
Güya Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na emanet edildi her bir şirket. Onların yer aldığı listeler ganimet malı gibi ortalıkta dolaşıyor. El altından, ihalesiz (değerinin dörtte biri fiyatına) satıştan haberdar etmek isteyen AKP’li yöneticiler tarafından bu listeler eşe, dosta e-posta ile gönderiliyor. Demek ki arada ‘yandaş’ olmayan kimselere de sehven gönderdikleri de oluyor! Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde görülecek davalarda delil olacak o maillerin sahipleri bilsin ki bu hesap öyle zannettikleri kadar kolay kapanmayacak!
Leş kargalarının sırtını sıvazlayan, yağma düzenini himaye eden siyasî irade olan AKP’nin, o kadar malı mülke idarî tasarrufla çöken Maliye Bakanlığı’nın, kendisine bağlı bir daire başkanlığıymış gibi mahkemelere talimat veren Adalet Bakanlığı’nın ve her kuruşunu muhafaza etmek mecburiyetinde olduğu şirketleri/gayrimenkulleri mafyanın eline düşüren TMSF bürokratlarının yaptıklarının hesabı er ya da geç sorulacaktır elbette. O tesislerin sahiplerinin zararı AİHM kararı ile son kuruşuna kadar tazmin edilecektir.
Amma velakin Türkiye asrın en organize hırsızlığında kaybettiklerinin yerine yenilerini uzun bir müddet koymaya muvaffak olamayacak. Hizmet Hareketi’ni bitirmek için yola çıkanlara tek kelime itirazda bulunmayanlara da uzanacak bu yangın. Zira alev yükseldiğinde ev, konak, köşk, havuzlu villa, semt, mahalle ya da Saray ayrımı yapmaz, kimlik ya da unvana bakmaz.
TÜSİAD O HAKARETLERİ UNUTTU, ERDOĞAN’I AĞIRLIYOR
Sanayici tefecinin elinde rehinken patronlar kulübü TÜSİAD, 18 Mayıs 2017 Perşembe günü Yüksek İstişare Konseyi’nde (YİK), Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan’ı ‘onur konuğu’ olarak ağırlayacak. Koç, Sabancı, Boyner, Dinçkök, Özyeğin, Eczacıbaşı ve Şahenk gibi aileler, kendilerini Gezi hâdiselerinin finansörü ve dış mihrakların uzantısı olmakla itham eden Erdoğan’ı bugün esas duruşta dinleyecek. Yedikleri hakaret yanlarına kâr kaldı. Sermayenin sefaletini seyredeceğiz…
İnsanların üç kuruş dünyalık uğruna iki büklüm olduğu şu iklimde birileri hâlâ hukuk devletinden, mülkiyet hakkından, kuvvetler ayrılığından ve hassaten ‘Gezi ruhu’ndan bahsettiğinde sükût ediyorum. Nitekim demokrasi uğruna samimi mücadele verenlerin hatırı var!
Neyse ki “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz asla.” diyebilen hakiki demokratlar var!