YORUM | MEHMET TAHSİN – Strazburg
Strazburg’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önündeyiz. Çoğunluğu Avrupa’dan olmak üzere dünyanın farklı ülkelerinden gelen iki binden fazla gösterici, mahkemenin Türkiye’de yaşanan hak ihlalleri karşısındaki suskunluğunu protesto etti, “Geciken adalet adalet değildir!” sloganlarıyla bir kere daha ‘adalet’ talebini yineledi. Geçen yıl 24 Haziran’da da yine aynı yerde iki bine yakın KHK’lı toplanmış ve AİHM’den ‘adalet’ talep etmişlerdi.
Bu seneki eylemin geçen yıldan farkı, AİHM’in eylemcilere sürprizi sayılabilecek bir kararıydı. Gösteriye dakikalar kala mahkeme, Samanyolu Televizyonu’nun eski Genel Müdürü Hidayet Karaca kararını açıkladı. Karar kalabalık grubun büyük çoğunluğu için sürpriz, aynı zamanda moral oldu. Çünkü mahkeme 14 Aralık 2014 tarihinde gözaltına alınarak tutuklanan ve 8,5 yıldan fazla bir süredir cezaevinde tutulan Hidayet Karaca’nın tutuklanmasını hukuka aykırı buldu.
Tutuklandıktan 5 ay sonra, 7 Mayıs 2015 tarihinde AİHM’ye başvuran Hidayet Karaca’nın avukatları tam 8 yıl AİHM’in karar vermesini beklediler. İşte AİHM önünde toplanan kalabalığın vurgulamak istediği de tam olarak buydu. AİHM 8 yıl 1 ay neyi bekledi?
Normal şartlarda tutuklu dosyalarını öncelikle ele alan AİHM’nin Hidayet Karaca dosyasını neden 8,5 yıl beklettiğinin cevabı verilen kararda yok. Halbuki benzer iddialarla tutuklanan Şahin Alpay ve Mehmet Altan’ın 2017 yılı başında yaptıkları başvuruyu yaklaşık bir yıl içinde karara bağlamış 20 Mart 2018’de ihlal kararını açıklamıştı.
Sonraki dönemde aynı hızla kararlar verip haksız tutuklama nedeniyle binlerce insanın mağduriyetinin önüne geçebilecekken üç maymunu oynayıp, yükselen feryatları duymazdan geldi. Birkaç istisna dışında haklarında ihlal kararı verdiği isimlerin tamamına yakını AİHM karar verdiği için değil, yatarını doldurdukları için cezaevinden çıkabildiler. Buna rağmen, Mehmet Baransu ve Mustafa Ünal gibi çok sayıda gazeteci, halen cezaevi hücrelerinde adalet bekliyor.
Peki Hidayet Karaca neden tutuklanmıştı?
14 Aralık 2014 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, Tahşiyeciler adlı gruba kumpas kurdukları iddiasıyla polisler ve gazetecilerin de aralarında olduğu 32 kişi hakkında gözaltı kararı aldı. Tam da 17/25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Skandalının ortaya çıkmasının birinci yıldönümünde yapılan bu operasyonun, adli bir soruşturmadan çok bir intikam operasyonu olduğu ilerleyen zamanda ortaya çıktı.
Dönemin Başbakanı Recep T. Erdoğan’ın Gülen Cemaati için “bir savcı üç polisle terör örgütü ilan ederim” sözünün altını doldurmak için uydurulmuş bir operasyondu bu. Başrolde Erdoğan’ın avukatı Mustafa Doğan İnal olmak üzere, cumhuriyet savcıları Hasan Yılmaz, Fuzuli Aydoğdu ve sulh ceza hakimi Bekir Altun’dan oluşan kadro Hidayet Karaca ve bazı polisleri tutuklayıp hapse attı. 25 Nisan 2015 tarihinde İstanbul 29. ve 32. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimleri tarafından verilen tahliye kararları uygulanmadığı gibi kararı veren hakimler Metin Özçelik ve Mustafa Başer de tutuklandı ve hala da hapisteler. Ve 3 Kasım 2017 tarihinde ayarlanmış bir mahkeme tarafından yapılan bir yargılama tiyatrosu sonucu Hidayet Karaca 31 yıl 6 ay hapis cezasına mahkûm edildi.
AİHM kararının önemi, Hidayet Karaca ve polislere karşı açılan bu davanın, Erdoğan yargısının Gülen Cemaati mensuplarına karşı yürüttüğü cadı avına bahane yapılan davalardan birisi olması. Cemaat’in suç(!) dosyaları sayılırken “Selam Tevhid, 17/25 Aralık ve MİT Tırları” gibi “Tahşiyeciler operasyonu” da Gülen cemaati mensupları aleyhine açılan davalarda, suç örgütü delili olarak yer aldı.
Bu bahane ile yüzbinlerce KHK’lı işten atıldı, dışlandı, sivil ölüme mahkum edildi.
Bu bahane ile on binlercesi kadın erkek, genç ihtiyar, çoluk çocuk demeden hapse atıldı.
Bu bahane ile cemaatle iltisaklı oldukları bahanesiyle medya kuruluşlarına el konuldu.
Bu bahane ile iş adamlarının mal varlıklarına el konularak talan edildi.
Bu bahane ile açlıkla karşı karşıya kalanlar insanlara yardım etmek suç sayıldı.
Bu bahane ile insanlar çoluk çocuk ülkeyi terk etmek zorunda bırakıldı.
Bu bahane ile onlarca insan Ege’nin ve Meriç’in sularında can verdi.
Hidayet Karaca aleyhine 8,5 yıl önce İstanbul Adliyesinde kurulan, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi’nin de hukuka uygun bulduğu kumpas, Strazburg’da verilen bu kararla bozulmuş oldu.
Türkiye, tıpkı geçmişte benzer davalarda verilen kararlar gibi bu kararı da uygulamayacak. Çünkü ihlal kararı verilen başvuru Hidayet Karaca’nın Tahşiyeciler soruşturmasında tutukluluk aşamasında maruz kaldığı hak ihlallerine ilişkin. Halbuki Kasım 2017’de mahkeme kararını verdi ve Hidayet Karaca’ya örgüt yöneticiliğinden 18 yıl, iftira suçundan 4 yıl 6 ay, resmi belgede sahtecilik suçundan 9 yıl ceza verdi, statüsü tutukludan hükümlüye döndü. Yani, AİHM’in kararı Hidayet Karaca’nın cezaevinden çıkmasını sağlamayacak.
Çünkü Türkiye uzun süredir AİHM kararlarını uygulamamak için kurnazlık yapıyor. Aynı Kavala ve Demirtaş kararlarında olduğu gibi, kararın açıklanmasından önce dosya apar topar onanıyor ve başvurucunun statüsü tutukludan hükümlüye dönüyor. Ve bu durumda AYM ve AİHM sürecini baştan başlatması gerekiyor.
Hidayet Karaca hakkında bu dosyadan 2017 Kasım’ında verilen mahkumiyet kararı 5 yıl sonra (30 Kasım 2022’de) Anayasa Mahkemesi tarafından hukuka uygun bulundu. Bu karar üzerine Hidayet Karaca 14 Mart 2023 tarihinde bir kere daha AİHM’in kapısını çaldı.
Geçen yıl AİHM önündeki göstericilerden biri salyangoz kıyafetiyle gelmiş ve mahkemenin yavaşlığını eleştiriyordu. Eğer AİHM aynı hızla karar verecekse masumiyetinin ispatı için bir 8 yıl daha beklemesi gerekecek.
***
TAHŞİYECİLER DOSYASI NEDİR?
22 Ocak 2010 tarihinde İstanbul polisi, Genelkurmay ve MİT’te gelen istihbarat doğrultusunda Tahşiyeciler isimli gruba operasyon yapıyor. Bir evde silah ve patlayıcılar bulunuyor. Liderleri Mehmet Doğan’la birlikte 11 kişi tutuklanıyor ve en fazla kalan 17 ay tutuklu kaldıktan sonra serbest kalıyor.
17/25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonundan sonra Gülen Cemaati’ne savaş açan Erdoğan, yargıdaki adamları üzerinden Cemaat’e bir operasyon başlatıyor. İddialara göre Recep T. Erdoğan’ın avukatı olan Mustafa Doğan İnal, Tahşiyeciler’in lideri Mehmet Doğan’ın vekaletini üstleniyor. İstanbul Adliyesinden bir savcıyla birlikte bir plan hazırlıyor. 2010 yılındaki operasyonda tutuklananlardan birisine ihbar mektubu yazdırılarak operasyonu yapanlar şikayet ediliyor. Gelen ihbar üzerine “Tahşiyeciler Operasyonu’nda suç ve delil uydurdukları” gerekçesiyle 30’a yakın polis, gazeteci ve televizyoncu gözaltına alınıyor.
Hidayet Karaca ve Ekrem Dumanlı’ya isnat edilen suçlama ise 2010 yılında yapılan operasyon hakkında gazete ve televizyonlarda haberleştirmiş olmaları.
Türkiye sözcüsü konuştuğu zaman iki ayrı dünyadan bahsediyor. Yani Ömer Çeliki dinlerseniz öyle bir şablon kafanızda oturuyor. Kendileri bölgede çok güzel hareketler başarıyor, Batı ise hep bu güzelliği parçalıyor. O yüzden AİHM in kararı kabul edilmeyecek. Çünkü Türkiye dünyanın en iyi adaletini uygulamakta fakat düşmanlar hep çomak sokmaktadır. Çomak sokan da Batıdır. Yoksa Rus, İran, Çin değildir. Yani Batıya bağımlı Türkiye Batıdan memnun olmadığını, kendilerin bölgede barışı getirdiğini iddia ediyor yada öyle gösteriyor.
Batıyı yalan, yanlış bir pozisyonda gösteeiyor Türklere. Bu sayede Batının ciddiyete alınmamasını sağlıyor, kendi toplumuna.
Türkiye aleyhinde karar alındığında Batının düşmanlaştırılması, Türklere taraflı, insafsız davranan bir Batı gösterilmesi ile Türkler hakikatten, insanlıktan kopmuş oluyor. Yapılan hukuksuzlukları barış, faydalı şeyler gibi gösteriyor.
Kendi yaptıklarını doğru, Batının tutumunu kötü gösteriyor sürekli. Bu da bilinçli bir politikadır.
Uzaylılar Rejimi eleştirse uzaylıların vampir, haşhaşi olduğu söylenecek. “Biz iyi şeyler yaparken bizi sürekli frenlemeye çalışıyorlar” hikayesini uyduruyorlar.
Ayrık dünyaları Türkiyenin Dış dünya yani Batı ile ilişkisinde çok net sırıtıyor. Çok güzel işler yapan Türkiyeye Batının yaklaşımı hatalı olarak tarif ediliyor.
Salı günü ben de Strazburg’daydım. Herşey çok güzeldi. Organize edenlerin, katılanların ve siz yayınlayanların emeğine sağlık çok teşekkürler. Fakat bu mesajı yazıya yorum olarak değil de bir haber konusu hakkında bilgilendirme yapmak için yazıyorum. Belki ilgilenmek istersiniz diye.
Etkinliğin yapıldığı konser alanında beklerken yanıma yaşı 70 civarında olduğunu tahmin ettiğim bir adam yaklaştı. Çok ilginç bir hikayesi var. İngiltere’nin Manchester şehrine yaklaşık 30 kilometre uzaklıktaki Burnley şehrinden geliyormuş. Ve tam 9 yıldır AIHM önünde hak arayışı için bekliyormuş. Daha ilginci tam 9 yıldır AIHM binasına birkaç yüz metre uzaklıkta nehir kenarında bir çadırda yaşıyor. Çadırı da gördüm, nehir kenarında. Elinde AIHM önünde beklerken kullandığı pankartlar da vardı. Sınırlı ingilizcemle anladığım kadarıyla bir iş kazası geçirmiş ve boynunda yara oluşmuş. Hak arayışı bununla da ilgili olabilir. Nereden bakılırsa bakılsın haber değeri olan ilginç bir insan hikayesi. AIHM kapısında hak arayan tek biz değiliz haliyle.
Strazburg’da muhabiriniz vardı diye hatırlıyorum, haberlerdeki isimlerden. İlgilenmek isterseniz çadırın tam yeri; Avrupa Konseyi binası tarafından gelip AIHM istikametinde giderken Salı günü etkinliğin yapıldığı köprünün bitiminde trafik lambalarından sağa döndükten sonra (AIHM binası solda kalacak şekilde) yaklaşık 150 metre ileride sağda. Nehrin kenarındaki çalılıkların içine ibtidai imkanlarla kurulmuş bir çadır. Türk Konsolosluğu’nun da çok yakınında.
İyi çalışmalar.