Salman Rüşdi, ‘Şeytan Ayetleri’ yerine eğer ‘Garanik’ deseydi

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Şeytan Ayetleri isimli kitabın yazarı Salman Rüşdi, İran İslam devriminin lideri Humeyni’nin verdiği ölüm fetvasından 33 yıl sonra bıçaklı saldırıya uğradı. Salman Rüşdi’yi “din düşmanı” ilan ettiren olay, İslam tarihinde 1300 yıldan bu yana tartışılıyor.

Roman yazarı Salman Rüşdi, dün New York’ta katıldığı bir konferansta sahnede iken bıçaklı saldırıya uğradı. Görgü şahitlerinin anlattığına göre, saldırgan Rüşdi’nin boynuna elini 10-15 kez kaldırıp indirdi.

Olay yerinde yapılan ilk müdahaleden sonra helikopterle hastaneye kaldırılan yazarın solunum cihazına bağlandığı ve hayati tehlikesinin sürdüğü açıklandı.

RÜŞDİ’NİN HAYAT HİKAYESİ

Hindistan’da doğan Salman, 14 yaşında ailesi tarafından eğitim amacıyla İngiltere’ye gönderildi. Cambridge Kings College’a gitti ve burayı onur derecesiyle bitirdi. Eğitim dönemi sırasında İngiliz vatandaşı oldu ve İslam dinini terk etti.

75 yaşındaki Salman Rüşdi’nin onlarca kitabı var. İkinci romanı olan “Geceyarısı Çocukları” ile 1981 yılında Booker Ödülünü kazandı. Dünya çapında şöhrete, 1988 yılında yazdığı “Şeytan Ayetleri” isimli romanıyla erişti.

Müslümanlar, yazarın “Şeytan Ayetleri” (The Satanic Verses) isimli kitapta İslama hakaret edildiğini öne sürerek protestolara başladılar. Kitaba ilk yasaklama, yazarın doğduğu ülke olan Hindistan’dan geldi.

İran’ın dini lideri Ayetullah Humeyni, Rüşdi hakkında ölüm fetvası yayınladı. Tehditlerin artması üzerine İngiltere hükümeti, yazarı polis korumasına aldı. O tarihten bu yana Rüşdi, hayatını sürdürmek için gizlenerek yaşamak zorunda kaldı.

ASLINDA GARÂNİK AYETLERİNİ ANLATTI

Hakkında ölüm fetvası çıkarılan Salman Rüşdi, kitabında aslında 13 asırdan bu yana İslam alimleri arasında tartışılan “Garânik” diye anılan konuyu anlatıyor.

Peki yüz yıllardır tartışılan Garânik olayı ne?

“Gurnûk” beyaz su kuşu, kuğu, turna ya da beyaz tenli genç güzel kız anlamına geliyor. Garânîk ise bu kelimenin çoğul şekli.

Bu kelimelerle Şeytan Ayetlerinin ne alakası var?

Hz. Muhammed’in kabilesi olan Kureyş, Tanrıya ulaşmaya aracı gördükleri putları Lât, Uzzâ ve Menât’ı bu kuşlara benzetirlerdi. Kâbe’yi tavaf ederken de “Lât, Uzzâ ve diğer üçüncüsü Menât hürmetine, çünkü bu üçü ulu kuğulardır ve şüphesiz şefaatleri umulan varlıklardır” diye yakarırlardı.

Garânik, Hz. Muhammed’in müşrikleri İslâm’a ısındırmayı istemesi üzerine, gelen vahiylere şeytanın telkini sonucu vahye ait olmayan birtakım sözler karıştırması olayı olarak anılır.

“- Lât ve Uzza’ya ve diğer üçüncüsü Menat’a ne dersiniz?

– Senden önce hiçbir resûl ve nebî göndermedik ki, bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın. Ama Allah, şeytanın vesvesesini giderir. Sonra Allah, ayetlerini sağlamlaştırır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”

– Allah, şeytanın verdiği bu vesveseyi, kalplerinde hastalık bulunanlar ile kalpleri katı olanlara bir imtihan vesilesi kılmak için böyle yapar. Hiç şüphesiz ki o zalimler, derin bir ayrılık içindedirler.”

Tartışmalar Necm sûresiyle (53/19-20), Hac sûresindeki (22/52-54) âyetlerin nâzil oluşuna ilişkin yaşanıyor.

Garânik olayı, İslam tarihçileri ve müfessirleri olarak tanınan Taberî, Vâkidî, İbn Sa’d, Ebu Cafer Taberi ve İbni İshak‘ın eserlerinde yer alıyor.

Olaydan ilk söz eden İbn İshak, Habeşistan’a giden ilk Müslümanların “Kureyş Müslüman oldu” diye sevinç içinde geri dönmelerine yol açan gelişmenin temelinde de bu yatıyor. Hz. Muhammed, Necm suresini okumaya başladığında yanındaki Müslüman-müşrik hemen herkes dikkatli bir şekilde dinliyor.

Diyanet tarafından yayınlanan İslam Ansiklopedisi’nin “Gâranîk” maddesini yazan İsmail Cerrahoğlu’na göre, Hz. Muhammed, “Gördünüz mü Lât ile Uzzâ’yı” (53/19) mealindeki ayet geldiğinde şeytan, “Andolsun ki bizi Allah’a yaklaştırmaları için onlara tapıyoruz” (والله لنعبدهنّ ليقربونا إلى الله زلفى) cümlesini araya ekliyor.

Bunu duyan Müslümanlardan bir kısmı inanıyor, bir kısmı inanmıyor. Müşriklerse inanıyor ve sure sonundaki secde ayeti geldiğinde hep birlikte secde ediyorlar. Bu sırada şeytan, ayet diye araya kattığı ifadeleri müşriklere öğretiyor ve müşrikler sürekli bu ayeti tekrarlamaya başlıyor.

Hz. Muhammed’in garânikten söz etmesi üzerine Kureyşliler, Allah’ın yaratan ve dirilten, rızık veren olduğunu bildiklerini ifade ediyorlar ve şöyle diyorlar:

“Biz ilahlarımızın (putlarımızın) onun katında bize şefaat edeceklerine inanıyoruz. Sen de onların şefaat edebileceklerini kabul ettiğine göre aramızda bir görüş ayrılığı kalmadı.”

Bu yaşananlar üzerine Hz. Muhammed çok üzülüyor ve bunun üzerine Cebrail geldiğinde ona olanları anlatıyor. Cebrail, bu ayetin sorumluluğunu taşımadığını ve kendisinin Allah’tan getirmediği metinleri okuduğunu söyleyince, bunun şeytanın işi olduğuna kanaat getiriyor.

Bunun üzerine Hz. Muhammed’i teselli etmek üzere, “Biz senden önce hiçbir resul ve nebî göndermedik ki o, vahyedilenleri okuduğu zaman şeytan okuduklarına bir şey karıştırmış olmasın. Ancak Allah şeytanın karıştırdıklarını iptal eder, kendi âyetlerini de sağlamlaştırır. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir” (el-Hac 22/52).

Önceki dönem İslam alimleri, garânik olayının doğru olduğunu, aksi takdirde Hac suresinin 52. ayetinin Allah tarafından neshedildiğini belirten bu ifadelere tutarlı bir anlam verilebilmesinin imkansızlaşacağını ifade ediyorlar.

Ayette geçen “temenna” ve “ümniyye” kelimelerini “kişisel tasavvur ve arzu” diye anlamdıranların yanlış yorumladıklarını belirten aynı kaynaklar, gerekçe olarak da nefsin insana telkin ettiği arzular fiiliyata dökülmedikçe, bunun neshedilmesinin söz konusu olamayacağına dikkat çekiyorlar.

Garânik olayının doğru olduğunu savunanların dile getirdikleri bir nokta daha var:

“Hz. Muhammed’in toplumuna vahiy olarak aktardığı ifadelerin yine vahiy yoluyla düzeltilmesi, onun ilahi gözetim altında olduğunu gösterir.”

İlk dönem İslam alimlerinden olan İbn Kesîr, Celaleddin es-Süyûtî, İbn Hacer el-Askalânî, Kastallânî gibi isimlerse, Garânik olayını doğrular, ancak bunun yorumlanmasının isabetli yapılması gerektiğini savunuyorlar. Yapılan kimi yorumların doğru olmayabileceği üzerinde duruyorlar.

Ebu Mansur el-Maturîdî ve Kadî İyâz, Kurtubî, Fahreddin er-Râzî gibi isimlerse garânikle ilgili anlatılanların tamamen asılsız olduğunu savunurlar.

GARÂNİK NASIL ŞEYTAN AYETLERİ OLDU?

İslam tarihçileri ve tefsircileri, bu olayı yüz yıllarca “garânik” ifadesi başlığı altında tartıştı. 19. yüzyıl oryantalistlerinden (şarkiyatçı) İskoçyalı William Muir (1819-1905), bu tartışmayı “Şeytan Ayetleri” olarak adlandırdı.

William Muir’in 1858’de “Şeytan Ayetleri” ifadesini kullanması, 130 yıl sonra 1988’de Salman Rüşdi tarafından yazılan fantastik bir romana konu edildi. Hoyratça ifadelerle konuyu ele alan Rüşdi, bu romanının yayınlanmasından sonra bir daha özgür hareket edemedi.

O dönemde romanı Türkçe olarak yayınlayacağını duyuran yazar Aziz Nesin de büyük tepki topladı. Temmuz 1993’te Sivas Madımak Otelinin yakılmasının temelinde de esas itibariyle bu “yayınlayacağım” çıkışı vardı. Aslında bu kitap yüzünden Rüşdi ve Nesin de birbirine kırılmışlardı.

Kitabın yazarı Rüşdi ve Türkçeye çevireceğini duyuran Aziz Nesin, yıllar sonra Almanya’da gizlilik içinde bir araya geldiler. Bu buluşma, Mehmet Ali Birand’ın sunduğu 32. Gün’de ayrıntılarla yer almıştı.

33 yıl boyunca Rüşdi, fiziki bir saldırıya uğramadan hayatını sürdürdü. Ancak, kitabın Japon çevirmeni Hitoshi Igarashi Temmuz 1991’de öldürüldü. İtalyancaya çeviren Ettore Capriole aynı ay içinde saldırıya uğrayıp ağır yaralandı, Norveççeye çeviren William Nygaard silahlı saldırıya uğradı.

Bir fikre karşı koyacak fikir gücünüz yoksa, onu susturmaya çalışmak kendi fikrine güvenmeyenlerin başvuracağı korkaklıktan başka bir şey değil.

Salman Rüşdi’nin Şeytan Ayetleri kitabı unutulup gitmişti. Saldırının ardından kitap dijital formlarda en çok aranıp indirilenler arasına girmiş bulunuyor. Muhtemelen uzun süre de bu konumunu koruyacak.

Rüşdi’nin fikirlerine karşı koyamayacaklarını düşünenlerin ikinci başvurdukları yöntemse komplo teorisi oluyor. Onlara göre, Rüşdi‘ye yapılan saldırı ABD hükümetinin işi.

Trump’a karşı yürütülen operasyon çok ciddi boyutlara ulaşmakta olduğu için karşı atağa geçtiler. Bunlara göre, Trump destekçileri, Salman Rüşdi üzerinden İslam karşıtı yeni söylem oluşturmak için bu saldırıyı gerçekleştirip dikkat dağıtmaya çalıştılar.

Salman Rüşdi, “Şeytan Ayetleri” yerine “Garanik olayı” deseydi, başına bunlar gelmeyecekti.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

5 YORUMLAR

  1. İslam tarihcisi değilim; siyaset bilimcisiyim.

    Yazarının da İslam tarihçisi olmadığını bildiğim yukarıdaki yazının gerekli noktalarına, -eğer yazarı herhangi bir nedenle okunmaya değer buluyorlarsa- ilahiyat tarihçisi ya da tefsir akademisyenlerinin gerekli cevabı vereceklerini düşünüyorum.

    “Temmuz 1993’te Sivas Madımak Otelinin yakılmasının temelinde de esas itibariyle bu “yayınlayacağım” çıkışı vardı” şeklindeki dahiyane açılımlarına (!) sükutla cevap veririm.

    Rüşdi’ye yapılan saldırıları Müslüman biri yapmış olabilir mi?
    “Müslüman terörist olamaz; terörist Müslüman olamaz” anlatımına sığınmaya çalışmayacağım çünkü orada kastedilenin “iyi Müslüman” anlamında olduğunu düşünüyorum. “İyi olmayan” adi/adı Müslümanların, belki de “Allah rızası için” diyerek adam oldürebileceklerini gördük/görüyoruz.

    Rüşdi’ye saldırıların arkasında Tramp ve şürekasının olduğu varsayımı ne kadar komploysa, saldırganın/saldırganların kimliği açıklanmadan açıkça “Müslümanlar yaptı” demek de en azından şimdilik o kadar komplo. (Tabii ki arkasından Müslüman birilerinin çıkması/gösterilmesi olasılığının yüksekliği açık. Öyle bile olsa gerekli araştırmalar yapılıp, ardında kimin/kimlerin olduğu netleşmeden ya da “dava mahkeme kararı ile sonuçlanmadan” kimseyi suçlayamayız; “presumption of innocence” suç kesinleşmediği sürece kimse hükümlü sıfatıyla değerlendirilemez…)

    Açıkça söylenmese bile “Bir fikre karşı koyacak fikir gücünüz yoksa, onu susturmaya çalışmak kendi fikrine güvenmeyenlerin başvuracağı korkaklıktan başka bir şey değil” ifadesinin siyak-sibakından ve yazının tamamından yazarın bu be benzeri diğer işleri Müslümanlara fatura ettiği açık.

    Ben böyle yapmıyor ve sadece yine bir akademisyen olan rahmetli Prof. Dr. Mahir Kaynak’ın: “Bir olay olduğunda, olayın failini bulmak istiyorsanız olayın sonucunun kime yaradığına bakın. Bu olay kimin işine yarar? Bunu bilirseniz, bu işi kimin yaptığını da bilirsiniz’ sözünü hatırlatarak, yazarının ve okuyucunun bir daha düşünmesini öneriyorum.

  2. Allah, Rüşdi’ye acil şifalar ihsan etsin. Kim olursa olsun, ne derse desin bunu haketmiyor…

    “Maymunlardan geldiğimizi iddia eden teorisiyle” Darwin’in simasına baktığımda da, “Şeytan Ayetleri” diyen Rüşdi’nin simasında da bir şeyler görüyor gibi oluyorum.

    Bilmiyorum siz de görüyor musunuz?

  3. Neden Hac 22/52’nin anlamını yanlış veriyorsunuz? Nerden, kusura bakmayın ama, uydurdunuz “vahyedilenleri okuduğu zaman” ibaresini? Hiç bir mealde boyle bir ibare yok. Orjinaline baksanız, arapca bilmeseniz bile temenna kelimesinde anlarsınız neden bahsedildiğini. Çok sorumsuzca buldum bu hareketinizi.

  4. Necm ve Hac surelerindeki ayetlere ait açıklamalarınız Salman Rüşdi’den alınma herhalde. Diyanetin tefsirine bakılacak olursa bu ayetlerle ilgili açıklamalar var. Garanik denen olayın şarkiyatçılar tarafından yapılan bir uydurma olduğu ve ilmi araştırmalar sonucunda da bu olaya dair bir kanıt bulunmadığı yazılmış. Ayetlerin doğru yorumlanması için gerekli açıklamalar da var. Hazır başlamışken yazınıza “vahiy diye bir şey yokmuş, aslında herşey şeytanın vesvesesi ile üretilen sanrılarmış” filan da yazın da renginiz tam belli olsun isterseniz. Bu siteyi okuyan kimsenin bu yazıyı tasvip edeceğini sanmıyorum

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin