Erdoğan’ın vatandaşlıktan çıkarma tehditi ne kadar gerçekçi? [MEHMET YILDIZ]

Bizim siyasetçilerimiz miting meydanlarında vatandaşın gazına gelip bol keseden atmayı pek seviyor. Kahvehanede haber seyreden vatandaşın ‘sallandıracaksın bunlardan bir kaçını, bak bakalım…’ demesi gibi…

Örneğin ikide bir idam cezasının geri getirilerek darbecilerin idam edilebileceğini, vatandaşın arzusunun da bu yönde olduğunu o kadar çok dile getirdiler ki, kimse bu mümkün mü diye sormadı bile. Hâlbuki bırakın meclisin yaklaşık dörtte birini oluşturan hukukçu vekillerini, hukuk fakültesi birinci sınıf öğrencisi bile bunun bir hukuk devletinde teknik olarak mümkün olmayacağını bilir.

Ceza hukukunda, sanığın veya mahkûmun aleyhine geçmişe etkili düzenleme getirilemez. Mesela yeni bir yasayla, işlenen suç daha az cezayı gerektirir hale gelmişse, kanunun yürürlüğünden önce bu suçla yargılanan veya hüküm giyen kişi bundan yararlanır ve daha az ceza alır. Fakat daha fazla cezayı gerektiren bir düzenleme olmuşsa bu durumda ilgili hüküm geriye yürümez.

Üstelik ceza kanununa göre darbe teşebbüsünün cezası idam değil. Diyelim meclis toplandı ve ‘bu suçu işleyenler idam edilsin’ şeklinde bir kanun çıkardı. Bu ceza geriye işletilemez. Eğer öyle yapılacaksa, yasa çıkarmaya veya yargılamaya gerek yok. Darbeci diye aldıklarınızın kafalarına sıkın gitsin, aşağı yukarı aynı şey demek.

Vatandaşlıktan çıkarma mevzu

Hizmet Hareketi mensupları için de sık sık gündeme getirilen ‘vatandaşlıktan çıkarma’ konusu da bu kapsamda değerlendirilebilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beştepe’de avukatlara hitaben yaptığı konuşmada ‘Terör örgütünün yandaşlarını devre dışı bırakmak için vatandaşlıktan çıkartma dahil gereken tüm önlemleri almakta kararlı olmalıyız.’ demişti. (5 Nisan 2016)

Yine birkaç gün önce Rize’de vatandaşlara hitaben yaptığı konuşmada ‘Kaçtıkları yerin vatandaşı olsunlar’ diyerek aynı konuyu gündeme getirdi. (15 Ekim 2016)

Peki, bu mümkün mü?

5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 29. maddesine göre aşağıda belirtilen eylemlerde bulundukları resmi makamlarca tespit edilen kişilerin Türk vatandaşlığı Bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulu kararı ile kaybettirilebilir.

  1. a) Yabancı bir devletin, Türkiye’nin menfaatlerine uymayan herhangi bir hizmetinde bulunup da bu görevi bırakmaları kendilerine yurt dışında dış temsilcilikler, yurt içinde ise mülki idare amirleri tarafından bildirilmesine rağmen, üç aydan az olmamak üzere verilecek uygun bir süre içerisinde kendi istekleri ile bu görevi bırakmayanlar.
  1. b) Türkiye ile savaş halinde bulunan bir devletin her türlü hizmetinde Bakanlar Kurulunun izni olmaksızın kendi istekleriyle çalışmaya devam edenler.
  1. c) İzin almaksızın yabancı bir devlet hizmetinde gönüllü olarak askerlik yapanlar.

Eğer vatandaşlıktan çıkarmaya dayanak yapılacak suçlama bildiğimiz konularsa (Hizmet Hareketine ait olduğu bilinen okullara çocuğunu göndermek, Bankasya’ya para yatırmak, Bylock kullanmak, yurt dışındaki Türk okullarını ziyaret etmek, Kimse Yok mu Derneği’ne yardım yapmak gibi), bunların her biri bir temel hakkın kapsamına girdiği için 5901 sayılı kanuna dayanarak vatandaşlıktan çıkarılamaz. Böyle bir karar alınsa dahi, bu karara karşı AİHM yolu açıktır.

Kanunda sayılan vatandaşlıktan çıkarma gerekçelerinin hiç biri hizmet hareketi mensuplarını ilgilendirmiyor.

Vatandaşlıktan çıkarma kararı diğer aile fertlerini etkiler mi?  

Böyle bir şey mümkün değil. Zira hukuk devletinde vatandaşlıktan çıkarılanın çocuklarına ve aile fertlerinin vatandaşlığına dokunulamaz. Dokunulursa, bunun ceza hukuku anlamında bir ceza olduğu ve hiçbir kusuru olmayan aile fertlerine bu cezanın verilerek ‘kanunsuz suç ve ceza olmaz’ ilkesine aykırılık söz konusu olur.

Vatandaşlıktan çıkarılan birinin malvarlığı ve sosyal haklarının akıbeti ne olur?

Taşınır ve taşınmaz mallar, önceden kabul edilmiş kanunlara uygun olarak el konulabilenler hariç -ki şu ana kadar yapılanların tamamı illegal görünüyor- mülkiyet hakkının koruması altındadır; devlet el koysa dahi, iç hukuk ve AİHM önündeki prosedüre uygun yollar takip edilmesi kaydıyla birkaç yıl içerisinde tamamı geri alınır.

Emeklilik başta olmak üzere kişinin haklarına da dokunulamaz. Örneğin bir alman Türkiye’de çalışıp emeklilik haklarını kazanmış olsa nasıl dokunamıyorlarsa vatandaşlıktan çıkarsalar dahi bireyin hak ettiği emeklilik haklarına dokunamazlar.

Keyfi olarak engel çıkarırlarsa, bu durumda da AİHS’ye Ek 1 nolu Protokolün 1. maddesinde korunan mülkiyet hakkı ihlal edilmiş sayılır; bu konuda AİHM’nin İngiltere aleyhine verdiği ilk karardan sonra verdiği birçok karar bulunmaktadır. İçtihat şu: çalışan bir kişi emeklilik sandığına zorunlu katkı yaptığında, bunun karşılığı hak etmeyi beklediği emeklilik hakları ve maaşı mülkiyet hakkının kapsamı ve koruması altındadır. Dolayısıyla vatandaşlıktan çıkarılanların emeklilik haklarına hiçbir şekilde dokunulamaz; dokunulursa AİHM’den kesin döner.

İltica edenlerin durumu ne olacak?

Son dönemde cadı avına maruz kalan çok sayıda kişinin bulundukları ülkeye iltica ettiği haberleri başta havuz medyası olmak üzere basında gündeme geliyor. İltica edenlerin durumu ne olacak?

Bir kişi vatandaşlıktan çıkarılırsa, bulunduğu yabancı ülkede iltica talebinde bulunmuşsa, vatandaşlıktan çıkarılma kendisinin lehinedir; uluslararası hukukta hiç kimsenin VATANSIZ (apatride) kalmaması yönünde bir prensip bulunmakta olup vatansız kalan kişinin iltica talebi çok daha kolay kabul edilir ve o ülkede çok daha kolay vatandaşlık alır. Bu hususta BM Sözleşmesi var.

13 Aralık 1975 tarihinde yürürlüğe girmiş Birleşmiş Milletler’in Vatansızlığın Azaltılmasına Dair Sözleşmesine göre, kural olarak, hiç kimse vatansız kalacak şekilde vatandaşlığından mahrum bırakılamaz.

Hukuk devleti olsaydık tabi

Türkiye bu sözleşmeye henüz taraf değil. Ancak 2010 yılında Erdoğan başkanlığındaki AKP hükümeti tarafından bu sözleşmeye katılma iradesini ortaya koyan kanun tasarısı bütün bakanların imzası olduğu halde halen mecliste beklemektedir.

Söz konusu sözleşmenin 8. ve 9. Maddeleri gereği, hiç kimse vatansız kalacak şekilde vatandaşlığından mahrum bırakılamaz.

Tabii bütün bunlar Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesinde yer alan ‘Hukuk Devleti’nde geçerli. Eğer derseniz ‘bu ülke bir diktatörlüktür, uluslararası hukuk, anayasa ve kanunlar Diktatör’ün emirlerinden sonra gelir’ yukarıda yazılanların hepsini unutun.

Allah’tan ki Türkiye Cumhuriyeti öyle bir ülke değil…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin