HABER ANALİZ | MEHMET ÖZDEMİR | TR724 LONDRA TEMSİLCİSİ
İngiltere’nin kuzeybatısındaki liman kenti Liverpool sokakları, 7 Ağustos Çarşamba günü ırkçı isyanlara karşı başlatılan barış eylemlerine tanık olurken bir şarkının sözleriyle inliyordu: “Barışa bir şans ver – Give Peace a Chance”
Bu, Liverpool doğumlu olan ‘efsane’ Beatles grubunun kurucusu John Lennon’un 1969’da Kanada’daki bir otel odasında, iyice şiddetlenen Vietnam Savaşı’na karşı başlattığı ‘oturma eylemi’ sırasında yazdığı şarkıydı. Lennon’un ‘dünya barışını teşvik etmek’ amacıyla yazdığı şarkı sonrasında Amerika’da yayılan savaş karşıtı hareketin marşı haline gelecekti.
Şarkının Liverpool caddelerinde yankılanmasından 4 gün önce, X (Twitter) platformunun sahibi Elon Musk, İngiltere’deki şiddet içeren sokak olaylarıyla ilgili tartışmalara dahil olmuş ve 193.5 milyon takipçili hesabından, ‘‘İç savaş kaçınılmaz!’’ yazarak hayli iddialı bir yorumda bulunmuştu. İngiltere Başbakanı Keir Starmer ile bazı bakanların Musk’a verdiği cevaplar bir yana, sağduyulu İngiltere vatandaşlarının ‘Barışa bir şans ver’ şarkısı eşliğindeki yürüyüşü, şiddet dolu eylemlere yönelik etkili ve anlamlı bir hareket oldu.
Zira, 7 Ağustos’ta sokaklar tüm beklentilerin aksine aşırı protestocularla değil barış ve huzur isteyen insanlarla doldu. Irkçı hesaplardan duyurulan noktalarda, özellikle göçmenlik dosyalarına bakan avukatlık ofislerinin önünde toplanan kalabalıklar, ek olarak 6 bin polisin hazır-kıta beklemesi aşırı sağcılara geri adım attırdı. Aynı manzaralar şiddet eylemlerinin artma ihtimali olan 10 Ağustos Cumartesi günü de tekrarlandı.
Peki, son yılların en şiddetli ve uzun süren ırkçı eylemleri, bazı iddialara göre Amerikan sağının arkasındaki güçlerce de desteklenmesine rağmen nasıl sönümlenebildi? Sokakları yakıp yıkan ‘haydutlar’ ne oldu da kısa sürede ortadan kayboldu? Hızla büyüyen barışçıl gösterilerin arkasında kimler var ve nasıl organize oldular?
Sorunun tamamen çözüldüğü söylenemez
Gelinen noktada bütün sorunların çözüldüğünü söylemek elbette mümkün değil. Irkçılığın kolonyal dönemlere kadar gittiği Birleşik Krallık’ta yabancı ve Müslüman karşıtı sağcı gruplar, siyasi partiler halen oldukları yerde duruyor, dahası mevcut şartlarda büyüme eğilimindeler. Ayrıca, yabancı düşmanlığının sokaklara sürüklediği kişiler genellikle işsiz, az eğitimli, vaktini barlarda geçiren insanlar olsa da ‘beyaz üstünlüğünü’ savunan, orta ve üst sınıftan insanların varlığı yadsınamaz.
Bu kişiler sokağa çıkmadan olayları el altından destekleyebiliyor. Nitekim, Southport’ta 3 kız çocuğunu öldüren kişiyle ilgili asılsız söylentileri ilk yayan kişi, 55 yaşındaki Bonnie Spofforth isimli kadındı. Bir giyim firmasının genel müdürü olan ve Chester şehrinde 1,5 milyon sterlinlik çiftlik evinde yaşayan Spofforth, ‘ırksal nefreti körüklemek ve yanlış bilgi yaymak’ suçlamasıyla gözaltına alındı ancak kefaletle serbest bırakıldı. Basına verdiği demeçte yaydığı bilginin kaynağı olarak bir Rus haber sitesini gösterdi.
Dolayısıyla burada orta ve uzun vadeli çözümlerden ziyade 30 Temmuz’da başlayıp 6 Ağustos’a kadar süren ve içerdiği şiddetin boyutları sebebiyle herkesi endişeye sevk eden olayların nasıl tersine döndüğünü ele almaya çalışacağım.
Sokakların yatışmasında, İşçi Partili hükümetin suça bulaşanlar hakkındaki tavizsiz tutumumun etkili olduğunu baştan vurgulamak gerekir. Muhalefet tarafından pasif kalmakla eleştirilen Başbakan Keir Starmer’ın polis ve yargıya verdiği açık destek ile Müslüman topluluklara yönelik korumacı açıklamaları karşılık buldu. Geçen Cumartesi gününe kadar 800’e yakın kişi gözaltına alındı, bunlardan 350’si hakkında iddianame hazırlanıp suç veya suçlar isnat edildi. Onlarcasına 3 yıla varan hapis cezaları verildi.
Öte yandan, olaylar sırasında işlenen bazı suçların ‘terör’ kapsamına alınabileceği, bu durumda cezaların 10 yıla kadar artabileceği konuşuluyor.
Örgütlü toplumun cesur çıkışı sağcıları korkuttu
Bazı siyasi yorumculara göre, idari ve polisiye tedbirlerden daha çok toplumun içinden yükselen itirazlar ve ırkçı isyanlara karşı düzenlenen anti-gösteriler sokakların yatışmasında rol oynadı.
Bu konunun ayrıntılarına geçmeden önce Birleşik Krallık’ın yine sömürge geçmişine dayanan kültür, ırk ve din çeşitliliğine dikkat çekmek gerekir. İngiliz toplumu, diğer Avrupa ülkelerine göre göçmenlere, farklı dil, din ve kültürlere daha toleranslı yaklaşır, dolayısıyla her kesimden insan özgürce yaşama hakkı bulur. Buradan hareketle denilebilir ki, İngiltere’de ırkçılığın geçmişi ne kadar eskiye gidiyorsa anti-ırkçı hareketlerin tarihi de o kadar geriye gider. İşte şiddet içerikli isyanlara karşı barışçı gösteriler kaynağını ve cesaretini bu gerçeklerden alıyor.
Southport’taki ilk saldırıların ardından olaylar diğer bölgelere yayılırken kasaba halkı yaraları sarmaya, zarar gören cami ve işyerlerini onarmaya, savaş alanına dönen sokakları temizlemeye koyuldu. Mesela, yağmalanan Windsor Mini Mart isimli küçük marketin sahibi Chanaka Balasuriya (47) bu iyilik hareketinden nasibini aldı. 1990’larda Sri Lanka’dan göç eden Balasuriya, ‘her şey bitti’ diye düşünürken yabancı insanlar, hiç konuşmadığı komşuları imdadına koştu.
Yakındaki bir güzellik salonunun sahibi onarımlar için yardım kampanyası başlatarak 11.000 sterlinden fazla para topladı. Yerel bir inşaatçı pencereleri ücretsiz olarak değiştirdi. Tedarikçilerinden biri dolap dolusu dondurma ile geldi. Birkaç gün içinde dükkanını yeniden açan Balasuriya, BBC’ye verdiği demeçte, duygularını şöyle dile getirdi: ‘‘Bu kadar çok destek alacağınızı asla hayal edemezsiniz.’’
7 Ağustos’ta aşırı sağcıların yaklaşık 30’dan farklı noktada gösteriler yapacağına dair beklentiler vardı. Polis bu yöndeki istihbarat üzerine yaklaşık 6.000 kişilik ekiple güvenlik önlemleri aldı. Anti-ırkçı gösterilerin ana organizatörlerden biri olan Stand Up to Racism isimli örgüt, İngilizleri ‘göçmenlik avukatları, mülteci yardım kuruluşları ve sığınmacı destek merkezlerini savunmak için harekete geçmeye’ çağırdı. Bunun üzerine Londra, Birmingham, Liverpool gibi merkezlerde başlayan anti-ırkçı yürüyüşler kısa sürede diğer kentlere, kasabalara yayıldı.
‘İyi insanlar ahlaki bir duruş sergiledi’
Liverpool’daki yürüyüşe katılan ve soyadını gizleyen Hashem, El Cezire haber kanalına yaptığı açıklamada kalabalığın memnuniyet verici olduğunu belirterek, ‘‘Topluluğumuzun içindeki iyi insanlar ahlaki bir duruş sergiledi.’’ ifadesini kullandı. İngiltere’nin en kıdemli polis memurlarından biri olan Emniyet Müdürü Gavin Stephens ise bu eylemleri, ‘‘Toplumsal kargaşa dalgasında gidişatı değiştiren dönüm noktası oldu.’’ diye yorumladı. Gösterileri destekleyenler arasında sağduyulu İngilizlerin yanı sıra Müslümanlar, ırkçılık ve faşizm karşıtı gruplar, sendika üyeleri, sol görüşlü örgütler bulunuyor.
Brighton merkezli Conversation Over Borders (COB) isimli kuruluş, yakın zamanda İngiltere’ye gelen sığınmacı ve mültecilere el yazısıyla kaleme alınmış ‘hoş geldiniz’ mektupları gönderme sözü verdi. Halkı bu dayanışma eylemine davet eden kuruluş el yazısı mektup ve mesajları ülke genelindeki konaklama otellerinde yaşayan sığınmacılara ulaştırmayı planlıyor. Geçen Salı günü projenin ilk 24 saatinde 1.000’den fazla mesaj gönderen kuruluş 10 Ağustos’a kadar 2.200 mektuba ulaştı. COB’un kurucusu Colette Batten-Turner, kampanyadan umudunu ‘nefreti sevgiyle boğmak’ ifadesiyle açıkladı: ‘‘Nefret sesleri inanılmaz derecede yüksek olsa da, bunlar çok küçük bir azınlık. Halkın çoğunluğu bu ırkçı görüşlerin arkasında durmuyor, ancak dayanışma ve şefkat mesajı yaymak istiyor.’’
Aşırı sağcıların düzenlediği eylemlerde en az dört şehirdeki camiler hedef alınmıştı; birisine tuğla, şişe ve taşlar da atıldı. Buna cevap olarak bazı topluluklar ortaya çıktı. Örneğin, potansiyel olarak tehdit altında olan ibadethanelere insan desteği gönderen Protect grubu. Ülkenin kuzeybatısındaki bir şehirdeki kuruluşa ilk 48 saat içinde 1.500’den fazla kişi üye oldu. Protect, geçen Çarşamba günü Accrington’da bir caminin yardım istemesinin ardından bir çağrı yaptı. bbc.com’un haberine göre, camiyi savunmaya gelenlerle yakındaki bar müdavimi gençlerden bazılarının sarılmasını gösteren video sosyal medyada viral oldu. Protect’in kurucusu, ‘‘Biz (grubu) ırkçı nefreti kışkırtmak veya isyan başlatmak için değil, kendimizi korumak ve uyanık olmak için kurduk.’’ diyor.
‘Irkçılığa maruz kaldık ama çoğunluk nezaket gösterdi’
7 Ağustos’ta sokaklarda pek görülmeyen aşırı sağcıların, 10 Ağustos Cumartesi günü tekrar ortaya çıkacağına dair söylentiler vardı. Ancak hem polisin güvenlik tedbirlerini sürdürmesi, hem mahkemelerden peş peşe cezaların verilmesi, hem de barış yanlısı göstericilerin meydanı boş bırakmaması ırkçıları büyük oranda korkuttu. Sadece Kuzey İrlanda’nın Derry kentinde aşırı gruplar havai fişek ve molotof kokteyli gibi maddelerle polise saldırdı. Çıkan kargaşada 10 polis yaralanırken eylemcilerden bir kişi tutuklandı.
Aynı gün 70 km uzaklıktaki Belfast’ta ise United Against Racism grubunun organize ettiği göçmen yanlısı miting vardı. 120’den fazla grubun destek verdiği gösteride 15 bin kişi barış ve hoşgörü mesajları paylaştı. Anaka Kadın Kolektifi’nden Areeg Fareh ‘‘Kuzey İrlanda’yı evimiz haline getirdik. Şehrin her yerinde topluluklar halinde yaşıyoruz. Evet, ırkçılığa maruz kaldık; bu zorlayıcı ve acı verici ama buradaki çoğu insan bize nezaket ve anlayış gösterdi.’’ diye konuştu.
Kuzey İrlanda Irksal Eşitlik Konseyi Başkan Yardımcısı ve 40 yıldır Belfast’ta yaşayan bir Müslüman olan Raied al-Wazzan, kalabalığa seslenirken evini yapmak için bu şehri seçmiş olmaktan ‘gurur duyduğunu’ ifade etti.