M. AHMET KARABAY | HABER İNCELEME
Hukukun ülkeyi terk etmeye başladığı günden bu yana her alanda kan kaybı yaşıyor. Bu ifadeleri bu köşe dahil pek çok yerde okudunuz ya da izlediniz. Konuşulanları devletin resmi rakamlarıyla ortaya koyduğumuzda tablo çok daha farklı bir şekilde ortaya çıkacak.
Önce beyin ve işgücü göçünden başlayalım. Müsaadenizle bunun tarihine de birkaç cümlelik göz atalım.
Türkiye’den Avrupa’ya anlaşmalı ilk işgücü çıkışı, 1957 yılında Almanya’ya giden 12 kişilik kafile ile başladı. İşgücü göçü, 1960’lı yıllardan itibaren ise kitlesel bir hal aldı. Hızlı kalkınma sürecine giren başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkeleri, Türkiye’yi işgücü kaynağı olarak gördüler.
Türkiye ile Federal Almanya arasında 31 Ekim 1961’de işgücü anlaşması imzalandı. Bu anlaşma ile 1964 yılında Türkiye’den giden işçi sayısı 70 bine ulaştı. Takip eden yıllarda işgücü sayısında düşüş olsa da eş ve çocukların da bu ülkelere gitmeye başlamasıyla rakamların 100 binin üzerine çıktığı yıllar oldu.
Türkiye’nin terörle sınandığı 1970’li yıllarda işgücü göçünün yerini, terörden kaçmak isteyenler ve bir şekilde teröre bulaşmış olan “beşeri sermaye” olarak adlandırılan yetişmiş insan gücü göçü almaya başladı. 1980 askeri darbesinden sonra, askeri yönetimin tırpanından kurtulmak isteyen on binlerce kişi kurtuluşu Batılı ülkelerde aradı.
Irkçılığın ve İslamcılığın yükselmesiyle birlikte, Müslüman olmayan kesimler Türkiye’yi kendileri açısından yaşanmaz gördü. Aynı dalga Alevilere de bu topraklar yaşanmaz olarak görünmeye başladı.
AK PARTİ DÖNEMİYLE BİRLİKTE SÜREÇ ÖNCE TERSİNE DÖNDÜ
AK Parti’nin iktidara gelmesi ve Avrupa Birliği’ne tam üyelik yolunda ciddi görülen adımlar atmaya başlamasıyla özellikle terör ve umutsuzluk yüzünden çözümü yurt dışında görmüş insan kaynağında tersine göç süreci yaşanır oldu.
2010’lu yılların başından itibaren iktidar, gerçek İslamcı yüzünü ortaya çıkarmaya başlamasıyla birlikte toplumdaki tedirginlik arttı. Bu duygu 2015’ten itibaren yerini hızla korkuya bıraktı.
2010’lu yılların ortasından itibaren bütün göstergeler, Türkiye’de negatife dönmeye başladı. İktidar, yoksul kesimlere dağıttıklarıyla, bu kesimlerden aldığı oyla ayakta duruyor olsa da esas itibariyle alt gelirli kesimden yukarıya sermaye transferi yapıyor.
Gelin devletin hâlâ ulaşılabilir durumda olan resmi verilerden bu çöküşe giden sürecini rakamlarla görelim.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri üzerinden DİSK-AR’ın yaptığı araştırma gelir dağılımındaki bozulmanın son yıllarda nasıl arttığını ortaya koyuyor. 2012 yılında toplumun en zengin yüzde 5’inin ortalama geliri en yoksul yüzde 5’lik gelirine oranında çarpıcı bir yükseliş görülüyor. 2012’de en zengin kesim, en yoksul kesimin 19,7 katına sahipti. Bu oran 2022’de 30,8’e çıktı.
Bir başka veri daha paylaşayım. Türkiye’de halen 60 bin dolar milyoneri var. Bu sayı nüfusun yüzde 1’inin altında. Bozulmanın önümüzdeki yıllarda da devam edeceğini Adam Smith Enstitüsü ortaya koydu. İngiltere merkezli düşünce kuruluşu, 2028 yılına kadar, en çok milyoner artışının Türkiye’de olacağını tahmin etti. İkinci ülke ise savaş halindeki Ukrayna olarak gösteriliyor.
CNBC’deki habere Euronews geniş yer ayırdı. Bu habere göre performansı en kötü ülkeler ise İngiltere ve Hollanda olarak gösterildi. Bu iki ülkede ise milyoner sayısında düşüş bekleniyor.
DOLAR PEŞİNDE KOŞAN TÜRKİYE, SERMAYE İHRACATÇISI ÜLKE OLDU
Merkez Bankası, döviz hareketlerinin serbest bırakıldığı 1984 yılından bu yana verileri saydam bir şekilde yayınlıyor. Geçtiğimiz yıl 40 yıllık saydam veri tarihinde bir ilk yaşandı. 2023 yılına kadar yatırım için gelen yabancı sermaye, hep yurt dışına çıkan sermayeden çok fazla idi.
2006 yılında Türkiye’ye 16 milyar 982 milyon dolar yatırım için yabancı sermaye girdi. Aynı yıl Türkiye’den çıkan sermaye tutarı 924 milyon dolardı. Aradan geçen 17 yılda tablo faciaya dönüştü. Giden sermaye, gelen yatırım sermayesinin önüne geçti. Ülkeye 5 milyar 205 milyon dolar para girerken, giden para 5 milyar 393 milyon dolara çıktı.
Türkiye, geçen yıla kadar konut yatırımında vatandaşlık satımının da etkisiyle cazip bir ülke idi. Şimdi ise Türkiye kökenliler hızla yurt dışında yatırım peşinde. Tablo geçen yıl ve bu yıl tersine dönmüş durumda. 2021’de yurt dışında yapılan gayrimenkul yatırımı 371 milyon dolar iken 2024 yılının ilk 6 ayında bu rakam 2 milyar dolara ulaştı.
Türkiye beşeri sermaye denilen yetişmiş insan gücünün yanı sıra finansal sermayesini de hızla yurt dışına kaçırıyor. Türkiye’den kaçış tarihi zirvede. Bu tabloyu, “Bak ne kadar güçlü bir ülkeyiz ki sadece mal ihracatı yapmıyoruz, sermaye ihracatı da yapıyoruz!” diye yorumlayan iktidar yanlısı bir kısım mongollar dışında hiçkimse ‘sağlıklı’ olarak yorumlamaz.
Dünyanın dört bir yanında bir avuç dolar aramak için çıkan ekonomi yönetiminin, vakit bulursa Türkiye’deki sermaye sahiplerini bünyesinde barındıran yapılara da bir uğraması ve onların şikayet ve taleplerini dinlemesinde bir fayda var