YORUM | HAKAN ZAFER
Amerikalı yazar Gertrude Stein, 1905 yılında Paris’te genç ressam Pablo Picasso’nun karşısına ilk oturduğunda –ki bu modellik tek resim için yaklaşık 90 defa tekrar eder- ortaya çıkan resmin kendisine benzemeyeceğini nereden bilebilirdi ki?
Nitekim şu an New York Metropolitan Sanat Müzesinde sergilenen portre, bir yıl sonra bittiğinde Stein’ın değil, sanki onun heykelinin resmidir. Picasso, her ne kadar 90’a yakın deneme ile bitirse de resmi, en önemli bölüm, yüz kısmını kazıyıp yeniden çizerek Stein’ın orada olmasına bile gerek duymadan bitirir. Eleştirmenlere göre bunun sebebi, Picasso’nun Paris’te Louvre Müzesinde incelediği eski İspanyol heykellerinden etkilenerek yeni bir akım oluşturma niyetidir.
Stein, resmini görmek için geldiğinde Picasso’ya kendisine benzemediğini söyleyince Picasso’nun cevabı, “Herkes, portresinin kendine benzemediğini söyler. Sorun etme, eninde sonunda portredeki olmayı başaracaksın.” olur.
Aynı zamanda tanınmış bir koleksiyoncu olan Stein’ın bolca fotoğrafı ve devrindeki pek çok meşhurdan daha şanslı sayılacak kadar video kaydı da var. Bunlar bile bir süre sonra Stein’ı kendi görüntüsünden çok Picasso’nun çizdiği portredeki gibi hafızalarda kalmaktan kurtaramamış gibi.
*****
Dini algının kaderi de Stein’ın portresinden farklı değil maalesef; Nasıl uygulanıyorsa öyle bilinmek.
O kadar farklı resimleri var ki dinin, aslıyla yan yana getirip geriden bakınca başka resmetmek için ortaya konan çabaya şaşıp kalıyorsunuz. Keşke sadece bizim şaşkınlığımızla kalsa… Olan resmedilene yani bir katilin, hırsızın, arsızın, sapığın, megalomanın, narsistin, cahilin, insan kabasının, sünepenin, en hafifiyle gafilin resmini din zanneden kitlelerin süratiyle uçuşan dini algılara oluyor.
İnanç, erdem ve ahlak durumlarını kendisine feda ettiği menfaatlerin istilasından geriye kalan acınası tablodan, geniş çaplı estetik kaygısıyla kurtulmayı öğrenmediği, heybete ve gürültüye tav olmayı bırakmadığı sürece inançlı görünen grupların ne ileri gelenlerinin ne de onları geriden takip edenlerin kurtulma şansı yok gibi.
Mevcutlardan hareket ettiğimizde bile dini ve sosyal grupların, o grubun önüne düşen kimselerin karakterlerinden bağımsız olduğunu söyleyemeyiz. Eline fırçayı alanın, kendini yakınlaştırmak istediği durum ne ise karşısındaki modelini ona göre yorumladığı açık. Taraftar toplama, gelecek kaygısı, bir yerde görülme/olma açlığı, sözü dinlenir olma saplantısı, zevk ve takıntılarına kurban sunma vs. ne adına hareket ediyorsa çizdiği resimde ondan hatlar mutlaka fark ediliyor.
Takipçi tayfası da kurtulmuş değil. Kişi, ilkellikten çıkamamış tavrını marifet zannediyorsa takip edenlerin paçalarında aynı çamura rastlamamanın imkânı yok. Mağrurun, haris kimsenin, peşi sıra gelenleri tevazu abidesi kanaatkâr yapacak hali yok ya, onlar da kendi çapında takip ettiğinin aynısından oluyor.
Hâsılı,
Önem vermiyor görüntüsü altında “üstünkörü” geçilmiş bir dünya hayatının dini algıya sürdüğü lekeyi umursamamanın, sorunlu ahiret inancının bir sonucu olduğunu düşünüyorum. Bedeli zihinde belirsiz olunca estetikten yoksun kötü işçilik kaçınılmaz oluyor.