HABER İNCELEME | İLKER DOĞAN
Türkiye’de son iki haftada yaşanan ve AKP rejiminin acziyetini gözler önüne seren yangın ve sel felaketleri, ülkedeki sansürü de yeni bir boyuta taşıdı. Yeni Türkiye’de artık milyonları ilgilendiren bir felaketin haberleştirilmesi bile yasak! Televizyonlarda muhabirlerin, ‘Alevler hızla geliyor, kabus gibi. Türkiye 6 gündür kabusu yaşıyor’ sözleri bile RTÜK tarafından ceza gerekçesi yapılabiliyor.
Kastamonu’da yüzyılın en büyük felaketlerinden biri yaşandı. İddiaya göre açıklanan rakamların aksine yüzlerce ölü ve kayıp var. Ancak felaketle ilgili iktidar yandaşı medyada durumun vehametini gösteren görsel ya da görüntülere rastlamanız mümkün değil. Rejimin talimatı gereği yandaş medyada inanılmaz boyutlara varan bir oto sansür uygulanıyor. Rejim, felaketleri gizleyerek becereksizliğinin üzerini örtmeye çalışmakla kalmıyor, ‘ifade hürriyeti ve haber alma özgürlüğü’ gibi Anayasal hakları da yok sayıyor.
AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta yaptığı ‘sosyal medya’ çıkışı boşuna değildi. Sosyal medyaya hiç sıcak bakmadığını söylüyordu Erdoğan: “Meclis açıldığında bununla ilgili bir düzenleme yapılacağına inanıyorum. ‘Her şeyi RTÜK’le çözelim’ olmaz. (…) Bu kadar dezenformasyonla, yalana karşı sessiz kalacak değiliz.”
HER ŞEYİ RTÜK’LE ÇÖZELİM OLMAZ!
Erdoğan’n sözlerinin tevile ihtiyacı yok. Önümüzdeki günlerde sosyal medyaya ağır bir sansür uygulanacak gibi görünüyor. “Her şeyi RTÜK’le çözelim olmaz.” sözünün neden önemli olduğunu da ilerleyen satırlarda okuyacaksınız.
İktidarın sosyal medyayı hedef almasının temel sebebi, insanların Twitter, İnstagram ve Facebook gibi platformları ‘haber kaynağı’ olarak görmesi. Ülkede görsel ve yazılı basını büyük oranda ele geçiren iktidar, sosyal medyaya istediği gibi hükmedemiyor. Yaşanan felaket ve skandalların sosyal medya eliyle kısa sürede yayılması rejimi rahatsız ediyor.
Son 15 günde yaşanan orman yangınları ve sel felaketleri de rejimin yeni stratejisini gözler önüne serdi. RTÜK, 3 Ağustos’ta orman yangınlarının zirveye çıktığı günlerde televizyon kanallarına resmen ‘sansür’ yazısı gönderdi. Yangın görüntülerinin yayınlanmasını, ‘hükümetin acizmiş gibi’ gösterilmesini ‘yasakladı’.
ALEVLER NASIL GİZLENDİ?
İktidar yandaşı görsel ve yazılı basın yaklaşık 120 bin hektardan fazla ormanın yandığı Antalya ve Muğla’yla ilgili haberlerde ‘alevleri’ gizledi. Yanan evler, telef olan hayvanlar yandaş medyada neredeyse hiç haber bile olmadı.
RTÜK, 11 Ağustos’taki toplantıda 6 televizyona toplam 17 dosyadan oy çokluğuyla ceza verdi. Cezaya konu olan sözlerin çoğunu, orman yangınlarıyla ilgili bazı haberler ve programlarda geçen ifadeler oluşturdu. Muhabirlerin, ‘Durum vahim, Türkiye 6 gündür kabusu yaşıyor, Türkiye 1 haftadır yanıyor’ gibi sözleri cezalara gerekçe olarak gösterildi.
BOZKURT’TA YOĞUN SANSÜR
Geçtiğimiz hafta orman yangınlarında uygulanan ‘yoğun sansür’ bugünlerde sel felaketlerinde yaşanıyor. Bartın, Kastamonu, Samsun ve Sinop’ta sel suları hayatı felç etti.
Özellikle Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinde Çarşamba günü yaşanan sel korkunç boyutta. İlçe resmen tamamen sular altında kaldı. Dün akşam saatlerine kadar resmi rakamlara göre 31 kişi selde hayatını kaybetti. Ancak resmi olmayan rakamlara göre ölü sayısının 100’ün bile üzerinde olduğu söyleniyor.
İktidara yakın medya tıpkı orman yangınlarında olduğu gibi Bozkurt’taki felaketi de görmüyor! İktidar medyasına göre yaşanan ‘basit’ bir sel felaketi ve rejim üzerine düşeni yapıyor…
Yüzlerce kayıp ve ölüden bahsediliyor. Görüntülere göre cesetler deniz kıyısına vurmaya başladı. Denizden ceset toplanıyor. Ancak söz konusu gelişmeleri iktidara yakın hiçbir gazete ya da televizyon kanalında göremezsiniz…
Rejim, ‘sansür’ uygulayarak felaketlerin üzerini örteceğini düşünüyor olmalı. Sansür, sadece facianın duyulmasını, iktidarın beceriksizliğinin ortaya çıkmasını kısa süre için engelliyor; felaketi ortadan kaldırmadığı gibi ölen insanları geri getirmiyor.
Farklı şekillerde sürekli ocaklara ateş düşüyor, lağım kapakları kaldırılıyor ama içerisinde yaşadığım toplum bunu görmüyor ve hissetmiyor. Yaptıklarımız farklı bir şekilde bize geri dönüyor, biz hala Kızıldeniz’in yarılmasını bekliyoruz. Ne olurdu, bize de Ninova halkına nasip olanın verilmesi için tövbe etsek, yaptıklarımızı düzeltmek için hemen çalışmaya başlasak. Zararın neresinden dönersen kâr deyip, “temizlik ve imara” başlasak. “İçimizdeki beyinsizler yüzünden helak olmayalım. “