YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN
Vatandaş ve devlet arasındaki ilişki şüphesiz sadakat denilen etik değeri içerir. Fakat bu genel vatandaş-sadakat-devlet üçgeninin mutlaka sınırlandırılması gerekir. Burada söz konusu edilen vatandaş-devlet ilişkisinde, devletin ne tür özellikleri haiz olduğu, konunun püf noktasıdır çünkü.
İnsan haklarını ayakları altına alan, demokrasinin temeli olan temel hak ve özgürlükleri sistematik ve bilinçli olarak ihlal eden, yargısı yürütmeye bağımlı olan ve artık adalet üretmeyen, kendi yasalarına, hatta anayasasına bile uymayan bir devlete sadık olmalı mıdır? Yoksa aksine böyle bir devlete sadakat sizi suç ortağı mı yapar? Devlete sadakatin koşulları olmamalı mıdır? İçine doğduğunuz toplumun yaşadığı topraklarda egemen olan devletin nasıl bir devlet olduğuna bakılmaksızın ona sadakatle bağlı olmak mıdır doğru olan? Veya bunun tam aksine, o devletle özdeşleşmemeye çabalamak, yapılan yanlış uygulamaları eleştirmek midir doğru tutum? Hangisi sizi vatansever yapar? Hangisi hain?
Mesela 1930’ların ve 1940’ların Nazi Almanya’sında devlete sadık olan Alman vatandaşları mı doğru bir davranış sergilediler, yoksa o devlete karşı eleştirel pozisyon alan ve onun uygulamalarıyla mücadele eden Alman vatandaşları mı? 1940’ların Sovyetler Birliği’nde Stalin’in korkunç takibat politikalarını ve onun dehşet verici sonuçlarını eleştiren, canlarını tehlikeye atan, toplama kamplarına gönderilme bahasına Sovyet devletinin işlediği insanlık suçlarına mesafe alan aydınlar, vatan haini miydiler yoksa vatansever mi?
1942 senesinde Münih Üniversitesi’nde öğrenci olan Beyaz Gül direniş hareketi liderleri Hans Scholl ve kız kardeşi Sophie Scholl ile Profesör Kurt Huber, önce tutuklandılar, sonra da infaz edildiler. Hitler rejimine karşı Alman akademisini uyaran afişleri üniversitenin merdivenlerinden aşağıya fırlatmışlardı. O afişleri üniversitenin ana girişi önündeki havuzlu avluda, zemine yerleştirilen mermer plakalar üzerinde duruyor. Birçok Alman entelektüel, akademisyen, sanatçı, yazar Hitler rejimi altında bir Alman devletine sadık olmayı seçmediler, Beyaz Güller gibi. Bertolt Brecht, Heinrich Mann, Thomas Mann, Oskar Maria Graf gibi Alman binlerce Alman entelektüel,faşist rejimin en etkili muhalifleri oldular. Hitler ve rejimi onları “vatan haini” ilan etti. Oysa savaştan sonra tarih kitapları onların gerçek Alman vatanseverleri ve demokrasi kahramanları olduklarını yazdı. 1933’te NAZİ kitap yakma ayinlerinde yok edilen on binlerce kitabın kopyaları, savaş sonunda demokratik düzene kavuşan Almanya’da üniversite ve halk kütüphanelerine geri döndü.
Sovyet rejimini eleştiren entelektüeller de aynı kaderi paylaştılar; ülkelerini terke zorlandılar. Andrey Sakharov, Yuri Orlov, Yuri Glazov, Aleksandr Solzhenitsyn gibi yüzlerce aydın, sosyal-faşist Sovyetler Birliği’nin insanlık dışı uygulamalarını ve sistematik insan hakları ihlallerini protesto ettiler. Rejim onları “vatana ihanetle” suçladı, ancak onlar özgürlükleri ve insan onurunu savunmayı sürdürdü. İnsanlık onların ülkelerine ihanet etmediğini, aksine ülkelerine en büyük onurla hizmet ettiklerini, halklarının baskıcı bir rejimle lekelenmesinin önüne geçtiklerini gayet iyi biliyor. Nükleer fizikçi Sakharov 1953’te halk kahramanı ilan edildiği rejimin politikalarını eleştirmeye başladıktan sonra “vatana ihanetle” suçlanarak, halk kahramanlığı ile vatana ihanet arasındaki hattın otoriter rejimlerde ne kadar ince bir çizgi olduğunu dünyaya gösterdi. 1975’te Nobel Barış Ödülü’nü aldı. Solzhenitsyn ise her zaman Sovyet rejiminin uygulamalarını insan hakları temelinde eleştirdi, sonunda Gulag’a, zorunlu çalışma kampına gönderilerek cezalandırıldı. Bedel ödedi. 1970’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı. 1994’te Sovyetler’in yıkılmasının ardından ülkesine geri döndü. 1974-1990 arasında “devletsi” olarak hayatına devam etti!
Türkiye’de bugün hain olarak ilan edilen yüz binlerce insan var! Hiç biri aslında devletine ihanet etmedi. Bilakis, devletleri kendi anayasasına ihanet etti! Bugünkü rejim tarafından takibata alınan insanların ortak özelliği, anayasa ve yasalara aykırı olarak, üretilen (fabrikasyon) suçlamalarla susturulmak istenmeleri! Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak, Mümtaz’er Türköne, Sedat Laçiner, Mehmet Baransu, Ayşenur Parıldak, Hanım Büşra Erdal, Hidayet Karaca, Musa Kart… Yüzlerce yazar, çizer, gazeteci, entelektüel zindanlarda süründürüldü, süründürülüyor. Bazıları içeriden çıksa bile özgürlükleri kısıtlandı, pasaport alamıyorlar. Aile bireyleri de onlarla beraber kolektif cezalandırılmaya tabi tutuluyorlar. Sippenhaft denilen bu kolektif cezalandırma, aslında binlerce yıllık insanlık ortak değeri olan “suçun şahsiliği” ilkesinin uygulanmaması demek. Hitler ve Stalin rejimlerinde de bu uygulama çok can yaktı. Bugün Türkiye devleti aynı faşizan uygulamalarda bulunuyor!
Sadakat, elbette devlet-vatandaş ilişkisinde önemli bir normdur. Ancak kendi anayasal düzenine sadık olmayan bir rejim tarafından tüm özgürlüklerin, hukuk ve adaletin, insan haklarının, ulusal ve uluslararası hukuk değerlerinin sürekli ayaklar altında olduğu bir devlete sadık olmalı mı? Türkiye’de devlet şirazesinden çıkmış, gücü sınırsız, yasamanın ve yargının rejim kontrolünde olduğu ceberut bir otoriter rejime dönüşmüş durumda. Her aydının görevi bu devleti reddetmek olmalıdır! Bugünkü Türkiye rejiminin kontrolü altında olan devlet, 1923’te ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti değildir. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde kendi anayasal düzeninden kopuk olan tüm dönemler, büyük facialara yol açtı. Böyle dönemlerde devletle araya mesafe koymak, aydınların boynunun borcudur. Her dönemin aydını, bu tür uygulamalarla imtihan edildi. Maalesef hiçbir dönemde “aydınlar” bu denli faşizmi sindirmedi!
Açıkçası bugünkü rejimce “hain” olarak damgalanmak, bir onurdur. Rejimin dümen suyunda olan sözde aydınların adı, Türkiye tarihinin karanlık sayfalarında yazılacak. Ahmet Altan’lar ve diğerleriyse, kendilerinden önce benzer bedelleri ödemek zorunda kalan Solzhenitsyn, Hesse, Mann, Sakharov gibi yüz akı entelektüeller arasında, insanlığın ve Türkiye tarihinin onurlu sayfaları arasında olacaklar.
Bu devlet kendi kendinemi bu hale geldi yoksa bu devlete sizmis ve halka ragmen devleti isyeri haline getirmis bazilarimi yapiyor bunu, bu ortaya cikarilamazmi?