Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, 39 kişinin ölümü 69 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan Reina katliamındaki teröristin kuvvetli ihtimalle Uygur uyruklu olduğunu açıkladı. Emniyet ve hükümetin elinde hangi kesin bilgi var bilmiyoruz. Ancak en net açıklamayı Kaynak yaptı. Saldırının hemen ertesi gününden itibaren saldırganın Uygur ve Kırgız olma ihtimali üzerine araştırmalar yoğunlaşmıştı. Yani Orta Asya’dan gelen isimler soruşturmanın merkezinde.
Teröristin Uygur uyruklu olduğu iddiasına önceki gün çok büyük tepki gelmişti. Dünya Uygur Kongresi Genel Başkan Yardımcısı ve Doğu Türkistanlılar Derneği Genel Başkanı Seyit Tümtürk, “Bu kişi kesinlikle Uygur Türk’ü değildir. Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak’ı, elinde belge olmadığı halde bu sorumsuz açıklamasından dolayı Doğu Türkistan camiası adına kınıyoruz” diye sert tepki göstermişti.
Ancak yılbaşı gecesi yaşanan katliamın sorumlusunun IŞİD’in Orta Asya ülkelerindeki elemanlarından olmasının farklı bir anlamı da var. IŞİD son dönemde, özellikle bazı Balkan ülkeleri, Kafkaslar, Çin’in Doğu Türkistan (Sincan Özerk Bölgesi) bölgelerinde eleman devşirme taktiği güdüyor.
IŞİD VE EL KAİDE TÜRÜ YAPILARIN ‘ÖZEL SAVAŞÇILARI’
İngiliz Times gazetesinin bir analizinde yer alan bilgilere göre, Çin 2015 yılında 300 vatandaşının Suriye’de savaşmaya gitmiş olabileceğini açıkladı. Büyük kısmı Nusra Cephesi’yle birlikte hareket eden ‘Türkistan İslami Partisi’ adlı örgüte katılmışlardı. Yine geçen yıl internete sızan IŞİD belgelerinde 114 Çin vatandaşının IŞİD’e katıldığı görüldü. İngiltere’deki King College Üniversitesi’nden cihatçı propaganda takibi yapan Charlie Winter, Orta Asyalı militanların IŞİD içerisinde en özel birlikler olarak görüldüğünü anlatıyor. İntihar saldırılarını da çoğunlukla bu ülkelerden gelen militanların gerçekleştirdiğini ifade ediyor.
AFGANİSTAN, BALKANLAR, ÇEÇENİSTAN…
Gulf State Analytics araştırma şirketinden Theodore Karashik ise IŞİD’in Orta Asya konusunda ciddi bir stratejisi olduğunu söylüyor. Karashik, “Türkiye’deki istikrarsızlığı artırıp Orta Asya’da daha fazla destek çekmeye çalışıyorlar. Bu bir militan devşirme girişimi” tespitinde bulunuyor. Bu elbette sadece Orta Asya’dan gelenlerle sınırlı değil. Kafkasya ve Balkan ülkelerinde, özellikle Bosna-Kosova savaşlarında silahlı kimi akımların savaşçıları bu bölgelerdeydi. Suriye’ye gelmeden ‘cihatçı’ ekiplerin laboratuvara girdiği yerlerden biri de Çeçenistan’dı. Buralardaki savaş ve çatışma tecrübeleri Irak, Suriye gibi bölgelere taşındı.
SURİYE’DEKİ YABANCI SAVAŞÇILARIN SAYISI NASIL ARTTI?
İstihbarat raporlarına yansıyan bilgilere göre sadece IŞİD’in Suriye’ye bir yılda (2015-2016) getirdiği yabancı savaşçı sayısı 12 binlerden 30 binlere yükseldi. Neredeyse yüzde 200 artış anlamına gelen bu yoğun ilgi, El Nusra ve IŞİD türü yapılarda, her tür etnik yapının politik tavırlarının üzerinden adam devşirerek örgüt lehine çevriliyor. Son 5 yıldır Suriye özelinde izlenen yanlış politikalar, Türkiye’yi bu yabancı savaşçıların devşirme merkezi haline getirdi.
FATİH VE ZEYTİNBURNU’NDAN KOORDİNASYON, SURİYE VE IRAK’A KOLAY GEÇİŞ
İki yıl önce IŞİD militanlarına sahte Türk pasaportu yapan bir şebekenin Fatih ve Zeytinburnu büroları basılmıştı. IŞİD İstanbul’da sahte pasaport merkezi kurmuştu. Türk pasaportları yurtdışına gönderiliyor. IŞİD militanları Türkiye’ye vize uygulamayan ülkelerden gelerek önce İstanbul’a ulaşıyor, sonra Suriye ve Irak’a geçiyordu. Operasyonları N.T. isimli bir şahıs yapıyordu. Onun yanında çalışan birinin itiraflarından sonra şebekeye baskınlar yapılmıştı. Anlattığına göre, 100 bine yakın Türk pasaportu üretilmiş, bunların 50 bini Çin’e gönderilmişti. İddiaya göre dünyanın dört bir yanından gelen militanların koordinasyonu böyle yapıldı. Girişler bilerek veya bilmeyerek engellenmedi. IŞİD’e, El Kaide, El Nusra’ya açılan yol, bugün bumerang misali gelip Türkiye’yi vuruyor. Katliam yapmış bir kişi elini kolunu sallayarak ülkeye giriyor, elini kolunu sallayarak kaçıyor.
Dış kaynaklarda bugüne kadar 2 bin ila 4 bin Orta Asyalının IŞİD’e katıldığı belirtiliyor. Ancak yukarıdaki açık kaynak bilgileri ve istihbarat raporları bu rakamın ürkütücü boyutlara vardığını gösteriyor. Uygurların dışında Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen ve Taciklerin de yer aldığı belirtiliyor. Radikal örgütlerin Türkiye’deki rahatlıklarına ve himaye görmelerine bakılırsa, bu rakamların çok daha fazla olduğu görülüyor. Çünkü bahse konu ülkelerden gelen göçün neredeyse tamamına yakını Türkiye üzerinden gerçekleşiyor. İstanbul, Konya, Ankara, Gaziantep, Adıyaman, Kilis, Hatay gibi illerde bunun altyapısı var.
Yine Reina saldırganının olay sonrası izini kaybettirmek için iki taksi değiştirerek geldiği ve Uygur lokantasındaki arkadaşlarından aldığı borçla taksi parasını ödediği (lokanta sahibi bunu yalanladı) Zeytinburnu bölgesi Orta Asya’dan gelen göçmen nüfusun en çok barındığı yerler arasında yer alıyor. İstanbul’da Fatih, Zeytinburnu gibi bölgeler bu etnik yapıların göç ettiği, ucuz ve kolay yaşayabildiği, çevre oluşturabildiği mekanlar olarak biliniyor.
UYGUR SAVAŞÇILARIN MOTİVASYONU…
Orta Asya ve özellikle Uygur Türkleri arasından Suriye’deki iç savaşta ‘cihat’ için gelenlerin motivasyon ve hareket tarzı Reina saldırganının hali hazırda ortaya çıkan profile ile örtüşüyor. Yine İngiliz Times gazetesinin analizine konu alan 80 yaşındaki Uygur kökenli Muhammed Amin’in IŞİD’e katılma hikayesi oldukça ilginç. Amin, Çin’in Uygur Türklerine uyguladığı baskıdan usandığı için Suriye’de IŞİD saflarında katıldığını anlatıyordu bir videoda. Eşi, kızı, dört torunu ile birlikte Suriye’ye gelmiş ve savaşa katılma kararı almıştı. Reina saldırganın Türkiye gelip yerleştiği Konya’daki sorgu ve soruşturmalardaki ilk bulgular benzer bir aile fotoğrafı çerçevesinde ülkeye giriş yapıldığını ve hareket edildiğini gösteriyor.
‘SOĞUK KANLI, PROFESYONEL TERÖRİSTLER’
Reina’ya saldıran terörist de eşi ve iki çocuğuyla birlikte 20 Kasım’da Türkiye’ye giriş yaptı. 22 Kasım’da ise Konya’ya gitti. Akşam gazetesinin haberine göre burada kendisini “Yusuf Hoca” kod adlı bir terör örgütü üyesi karşıladı ve hücre evine yerleştirdi. 15 Aralık’a kadar burada kalan saldırganın burada katliam planları yaptığı tahmin ediliyor. Eylem talimatını veren “Yusuf Hoca” kod adlı teröristle Reina katliamını gerçekleştiren saldırgan bir otobüse binerek İstanbul Zeytinburnu’na geldi. Burada saldırgan başka bir hücre evine yerleştirildi. Terörist yılbaşı gecesinde o vahşete imza attı. Soğuk kanlı bir şekilde kalabalıklara karıştı ve hala bulunamadı.
Olayın bir de AKP hükümetinin bu bölgelere ve gruplara karşı izlediği ikircikli tavır ve politikaları boyutu var. Suriye’de Rus uçağının düşürülmesinden sonra yaşanan derin krizi, Rus Büyükelçi Andrey Karlov suikastından sonra farklı bir noktaya taşıdı Türkiye.
AKP’NİN POLİTİK YANLIŞLARI VE BOZULAN DENGELER
NATO ülkesi, AB aday üye ülkesi olmak gibi batıya yönelik ekonomik, siyasi ve sosyal entegrasyon hedefleri son dönemde altüst edildi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dış politikada Şangay İşbirliği Örgütü’nü AB’ye alternatif gösterip Rusya, Çin, İran ile yakın işbirliği içine girmesi yıllardır Türkiye’de korundukları hissi ile bulunan Uygur Türkleri gibi azınlık göçmenleri doğrudan etkiliyor. Doğu Türkistan İslami Hareketi’nin terör örgütü ilan edilmesi ve diplomatik kanallarda sıkça dillendirilmesi buna örnek olabilir. Bu konu Erdoğan’ın Çin ziyaretinde gündeme gelmiş ve Dünya Uygur Kurultay’ında Erdoğan ismen anılarak davranışlarının hayal kırıklığı oluşturduğu açıklanmıştı. Bir başka örnek, Kasım ayı içinde yaşanan Uygur Türklerinin kanaat önderlerinden Abdulkadir Yapçan’ın Türkiye’den Çin’e iade edilmesi sürecinin başlatılması.
AKP hükümeti, BM Yüksek Komiserliği’nin bilgi ve denetiminde 15 yıldır Türkiye’de yaşayan Uygur Türklerinin kanaat önderlerinden Yapçan, Türkiye’de 15 yıldır mülteci statüsünde yaşıyordu. Hükümetin, Yapçan’ı iade etme kararını Çin’de hakkında kırmızı bülten çıkarmasından sonra alması dikkat çekmişti. Kırk gün Maltepe Cezaevi’nde tutuklu kalan Yapçan, yapılan itiraz sonrası mahkeme kararıyla serbest kalmıştı, ancak gözetim kararı alınmıştı. Yapcan’ın en son Kırklareli’nde Çin’e iade edilmek üzere bekletildiği yazılmıştı.
POLİTİK KIRILMALARIN BOŞLUĞUNU ÖRGÜTLER DOLDURUYOR
Elbette bu örnekleri yazarken, Sincan Özerk bölgesi-Doğu Türkistan ile ilgili her hareketin veya kişinin radikal temayülleri olduğu kastedilmiyor. Ancak şu bir gerçek IŞİD, El Kaide, El Nusra gibi terör örgütlerinin bölgesel mağduriyet hikayelerini kullanarak yeni düşmanlar ve yeni hedefler üretme mahareti oldukça yüksek. Bir anlamda adam devşirmek için bu çelişkili politikalar sıkça kullanılıyor. Belki tespit olarak şunu not etmek gerekiyor, Türkiye’nin ikircikli ve kararsız politikası bu bölge insanlarını ve onların içinden muhtemel radikal örgüt katılımcılarını etkiliyor.
Zeytinburnu’ndaki Uygur Lokantası sahibi Şemsettin Dursun, “Doğu Türkistan’dan zulümden kaçtığımızda bize kucak açan tek ülke Türkiye oldu, Burası bizim kardeş ülkemiz. Saldırganın Uygur Türkü çıkması bizi çok üzer. Bu ülkeye hainlik yapanları lanetliyorum.” sözleri bu tür grup ve kişilerin aslında çok da kabul görmediğini anlatıyor.
Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov suikastı, Halep’te yaşanan dramın ardından, Türkiye’nin Rusya ve Suriye ile yeni bir ilişki geliştirdiği bir dönemde yaşandı. El Nusra irtibatlı saldırgan polis Mevlit Mert Altıntaş’ın suikast motivasyonunu ortaya koyan ‘Halep’i unutmayın!’ haykırışları hala kulakları tırmalıyor. Çin ve Uygur Türkleri konusunda izlenen ikircikli politikalar ne kadar Reina saldırganının motivasyonunun içinde yer alıyor bilinmez. Ancak bilinen şu ki, özel donanımlı ve yetiştirilmiş militanlarla suikastlar ve saldırıların karın ağrıtmaya devam edeceği gözüküyor maalesef.