AHMET KURUCAN | YORUM
Haftaya bu günlerde oruçlu olacağız. Ramazan geldi. Bütün bir yıl boyu ‘Ramazan gelecek, geliyor’ derken işte geldi. Sayılı günler çabuk geçer elbet. Ramazan geldiğinde de böyle olacak. Bir de bakmışsın bayram gelmiş.
Bırakın bir aylık Ramazan’ı, ömür dediğin şey de öyle değil mi? Bakın bana. Daha dün annemin kucağında, mahallede, okulda, sokakta ve bugün yaşını başını almış, torun sahibi olmuş, mezarın beni beklediği bir yaşta değil miyim? Önemli olan nedir biliyor musunuz? Ramazan’ın gelmesi ya da ömrün bitmesi değil; önemli olan Ramazan için ne hazırladığımız, ömür bittikten sonra başlayacak ahiret yurdu için ne biriktirdiğimizdir.
Dün bir şey almak için bir dostumun evine uğradım. Evin hanımı kapıyı açtı. Arabamı park etmiş, zili çalmak için evin kapısına doğru ilerlerken oldu kapının açılması. “Temizlik yapıyordum, camdan gördüm geldiğinizi.” dedi. “Hayırdır ne temizliği?” diye sordum. Aldığım cevap şu oldu: “Ramazan temizliği.”
Birden çocukluğuma gittim. Rahmetli ninem ve annem de yapardı Ramazan temizliği. “Dipden, köşeden, bucaktan!” derler bizde. Evi baştan aşağıya siler süpürürler. Akraba ve komşular yardıma gelir, annem de onlara giderdi yardıma. Halılar, kilimler yıkanır. Topraktan duvarlar beyaz kireçlerle badana yapılır. Sahurluk yufkalar hazırlanır ve daha neler neler.
Ramazan için yapılan bu maddi hazırlık manevi anlamda da yapılır mıydı? Bu soruya cevabım net; evet. Kültürel anlamda bildikleri, bilgileri, ufukları ölçüsünde yaparlardı. Evin içindeki ve dışındaki dini hayat Ramazan öncesi ile mukayese edilemeyecek ölçüde farklı olurdu. Buram buram maneviyat kokardı her taraf. Evimizde kadınların mukabele okumaları, merkez camiinden eve çekilen hat ile dinlenilen vaazlar, teravih namazlarına gitmeler, kış Ramazan’larında orta temcid dediğimiz teravih sonrası yapılan haşhaşlı lokum, sucuklu yumurta, bal, reçel, peynir, zeytin eşliğinde yapılan dini muhabbetler.
Aman Allah’ım! Hayali bile cihan değer.
Şimdi soru şu; biz ne yapıyoruz ve ne yapacağız? Evimizi temizledik, sahur ve iftar adına bakkaldan, manavdan maddi hazırlıklarımızı yaptık diyelim. Bitti mi? Yetti mi? Kur’an ayı olan Ramazan’ın manevi ve ruhani hayatımız adına bizim insanlığımıza, Müslümanlığımıza katkı sağlamasına vesile olacak ne tür hazırlıklarımız var? Yoksa olmalı değil mi? Bence olmalı.
Bir teklifim olacak; Allah’ın tenezzül buyurarak bizim idrak seviyemize uygun bir biçimde indirmiş olduğu Kur’an’ı mealiyle okumak. Arapça lafzı ve orjinal haliyle okumanın, hatim etmenin yanında tabii ki. Evet, manasını anlamadan dahi olsa okunan Allah kelamının hele fem-i muhsin dediğimiz güzel sesli hafızlar tarafından okunması ve dinlenilmesi latife ve duygularımızı yeri başka hiçbir şeyle doldurulmayacak bir tatmine ulaştırır. Kabul. Ama asıl önemli olan o İlahi mesajın mana ve muhtevasının kavranması değil midir? Öyledir.
Bu konuda Türkiye insanları olarak karnemiz maalesef çok zayıf. Zaten ana dilimiz Arapça olmadığı için baştan kaybediyoruz. Manasını lafzını okurken anlamıyoruz. Mealini okuyalım o zaman. Onu da okumuyoruz. İnternet ortamında bulabildiğim 2019 saha çalışmalarına göre yüzde 8 oranında insanımız okumuş Kur’an’ın mealini. Bu demektir ki yüzde 92’si okumamış. Teklifim, eğer bu kategoride yer alıyorsak Ramazan’da buna son verelim.
Biliyorum ve farkındayım, 600 sayfalık bir kitap günde bir sayfa hakkıyla anlaşılarak okunsa 30 günlük Ramazan’da bitmez. Bitmesin. Bir yerden başlamak gerekiyor. İşte bu Ramazan bunun başlangıcı olsun diyorum. İki seneye yayalım bitirmeyi. Her gün manasını anlaya anlaya bir sayfa meal okuyalım. İnanmış olduğum Rabbimizin bize olan hitabını anlamak için bir adım atalım ve sonuna kadar götürelim. Şahsen Ramazan’ın manevi havasının bizi bu konuda motive edeceğine inanıyorum. Yeter ki isteyelim ve dileyelim. Ne dersiniz? Teklifim buydu.
Satırlarımı Mehmet Akif’in aynı hakikata vurgu yapan oldukça düşündürücü bir şiiri ile bitiriyorum:
“İbret olmaz bize, her gün okuruz ezber de!
Yoksa bir maksat aranmaz mı bu ayetlerde?
Lafzı muhkem yalnız, anlaşılan, Kuran’ın:
Çünkü kaydında değil hiçbirimiz mananın
Ya açar Nazm-ı Celil’in, bakarız yaprağına;
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.”