YORUM | CEMİL TOKPINAR
Dünyada maddeyle mananın bu derece bütünleştiği bir başka zaman dilimi var mıdır?
Acaba akıl, kalp, ruh gibi manevî lâtifelerle birlikte göz, kulak, dil gibi maddî duyguların, hatta “kötülüğü emreden nefsin” bile kendilerine mahsus haz ve lezzetlerle sevince gark olduğu Ramazan’dan başka hangi ay vardır?
Ramazan, namazıyla, orucuyla, teravihiyle, mukabelesiyle, çeşit çeşit paylaşma fırsatlarıyla ibadet dünyamızı aşk ve şevkle coşturduğu gibi, iftarlarıyla, sahurlarıyla, hediyeleriyle “helal dairenin keyfe kâfi olduğunu” gösteren muazzam bir bayramdır.
Ramazanda ezanlar, Kur’an’lar, salavatlar, ilâhîler bir başka tatlı, bir başka güzeldir.
Bu ayda ibadet eden müminlere sonsuz rahmetiyle ihsan ettiği sevaplar adedince hamdolsun Rabbimize, bizi Ramazana ulaştırdığı için.
Esma ve sıfatlarının ezelden ebede kadar tecellileri adedince şükürler olsun Cenab-ı Hakka, bizi Ramazan gibi bir nimetle şereflendirdiği için.
Bütün dünyada bayramlar, şölenler, şenlikler bir veya birkaç gün sürer. Ama Ramazan, her bir günü birbirinden güzel ve coşkulu tam bir ay süren bayramdır.
Ramazan Kur’an’ın indirildiği ay olması bakımından Kur’an’ın doğduğu ay, Kadir Gecesi ise nüzulün başladığı gece olması hasebiyle Kur’an’ın doğum günüdür.
Kur’an Allah katında o kadar şerefli ve itibarlıdır ki, müminler için doğum gününe özel muhteşem ikramiyeler, harika hediyeler, ömre bedel lütuflar vardır.
Nitekim “Ramazan-ı Şerifte amellerin sevabı, bire bindir” müjdesini veren Bediüzzaman Hazretleri, bu ayın faziletini anlatırken şöyle der:
“Ramazan-ı Şerif adeta âhiret ticareti için gayet kârlı bir meşher, bir pazardır. Ve uhrevî hasılat (kazanç) için gayet münbit (verimli) bir zemindir. Ve neşvünemâ-i a’mâl (amellerin yeşerip büyümesi) için, bahardaki mâ-i Nisandır (Nisan yağmurudur). Saltanat-ı rububiyet-i İlâhiyeye (Allah’ın Rablık saltanatına) karşı ubûdiyet-i beşeriyenin (insanlığın kulluğunun) resmigeçit yapmasına en parlak, kudsî bir bayram hükmündedir. Nasıl ki bir padişah, müddet-i saltanatında, belki her senede, ya cülûs-u hümayun (padişahın tahta çıkışı) namıyla veyahut başka bir şâşaalı (gösterişli) cilve-i saltanatına mazhar bazı günleri bayram yapar. Raiyetini (halkını), o günde umumî kanunlar dairesinde değil, belki hususî ihsânâtına ve perdesiz huzuruna ve has iltifatına ve fevkalâde icraatına ve doğrudan doğruya lâyık ve sadık milletini has teveccühüne mazhar eder. Öyle de, Ezel ve Ebed Sultanı olan on sekiz bin âlemin Padişah-ı Zülcelâli, o on sekiz bin âleme bakan, teveccüh eden ferman-ı âlişânı olan Kur’ân-ı Hakîmi, Ramazan-ı Şerifte inzal eylemiş (indirmiş). Elbette o Ramazan, mahsus bir bayram-ı İlâhî ve bir meşher-i Rabbânî ve bir meclis-i ruhanî hükmüne geçmek, mukteza-yı hikmettir (hikmet gereğidir).” (Mektubat, 29. Mektub, 2. Kısım, 7. Nükte)
Bediüzzaman gibi başka âlimler de Ramazan ayında yapılan her ibadete bin katlı sevap verildiğini belirtmişlerdir. Ramazan bu yönüyle ahiret sermayesi kazanmak, cehennemden kurtulup cennete gidebilmek için eşsiz bir fırsattır. Üstelik Cuma geceleri bire binler, Kadir Gecesinde ise bire 30 bin sevap verilmektedir.
Bu ayda ibadet aşkıyla coşmak için Ramazanın faziletini anlatan birkaç ayet ve hadis okumak bile yeterlidir. Hatta sadece Kadir Gecesinin bin aydan daha hayırlı olduğunu” müjdeleyen sure bile bizi coşturabilir. Bin ay tam 83 yıl 4 aya denktir. Kadir Gecesini yakalamak ve ibadetle geçirmek için bütün Ramazanı ihya etsek değer.
Acaba bir işyeri sadece bir gece çalışan işçilerini yüksek maaş ve imkânlarla emekli edeceğini bildirse buna ilgisiz kalan olur mu? Hatta o bir gece bir yıl içinde gizli olsa bile insanlar o tek geceyi yakalamak için koca bir yılı gece gündüz çalışarak geçirir. Çünkü bir yıl sıkıntı çekip ömür boyu rahat edecektir.
İşte geçici bir ömür için buna katlanırsak ebedî saadet yurdunu kazanmak için bir ayı neden ihya etmeyelim?
Ramazanın faziletini anlatan çok sayıda hadis-i şerif vardır. Sadece şu iki müjde bizi aşk ve şevkle ibadetlere koşturmalıdır:
“Bu ayın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da Cehennemden kurtuluştur.” (et-Tergîb ve’t-Terhîb, 2: 94)
“Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır.” (Buhârî, Savm 5, Bed’ul-halk 11; Müslim, Sıyâm 1, 2, 4, 5)
Rahmet okyanusunda yıkanmak, mağfiret ırmağında arınmak ve cehennemden kurtulup cennete girmek için Ramazanın bütün gün ve gecelerini başta beş vakit namaz, oruç, mukabele, teravih, infak olmak üzere tesbihat, dua, salavat, zikir ve nafile namazlarla süslemek gerekir.
Bunu başarmak için bu ayın faziletiyle ilgili yazılar ve kitaplar okumalı, eski ve yeni sohbet videoları izlemeli, ailemizle ve çevremizle paylaşmalı, bilhassa gençlerimizi ve çocuklarımızı hediyeler ve ödüllerle teşvik etmeliyiz.
Ciğerparelerimizi başta oruç ve namaz olmak üzere ibadete teşvik etmek için bu ayı bir bayram gibi geçirmeli, evlerimizi süslemeli, iftar ve sahurları israfa kaçmadan bir şölene dönüştürmeliyiz.
İftar davetlerinde dost ve akrabalarımızın yanı sıra mutlaka fakirlere, öğrencilere, muhtaçlara yer vermeliyiz. İftarlar yeni dostlar edinmeye, yeni kalpler kazanmaya vesile olmalıdır. Eğer dinî hayata mesafeli veya gayri müslim tanıdığımız veya komşumuz varsa, onları da iftar sofralarına davet edip dinimizin güzelliğini göstermeli ve Ramazan sevincini tattırmalıyız.
Teravihlerden sonra bilhassa gençlere ve çocuklara sevdikleri ikramlarda bulunmalı, hatta yaşı küçük olanlara oruç, hatim ve teravih gibi ibadetler için hedefler koyup ödüller vaad etmeliyiz.
Böylece Ramazanın meşru dairede maddî ve manevî bir bayram olduğu gerçeğini bütün yönleriyle göstermeliyiz.