YORUM | Prof. Dr. MUHİTTİN AKGÜL
Ramazan Ayı, mü’minin sair zamanlardan daha fazla ibadetle yoğunlaştığı bir zaman dilimidir. Namazlarını daha dikkatli kılmasının, cemaatle ve vaktinde edâ etmesinin, ta’dil-i erkân denilen namazın bütün rükünlerine riayet etmesinin yanında, aynı zamanda nâfilelerle de Cenab-ı Hakk’a yaklaşmasının ve O’nun mahbupları arasına girmesinin elde edileceği bir Ay’dır.
Namaz, kulun Allah’a yakınlaşmasının, O’nun huzurunda olma şuurunu yakalamasının ve yoğun bir duyguyla O’nu hatırlamasının kazanıldığı önemli bir ibadet çeşididir. Ramazan Ayı ile mü’minin karşı karşıya kaldığı başka bir namaz çeşidi daha vardır ki, o da rahatlamak ve dinlendirmek anlamlarına gelen TERÂVİH namazıdır.
Bir adı da KIYÂM olan Teravih namazı, Ramazan Ayı’nın bizlere sunduğu bir hediye ve aynı zamanda da bir emanettir. Allah Resûlü (s.a.s.): “Allah Teâla Ramazan Ayı’nda oruç tutmanızı farz kıldı. Ben de, Ramazan Ayı’nın gecelerinde kıyam etmenizi (teravih namazı kılmanızı) sünnet kıldım. Kim, inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek ihlâsla oruç tutar ve kıyam ederse (teravih namazı kılarsa), annesinden doğduğu günkü gibi günahlarından temiz hâle gelir.” müjdesiyle, bu ibadetin ne kadar da önemli olduğunu bizlere hatırlatmıştır. (İbn Mâce-Nesâî)
Resûlullah (s.a.s.)’ın teravih namazını nasıl kıldığı ile ilgili en net bilgiyi Âişe Validemiz haber vermektedir. Buna göre Allah Resûlü (s.a.s.) iki ya da üç gece mescidde cemaatle teravih namazını kılmış, üçüncü veya dördüncü gece insanların yoğun ilgisini görünce, yatsı namazını kıldırıp, hücresine çekilmiş ve artık teravihi kıldırmak için mescide çıkmamıştır. Ashap, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) çıkacağını umdukları için mescidde beklemeye durmuşlar, hattâ Resûlullah uyuyakalmıştır düşüncesiyle de öksürmeye başlamışlardı. Ancak Allah Resûlü (s.a.s.) teravih namazı için çıkmadı ve aynı günün sabah namazında mescide teşrif ederek şöyle buyurdular:
“Sizin, bu namazı kılma hususunda ne kadar istekli olduğunuzun farkındayım; onu size kıldırmama da bir engel yoktur. Fakat teravihin size farz kılınmasından endişe ettiğim için çıkıp kıldırmadım. Şayet farz kılınacak olsa, bunu hakkıyla yerine getiremezsiniz.” (Buhari-Müslim).
Konuyla ilgili başka bir rivayette ise Allah Resûlü (s.a.s), Ramazan Ayı’nda bir gece mescide çıkmış ve mescidin bir kenarında namaz kılan insanlar görerek, “Bunlar ne yapıyorlar?” diye sorduğunda, orada bulunanlardan biri şöyle cevap vermiştir: “Ey Allah’ın Resulü, bunlar Kur’ân’nın tamamını ezbere bilmeyen kimseler; Übeyy İbn Ka’b onlara namaz kıldırıyor.” Resûlullah, bu cevaptan memnun olarak, ”Ne güzel yapmışlar, isabet etmişler!’” buyurmuştur.
Teravih namazının rekat sayısıyla ilgili farklı rivayetler vardır. Bu namaz, nafile bir ibadettir. Allah Resûlü (s.a.s.) ümmetinin durumunu da nazar-ı itibara alarak, belli bir sayı ile sınırlandırmamıştır. Ancak genel kanaat ve öteden beri müslümanlar arasındaki uygulamalara bakılınca, yirmi rekat olduğu kanaati yaygındır. Zaman zaman insan yorgun olabilir; ya da Ramazan Ayı’na mahsus misafirliklerden dolayı vakit elverişli olmayabilir. Böyle zamanlarda, “nasıl olsa yirmi rekatı kılamam!” diyerek, teravihin tamamını terketmektense, sekiz rekat kılmak suretiyle aksatmaması daha faziletli olandır.
Nafile namazlar, aslında farz namazlardaki eksiklikleri tamamlayan bir mütemmimdir. Onun için de gerek diğer nafileleri, gerekse Teravih namazını eda ederken, gelişi güzel, baştan savma ve oldukça hızlı bir şekilde kılarak, semeresinden mahrum olmamalıyız. Onları eda ederken, farzların yerine geçecek ve bizleri ağır sorumluluktan kurtaracak birer kurtarıcı olarak kabul etmek gerekir.
İdeal bir Ramazan Ayı geçirme adına, gecelerimizi bu ayın hediyesi olan Teravihle süslemeli ve onu sindire sindire kılmaya özen göstermeliyiz. Yirmiye tamamlayacağız diye, okuduğumuzun farkında olmaksızın, hızlı bir şekilde kılmak suretiyle kendimizi kandırmamalıyız.
Hatta daha da güzeli, ilk dönemlerde Übey b.Ka’bın, diğer ashaba hatimle kıldırdığı gibi, iyi okuyan bir imamın arkasında kılmak suretiyle, bereketini hatimle de ikmal etmenin yolunu aramalıyız. Şayet bu anlamdaki bir imamı bulamıyorsak, evlerimizde yazıları büyük bir Kur’ân’ı önümüze koyarak, hatimle kılınan bir teravih haline dönüştürebiliriz.
Namazda Kur’ân’ı yüzünden okumanın fıkhi ahkâmıyla ilgili farklı kanaatler olmakla beraber, Teravih namazını yüzünden okuyarak kılmanın, herhangi bir sakıncası yoktur. Böyle bir uygulama, bizleri Kur’ân’a daha çok yaklaştırmış olacak ve hatimle kılarak da, daha bereketli bir namaz eda etmiş olacağız. Nitekim Hz.Âişe validemiz de Zekvân adındaki kişinin arkasında, Zekvân’nın Kur’ân’ı yüzünden okumasıyla teravihini kılmıştır.
Konuyu, nafile namazların fonksiyonunu belirten şu kudsi hadisle bitirmek istiyorum:
“Allah Teâlâ şöyle ferman buyurdu: ‘Kim, benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım şeyleri eda etmesidir. Kulum bana yaklaşmasını nafile ibadetlerle devam ettirir, sonunda muhabbetime mazhar olur, onu severim. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli olur; kendisini daima hayra yürütürüm. Benden bir şey isteyince veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum.” (Buhari)