YORUM | Prof. Dr. Muhittin AKGÜL
Bugünkü yazımızda, oruç ibadetinin, mü’minin beden ve ruhuna kazandırdığı birtakım güzellikler üzerinde durmaya çalışacağım.
Oruç, bedenimizi dinlendirir. Dünyaya gelir gelmez faaliyete başlayan sindirim sisteminin zaman zaman dinlenmeye ihtiyacı vardır. İnsanın vücudu bir fabrika, organları da o fabrikanın aletleri yerindedir. Oruç ibadeti ise, vücut fabrikamızın dinlenmesine, eskimemesine ve mükemmel bir şekilde çalışmasına vesiledir. Oruçla vücutta biriken zararlı yağlar, şişmanlık vesilesi fazla kilolar atılmış ve vücut da rahatlamış olur.
Oruç, hastalıklara karşı korur; vücudun hastalıklara karşı mukavemetini artırır. Nitekim günümüz tıbbı orucu, hastalıklara karşı koruyucu bir çâre olarak tavsiye etmektedir.
Oruç, insana Cenab-ı Hakk’a ulaşmayı hatırlatır. Oruç bu fonksiyonunu mü’minde, hem sabahtan akşama aç ve susuz kalmakla, hem de iftar vaktindeki yeniden serbest hayata geçişiyle icra eder. Oruçlu bir mü’min, yemez, içmez, şehevi arzulardan uzak kalır. Bununla her dâim Allah’ı hatırlar. İftarın başlamasıyla da, büyük bir sevinç yaşar; bu da kendisine bu sevinci bahşedeni hatırlatır.
Oruç, insanı adeta melekleştirir. Zira meleklerde yeme-içme, evlenme, Allah’a isyan etme gibi davranışlar söz konusu değildir. Oruçlu da, sabahtan akşama kadar yemeyip içmemesi, nefsine hakim olması, gıybet ve zulümden kaçınması durumuyla, adeta melek gibi bir niteliğe bürünmüş olur.
Oruç, nimetlerin değerini öğretir. İnsanlar, sonsuz nimetlere mazhardır. Ancak çoğu kez bu nimetlerin farkına varamamaktadır. Oruçlu mü’min, nimetlerin değerini yakından anlar ve şükrünü eda etmeye çalışır.
Oruç, insanı iktisatlı olmaya alıştırır. İstediği şeyi aklına geldiği zaman, hiçbir sınırlama getirmeden elde edebilen, her aklına estiği zaman yiyen-içen, bedeni arzularına boyun eğen insan, oruçlu iken zorunlu olarak iftar saatinin gelmesini bekler. Bir ay boyunca böyle bir eğitimden geçen kişi, iktisat etmeyi öğrenir ve böylece her aklına gelene ulaşma ve tüketme çılgınlığından kurtulmuş olur.
Oruç, ruhu olgunlaştırır. Zira ruh ile ceset birbirlerinin rağmına gelişir. Oruç, ruhun önemli bir gıdasıdır. Bu gıda sayesinde mü’minin ruh dünyası, gerçek gücüne ulaşmış olur.
Oruç, insanın azgınlıklarını önler. Nefis, verdikçe büyüyen, büyüdükçe de isteyen bir özelliğe sahiptir. Nefsi kendi kontrolü altına almanın uygulamalı olarak sembolü ise oruçtur. Oruçla insan, kendi nefsini, Cenab-ı Hakk karşısında isyankarlıktan kurtarır; itaat eden bir kul haline getirir.
Oruç, insanı günahlara karşı koruyan bir kalkandır. Günahlara karşı oruç, koruyucu bir zırh gibidir. Nitekim Allah Rasulü de orucun bir kalkan olduğunu bildirmiştir. Mü’min oruçlu olduğu zaman, her türlü negatif istek ve meyillere engel olmaya güç yetirdiği gibi, kazandığı bu dirençle, oruçlu olmadığı zamanlarda da, bu tür istek ve meyillere engel olmaya güç yetirebilir.
Dili kontrol altında tutmanın en etkili yolu oruçtur. Zira sürekli olarak midenin tok olması, insan vücudunun bütün organlarını, en yüksek enerji kapasitesine ulaştırır. Bu da nefsin arzu ve isteklerini, azgınlıklarını zirveye ulaştırır. Böylece insanın dili çözülür ve onu kontrol edemez hale gelir. Kontrolsüz bir dil ise, insanın ahiret hayatı için en büyük tehlikelerden biridir.
Oruç, emanete dikkat etme alışkanlığı kazandırır. Oruçlu mü’min, sabahtan akşama kadar Allah’ın koyduğu prensiplere riayet eder. Bütün imkanlar hazır olmasına ve hiç kimse görmemesine rağmen mü’min, orucuna devam eder. Çünkü o, akşama kadar emaneti muhafaza hissiyle doludur. Oruca karşı gösterilen bu tavır, müslümanın bütün hayatına yansır. Dolayısıyla oruç tutan insan, bütün hayatı boyunca kendisine emanet olarak verilen şeylere karşı son derece dikkatli davranır.
Oruç, ahde vefayı duygusunu aşılar. Zira oruç, Allah ile kul arasında yapılmış bir antlaşmadır. Kul, belirli zaman dilimlerinde, belirli şeylerden vazgeçer; bununla ahdinde vefalı olduğunu gösterir.
Oruç, sabır eğitimi verir. Orucun en büyük faydalarından birisi, şüphesiz ki insanı sabra alıştırmasıdır. Tuttuğu oruçla insan, bir sabır eğitimi görmüş olur. Zira o, acıktığında yemez, susadığında içmez, kendisine yapılan kötülükler karşısında “Ben oruçluyum” der, sabreder.
Oruç, sıkıntılara katlanmaya alıştırır. Beklenmedik bir durum karşısında dayanıklı olmak ve sarsılmamak için önceden hazırlıklı olmak, kendini böyle zamanlara göre alıştırmak gerekir. Mesela insan zenginken, iflas edip fakirleşebilir; çıkan bir felaketle her şeyini kaybedebilir; meydana gelen bir savaşta çeşitli sıkıntılarla baş başa kalabilir. İşte benzeri durumlarda zor duruma düşmemek ve ümitsizliğe kapılmamak için oruç ibadeti, adeta bir uyum eğitimi gibi, vücudu yeme-içme gibi en zaruri ihtiyaçlara sabrettirerek, başına ansızın gelecek her türlü sıkıntıya karşı hazırlamış olur.
Oruç, insanı düzenli bir hayata yönlendirir. Belirli vakitlerde yiyip, belirli vakitlerde kendini yeme-içmeden alıkoyması, namazlarına oruçlu olduğu zamanlarda daha da dikkat etmesi, bütün inananlarla aynı ânı bekleyip sahura kalkması, teravih namazını kılması gibi Ramazan Ayı ibadetlerinin bütünü, hayatı disipline eden birer faktördür. Böylece mü’min, zamanını en güzel şekilde değerlendirerek, hayatını disipline etmiş ve ondan tam manasıyla istifade etmiş olur.