YÜKSEL DURGUT | YORUM
Geçtiğimiz hafta, Kremlin’in sözcüsü Dmitry Peskov, haftalık basın toplantısında Rus halkının önünde yasaklanmış bir kelimeyi kullandı: ‘SAVAŞ’. Bu kelime, Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Şubat 2022’de Ukrayna’da başlattığı ‘özel askeri operasyon’ için ilk defa resmi bir ağızdan ifade edilmiş oldu.
Peskov, operasyonun devlet adamları tarafından resmi olarak ‘savaş’ olarak nitelendirilmesiyle ilgili bir soru üzerine, “Evet, bu bir savaş. Ancak bu, sadece Rusya’nın değil, kolektif Batı ile de bir savaş.” şeklinde bir açıklama yaptı. Bu durum, Putin’in başlattığı askeri harekatın artık sadece bölgesel bir operasyon olmaktan çıkıp uluslararası bir çatışma, yani ‘Batı’ya karşı bir savaş’ olduğu açıkça ilan edilmiş oldu.
Daha önce ‘savaş’ kelimesini kullanmak, gazeteciler için yasaklanmıştı ve bu kelimeyi kullananlar sıklıkla cezalandırılıyordu. 20 bin Rus, neredeyse iki yıldır devam eden savaş hakkındaki ifadelerinden dolayı gözaltına alındı, para cezasına çarptırıldı ve hapsedildi. Rus milletvekili Aleksey Gorinov, ‘savaş’ kelimesini kullandığı için 7 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Radikal savaş karşıtı eylemler nedeniyle hala demir parmaklıklar arkasında yüzlerce kişi bulunuyor. Bu kısıtlamaların kaldırılması, Kremlin’in operasyonunu daha açık bir şekilde tanımlama ihtiyacını gösteriyor.
Bununla birlikte, bu değişiklik sadece bir kelime değişikliği değil, aynı zamanda operasyonun artık ‘kolektif Batı’ ile bir çatışma olarak tanımlanmasıyla uluslararası bir boyuta taşındığını gösteriyor. Putin yönetimi, operasyonunu sadece Ukrayna ile sınırlı bir çatışma olarak değil, aynı zamanda Batı’ya karşı bir mücadele olarak konumlandırıyor.
Bu durum, Kremlin’in uluslararası toplumla olan ilişkilerini daha da geriyor. Operasyonun artık bir ‘savaş’ olarak nitelendirilmesi, Rusya’nın karşı karşıya olduğu ekonomik yaptırımların ve uluslararası izolasyonun daha da derinleşmesine neden olabilir. Ayrıca, Rus halkının operasyona olan destek ve duyarlılığını da etkileyebilir.
Bu çıkış, Vladimir Putin’in Rusya’daki en büyük rakibi Alexei Navalny’nin bir Rus hapishanesinde esrarengiz bir şekilde öldüğü hafta geldi. Başkanlık seçimlerine haftalar kala, Putin’in otoriter gücünü sergilemeye başlaması zaten alışık olunan bir durum. Ancak her Çarşamba yapılan basın toplantısında, Moskova’nın Washington ile savaş halinde olduğunu iddia etmesi pek alışık olduğumuz bir durum değil.
Rusya’ya karşı uluslararası baskı artabilir
Kremlin, bu iddiayı ortaya atarken genellikle ‘kolektif Batı’ ifadesini kullanarak, 31 NATO ülkesi ve Avrupa Birliği’nin 28 ülkesini hedef gösteriyor. Kremlin Sözcüsü Peskov, “ABD’nin başını çektiği kolektif Batı ülkeleri doğrudan müdahil olduğunda, bu bir savaştır.” ifadesi Avrupa ülkelerinde de gerginlik yarattı.
Rusya’nın önde gelen yorumcuları, bu durumun savaş ilanı olarak kabul edilmesinin ardında yatan gerçekleri son günlerde enine boyuna tartışıyor. Putin’in 2. Dünya Savaşı sonrası 1945’teki barış görüşmelerinde Sovyet etkisinin doruğa ulaştığı zamana dönme arzusu gün gibi ortada. Görünüşe göre birileri Putin’e karşı bir hamlede bulundu ve Kremlin, Batı ile müzakere çabalarının başarısız olduğunu dillendirmeye başladı.
Kremlin’in savaş ilanı, Ukrayna istihbaratının önemli bir Rus çıkarma gemisini imha ettiği gün ortaya çıktı. Rusya’nın savaş ilanı ekonomik ve stratejik boyutları da ortaya koyuyor. Operasyonun sadece askeri bir çatışma olmanın ötesinde, ekonomik ve siyasi bir stratejinin de parçası. Kremlin’in Batı ile masaya oturamaması, Putin’in uluslararası arenada daha güçlü bir pozisyon almak isteğiyle bağlantılı.
Bu gelişmeler, uluslararası ilişkilerdeki karmaşıklığı artırarak, Rusya’nın ekonomik ve askeri gücü arasındaki dengeyi sorgulatmaktadır. Operasyonun sadece Ukrayna ile sınırlı olmaktan çıkıp küresel bir çatışmaya dönüşmesi, uluslararası toplumda Rusya’ya karşı daha fazla baskı yaratacaktır.
Votka satışı 4 kat arttı
Ruslar giderek yoksullaşıyor ve ortalama aylık gelir 2013 rakamlarına kadar düşmüş durumda. Putin, Ukrayna’yı işgalinden önce bile 16 milyondan fazla kişi ayda 200 doların altında gelire sahipti. Rusya’nın tüm doğal kaynaklarına rağmen, nüfusunun bu kadar fakir olması halkın diline dolanmış durumda.
Putin daha önce yoksulluk ve sağlık sistemindeki sorunların ülkenin en büyük derdi olduğunu dile getirmişti. Ancak Kremlin, bunları çözmek yerine gelirinin üçte birini Ukrayna’daki savaşa harcamaya başladı. Kremlin savaşın sonuçlarıyla ilgilenmiyor, halka ordunun nasıl iki yıl Ukrayna bataklığından çıkamadığını açıklamakta zorlanıyor. Bu nedenle de ‘savaş’ kelimesini dillendirerek, tüm dünyanın düşmanları olduğunu iddia ediyor.
Kremlin’in Rusya’nın şu anda Batı ile savaş halinde olduğu iddiası, Rus halkını adeta bir depresyonun içine sürükledi. Kommersant gazetesinin geçenlerde yayınladığı bir haberine göre, Rusya’da psikolojik yardım talebi, bu yıl yüzde 85 oranında artış gösteren alkol bağımlılığı olan kişiler arasında şimdiden tsunami etkisi yaparak yayılmış durumda. Geçen yılki seferberlik haberlerinin ardından Rusların satın aldığı votka miktarı dört kat artmış durumda.
Bu durum, Putin’in ülkede yarattığı atmosferin gerçek bir göstergesi. Artık halk, “her şeyin plana uygun gittiği” açıklamalarına inanmıyor. Halk, savaşın başlamasından bugüne zaten baskı altında. Navalny’nin öldürülmesi ve Kremlin’in, Rusya’nın kendisinden beş kat daha büyük bir ekonomiye sahip olan ABD ile savaş halinde olduğunu resmen ilan etmesi, paranoya salgınının daha da büyümesine neden oluyor.
Özellikle son dönemde artan psikolojik yardım talepleri, sadece bir sağlık sorunu olarak değil, aynı zamanda toplumun genel ruh hali ve güven duygusunun çöküşü. Rusya’nın ekonomik sorunları, yoksullaşma ve savaş tehdidi gibi faktörler, halk üzerinde ağır bir yük oluşturuyor.
Putin de Erdoğan’ın izinden gidiyor!
Nasıl ki Türkiye’de her seçim arifesinde terörden beslenenler var; Putin de yaklaşan seçimler öncesinde ‘savaş’ terimini dillendirerek koltuğunu koruma derdinde. Rusya’da 15 Mart’ta başkanlık seçimleri yapılacak. Ancak Putin dışındaki üç adayın Ukrayna’daki savaşı desteklemesi, işgali sona erdirecek ve Rusların oy verebileceği bir adayın ortaya çıkmaması umutları tüketiyor.
Putin, geçtiğimiz Cuma günü savaş kelimesini kullanmasa da ‘kolektif Batı’ ile mücadele temasını işledi. Sovyet dönemi lideri Leonid Brejnev’e atıfta bulunarak, Batı’nın yeni sömürgeciliğini eleştirdi ve şunları söyledi: “Kolektif Batı’nın hakimiyetini sürdürme, diğer ülkeleri ekonomik olarak boyunduruk altına alma ve yabancı değerleri dayatma girişimleridir. Böyle bir politika tüm insanlığın gelişiminin önünde bir engel haline gelmiştir.”
Putin, Batı’nın saldırganlığına karşı çıkarken, kendi ülkesinin Ukrayna’ya yönelik askeri müdahalesi devam ediyor. Bu çelişki, Rusya’nın içinde bulunduğu zorlu durumu yansıtıyor. Halk, hem savaşın etkileriyle mücadele ediyor hem de liderlerinin politikalarını sorguluyor. Bu karmaşık dönemde, Rusya’nın içinde bulunduğu çelişkiler ve zorluklar, sadece askeri değil aynı zamanda psikolojik savaşın da parçası.