Putin, Rus çarlarından mı ilham alıyor?

YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal amacıyla başlattığı savaşta Putin’in tarihi argümanlar kullanması, geçmiş dönemlerden ne kadar etkilendiğini açıkça ortaya koydu.

Bu yönüyle bakıldığında Rusya’nın bir dünya gücü olarak ortaya çıkmasında başta Korkunç İvan olmak üzere bizim tarihlerimizin “Deli” olarak adlandırdığı I. Petro ve II. Katerina’nın Rusya’da hala çok önemli “rol modeller” oldukları görülüyor.  

KORKUNÇ İVAN

Moskova Knezi III. Vasili’nin 1533’te ölümü sonrasında geriye iki küçük çocuğu kalmış, yönetimi de dul eşi Elena üstlenmişti. Ancak Elena’nın yönetiminden memnun olmayan “boyar” denilen beyler İvan’ın annesini zehirleyerek öldürdüler. Hem yetim hem de öksüz kalan İvan, bu olaylardan çok etkilendi.

BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

İvan’ın yönetimi eline alana kadar çevresindekilerin davranışlarını izlediği, hafızasına kaydettiği anlaşılmaktadır. Diğer taraftan “sevgisiz bir ortamda büyümesinin etkisiyle” oyunlarında kan dökmekten, kedi ve köpeklere eziyetten zevk aldığı, insanların üzerine köpekler salarak onların kaçışlarını keyifle izlediği belirtilmektedir.

İvan’ın bir başka özelliği, çok fazla tarih ve dini kitap okumasıydı. Okuduğu kitaplar onda “Üçüncü Roma” fikrinin gelişmesine zemin hazırlamış ve hükümdarlığının “Tanrı’nın kendisini seçmesiyle” mümkün olduğuna inanmıştır.

İvan on altı yaşındayken tahta çıktı ve Moskova Knezi olarak ilk defa “Çar” unvanını kullandı. 1584’e kadar hükümdarlık yapan İvan, merkezi hükümeti güçlendirmeye çalıştı ve mevcut kanunları toplayarak “Çar Kanunnamesi” denilen bir kanunname yaptı.

Ayrıca askeri sistemi yeniledi ve idari yapıyı güçlendirdi. Egemenliğine engel olarak gördüğü boyarları hedef aldı ve başta boyarlar olmak üzere din adamları ve halkı acımasızca öldürttü. Örneğin Novograd halkını ihanetle itham ederek, şehir halkını çoluk çocuk demeden katlettirdi.

İvan’ın terör döneminde soyluların büyük bir kısmı öldürülmüş, toprağı işleyecek ve askerlik yapacak nüfus azalmıştı. Bu yönleri onun “Korkunç” olarak anılmasına neden olmuştu. İvan’ın caniliklerinden büyük oğlu da nasibini almış ve bir itirazından dolayı babasının demir asasını şakağına vurmasıyla can vermiştir.

Bu devir, Astrahan ve Kazan topraklarına girilerek İdil (Volga) nehri ve ticaretinin Rus hakimiyetine alındığı dönemdir. Rus etkisi Kafkaslar’da hissedilmeye başlamış; iki Çerkez beyi ve Çeçenler Moskova’ya gelerek Kırım ve Osmanlı baskısına karşı himaye talep etmişlerdir. Rusya’nın bu dönemdeki politikası, Osmanlılarla dostça geçinmek olduğundan doğrudan bir savaş yapılmamıştır.

Onun döneminde sınırlar; Batı Sibirya, Yukarı Volga ve Beyaz Deniz’e kadar ulaşmıştı. Oğlunu öldürecek kadar acımasız olan ve on binlerce insanı katlettiren Korkunç İvan, Rusya’nın güçlenmesinin temellerini atmış, Rus halkı tarafından “büyük bir kahraman” olarak benimsenmiş, adına destanlar ve şarkılar yazılmıştır.

BÜYÜK PETRO

Rusya’nın büyük güç olarak ortaya çıkışı Romanovlar soyu zamanında olmuş ve özellikle I. Petro, en önemli adımları atmıştır.

Osmanlı tarihçilerinin “Deli, Koca” gibi sıfatlarla bahsettikleri Petro’ya Avrupalılar,  “Pierre Le Grand, Peter der Große, Peter the Great” demişlerdir. Rusya’yı modern çağlara taşıyan kişi Petro’dur.

Petro farklı bir kimlikle elçilik heyetine dahil olarak Avrupa’ya gitmiş, çeşitli ülkeleri gezip görerek kendini yetiştirmeyi hedeflemişti. Hollanda’da Felemenkçeyi ve gemi tezgahlarında çalışarak gemi yapımını öğrenen Petro, İngiltere’de de fabrikaları, laboratuvarları, tophane ve müzeleri ziyaret ederek büyük bir birikime sahip olmuştu.

Petro devleti yeniden yapılandırmak ve öncelikle askeri ıslahatlarla devletin güçlendirmek istiyordu. Bu amaçla ordunun bütün ihtiyaçlarını karşılayacak bir askeri imalat sanayi kurmuş, masrafları için de yeni vergiler koymuş ve eski vergileri yaygınlaştırmıştır. Orduda Avrupalı subaylar istihdam edilmiş ve yapılan reformlarla ordu, Avrupa’nın en güçlü orduları arasına girmiştir.

O, çarları gücün zirvesine çıkaran kişidir. Osmanlı’daki yeniçerilere benzeyen askeri grubu ortadan kaldıran Petro, Kutsal Sinod’un başkanı olarak kilisenin de başına geçmiştir.

Petro’nun hedefi, Rusya’yı mutlaka sıcak denizlere ulaştırmaktı. Bu amaçla Osmanlılarla Karadeniz egemenliği için mücadeleye tutuştu. Bu süreçte yaşanan Prut Seferi’nde Osmanlılara esir düşmekten zor kurtulan Petro, ordusunu kurtararak Rusya’nın büyük bir felaket yaşamasının önüne geçti.

Karadeniz’e çıkma hedefine ulaşamasa da İsveç’le yapılan savaşları kazanarak Rusya’nın Baltık Denizi’ne yerleşmesini sağladı. Rusya böylece Doğu Avrupa’nın en kudretli devleti olarak Avrupa siyasetinde önemli bir yere sahip oldu.

Ayrıca Derbent ve Bakü’yü alan Ruslar, Kafkasların güneyine indiler ve Rus yayılmasının bundan sonraki adımı olarak Türkistan coğrafyası belirlendi.

Petro, bu başarılarından sonra “imparator” ilan edildi ve bu unvan, kademeli bir şekilde İsveç, Avusturya, Fransa, İngiltere ve en sonunda Osmanlı Devleti tarafından tanındı (1774).

Onun döneminde mühendislik, topçuluk, denizcilik mektepleri açıldığı gibi Avrupa’da yayınlanan teknik eserler Rusçaya çevrildi. Rus öğrenciler eğitim için Avrupa üniversitelerine gönderildi.

St. Petersburg şehrini de o kurmuş ve burayı, kiliselerin hâkim olduğu Moskova’nın yerine hükümet binalarının ve Avrupa mimarisinin öne çıktığı bir anlayışla tasarlamıştı. Puşkin’in “Rusya’nın Avrupa’ya açılan kapısı” dediği şehir, iki yüz yıl süreyle Rusya’nın başkentliğini de yaptı.

Avrupa’da gördüklerini uygulamaya koyan Petro, yüksek tabakaya sakal bırakma yasağı ve Avrupa tarzı giyim kuşam şartı getirdi. Avrupalılaşma amacıyla da batılı tarzda davranış tarzlarını anlatan “adab-ı muaşeret” kitapları bastırdı. Kadın ve erkeklerin birlikte eğlenmeleri için kendisinin de iştirak ettiği toplantılar organize etti.

O reformlarını yukarıdan aşağıya, zorla ve şiddete başvurarak yapmaktaydı. Petro’nun reformları Rusya’da “batıcılar” ve “Slavcılar” şeklinde bir çatışmaya ve kilisenin tepkisiyle bitmez tükenmez mücadelelere yol açtı. 

Petro oğlu Aleksey’in kendisine ve reformlara muhalif olduğunu fark edince onu tahttan çekilmeye zorladı. Oğlu önce bunu kabul etti ve sonra da Alman İmparatoru’na sığındı.

 Moskova’ya dönmeye ikna edilen Aleksey yargılanarak “Çar’a ihanet” suçundan idama mahkûm edildi. Fakat gördüğü işkencelerin veya soğuğun etkisiyle idam edilmeden hayatını kaybetti. Bu yönüyle Petro’nun hem karakterinin hem de kaderinin Korkunç İvan’a benzediği söylenebilir.

Bizim literatürümüzde Petro denildiğinde Rusya’nın ideallerini belirlediği “vasiyetnamesi” akla gelmektedir. Güvenirliği tartışmalı olan bu vasiyete göre Rusya; Osmanlı Devleti aleyhine genişlemeli, İstanbul’u almalı ve Lehistan’ı yani bugünkü Polonya’yı da ele geçirmeliydi.  

KATERİNA

Rus çarlarının en meşhurlarından birisi de aydınlanma dönemi hükümdarı olan II. Katerina’dır.

Rus Çarı III. Petro, küçük bir Alman prensliği olan Anhalt-Zerbst’den Sophie ile evlenmiş ve gelin adayına Ortodoksluk öğretilerek “Katerina” adıyla vaftiz edilmişti. Bu evlilikte mutlu olamayan Katerina, eşi Petro tarafından tehdit edilerek izole edilince kendisini Rus ülkesini ve devlet sistemini öğrenmeye vermişti.

Çara karşı mevcut olan memnuniyetsizlikten yararlanan Katerina, bir saray darbesi ile kocasını tahttan indirdi ve Petro kısa bir süre sonra bir kavgada öldürüldü. 

1762’de Rus tahtına “II. Katerina” olarak geçen Çariçe, yapacağı kanunlarla Rusya’da mükemmel bir yönetim kuracağını düşünüyordu. Bu amaçla seyahatler yaparak ülkeyi tanımaya çalıştı.

Kanunlar yapılması için çalışmalar başladığında Rusya’nın gerçekleriyle Katerina’nın düşündüğü kanunlar arasında büyük farklılıklar ortaya çıktı. O da insani ve ideal kanunlar yerine ülkeyi daha merkeziyetçi bir anlayışla yönetmeyi tercih etti. Birbiri ardına çıkan ayaklanmalar sonucunda sert politikalara yönelerek Kurat’ın ifadesiyle “istibdat rejiminin şampiyonu” oldu.

Çariçe bir taraftan ekonomik gelişmeleri teşvik ederken diğer taraftan eğitimi yaygınlaştırmaya çalışmaktaydı. Ayrıca Avusturya ve Fransa’daki her türlü gelişmeyi ülkesine taşımaya çalışıyor özellikle Fransızların özgürlükçü düşüncelerinin etkisiyle ülkesinin gelişeceğini düşünüyordu. Buna karşılık Sibirya ve Batı Türkistan’da Rus olmayan halkın Ortodokslaştırılması süreci hızla devam ediyordu.

Çarlık dönemi Rusya’sının Müslüman halka tavrı o döneme kadar çok sertti. Kazan Piskoposluğu kurularak bölge halkının Ortodoks yapılması için çalışılmış, din değiştirenlere vergi muafiyeti sağlanmış, din değiştirmeyenlere ağır vergiler konulmuş, camiler yıkılmış ve yenilerinin yapılması engellenmişti. Ortodoksluğu kabul edenlerin dini aidiyetleri de çok sıkı bir şekilde takip edilmekteydi.

Kilise mallarını tamamen devletleştiren Katerina, Müslüman tebaa için sonradan Ufa’ya nakledilen Orenburg Mahkeme-i Şer’iyyesi’ni kurarak Müslüman din adamlarının bağlı olduğu ve 1944’e kadar devam eden bir müftülük oluşturdu.

Bu kurum vasıtasıyla hükümetin Müslümanlarla ilişkileri düzenlendiği gibi şehirlerde büyük camiler inşasına izin verilerek Müslümanların kazanılmasına çalışıldı.

Katerina dış politikada kazandığı başarılarla Rus halkına ve soylulara kendini kabul ettirdi. Polonya’da önce kendi adayını kral seçtirip daha sonra da ilhak etti. Böylece Korkunç İvan’dan itibaren ortaya çıkan batı yönünde ilerleme hedefinde en önemli adımlardan birini attı.

Osmanlılara karşı da 1768-1774 Savaşı’nda büyük bir zafer kazandı. Kısa bir süre sonra da Kırım Hanlığı topraklarını ele geçirdi. Osmanlılara karşı kazandığı zaferlerle Rusların Karadeniz’e çıkışını kesinleştirdi ve Rus ticaret gemilerinin Akdeniz’e çıkışını sağladı.

Asıl amacı İstanbul’u almak, Türkleri Avrupa’dan atarak Bizans’ı yeniden ihya etmekti. Elde ettiği başarılar Katerina’yı I. Petro’dan sonra Rus tarihinin en büyük hükümdarı yaptı.

PUTİN’İN İLHAM KAYNAĞI

Bugün Putin de çarların izinden giderek Rus yayılmasını devam ettirmek istiyor. Belki de kendisini Korkunç İvan gibi “Tanrı tarafından seçilmiş” olarak görüyor ve Üçüncü Roma’yı kurmayı hedefliyor.

Bir taraftan Çar I. Petro gibi kendisini “imparator” olarak düşünüyor ve bu konumunu bütün dünyaya kabul ettirmeyi arzu ediyor. Diğer taraftan II. Katerina gibi Doğu Avrupa’ya yerleşmek ve Baltık bölgesine yayılmayı amaçlıyor.

Bunların ne kadarı doğru olursa olsun çarların idealleri çerçevesinde hareket eden Putin Rusya’sının durdurulmadığı takdirde Gürcistan, Kırım ve Suriye örneklerindeki gibi o politikaları uygulamaya çalıştığı bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.

Katerina gibi İstanbul’u alıp Bizans İmparatorluğu’nu ihya etmeyi düşünüp düşünmediğini bilemesek de Türkiye’nin de bu realiteleri dikkate alması zorunlu gözüküyor.

***

Kaynaklar: A. N. Kurat, Rusya Tarihi, Ankara, TTK, 1987; K. Beydilli, “Rusya”, DİA; 2008, İstanbul, C. 35; M. Taşkesenligil, “16. Yüzyılda Korkunç İvan’ın Rusya Tarihindeki Rolü Üzerine”, Karadeniz, 2017, S. 36; A. Er, “Rus Çarlığında Müftülüklerin Kuruluşu ve Gelişimi”, Akademik Bakış, Kış 2013, S. 13.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Putin bir çar gibi değilde daha çok çarın fedaisi gibi görünüyor. Hatta stalin için de aynısı söyleniyor. Lenini yok edenin stalin olduğu söyleniyor.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin