7 Haziran 2015 seçimleri AKP’nin başarısızlığıyla sonuçlanmasından sonra yeniden sahne alma gereği hisseden PKK, saray ve çevresinin oylarını yüzde ellilere çıkarmasına en büyük pay sahibiydi. Çünkü AKP’nin başarısız olduğu seçimlerden sonra terörü öylesine arttırdı ki iç savaş endişesi yaşayan toplum, devletin ve ülkenin bekası için yeniden AKP’de toplanmayı uygun gördü. Zaten PKK, her zaman, hatta kurulduğu tarihten beri derin devletin ihtiyacı doğrultusunda ortaya çıkar, ‘derinlerin’ istedikleri almalarını sağladıktan sonra örgüt işlerini rölantiye alırdı.
7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra da tam böyle olmuştu. Bu tarihteki seçimlerde başarısız olmuş Saray ve çevresinin imdadına yetişmiş ve 1 Kasım seçimlerine kadar ülkenin özellikle de Kürtlerin ağırlıklı olarak yaşadıkları kentlerin yerle bir olmasıyla sonuçlanacak bir süreç yaşatmıştı. Yüzlerce asker, polis ve sivilin hayatını kaybetmesinden sonra saray 1 Kasım seçimlerinden istediğini alarak çıkmış, oylarını yüzde 10 civarında arttırmıştı. PKK birinci hedefine ulaşmıştı.
İkinci hedefi ise kentli Türk seçmenden de büyük oranda oy alarak yüzde 13’ü bulan HDP idi. HDP ilk defa kimlik siyasetini de aşan bir politik sürece yönelmiş ve etnik kimlikten çok Türkiyelilik üzerinden siyaset yapmayı tercih etmişti. Türkiye’nin bütün sorunlarına eğilen bu söylem kentli muhalif seçmeni de ikna etmiş hayatında HDP’ye hiç sıcak bakmamış geniş bir kitleden oy almıştı. PKK bu sürece tam anlamıyla su-i kast düzenlemiş, HDP’nin açılımına kurşun yağdırmıştı.
1 Kasım seçimlerinde ibrenin tekrar Saray’a doğru dönmesini sağlayan örgüt seçimlerden sonra tekrar stabil bir konuma geçti. Ahmakça bir stratejiyle Kürtlerin yaşadığı şehirlerin viran olmasını sağlayan PKK, şehirlerin yeniden imarı için böylece AKP’li müteahhitlere de bir hayli iş çıkarmış, onların servetlerine servet katmalarına imkan sağlamıştı. Saraya faydası sadece bununla bitmemişti, onun en çok istediği şeye de fırsat sağlamış bütün HDP’li belediyelere kayyım ataması için şartları olgunlaştırmıştı.
16 Nisan referandumu öncesi PKK yine devredeydi. Saray mitinglerde evet çıkarsa PKK tamamen bitecek diye bağırırken, PKK’lı yöneticilerin videoları da tam bu söyleme uygun bir şekilde dolaşıma sokulmuştu. Bu yöneticiler tam da Saray’ın istediğini diyordu ‘Aman hayır çıksın yoksa biteriz.’ Evet çıkmasına bir hayli katkıda bulunmuşlardı ama bitmemişlerdi. Nasıl bitebilirlerdi, muktedirlerin onlara su gibi, ilaç gibi ihtiyaçları vardı.
PKK şimdi yeniden sahne aldı. Çünkü sarayın onlara yine ihtiyacı var. Kılıçdaroğlu’nun ‘Adalet Yürüyüşü’ fazlaca baş ağrıtmaya başlamıştı.
Her geçen gün büyüyerek iç ve dış dünyanın ilgi odağı haline gelen ‘Adalet yürüyüşünün daha da büyümesini engellemek için PKK’nın bir an önce devreye girmesi gerekirdi. CHP’nin yürüyüşüne HDP’li kitlelerin destek vermesini hem bugün hem de ilerisi için büyük sıkıntı demekti. Bu ancak PKK ile engellenebilirdi.
Bu yürüyüşün bir terör yürüyüşü olduğu kanaati oluşturabilmek için PKK’nın hem bu ara kan dökmesi hem de yürüyüşe destek açıklamaları gelmesi gerekliydi. Nitekim 35 yıldır suyun başına oturmuş isimlerden bu yürüyüşe destek açıklamaları gecikmedi.
Bu aralar PKK ne kadar varlığını hissettirirse ve yürüyüşe destek açıklamalarını sürdürürse hem yürüyüşün büyümesini engelleyebilirler, hem de kitlesel hissiyatı CHP’nin üzerine sevk edebilirler.
PKK yine Saray’daki ağasının hizmetinde ve ona iktidar devşirmeye devam ediyor.