Paylaşılamayan mabet!

SANAT | M. NEDİM HAZAR

Ayasofya’nın kiliseden camiye dönüştürülme hikayesi, sadece bir mabedin bir dinden diğer dine geçmesi değil, dağılmaya yüz tutmuş bir imparatorluğun harap olmaya başlayan bir mabedinin restore edilme hareketidir de demek mümkündür.

Ayasofya, inşa edildiği tarihten itibaren önce Hıristiyanlar arasında büyük tartışmaların, çatışmaların, hatta iç savaşların sebebi olmakla kalmamış, bir taraftan da özellikle deprem gibi doğal afetlere ve zamanın yıpratıcılığına karşı direnmeye çalışmış bir yapıdır.

UNESCO tarafından çok uzun yıllar sonra dünya kültür mirası olarak tescillenecek olan bu yapı, Müslümanların idaresine geçtikten sonra da hep tartışma konusu olmuştur.

Malum olduğu üzere Osmanlı’nın tarih sahnesinden silinmesinden sonra ise bu kez Müslümanların kendi içlerinde gerilimli bir konu olmaya devam etmiş, hassaten 24 Kasım 1934 tarihinde müzeye dönüştürülmesinden sonra laik ve dindar çevreler arasında çatışmanın bir sembolüne dönmüştür.

Kaldı ki inançlı kesimin kendi içinde de bir tartışma vardır. Milliyetçi perspektiften inanca ve tarihe bakanlar Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesi kararındaki Atatürk imzasının sahte olduğuna inanarak en azından Cumhuriyet döneminin ortak değeri olan Atatürk’ü bu yıpratıcı tartışmanın dışında tutmak isterken, siyasal İslamcı kesim tam aksine Atatürk’ü bu işin temel sorumlusu olarak tutarlar.

Ayasofya davasının 86 yıllık tarihi... "Bütün iktidarların rüyasıydı, Erdoğan'la gerçek oldu" - Son Dakika Haberler

Bir diğer tartışma ise Ayasofya’nın kiliseden camiye dönüştürülme esnasında Fatih Sultan Mehmet’e ait olduğu ileri sürülen vakfiye sözleridir. Nitekim bu vakfiyenin yorumu da yine her kesimce farklıdır.

Öncelikle şu tespiti yapmak vicdan ve insaf gereğidir:

Ayasofya kurulduğu tarihten itibaren salt bir ibadet mekânı olmanın çok ötesinde sembolik bir önemi ve değeri haiz bir yapı olarak algılanmıştır. Günümüzdeki tartışmaların dahi büyük bir kısmının tam da bu simgesellik üzerinden yürütülmektedir. Bu tarihi yapının tekrar camiye çevrilmesi konusundaki talep ve baskıların bir ibadet yeri ihtiyacından değil, özellikle bir sembole duyulan arzudan kaynaklandığını söylemek abartı olmayacaktır.

O halde soru şudur:

Ayasofya’nın özüne dönmesi ne demektir?

Öyle bir karmaşık döngü sarmalı vardır ki işin içinden çıkmak artık pek mümkün ve kolay değildir.

Nedir Ayasofya?

Bir camii mi, kilise mi, yoksa tarihsel miras olan bir müze mi?

Bu soruya vereceğiniz cevap, sizin dünyaya karşı duruşunuzun ifadesidir de…

Üç temel arzudan bahsetmek de yine doğru olacaktır.

Ve açıkçası bugünlerde gülen kesim, siyasi ve toplumsal gücü arkasında bulanların arzularının gerçekleşmesidir. Ayasofya’nın tekrar camiye dönüştürülmesinin din ile ilgisinin olmadığının bir ispatı gibidir bu arzular.

Bir diğer arzu ise tekrar müzeye dönüştürülmesi temennisidir. Laik/Kemalist kesim nedense bu yapıya (Sanırım Atatürk’ü savunma refleksinden) müze olarak bakmak ve tekrar müze yapmak gibi bir arzu ile yaşamaktadır.

Üçüncü ve sönümlenmiş gibi dursa da, kıyamete kadar asla sönmeyeceğini bildiğimiz bir diğer arzu ise bu tarihi mabedin tekrar ilk kuruluş amacına, yani kiliseye dönüştürülme arzusudur.

Hadi şimdi tarihte ileri geri sararak meselenin ne kadar siyasi, ne kadar dini olduğunu anlamayı deneyelim.

Tarih 16 mart 2019.. Erdoğan yapılacak olan yerel seçimler için şehir şehir geziyor. Tekirdağ’da yaptığı konuşma esnasında kalabalıktan biri “Ayasofya cami yapılsın” diye bağırıyor.

Buna bozulduğunu belli etmemeye çalışsa da Erdoğan’ın cevabı hazırlıksız olduğu konulardaki kafa karışıklığını da gösteriyor: “Sultanahmet’i bir doldurun ondan sonra ona bakarız. Bak şimdi Büyük Çamlıca Camii’ni yaptık. 4 tane 5 tane Ayasofya eder. O kadar büyük. 60.000 kişiyi alabilecek kapasitede. Ve Anadolu Yakası’nda tüm İstanbul’da ve Türkiye’de en büyük camii oldu. Buyrun mesele o değil. Bu işin siyasi boyu var. Yan tarafta Sultanahmet’i doldurmayacaksın, Ayasofya’yı dolduralım diyeceksin. Bu oyunlara gelmeyelim. Bunların hepsi tezgah.”

Ayasofya'nın tarihindeki 'reklâmı en fazla yapılan ibadet' 1932'de oldu ve yabancılara da Türkçe Kur'an dinletildi

Çok enteresandır aradan 2 yıl geçmeden bizzat kendisi Ayasofya’yı cami yapmakla kalmayacak, Kur’an okuyarak sembolik katkı sağlayacaktı. Tam da bu esnada Cumhurbaşkanlığı ise kurumsal olarak Ayasofya’nın camiye çevrilmesine hukuk nezdinde itiraz edecekti!

Lahana turşusuyla izah edilemeyecek bir perhiz durumu…

Filmi biraz daha geri saralım…

8 yıl önceye, 7 Kasım 2013’e gidiyoruz. Ankara Meclis’teyiz. milletvekillerinden, Türk Tarih Kurumu eski başkanlarından Kayseri vekili Yusuf Halaçoğlu’dur.

Tek maddelik kanun teklifi tarihin en basit tekliflerinden biridir ancak ardında Ayasofya konusunda ülkede üçe ayrılan kampın birinin resmi görüşü de vardır. “Ayasofya, cami olarak yeniden ibadete açılmıştır” ibaresini içeren teklif sonrasında Halaçoğlu şöyle diyecektir: “Ayasofya’yı müze yapan kararnamenin altındaki Atatürk imzası Bir tuhaflık da ilgili Kararnamenin altındaki Atatürk imzasında göze çarpmaktadır. Bilindiği üzere, Mustafa Kemal’e Atatürk Soyadının verildiği 2587 Sayılı Özel Kanun, Resmi Gazetede 27.11.1934 tarihinde yayımlanmıştır. Atatürk’ün imzasının bulunduğu Ayasofya Kararnamesi’nin tarihi ise 24.11.1934’dür. Atatürk’ün üç gün önce kararnameyi imzalamış olması da mümkün gözükmemektedir.”

Aradan 10 gün geçmeden bu kez Manisa milletvekili Bülent Arınç alır sazı eline. Belli ki AKP bu mevzudaki tüm parsayı MHP’nin toplamasından rahatsızdır. Arınç’ı dinleyelim: “Bu mahzun Ayasofya’ya bakıyoruz, inşallah güleceği günlerin yakın olmasını Allah’tan diliyoruz.”

Aslında durum gayet anlaşılır bir şekilde gelişir. MHP’nin ani çıkışıyla, kendi kitlesine karşı boşa düşmek istemeyen AKP de siyasi bir hamle yaparak, Türkiye’deki Müslümanlar için adeta kanayan yara olan Ayasofya meselesinde puan kaybetmemeye oynamıştır.

Kitaplardaki Ayasofya - K24

Esasen mesele basit bir mabedi müze yapmak meselesi de değildir. Tarihsel perspektiften bakıldığında Ayasofya’nın müze yapılması tek başına okunmamalı, Türkçe ezan ve ibadet gibi, Müslüman toplumun inanç temellerinden koparılma gayretinin bir parçası olarak görmek gerekiyor.

Türkçe ezan ve bir zulmün hikayesi - fikriyat

Ayasofya’nın bir tür turizm ve kültür merkezi gibi kullanılması yeni bir şey de değildir.

Bu anlamda Ayasofya’yı ziyaretçiye açan kişi tahmin edilenden çok farklı ve sürpriz bir isimdir: Sultan 3. Selim…

Filmi bu sefer epeyce geriye 1205 yani 1790’a sarmamız gerekiyor.

Ayasofya'nın Tarihçesi ve Müze Olma Süreci - tahtapod.com | Blog
Prusya sefaretinin Brendel isimli bir seçkin adına Ayasofya, diğer camiler ve Topkapı Sarayını ziyaret izini talebi…

Bu tarihte yolu İstanbul’a düşen İspanyol elitlerine, yanlarına verilecek adamlar eşliğinde camilerin gezdirilmesi konusunda padişahtan izin istenir…

Bu konudaki hatt-ı hümayun oldukça afilidir de:

“Düvel-i nusara taraflarından derbar-ı şevket-medara tevarüd eden elçilerine ve beyzadelerine mücerred irae-i şan-ı din-i mübin zımnında selatin-i izam nevverallahu merakidehim ila yevmi’l-kıyam hazeratının cevami-i şerifelerini seyr ü temaşaya ruhsat verilmeye mesağ-ı şer’i olduğundan yanlarına adam tayiniyle bu makulelere izin vermek meri olmağla bu defa dahi İspanya’nın beylik gemileriyle Dersaadet’e gelen beyzadelere cevami-i şerife-i mezkûre temaşasına ruhsat verilmesin[i] İspanya elçisi iltimas eylediğini tercümanı takrir ile ifade etmekle maruz-ı atebe-i ulyaları kılınmışdır.”

Metindeki “şer’an caiz ve maksadın İslam’ın büyüklüğünü göstermek” gibi ifadelerin olumsuz cevaba karşı bir ön alış olsa da Sultan 3. Selim, talebi yapan Kaymakam Paşa’ya “Zinhar olmaz” cevabını verir. Aslında talepteki kurnazlığa aynı kurnazlıkla cevap veren 107. Halife ve 28. Osmanlı padişahı, beş yıl kadar sonra bu inadından cayar ve 1210 (Miladi 1796) yılında Prusya sefiri “Ayasofya ve sair selatin-i izam cami-i şeriflerini seyr ü temaşa talebi”ne “İzin verile” cevabını verir.

Türkçe ezan ilk ne zaman okundu?

Ertesi yıl Fransız elçisi Verninac için de aynı talep “Müsaade oluna” denildikten kısa süre sonra İsveç sefirine bu izin verilir.

Görüldüğü üzere müze yapılmasından yüzyıllar önce Ayasofya elit bir turizme açılmıştır bile.

Zaman İçinde Bediüzzaman GALERİ | Kültür-Sanat Haberleri

Aslında mabet gezmek sadece yabancılar için değil, yerli Müslümanlar için de bir kültürel aktivitedir…

Öte yandan ziyaretçiler için hiç de kolay olmayacak süreçler olduğunu da kabul etmemiz gerekiyor.

Misal 1851’de eşiyle beraber İstanbul’a gelen yazar Samuel Cox, Ayasofya’yı ziyaret etmeye kalkıştıklarında yaşadıkları zorlukları yayınladığında bu işlerin çok da kolay olmadığı anlaşılır. Bununla beraber batı medyası için Ayasofya sürekli kanayan bir yaradır. Camiye dönüştürülen bu bazilikayı çoğu batı medyası “tutsak mabet” olarak tanımlar.

Enteresandır aynı tanım, müzeye dönüştürüldükten sonra bu kez İslamcı medya tarafından da kullanılır!

Ayasofya, Osmanlı’nın İstanbul’u fethinden itibaren, önce tamir, ardından tadil edilmiş ve uzun yıllara yayılan bir İslamileşme süreci yaşamıştır. Osmanlı padişahlarının başta Sultan Mehmet olmak üzere pek çok padişahı bu dini yapıya yakın ilgi göstermiştir.

Osmanlı hükümdarları yapının mimari açıdan zenginleşmesine itina göstermişlerdir. Bununla beraber Müslüman halk da kurdukları vakıf ve dernekler ile bu sürece destek vermiştir. Sözgelimi mihrabın sağındaki dehlizin içinde görülen XVII. yüzyıla ait Kâbe ve Medine tasvirli çiniler, vakıf ve sivil oluşumların yaptırdığı değişikliklerdir. Ayrıca içeride bazıları bizzat padişahlar (III. Ahmed, II. Mahmud) veya tanınmış hattatlar tarafından yazılmış levhalar da bulunur(du). Ramazan aylarında bilhassa teravih namazında çok kalabalık bir cemaatin toplanmasına imkân veren Ayasofya padişahın da katıldığı Kadir geceleriyle bayram namazlarında görüntülerin görkemi kulaktan kulağa yayılmıştır.

Hagia Sophia | British Museum
British Museum’da bulunan bir Ayasofya kartpostalının arka yüzü.

Ayasofya, Bizans devrinin halk inanış ve efsanelerinde büyük bir yer tuttuğu gibi Osmanlı devrinde de buraya dair pek azı Bizans’tan aktarılmış, büyük kısmı yeniden doğmuş birçok rivayet ve efsane anlatılagelmiştir. Ayasofya’nın Cumhuriyet döneminde camilikten çıkarılması ile birlikte bunlar zaman içerisinde unutulmuş olsa da hala kulaktan kulağa yayılır. Bir sonraki yazımızda bunlara bakacağız…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin