Patolojinin birleştirdiği ülke

YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN

ABD Başkanı Joe Biden’ın resmi olarak Ermeni Soykırımı’nı tanımasından sonra, Türkiye “Ermeni soykırımını ret” üzerinden bütünleşiverdi! Oysa kamplara ayrılmış, kutuplaşmış, birbirinden nefret eden, birbirlerini kendi dar kalıplarına sokmaya ant içmiş, diğerlerinin farklılığından inanılmaz rahatsızlık duyan, bir arada yaşamaktan hazzetmeyen ve salt zorunda olduğu için aynı mekânı paylaşan bir ülke bugün Türkiye. Yaşam biçimlerinden geleceğe ilişkin düşüncelere, inançlarından ideallerine, tercihlerinden değerlerine, hiçbir ana akımın birleştiremediği, dikiş tutmaz, onulmaz, paramparça, güvensiz, şüpheci, komplocu, şiddete meyilli, kendinden memnun olmayan, kompleksli, takıntılı bir topluma dönüşmüş, Türkiye toplumu. Ve bu toplumu birleştiren nadir şeylerden biri, 1915’te topluca ortadan kaldırılan, milyonlarcası sistematik olarak, planlı programlı şekilde öldürülen, diğer bir büyük kısmı ise ülkelerinin dışına sürüldükten sonra şans eseri üçüncü ülkelere kaçıp hayata tutunabilen Ermenilerin acısını inkâr!

İnkârda birleşmeyi seçen bir toplum var Türkiye’de bugün. Soykırımı inkâr etmede bir araya geliyorlar. Geçmişlerini reddediyor, tarihi kendilerince yeniden yazıyorlar. Yazdıklarının hiçbir dayanağı ve mantığı olmadığı halde, bu ret kültürünü bir ayin gibi her yıl tekrarlıyorlar. 24 Nisan geldiğinde, birileri düğmeye basmış gibi, en acımasız, en faşizan, en duyarsız ve merhametsiz, en kalpsiz ve hunharca, en soğukkanlı ve sert açıklamaları kim yapacak yarışı başlıyor. Bu yarışta herkes birbirinden istekli, birbirinden motive, birbirinden inançlı, birbirinden militan! Bu adeta bir ideolojik dini tören, bir etnik ant içme töreni, bir ulusal mücadele, bir tür varoluş savaşı, bir dünyaya meydan okuma, bir tekliğe övgü, “değerli yalnızlık” içinde herkesin kendi varlığına karşı olduğu patolojik düşüncesi üzerine kurulu bir isyan.

Argümanlar bir tür rastgele salvo: “Türk tarihinde utanç verici hiçbir sayfa yoktur. Türkler soykırım nedir bilmezler. Bu bir mukateledir. Karşılıklı olarak birbirlerini öldüren iki halk var. Hem onlar – Ermeniler – ülkelerine ve devletlerine isyan ettiler. Düşmanla – Ruslarla – işbirliği yaptılar. Bizi – Türkleri – arkadan vurdular. Oysa biz – yani Türkler! – onlara çok değer vermiştik. Onlara millet-i sadıka – sadık millet – demiştik. Onlara devletin hazinesini, birçok bakanlığını bile emanet etmiştik. Onlara ayrımcılık olsa, bunlar olur muydu? Bu olaylar savaş ortamında oldu. Onları cepheden cephe gerisine nakletmek istedik. Çünkü devletin güvenliğini sağlamak gerekiyordu. Sadece cephe bölgelerindeki Ermeniler zorunlu göçe tabi tutuldu. Bu bir tehcirdir. Soykırım değil! Elbette yollarda münferit olaylar olmuştur. Fakat sistematik bir olay değildir. Devletin amacı Ermenileri topluca katletmek olsa bugün de Türkiye’de hiç Ermeni yaşamaması gerekirdi. Ermeniler yurtdışına kaçtılar ve gittikleri ülkelerdeki lobileriyle uluslararası toplumu etkileri altına aldılar. Nerede soykırım? Kanıtlarını ortaya koyun. Öyle üç-beş kişinin anılarıyla soykırım falan kabul edilmez. Bakın, biz – Türkler! – Osmanlı arşivlerini açtık. İsteyen gelir bakar, ne olmuş görür. Nerede Ermenistan arşivleri? Nerede soykırımı kanıtlayan belgeler? Dahası soykırım teknik bir terimdir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında somut olarak tanımlanmıştır. Bu olaydan önce meydana gelen hiçbir şey soykırım olarak nitelenemez. Ermeniler önce kendi geçmişlerine baksınlar. Doğu Anadolu’da esas Ermeniler katliamlar yaptı.” 

Bu ve bunun gibi salvo cümleleri her 24 Nisan’da bolca duyarsınız, okursunuz.

Oysa: Her milletin tarihinde utanç verici sayfalar vardır. Türklerin tarihinde de bolca utanç verici sayfalar bulunmaktadır. Kardeşlerinin katline ferman veren padişahlar, kentleri işgal edip üç gün yağmalayan bir sistem, kolektif cezalandırma, ibretlik idamlar ve infazlar… Masum anne babaların küçücük anne kuzusu oğlanlarının zorla alınıp devşirme yapılması, seks kölesi olarak kullanılacak kadınların açık pazarlarda alınıp satılması, tebaayı dinine göre birinci ve ikinci sınıf olarak ayırma… Bunlarla gurur mu duyuyorsunuz? Bunların tarihte olup bitmiş olması, bu gerçeklerin değiştirilemeyecek olması ayrı bir şey, bu tarihle gurur duymak ise tamamen ayrı bir şey! Bunlarla ve bunlar gibi, bu yazının kapasitesini misliyle aşacak daha birçok patolojik olay, Türk tarihinin ayrılmaz parçalarıdır. İyi olan şeylerin yanında, bu gölgeli, gri, hatta kapkara alanlar da var.

Oysa: Türkler soykırım yapmıştır. İttihatçılar Tehcir Kanununu çıkardıklarında ne yapılacağını, bu kanunun nelere neden olacağını gayet iyi biliyorlardı. Tehcirin öncesinde Anadolu’nun “Türk yurdu” yapılması için homojenleştirici, “etnik temizlikçi”, sosyal Darwinizm temelli ırksal, Türk-üstünlükçü bir ideoloji üzerine yepyeni bir kimlik inşa ettiler. Amaç Ermenilerden – ve diğer gayrimüslim milletlerden – arındırılmış, homojen ve Türk bir Anadolu yaratmaktı.

Oysa: Bu bir mukatele değildi. Bir soykırımdı. Çünkü taraflardan biri, Türklerin iddia ettiği Ermeni çeteleriyse eğer, bunlar toplam Ermeni nüfusunun on binde birinden azdılar. Ve diğer taraf ise, 1000 yıllık devlet diye övündükleri devletleriydi; Devlet-i Aliyye idi. Düzenli ordusu olan, düzenli kolluk kuvvetleri olan, bürokrasisi ve maliyesi ile koskoca bir devlet! Bir iç savaş ortamında, devlet kontrolünün olmadığı bir ortamda karşılıklı bir çatışma yaşayan iki etnik grubun birbirini katletmesi değildi söz konusu olan! Düzenli ordusuyla, jandarmasıyla, il ve taşra teşkilatlarıyla, sistematik olarak, devlet gücü kullanılarak, devletin hükümetinin aldığı politik kararlar doğrultusunda bir soykırım gerçekleştirildi.

Oysa: Çetelerin bir kısmı Ruslarla işbirliği yaptı diye, tüm bir halkın barbarca cezalandırılması, Sippenhaft – aile boyu, hatta tüm etnik grubu kapsayan – kolektif bir imha harekâtına girişmek, soykırımdır.

Oysa: Devlette görev alan Ermeniler, Osmanlı Türkleri Ermenilerin kara kaşlarına, kara gözlerine hayran oldukları ya da kurdukları politik sistem çok eşitlikçi, adil ve insancıl olduğu için değil, yetişmiş kalifiye insan gücü olduklarından dolayı bu görevlere seçildiler. Ekonomist, doktor, mühendis, mimar, besteci, sanatçı, yazar, diplomat; bu insanlar Ermeni oldukları için değil, alanlarında iyi oldukları için devlette görev aldılar. Üstelik bu tarihin çok büyük bir bölümünde Müslümanlarla eşit olmadıkları halde bu görevlere getirildiler – yani onlara gerçekten ihtiyaç duyuluyordu! Dahası hiç kimse vahşileşen, kural tanımayan bir devlete sadık olmak ya da en azından sadık kalmaya devam etmek zorunda değildir! Ayrıca Millet-i Sadıka, bir köle-efendi ilişkisini çağrıştırır. Neden Ermeniler Türklere sadık olmak zorunda olsun? Bu nasıl bir patolojik düşüncedir?

Oysa: Olaylar savaş ortamında falan olmadı. Savaş ortamı bahane edildi, o başka! Çünkü “Ermeni çeteleri” bahanesi, salt sınır bölgelerinde geçerli olabilecek bir mazeret olarak kabul edilebilirdi. Ne var ki sınır bölgelerinden – yani cephe hattından – yüzlerce kilometre içerilerde, Batı Anadolu’ya kadar genişletilmiş bir kapsama alanında Ermeniler tehcire tabi tutuldu.

Oysa: Yapılanlar sistematikti. İnsanlar bulundukları bölgelerden yüzlerce, hatta binlerce kilometre yürütülerek, Suriye’de oluşturulan toplama kampına götürülecekti. Bu geri dönüşü olmayan bir yolculuktu. Her yerde aynı sistematik öldürmeler, tecavüzler, işkenceler, gasp ve yağma gerçekleşti. Orduda silâhaltında olan Ermenilere silah bıraktırıldı, bu askerler amele taburlarına – işçi birliklerine – tayin edildi. Böylece katliamlara direnme şansları kalmadı; böylece “kolay av” olacaklardı. Tüm bu aşağılık planlar uygulamaya geçirildi. Hiçbir şey tesadüf veya münferit değildi.

Oysa: 1915 öncesinde İmparatorlukta 2.500.000 (iki buçuk milyon) kadar Ermeni yaşıyordu. Bugün ise Ermenilerin nüfusu 50.000 kadar kalmıştır. Anadolu’daki Ermeni nüfusunun yüzde 98’i yok edilmiştir. Geriye yüzde 2’lik bir oran kalmıştır. Bunu soykırım olmadığına kanıt olarak ileri sürmek en hafif deyimiyle utanmazlık ve pişkinliktir. İttihatçıların homojenleştirme girişimi budur. Bunu planladılar, bunu uyguladılar. Bu yapılan, soykırımdır.

Oysa: Kanıtlarını ortaya koyun diyorlar. Her 100 Ermeniden 98’i buhar olup uçtu mu? İttihatçılar, yaptıkları toplu katliamlar ve tecavüzlerin belgesini mi tuttu? Bunu mu ileri sürüyorsunuz cidden! Sağ kalmayı başaran on binlerce tanığın ifadeleri, dönemin ABD büyükelçisi Morgenthau’nun raporları ve yazıları, o dönem yabancı gazetelerde çıkan haberler, İttihatçılardan sonraki Osmanlı hanedanlık üyelerinin veya Osmanlı hükümetinin tutumu, binlerce fotoğraf, uluslararası akademinin son 100 yıldır yaptığı bilimsel araştırmalar, Türk devleti ve onun güdümlü akademisi tarafından bilinçli olarak yok sayıldı! Osmanlı arşivleri itinayla temizlendi, ayıklandı, Ermenilere ilişkin hiçbir belge kalmasın diye defalarca tarandı. Sonra sağ olsun Türk devleti sözde arşivleri açtı!

Bir asırdır tekrarlanan bu patolojik argümanlara AKP, MHP, CHP, İYİP, Davutoğlu, Babacan, Türk liberalleri, Türk komünistleri, sol-sağ, aralarında hiçbir fark olmaksızın sahip çıkıyor. Tüm Türkler, aralarındaki kutuplaşmayı bir kenara bırakıyor, “ötekinin imhasını” gizlemeye, olmadı haklı çıkarmaya çalışıyor. Aynı refleksler Dersim Katliamı, Varlık Vergisi, 6/7 Eylül 1955 İstanbul Pogromu, Kürtlere uygulanan asimilasyoncu, retçi ve dayatmacı politikalarda da geçerli. Bugün 1915’te Ermenilerin başına gelenler, halen KHK’lıların, Gülen Cemaati ile ilintilendirilenlerin, Kürt hareketinin, solcuların ve LGBTQ’nun da başına geliyor. Ötekileştirilen, dışlanan, tecrit edilen, cadı avına tabi tutulan, aile boyu ceza uygulamasıyla ailece mağdur edilen, işkencelerde ölen, kaçırılan, tedavisi engellenen, özlük hakları ellerinden alınan, mülklerine el konulan insanlar, ceberut devletten kaçıyor.

Merhametsizleşme Ermeni Soykırımı ile başladı. Vicdan Ermeni Soykırımı ile tıkandı. Ermeni Soykırımı ile yüzleşme olmadan bu devlet düzelmeyecek, bu toplum iflah olmayacak! Ermeni Soykırımı ile yüzleşmeden, Türkiye toplumunu sadece bu patolojik kötülük birleştirecek.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

26 YORUMLAR

  1. Çaman Bey,

    Bazen güzel şeyler yazıyorsunuz. Ama yazınızın doğru hiçbir tarafı yok. Doğruları bırakıp dünyada var olan koroya katılmak benim gözümde muteber bir şey değil.

    Benim gördüğüm kadarıyla Ermeni Soykırımı iddialarının gerçeklikle hiçbir alakası yok. O kadar tutarsız ve Türklere nefret amaçlı bir iddia ki herhangi cevap verilecek tarafı bile yok.

    • Ben de sizin gibi düşünüyorum. Sizin kadar olsun, yarım kelimeyle olsun cevap verilmeyince de bu insanlar yazdiklarinin makul ve mantıklı karşılandığını sanıyorlar. Eğer mümkünse tr7/24 yönetiminden ricam, -bazı web sitelerinde olduğu gibi- makalelerin altına tek tıkla, emojiyle, yazarın düşüncesine katılıp katılmadığımızı gösterir bir buton eklemeleri.

    • Birleşmiş milletlerin soykırım tanımına bakın ve başka hiçbir şeye bakmaya gerek kalmadan Tük devletinin olduğunu kabul ettiklerine bakın buz gibi soykırım sonucu çıkar.

      • Benim tanımıma göre bir insanın öldürülmesi bile soykırımdır. Onun dünyasının yıkılması demek. Bir insanın ya da binlerce insanın öldürülmesi arasında fark yok. Bu açıdan bu sadece bir soykırım değil, binlerce soykırım var. Hepsini kınıyorum.

        Türkiye’de hali hazırda ölümlere yol açan büyük insan hakları ihlalleri devam ederken, bunların göz ardı edilerek, 100 yıl önceki olayların tek taraflı olarak hortlatılmasını iyi niyetle yorumlamıyorum.

        Mesela Batı dünyası gerçekten dindaşları koruma ve sömürgecilikten bağımsız olarak sadece soykırımların peşinde ise, başka binlerce soykrım var, onları da parlamentolarından geçirmişler mi? Örnek Kırım Yarımadası tamamen Kırım Türklerine aitti. Bugün neredeyse adada Türk yok. Bir tane Batı Parlamentosu var mı, bu apaçık soykırımı tanıyan, kınayan.

  2. Batılılar, ülke çıkarları sözkonusu olduğunda ittifak ettikleri, içeride farklı şeyler söyleseler de “dış politikada” birleştikleri zaman “sağlıklı bir yapı”, biz Ermenilere soykırım yapılmadığı konusunda ittifak ettiğimizde “patolojinin birleştirdiği bir ülkeyiz” öyle mi Sayın Prof.?
    Bu ne çifte standard? Burada bir tek yüzden söz edilebilir mi?
    Sağcısından solcusuna hepimiz patolojik reaksiyon gösteriyoruz ve sağlıklı olan içimizdeki bazı Ermeniler ve sizsiniz öyle mi Sayın Prof.?
    Sakın patolojik değerlendirmeler, bütün bir millete değil de, çok defa olduğu gibi milletle ters düşen, ters yetişmiş, milli manevi değerleri toride de, pratikte de yeterince tanıma imkanı bulamamış, çok defa azınlıklara yönelik okullarda okumuş, bazen birkaç yabancı dili şakır şakır konuşmasına karşın, Kur’anı nenemin okuduğu kadarıyla olsun yüzünden okuyamayan, Fatiha’ya yeni yetme gençler kadar olsun dili dönmeyen ve bundan da hiç yüksünmeyen birkaç akademisyene has olmasın Sayın Prof.?
    Siz kaç ülke aydını tanıyorsunuz ki, bütün bir milletin ittifak etmesini “patolojik bir durum” olarak ifade etmiş olsun. Yani bütün bir millet hasta öyle mi?
    Ve sonda, iddiaları kabul uğruna, sözde Ermeni soykırımı konusunda tek bir kitap olsun okumamış, uğradığı zulüm karşısında kafası karışmış platform okurlarının bazılarına “Bugün 1915’te Ermenilerin başına gelenler, halen KHK’lıların, Gülen Cemaati ile ilintilendirilenlerin, Kürt hareketinin, solcuların ve LGBTQ’nun da başına geliyor. Ötekileştirilen, dışlanan, tecrit edilen, cadı avına tabi tutulan, aile boyu ceza uygulamasıyla ailece mağdur edilen, işkencelerde ölen, kaçırılan, tedavisi engellenen, özlük hakları ellerinden alınan, mülklerine el konulan insanlar, ceberut devletten kaçıyor” diyerek aynılaştırma üzerinden verilen rüşvet…
    Tamamen konjonktürden yararlanan “opportunist”, anokronik ve ilkesiz bir yaklaşım.
    Yazınızdaki bilimsel tutarsızlıklara değinen yorumcular da çıkacaktır sanırım; benden bu kadar…

  3. Haksızlık, adaletsizlik,içerden veya dişardan zulüm, sömürü, islam dünyasının üzerindeki hakimiyetleri yer ile yeksan olacak! Sizin gibilerde demokratik batı diye bağırmaya devam edeceksiniz!

  4. Almanya’da vergi ödeyen 10 milyon müslümanın, önümüzdeki 30 yılda yarısı müslüman olacak, Alman devletine sadık olma mecburiyeti yoktur. Ayrı devlet istiyoruz! ABD de siyahilerde ayni şekil!

  5. Sorun sadece Ermeni katliamı değil; vicdansız, ilkesiz, barbar rejimdir. Bu çağda hâlâ aynı rejimin aynı filmleri çekmeye devam etmesi korkunçtur. Daha kötüsü aynı vicdansızlıkla izleyici bulup alkışlanmasıdır!

  6. Mehmet Efe Çaman hocam. Yazılarınızı her zaman keyifle okumaya çalışıyorum ve beğeniyorum. Lakin ikinci Karabağ savaşı başladıktan sonraki yazılarınızda sanki biz Azerilere karşı taraf tuttuğunuzu düşünüyorum. Fikirlerinize saygı duyuyorum. Lakin devam eden Azerbaycan- Ermenistan konflikti fonunda böyle bir yazının yazılmasını doğru bulmuyorum. Eğer yazılacaksa da bunun yanında Azeri Türklerine yapılmış soykırımdan, Hocalı katliamından da bahsetmeniz gerekirdi. Mesela 26 Şubat’ta Hocalı katliamından bir yazı yazabilirdiniz. Ve o yazını da, 19. asırdan başlayan olaylarda hayatlarını ve ülkelerini kaybeden milyonlarca Azeri kardeşinizin anısına ithaf etseydiniz biz Azeriler de, Size, “taraflı” diyemezdik

    • Ben de Efe Caman’ın yazılarını okurum. Ama beğenmiyorum. Kendisine saygı duyuyorum. Neden cevabınıza cevap yazdım?

      Hocalı Katliamını da ansaydınız diyorsunuz ya. Anamaz. Böyle bir şeyi en ufak ansa, Türk Milleti aleyhtarı (çok yumuşak ifadeyle) çevrelerdeki itibarı bir an da yerle bir olur. Hatta üniversitede bulduğu işi bile kaybedebilir.

      Zaten böyle bir şeyi yapmak da istemez. Çünkü kendisi Türk olmadığını defalarca açıkladı. Ayrıca zaten bir yabancıyla evli. Türk Milletiyle manevi bir irtibatı, ortak bir gelecek hisiyatı zaten bulunmuyor. Türkiye onun için plajlarından yararlanılacak, toprağının keyfi çıkarılacak bir toprak parçası. İnsanları aşağılanmış, toprakları İşgal edilmiş umrunda değil.

      Tabii Mehmet Efe Caman’ın görüşlerine ne kadar ağır olursa olsun yazabilmesini destekliyorum. Hakaret bile içerse yazabilir. Önemli olan insanların bilinçli olması. Buraya yazılan yorumlardan gördüğüm kadarıyla, insanlar da bu bilinç gerçekten var.

  7. Oysalarla, oyulan gerçekler…

    Paragraf 1:

    Giriş cümlesi “Oysa: Her milletin tarihinde utanç verici sayfalar vardır.” (“tek değilsiniz, herkes böyle” cinsinden, hazmı kolaylaştırıcı…)

    Arada asıl metin: “Türklerin tarihinde de bolca utanç verici sayfalar bulunmaktadır.”(Tabii, bu “bolcanın” nasılsa ölçüsü yok) “Kardeşlerinin katline ferman veren padişahlar” (Anokronizm 1), kentleri işgal edip üç gün yağmalayan bir sistem, (Anokronizm 2. Savaş hukuku kurallarından hangisinin uygulanmasını isterdiniz; hepsini kesseler miydi?) kolektif cezalandırma, (Anokronizm 3. Bir yazınızda açıklasanız da görsek; bu düşünceniz nereye kadar gidiyor. İsterseniz “Beni Kaynuka, Beni Kurayza, Beni Nadr’ın kadınları-kızları, çocukları savaşmamıştı; onlar neden cezalandırılıyor?” şeklinde sorun da açıklayalım). “ibretlik idamlar ve infazlar…” (Genel hüküm. Türk tarihinde kaç tane?) “Masum anne babaların küçücük anne kuzusu oğlanlarının zorla alınıp devşirme yapılması” (Anokronizm 4. Savaşla ele geçirilen bölgelerde, 8-20 yaş arası gençlerin alınıp yetiştirilmesi, 600 küsur ylda kaç kişi zorla alınmış? Savaşta hangi galip taraf karşı tarafın çocuklarını alır, Sarayında yetiştirir, sonra Bakan, Başbakan yapar) “seks kölesi olarak kullanılacak kadınların açık pazarlarda alınıp satılması”, (Anokronizm 5. Acaba savaş esiri kadınları mı kastediyorsunuz? Açıkça söyleseniz de bilsek. “Seks kölesi olarak kullanmak” tabirini acaba etkileyici mi buluyorsunuz? Bilinaltınızı bir yoklayın derim…) “tebaayı dinine göre birinci ve ikinci sınıf olarak ayırma” (Anokronizm 6. Marksist terminoloji “sınıflara ayırma”. Hangi muzaffer ülke, fethettiği topraklardaki halka kendi hukukunu -Türk tarihindeki kadar- uygulama hakkı verir.) “Bunlarla gurur mu duyuyorsunuz? Bunların tarihte olup bitmiş olması, bu gerçeklerin değiştirilemeyecek olması ayrı bir şey, bu tarihle gurur duymak ise tamamen ayrı bir şey! Bunlarla ve bunlar gibi, bu yazının kapasitesini misliyle aşacak daha birçok patolojik olay, Türk tarihinin ayrılmaz parçalarıdır. (Üstüste yığılan senkronik değerlendirmeye gereksinim duyan sorularla, okuyucu zihnini gelen “oysalarla” oymaya hazırlık)

    Ve sonda çıkış cümlesi: “İyi olan şeylerin yanında, bu gölgeli, gri, hatta kapkara alanlar da var”. (“iyi olan şeylerin neler olduğunu ifade etmeseniz de “gri hatta kapkara” gördüğünüz alanları tafsiltıyla açıklamaya gayret etmişsiniz. Kardeş katli, Fatih Sultan Mehmet Hanla başlıyor. Savaş esirleri bütün bir İslamla birlikte var. Kolektif cezalandırmadan kastınız, savaşan “tarafın” ceza görmesi ise bu da her zaman vardı. Yani biz size göre, bırakın necip millet olmayı, gri ve kapkara bir tarihe sahibiz öyle mi?)

    • Ayhan Bey, güzel bir cevap olmuş. Yani anladığım artık insanların gözü açık. Böyle yazılara kimse kanmıyor. Zaten hemen atlayıp kabul edenlere de bakıyorsun, Türk milliyetiyle ilgili başka sorunları oluyor. Türkiye’nin şu an bir diktatör tarafından yönetilmesini ve Milliyetçi görünümlü Türk düşmanı MHP’nin, iktidarın ortağı olmasını suistimal ediyorlar. Türkiye’de AKP ve MHP böyle devam ettikçe, Türk milletine karşı tutumlar daha da kuvvetlenecek. Bu tarz yazıların, insanları kandırmayı geçin milli bilinç seviyemizi yükselteceğine inanıyorum. Dolayısıyla istedikleri kadar, dibine kadar yazsınlar. Batı’da bile zayıf olan ifade özgürlüğü alanı kat kat Türk milleti karşıtlarına verilmeli. Fikirsel planda ciddi bir challenge oluşsun. Bu bizim gerçeklere gözümüzü daha da açıyor.

  8. Oysalarla oyulan gerçekler:

    Paragraf 2.

    “Türkler soykırım yapmıştır. (Bir üstteki paragrafta, kolektif cezalandırmanın haksızlığından bahsederken, burada “Türkler soykırım yapmıştır” diyorsunuz. Ne kadar da rahat, zaman, zemin hiçbir sınırlama yapmadan “Türkler”… bu bir çelişki değil mi?) İttihatçılar Tehcir Kanununu çıkardıklarında ne yapılacağını, bu kanunun nelere neden olacağını gayet iyi biliyorlardı. (Bu defa da “İttihatçılar” diyerek yine kolektif ifade, hiç olmazsa “idaresi” diyerek ya da şahıs isimleriyle sınırlandırsaydınız. Üstad’ın da İttihatçıları desteklediği olmuştu. Hadi onun da sayfasına yazın dediğiniz “soykırımı”. Hem de niyet okuma yapmışsınız; tebrikler.) Tehcirin öncesinde Anadolu’nun “Türk yurdu” yapılması için homojenleştirici, “etnik temizlikçi”, sosyal Darwinizm temelli ırksal, Türk-üstünlükçü bir ideoloji üzerine yepyeni bir kimlik inşa ettiler. Amaç Ermenilerden – ve diğer gayrimüslim milletlerden – arındırılmış, homojen ve Türk bir Anadolu yaratmaktı. (Yine niyet okuma. İsterseniz “bu amaçla Rusları bölgeye çağırdılar, onbinde birden az da olsa Ermenilerin onlarla işbirliğini sağladılar.. Müslümanları Camilere doldurup yaktılar. Kadınlarına kızlarına tecavüz ettiler ki Ermenilere tehcir uygulanmasını ve halkın zulmetmesini sağlasınlar” da deseydiniz.

  9. Butun yorumlari okudum. Hemen hemen hepsinde tarihi gercekleri inkar var. Baska milletlerin de benzeri soykirim gibi uygulamalarinin olmus olmasi ayri bir tartisma konusu. Ancak farkli olan su ki hemen hemen soykirim veya katliamla itham edilen bu ulkelerin hemen hemen hepsi kendi gecmisleriyle yuzlesmis olmalari ve huku ve siyasi sistemlerini bir daha bu tur yuzkarartici uygulamalarin olmamasi icin gerekli tum tedbirleri almis olmalari. Yani onlarda inkar yok ve hatadan dersler cikarma var. Trajedinin boyutlari tartismaya acik olsa da biz de tumden bir inkar anlayisi var ki, bence bugun yasanilan patolojinin asil nedenidir. Sanirim sayin yazarin da vurgulamak istedigi anatema da burasidir. Ithama muhatab olmak kolay bir hazim meselesi degildir. Tepkilerdeki hissiyati anlayabiliyorum. Ama biz uzerimize toz kondurmayarak tarihte yapageldigimiz hatalarimizi tekrar etmeye devam ediyoruz, ve yuzlesmedigimiz surece de maalesef devam edecegiz.
    Azeri kardeslerimize de bir sozum olsun. Evet, Ermenilerin Karabagda yaptiklari da bir soykirimdir ve lanetlenmelidir. Bati toplumu tarihi tutum almada hic bir zaman objectif olmamistir. Yalniz onlarin pisligi bizim pisligimizi ortmede bahane olmamalidir. Tarihimizin ittihatci zihniyetiyle yuzlesmeliyiz ki bgun de ayni zihniyet karanlik planlarini topluma injecte edemesinler. Onun icin bu konularin acik yureklilikle tartisilmasina ve sadece hakki ve adaleti ustun tutmaya salik veriyor ve sayin yazara riskli bir konuda kalem oynattigi icin tebrik ediyorum.

    • Yorumları okumuşsun ama yazıyı okumamışsın.

      Adam 1915’i araştırdım ve soykırım olduğu sonucuna vardım gibi nesnel bir yaklaşım içinde değil. Öyle olsa zaten olay daha doğru zeminde tartışılabilirdi. Zaten Ermeniler de olaya bu şekilde yaklaşmış olsa, Türkiye halkı tarafından 1915 de yaşananlar daha hakkaniyetle değerlendirilebilecekti. Bunun yerine tamamen psikolojik ve duygusal sebeplerle Türk milletine giydiriyor. Onun gözünde, Türkler vahşi, medeniyetten yoksun, tarihleri hep katliamla dolu bir millet. Yani Caman, aslında sapına kadar Türklere karşı ırkçı bir insan. Tıpkı Ermeni ve Yunanlı faşistler gibi. Bazen onlara bile şapka çıkartıyor. Onlardan gerekli takdiri görüyordur.

      Olaylrı tamamen anakronizm yaparak birbirine karıştırıyor. Resmen saçmalığın zirvesi. Avrupada okumuş ama Avrupalıların ellerine geçirdikleri Türkleri zorla hıristiyanlaştırdıkları ve kadınlarını metres olarak kullandıklarından hiç haberi yok. Avrupa’da bunlar olurken Osmanlı’da insanların dinleri zorla değiştirilmiyordu.

      Orta Çağ’da Avrupalıların Müslümanlardan geri aldıkları, İspanya, Portekiz, Sicilya, Malta, Kıbrıs gibi yerlerde bir tane Müslüman bırakmadıklarından hiç haberi yok.

      Şimdi bunları söylesen, bana ne Avrupa’dan, ben kendime bakarım der. Yunan bunu yaptı desen, bana ne Yunan’dan, ben Türk’e bakarım diyor tweetlerinde.

      Daha önce de yazdığmı gibi bu gibi yazarlara çok rahat bir ortam tanınmalı. Herkes içindekini açıkça ortaya döksün. Herkes birbirini daha iyi tanısın.

  10. Oysalarla oyulan gerçekler:

    Paragraf 3.

    “Bu bir mukatele değildi. Bir soykırımdı. Çünkü taraflardan biri, Türklerin iddia ettiği Ermeni çeteleriyse eğer, bunlar toplam Ermeni nüfusunun on binde birinden azdılar.” (0,0001. Ya da 1/10.000’den az. Bu bilimsel hassasiyetinize hayran olmamak elde değil. Hangi teraziyle ölçtünüz acaba?) Ve diğer taraf ise, 1000 yıllık devlet diye övündükleri devletleriydi; Devlet-i Aliyye idi. Düzenli ordusu olan, düzenli kolluk kuvvetleri olan, bürokrasisi ve maliyesi ile koskoca bir devlet! Bir iç savaş ortamında, devlet kontrolünün olmadığı bir ortamda karşılıklı bir çatışma yaşayan iki etnik grubun birbirini katletmesi değildi söz konusu olan! Düzenli ordusuyla, jandarmasıyla, il ve taşra teşkilatlarıyla, sistematik olarak, devlet gücü kullanılarak, devletin hükümetinin aldığı politik kararlar doğrultusunda bir soykırım gerçekleştirildi. (Hakim aynı zamanda savcı olunca adelet nerede? Senaryoyu kendiniz kurunca, Ermeniler içinde Müslümanlara zulmeden on binde birden az derken. Devlet-i Aliyye’nin hem de bir ölüm-kalım savaşı içinde olduğunu, savaşın şartlarını, yıllardır yapranmış ordusunun bozulmuş düzenini, devletin mali yapısının hem de düşman devletlere karşı borç içinde yüzdüğünü gözardı etmeyi ne de kolay beceriyorsunuz.)

  11. Oysalarla oyulan gerçekler:

    Paragraf 4.

    “Çetelerin bir kısmı Ruslarla işbirliği yaptı diye, tüm bir halkın barbarca cezalandırılması, Sippenhaft – aile boyu, hatta tüm etnik grubu kapsayan – kolektif bir imha harekâtına girişmek, soykırımdır. (Az önce “Türkler soykırım yaptı” derken kolektif ifade, burada Ruslarla işbirliğine gelince, “işbirliği yapan Ermeniler” değil, “işbirliği yapan Ermeni çeteleri” de değil, “çetelerin bir kısmı”… Bu bir çifte standart değil mi? Eğer Ermeni çetelerinin o “bir kısmı” mesela onda biriyse (1/10 X 1/10.000) toplamda suçlu Ermeni sayısı yüz binde birden az (0,00001). Anokronizm dediğim o şartlarda yaşayan Müslüman halkın yaşadıklarını gözardı etmekten kaynaklanıyor. Belli ki onlar o şartlarda sizin gibi değerlendirmediler.)

  12. Oysalarla oyulan gerçekler:

    Paragraf 5.

    “Devlette görev alan Ermeniler, Osmanlı Türkleri Ermenilerin kara kaşlarına, kara gözlerine hayran oldukları ya da kurdukları politik sistem çok eşitlikçi, adil ve insancıl olduğu için değil, yetişmiş kalifiye insan gücü olduklarından dolayı bu görevlere seçildiler. Ekonomist, doktor, mühendis, mimar, besteci, sanatçı, yazar, diplomat; bu insanlar Ermeni oldukları için değil, alanlarında iyi oldukları için devlette görev aldılar. Üstelik bu tarihin çok büyük bir bölümünde Müslümanlarla eşit olmadıkları halde bu görevlere getirildiler – yani onlara gerçekten ihtiyaç duyuluyordu!” (Onlar hangi şartlarda ve hangi ülkede, hangi kanuni düzenlemeler ve sosyal şartlarda yetiştiler. Onlar, Müslümanlardan daha zeki, daha başarılı, daha çalışkan mıydılar? Yoksa askere gitmemek, savaşmamak, sakat kalmamak ve ölmemek gibi önemli bir avantajları da var mıydı? Ne yani Müslümanlar Ermenileri kıskandılar da ona göre mi öldürdüler? Olayı tamamen basitleştirmek olmaz mı bu?) “Dahası hiç kimse vahşileşen, kural tanımayan bir devlete sadık olmak ya da en azından sadık kalmaya devam etmek zorunda değildir! Ayrıca Millet-i Sadıka, bir köle-efendi ilişkisini çağrıştırır. Neden Ermeniler Türklere sadık olmak zorunda olsun? Bu nasıl bir patolojik düşüncedir? (Tavuk mu yumurtadan çıktı; yumurta mı tavuktan? Önce Ermeniler mi zulmettiler, Müslümanlar mı? Müslümanlar “ekonomist, doktor, mühendis, mimar, besteci, sanatçı, yazar, diplomat; bu insanları” durup dururken neden öldürmeye kalksınlar? Millet bu düşüncede birleşiyor dedikten sonra bunu “patolojik düşünce” olarak tanımlamak en basit ifadeyle millete karşı bir saygısızlıktır. Milletime karşı bu patolojik değerlendirmenizi kabul edemediğim için bu yorumları yazma gereği duydum.)

  13. Oysalarla oyulan gerçekler:

    Paragraf 6.

    “Olaylar savaş ortamında falan olmadı.” (Nasıl yani savaş ortamında olmadı? İsterseniz yıllara bir daha bakın. “Osmanlı’da”, “1915 yılında” “savaş ortamı” yoktu diyorsanız, bu sözünüzü tarihi tutarlılıkla izah etme imkanını bilmiyorum. Profesörü olduğunuz siyaset biliminin hangi teorisiyle tutarlılık arz eder onu da bilemiyorum.) “Savaş ortamı bahane edildi, o başka!” (Nasıl yani hem savaş ortamı falan yok, hem de savaş ortamı var bahanesi ileri sürülüyor. Siz ne dediğinizin farkında mısnız?) “Çünkü “Ermeni çeteleri” bahanesi, salt sınır bölgelerinde geçerli olabilecek bir mazeret olarak kabul edilebilirdi. Ne var ki sınır bölgelerinden – yani cephe hattından – yüzlerce kilometre içerilerde, Batı Anadolu’ya kadar genişletilmiş bir kapsama alanında Ermeniler tehcire tabi tutuldu.” (Bütün Ermenilerin tehcire tabi tutulmadığını açıkça yazamadınız değil mi? Tehcire tabi tutulmayan 300 bin civarında Ermeninin varlığını söylediğinizde “iyi de hani soykırımdı”, “demek ki soya bağlı bir kolektif cazalandırma değilmiş” denileceğinden endişe etmediğinizi söyleyin; inanalım. Sahi bu gerçeği inkar mı ediyorsunuz? Yoksa “Ermenilerden çatelere katılan onbinde birdi” şeklinde değerler verdiğiniz bir yerde anmaya değer mi görmediniz?)

  14. Oysalarla oyulan gerçekler:

    Paragraf 7.

    Oysa: Yapılanlar sistematikti. İnsanlar bulundukları bölgelerden yüzlerce, hatta binlerce kilometre yürütülerek, Suriye’de oluşturulan toplama kampına götürülecekti. Bu geri dönüşü olmayan bir yolculuktu. Her yerde aynı sistematik öldürmeler, tecavüzler, işkenceler, gasp ve yağma gerçekleşti. Orduda silâhaltında olan Ermenilere silah bıraktırıldı, bu askerler amele taburlarına – işçi birliklerine – tayin edildi. Böylece katliamlara direnme şansları kalmadı; böylece “kolay av” olacaklardı. Tüm bu aşağılık planlar uygulamaya geçirildi. Hiçbir şey tesadüf veya münferit değildi. (Suriye’de toplama kamplarına ulaşanların sayısından da bahsetme cesareti gösterseniz keşke. Her yerde “aynı sistematik” öldürmeleri tecavüzler… Müslümanlar katil ve tecavüzcü Coşkun… Sahi sizin bu “ her yerde seks kölelerinin alınıp satıldığı açık pazarlar” ve “tecavüzler” konusundaki takıntınız nederen geliyor?)

  15. Oysalarla oyulan gerçekler:

    Paragraf 8.

    “1915 öncesinde İmparatorlukta 2.500.000 (iki buçuk milyon) kadar Ermeni yaşıyordu. Bugün ise Ermenilerin nüfusu 50.000 kadar kalmıştır. Anadolu’daki Ermeni nüfusunun yüzde 98’i yok edilmiştir. Geriye yüzde 2’lik bir oran kalmıştır. Bunu soykırım olmadığına kanıt olarak ileri sürmek en hafif deyimiyle utanmazlık ve pişkinliktir. İttihatçıların homojenleştirme girişimi budur. Bunu planladılar, bunu uyguladılar. Bu yapılan, soykırımdır. (Muhasebe dersini MHP Lideri Sayın Bahçeli’den mi aldınız. Onun da benzer yöntemleri vardı. Siyasetçilerin illüzyonistelerini çok gördük ama siyaset bilimcilerininki de bir garip duruyor. 2.500.000 sayısını (iki buçuk milyon) şeklinde yazdığınızda inanılırlığı mı artıyor? Yazınızın girişindeki “milyonlarcası sistematik olarak, planlı programlı şekilde öldürülen, diğer bir büyük kısmı ise ülkelerinin dışına sürüldükten sonra şans eseri üçüncü ülkelere kaçıp hayata tutunabilen Ermenilerin acısını inkâr!” cümlesini burada da kullansaydınız ya! Ama ikisi birarada olursa, az önce okuduklarını unutabilen okuyuculardan bazıları uyanıp “bu adam ne diyor ya; bu nasıl bir hesap” diye sormalarından mı çekindiniz? Sahi, iki buçuk milyonun kaç milyonlarcası öldürüldü; üçüncü ülkelere sığınan “diğer büyük kısmı” kaç kişi? Bir de kalkmış bu hesap yanlış diyene “en hafif deyimiyle utanmazlık ve pişkinlik” diyorsunuz. Burada bir “utanmazlık ve pişkinlik” olduğu konusunda sizinle hemfikirim ama “utanmaz pişkinin” milletim olduğu konusunda değil…)

  16. Oysalarla oyulan gerçekler:

    Paragraf 9.

    “Kanıtlarını ortaya koyun diyorlar. Her 100 Ermeniden 98’i buhar olup uçtu mu?” (Hem kağıt üstünde bile sayılarla oynuyor, hem kendi yaptığınız saçma sapan hesabın faturasını millete kesiyorsunuz.) “İttihatçılar, yaptıkları toplu katliamlar ve tecavüzlerin belgesini mi tuttu?” (Demek ki neymiş, Osmanlı’da halk, açık pazarlarda “seks kölesi” alıp satmakla kalmıyor, sistematik, düzenli, programlı tecavüzler yapıyorlarmış. Bunu sadece sade halk değil, İttihatçılar da yapıyorlarmış. Bir tek yazıda amma çok “patolojik seksten” sözetmişsiniz ama yazının konusu sizin değil milletimizin patolojisi, öyle mi?) “Bunu mu ileri sürüyorsunuz cidden! Sağ kalmayı başaran on binlerce tanığın ifadeleri, dönemin ABD büyükelçisi Morgenthau’nun raporları ve yazıları, o dönem yabancı gazetelerde çıkan haberler, İttihatçılardan sonraki Osmanlı hanedanlık üyelerinin veya Osmanlı hükümetinin tutumu, binlerce fotoğraf, uluslararası akademinin son 100 yıldır yaptığı bilimsel araştırmalar, Türk devleti ve onun güdümlü akademisi tarafından bilinçli olarak yok sayıldı! Osmanlı arşivleri itinayla temizlendi, ayıklandı, Ermenilere ilişkin hiçbir belge kalmasın diye defalarca tarandı. Sonra sağ olsun Türk devleti sözde arşivleri açtı!” (Türk Devleti, arşivleri temizledi ve açtı. Misyonerlerin, Elçiliklerin arşivlerini de mi temizledi? Neden sadece savaştığımız bazı devletlerin aleyhimize bazı belgelerini kabul edeceğiz de yine aynı ülkelerin misyonerlerin ve elçiliklerin tuttuğu, lehimize yüzlerce binlerce belgeyi, fotoğrafı yok sayacağız.” Sizin gibi yapıp, İttihatçıların ve halkın neden zulmettiklerini, Müslüman halkın çektiklerini görmezden gelecek ve sadece ve sadece zulme odaklanacağız öyle mi? Bunu yapmayıp “konuyu her yönüyle değerlendirmezsek gerçeğe ulaşamayız” dersek bu patolojik bir yaklaşım olacak; Ermenilerin açılarını anlamayan, merhametsiz, utanmaz, pişkin ve patolojik bir kötülüğün esiri olarak kalacağız öyle mi? Bu düpedüz çifte standarttır…

    Oysaların oyamadığı bazı arkadaşlar diğer noktalarda gereken cevapları vermişler zaten. Herbirinin ağzı bal yesin…

    Bakın Sayın Çaman, bizim kültürümüzde “hüküm genele göredir” diye bir kaide var. Yazdığınız yazıların içinde pek çok güzellikler mevcut. Bunları alkışladığımız gibi, bütün bir milleti patolojik bir tutuma sahip olmakla suçladığınız bir yerde, yanılıyor olabileceğinizi, bu yaklaşımın patolojik bir değerlendirme olabileceğini ve bunu bir daha değerlendirmenizi istemek de o milletin ferdi okuyucuların hakkı olsa gerek…

  17. Asıl problem Türk Devlet Geleneğinde..Asıl problem İslam da yeri olmayan bazı ÖRF-i Hukuk uygulamaları..Problemi büyüten ise Türk toplumunun bu yanlış uygulamaları normal karşılaması..

    Din kardeşi Kürtlere bunca zulmü yapan, başkasına neler yapmaz..

    Aynı milletten, dinden olan Hizmet Hareketi mensuplarına ki bu insanların çoğu devletçi ve milliyetçi olmasına rağmen, bu insanlara bunca zulmü yapan başkasına neler yapmaz..

    Hatta kendi Öz kardeşlerini, evlatlarını
    bile öldürenler başkalarına neler yapmaz..

    Bunca ortak noktası olanlara bu derece zulüm yapan bi devlet anlayışı, dini farklı, dili farklı, kültürü farklı olan Ermenilere , Rumlar’a acaba neler yapar varın siz düşünün.

    • Türk Devlet geleneği ne? Türkiye geleneklerle mi yönetiliyor? Bunu somutlaştırman lazım. Sonra öyle bir gelenek var mı bakmamız lazım.

      Türk Devleti Türk toplumuna zulmemiyor mu? Ona ayrıcalık mı tanıyor sanki?

  18. Hocam yazılarınızı 2 veya 3 yıldan beri takip ediyorum ve hastasıyım. Okurken kendi dinini, hukukunu, anayasasını, örf adet geleneklerini oluşturmuş birinin herkese yargı dağıttığını görüyorum. Yazılarınıza hiç duygusal bakmıyorum açıkçası doğru veya yanlış olması umurumda değil. Sadece okurken zevk alıyorum bu bana yetiyor. Her yazdığınızı doğru kabul edip onayladığımdan değil ki zaten kafamda öyle bir doğru yanlış yargısınıda varmıyorum. Umurumda değil. Umurunda olan insanlarıda hiç anlamıyorum yani hala insan denen varlığı hiç tanımamışlar gibi sanki bu dünyanın en aşağılık pislik varlığı insanoğlu değilmiş gibi her şeyi duygusal algılıyorlar. Konuya gelecek olursak okuduğum yorumlarda sanki Osmanlı geleneğiyle yetişmiş soyu bu devlete dayanan veya bu devletin dini yargılarıyla yetişmiş insanların böyle bir olayı yapamayacağı algısı. Yapmıştır veya yapmamıştır umurumda değil. Beni rahatsız eden şey yapacağı şüphesinin hiç olmaması. Az biraz şüpheci olun be artık. Ne bu her şeye duygusallık alınganlık. Bu arada hocam tarihle yüzleşsek ne farkeder toplumlar veya insanoğlu demek daha doğru değişir mi gerçekten veya kaç bin yıllık insanlık tarihinde değişen bir şey olmuş mu ? En basitinden mesela tecavüz etme veya hırsızlık gibi davranışların 10.000 yıllık tarihte azalma gösterdi diye bir sonuca varabilir miyiz ? Hiç sanmıyorum . O yüzden gerekli şartlar oluştuğu zaman her topluluk veya din veya ırk artık kendilerine ne halt diyorlarsa soykırım yapmaya devam edeceklerdir.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin