ARZU KEÇELİ*
Doğuştan görme engelliyim. Ağustos 2021’de Almanya’ya geldim. Gelişimin üzerinden 2 yılı aşkın süre geçti. 2016’da, 15 Temmuz sonrası Kanun Hükmünde Kararname ile ihraç edilmiştim. İhraç olduktan sonra kendimi yalnız, çaresiz ve en önemlisi özgürlüğünden mahrum hissettiğim zamanlar çok oldu.
Özgürlüğümü kaybedeceğim endişesini taşımak artık uykularımı kaçırıyordu. Bu nedenle yalnız başıma Almanya’ya gelme kararı aldım. Özgürlük dedim ya; ben görme engelliler için açılmış bir okulda eğitim hayatıma başladım. Daha sonra herkesin devam ettiği okullara gittim ve Ankara’da üniversite okudum.
Bağımsızlık ve işlerimi kendi başıma yapabilmek benim için oldukça önemli. Ama bir görme engellinin bağımsız olabilmesinin ya da özgür bir şekilde yaşayabilmesinin en önemli vesilesi “Bağımsız Hareket” eğitimi. Maalesef Türkiye’de görme engellilere ait olan okullarda dahi bu eğitim verilmiyor. Bunu şahsi çabanızla, kendi kendinize öğrenmek zorundasınız.
Ankara’da bu eğitimi almak istedim, biraz da başladım ancak yarım kaldı. Maalesef yön kavramım çok zayıf. Görme engelliler okulunda bile kaybolurdum ve beni görmeyen ya da az gören arkadaşlarım bulup getirirdi. Yani bu çaba gerektiren bir iş iken benim için iki kat çaba gerektiriyor.
Yaşadığım yer Ankara’ya nispeten daha küçük bir şehir, Hataylıyım. Orada da bağımsız hareket etmeyi denesem de ailem ve akrabalarıma yakın oluşum, arabamızın olması ve en önemlisi toplum baskısı yüzünden bunu istediğim şekilde gerçekleştiremedim. Sürekli bir yere gidip gelirken bir başkasının yardımına ihtiyaç duymak zorunda kalmanın ve gitmek istediğim birçok yere gidememenin acısını yaşıyordum.
Türkiye’de bir dönem “Bağımsız Hareket” çalışmalarım oldu. Bu çalışmaları yaparken o kadar ilginç olaylar yaşadım ki, bastonumla yola çıktığımın her seferinde birileri koluma girip “Seni biz götürelim!” diye ısrar etti ve bunların birçoğu konuşmadan direkt koluma girdi. Bunun yaşattığı korkuyu tahmin edemezsiniz ya da belki de edersiniz.
Almanya’da kamp hayatı
Almanya’da uzun dönemli bir kamp hayatım oldu. Gelir gelmez yapmam gereken en önemli şeyin Bağımsız Hareket etmeye başlamak olduğunu biliyordum. Gittiğimin ikinci haftası bahçeye çıkmaya başladım. Bastonumla dümdüz gidiyor sonra geri geliyordum. Sonra bu mesafeyi giderek arttırdım. Dedim ya yön duygum çok zayıf, kaybolacağımı biliyordum.
İlk öğrendiğim Almanca cümlelerden biri “Ben kayboldum!-Ich habe mich verloren!” oldu. Sonra bir gün tahmin ettiğim gibi kayboldum. Oradan biraz fazla uzaklaşmışım ve yolu karıştırdım. Hemen “Ben kayboldum!” dedim ve beni olduğum yere getirdiler. O kadar mutlu olmuştum ki başka bir ülkede kaybolabilmek ve bunu ifade edebilmek benim için inanılmaz bir mutluluktu.
İnanın neden yapamadım, başaramadım, niye kayboldum duygularını hiç hissetmedim. Artık rahatça çıkabilir ve kaybolabilirdim çünkü “Kayboldum!” diyebiliyordum ve olduğum yerin adresini söyleyebiliyordum. Bunun bu kadar kısa sürede gerçekleşmiş olması beni çok mutlu etti.
Ondan sonra geçen günlerde kampın etrafını dolaştım. Ama bir yerden bir yere gidişi öğrenmek benim için epeyce uzun zaman alıyordu. Daha sonra evime taşındım. İlk birkaç ayım tabi ki zor geçti; dil bilmiyor oluşum, çevreyi tanımamam ve yalnızlığım nedeniyle ciddi sıkıntılar yaşadım. Daha sonra gönüllü bir Alman Bağımsız Hareket öğretmeninden ders almaya başladım. Onunla birlikte evime yaklaşık 800 metre uzaklıktaki bir markete gidip gelmek üzerine çalışıyorduk. Her gelişte tamam oldu bu iş diyordum ama yine bir yerde karıştırdığım için güvenim sarsılıyordu. Bu böyle devam etti.
Ekmeğimi tek başıma alabilmek!
Türkiye’deyken, “Arzu abla, seni Avrupa sokaklarında hayal ediyorum! Ne güzel olurdu!” diyen kuzenim bir gün ziyaretime gelmişti. Ona, “Hadi seni markete götüreyim!” dedim, giderken epey endişelendim. “Arzu abla buralar çıkmaz sokak, acaba yanlış mı gidiyoruz?” derken marketi görünce çok mutlu olduk. Ertesi gün dedi ki, “Ben seni orada bekleyeyim, yalnız gel!”
Gitmek için yola çıktım, tahmin edeceğiniz gibi yine karıştırdım ama sonunda marketi buldum. Bu benim için çok büyük bir mutluluktu, hatta bazen kuzenim bir yerden bir yere nasıl gideceğimizi sorunca espri de yapıyordum, “Bunu sana ben mi anlatacaktım, ne güzel bu günleri görmek!” diye.
Daha sonra hocamızla birkaç kere daha çalıştık ve artık marketi iyice öğrendim. Bir gün bana dedi ki, “Çalışmalarımıza bir süre ara verelim, sen de kendi başına markete gidip alışveriş yap.”
‘Acaba becerebilir miyim?’ diye düşündüm, ben bunu yapabilecek miydim? Bugünün tarihini özellikle atmak istiyorum: 7 Kasım 2022, günlerden pazartesi. Kendimi çok kötü hissediyor, müthiş bir değersizlik duygusu yaşıyordum. Kötü bir hafta sonu geçirmiştim maalesef. Sabah kendime dedim ki “Bugün kendini aşmalısın ve sana en iyi gelecek olan şeyi yapmalısın!”
Giyindim ve markete gittim, elbette dua ede ede… Ve bu sefer yolu hiç karıştırmadan markete ulaştım. Giriş kısmındaki fırından kendime iki ekmek aldım, “Brötchen” ve yine kaybolmadan eve dönebildim. Hislerimi tarif edemem. İlk defa gidip kendi başıma ekmek almıştım. Ekmeğinizi almak için bile bir başkasının yardımına ihtiyaç duymak oldukça yıpratıcı…
Evet, 15 Temmuz 2016’da bizim özgürlüğümüz kısıtlanmıştı. Maalesef biz engellilerin Türkiye’de özgür yaşamasına asla olanak sağlanmıyor. Bunun için her zaman müthiş bir çaba göstermek zorundayız. Kendi zincirlerimizi kırmak zorundayız. Her şeye meydan okumak zorundayız.
Ve ben 15 Temmuz’un tutsaklaştırdığı bir engelli olarak aslında 15 Temmuz vesilesiyle Almanya’ya gelip burada özgürleşmiştim. ‘Her şerde bir hayır var’ dedikleri şey bu sanırım. Çünkü daha önce de ailemden ayrı yaşama çabalarım olmuştu. Ama yalnızca onların alt katında yaşamama izin verilmişti.
Üstadım demiş ya, “Ekmeksiz yaşarım ama hürriyetsiz yaşayamam!” Ben de diyorum ki, “Ekmeğimi kendim alabilecek hürriyete sahip olduğum için Rabbime şükürler olsun.”
* KONUK YAZAR
- Yukarıdaki yazı, ’15 Ekim Beyaz Baston Körler ve Güvenlik Günü’ vesilesiyle kaleme alınmıştır.