Özgürlük bulutlarda şimdi [BİR NURİYE AKMAN PORTRESİ]

“Yattığım yerden gökyüzünün bir parçasını görebiliyordum. Tam karşımda bir yıldız parlıyordu. Ara sıra bir bulut onu kapatıyor, sonra alıp başını başka yıldızları saklamaya gidiyor, biraz sonra onun yerini başka bir bulut parçası alıyordu. İşte dedim, kendi kendime, hayat da buna benziyor, yıldızımız bir parlıyor, bir sönüyor. Özgürlüğümüz bulutların elinde.”

İlk defa cezaevinde değildi. Yukarıdaki cümleler de zaten Sincan Cezaevi H koğuşunda yazılmıştı. Kaderin cilvesi haber yapmak için girdiği hapishaneye yıllar sonra haber olmak için atılacaktı. Ne çok uğraşmıştı o haber için. Aramadığı kimse yazmadığı dilekçe kalmamıştı. Ama onun gazeteci inadıyla başedilemezdi, naptı etti kendisini içeriye sokmayı başarmıştı. Hatta dönemin adalet bakanı espri yapacak “ben içeriye aldırdım ama çıkarmak için uğraşmam” diyecekti.

Ama bu seferki adalet bakanı espri yapmıyordu.

Henüz sabah olmamış, beklenmedik misafirler gelmemişti. Akşam bir gazeteci arkadaşını aradı. Olanlara ne kadar üzüldüğünü, sabahlara kadar dualar ettiğini söyledi: “Kalbim güm güm, size birşey olacak diye uyuyamıyorum kardeş”. Hiç aklına getirmemişti cadı avcılarının kendisini ihmal etmeyeceğini. Belki de masumluk böyle birşeydi. Muhtemel hiç uyumadığı o sabah saat 4’te zili bastı polisler. Evini aramaya kendisini götürmeye geldiklerini söylediler.

nuriyeakman2

Muhtemel, o gün kapısı çalınmasa erken kalkacak birkaç ay önce toprağa verdiği babası Kemal Amca’nın ruhuna bir şeyler okuyacaktı. Sonra kahvesini eline alacak mutfakta bir sigara yakıp afyonu patlarken haberlere göz atacaktı. Hazırlanıp çıkmadan önce sabah sessizce işe gitmiş oğlunu arayıp günaydın diyecekti. Oğlu için tek düşündüğü sağlığı idi. Hayırlısıyla, yılan hikayesine dönen kalp ameliyatını bir olsa ne çok rahatlayacaktı. Artık yaşlılığın fiziksel ve ruhi bütün evrelerini yaşayan annesinin yanına gitmek için otobüs durağına yol alacaktı. Kız kardeşleri İstanbul dışında, erkek kardeşi de bütün gün koşturma içinde olduğundan iki evin de yükü onun omzundaydı. Hele babasının vefatından sonra iyice yorulmuştu. Yoksa teyze demek anne yarısı deyip kardeşinin çocuğuna bakmak için o ülke senin bu ülke yine yollara düşerdi. Bütün bu koşuşturmaların arasında geceleri gazete yazıları yazılacaktı tabii ki. Bitmeyen romanın başına oturulacak, mola niyetine internetten dizilere bakılacaktı. Game of Thrones’da hangi bölümde kalmıştı acaba?

Elini eteğini siyasetin kavgasından, gündemin son dakikasından çekeli çok olmuştu. İnsana dair yazılar yazıyor, kendisine misyon edinmiş gibi hızla akıp giden hayatta ıskalanan şeyleri cımbızlıyordu. Adı anılınca akla ilk gelen röportajcılığa küsmüştü. “İnsanların kaypaklığı, iki yüzlülüğü ile uğraşacak yaşı geçtim artık” derdi. En çok severek yaptığı şey fotoğraflara hikayeler yazmaktı. Binlerce fotoğraf karesinden köşesinde yayınlayacağı 2-3 kareyi özenle seçer kimsenin aklına gelmeyecek ayrıntıları bulurdu.

15 Temmuz haftasında izindeydi. Mutad olduğu üzere köşesi boş çıkmasın diye erkenden 3 yazı göndermişti. Ama o meşum olay olunca hemen aradı gazetesini, yaşananlara üzüntüsünü yazmıştı; “yeni yazı yolluyorum eldeki iptal çocuklar”.

Bütün büyük gazetelerde yıllarca çalışmış meslekte herkesin tanıdığı, sıfırdan kariyerinin zirvesine çıkmış efsanevi röportajcı şimdi cezaevinde. Hem de olmayan bir örgütün üyesi olmak suçlamasıyla. Hiç bilmediği ayak oyunları adamcılık ve kayırmacılık yüzünden köşesine çekilip mütevazi bir hayat yaşadığı evinden çok uzakta.

image

Sosyal medyada en çok iki fotoğrafı dolaşıyor. Bir tanesi ağzında kalem ders çalışırken. O fotoğrafın hikayesi bile çok şey anlatıyor aslında. Haber yapmak için 30 yıl sonra üniversite sınavına girmişti. Test çözüp sınava hazırlanırkenki fotoğrafı o.

Bir de polis otobüsünde adliyeye götürülürken güldüğü fotoğraf. Nasılsın dendiğinde çok şükür şahaneyim derdi. Bir gün bile ağzından umutsuzluk çıkmamıştı. Yine öyle görünüyordu o gün.

Yattığı yerden bulutlar görünüyor mu bilinmez. Ama yakında yine çıkınca, o gür sesiyle şahaneyim diyecek yine. Kendisine bu zulmü yaşatanlara bile dua ederek çok şükür iyiyim diyecek. Bu yazıyı yazanlara sitem edecek ne gerek vardı diye. Sorun değil bir kahve bir sigaraya affeder kardeşlerini. Kendisine Nuriye adını koyan alimin kaderi de mapushaneydi. Ama tarih onun dik duruşunu anlatıyor. Gazeteci için de aynısı olacak.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin