NECİP F. BAHADIR | YORUM
Türk demokrasinin niteliği tartışılabilir. Tartışılmalı da… Ne yazık ki 100 yıllık ‘cumhuriyet’ demokrasiyle taçlanmadı.
Demokrasisi gelişmemiş ülkeler ‘iktidarlarının’ işgali altındadır. Türkiye bu gerçeği yaşayarak gördü. 22 yıllık AKP iktidarı demokrasinin canına okudu. Moğol işgali gibi hem sistemi alt üst etti hem de ülkeyi talan etti AKP. Unutmamak lazım ki her şeye rağmen seçmenin ancak yarısının oyunu alabildi.
Yüzde 50’lik karşı kitle ‘umudun varlığını’ gösterir. Demokrasi bu topraklardan ebediyyen çekip gitmez. Ancak kesintiye uğrar. Darbe dönemlerinde olduğu gibi. AKP her ne kadar sandıktan çıksa da ‘darbe dönemlerinin’ bir benzerine imza attı. Demokratik ve özgürlükçü bir iktidar olamadı. Tarih ‘AKP devrini’ anlatırken demokrasi ve özgürlüklerin inkıtaya uğradığını özellikle yazacak.
Anadolu’nun doğusundaki ülkelerde Erdoğan benzeri liderler yüzde 90’nın üzerinde oy alır. Erdoğan bütün muhalif kanalları kapatmasına, tüm yolları tutmasına, kendi lehine devletin imkanlarını seferber etmesine rağmen alabildiği oy yüzde 50’in biraz üzeri… Darası, yani hilesi düşüldüğünde çıtanın altında kaldığı rahatlıkla söylenebilir.
AKP için yolun sonu; bundan sonrası yok
Bugün yüzde 20’ler bandına indi. Türk tarihi bozgunların önünün alınamadığının örnekleriyle doludur. Erdoğan’ın yaşadığı da tam bir bozgun… Titanik 31 Mart buzdağına çarptı ve yavaş yavaş batıyor. Güneş batarken küçük adamları büyük gölgeleri düşermiş zemine. AKP’nin gölge adamları gibi…
Türk demokrasisinin en büyük kazanımı ‘sandıktır’. Sandık en zor zamanlarda, sistemin çıkmaza girdiği kriz ve kaos dönemlerinde hep bir çıkış olmuş ve çare üretmiştir. Türkiye’nin seçim sandığı ne Mısır’a benzer ne de Suriye’ye… Her ne kadar AKP iktidarı ‘sandığı’ yıpratmış da olsa ‘sandığın’ her zaman bir ‘çıkış yolu’ olma işlevini ortadan kaldıramamıştır. Türkiye çok darbeler ve otoriter liderler gördü ama hiçbiri sandığı ‘anlamsız ve fonksiyonsuz hale’ getiremedi. Sandık hep ‘umut olmaya’ devam etti.
Sandığa 12 Eylül’ün paşaları, 27 Mayıs’ın darbecileri veya savaş kahramanı İsmet İnönü bile söz geçiremedi, Erdoğan kim ki sandığa söz dinletebilsin… Bir avuç mü’mini ve dağıttığı parayla buraya kadar… Bundan sonrası yok.
Ülke yine büyük çaresizliğin içinde… İktidar her alanda çöktü. Bütün iddialarının altında kaldı. Yine ‘tüm umutlar’ sandığa bağlandı. Ve ufukta sandık gözüktü. Muhalefet ‘erken seçim’ mesajlarının dozunu arttırmaya başladı. Erken seçim tüpten çıkan macun gibidir konuşulmaya başlarsa geri dönüşü olmaz. Macun çıktı… AKP ve MHP bloku seçim için en uygun zamanı yakalamak için bir süre direnecektir. Bilmem MHP’nin zayıf halka olduğunu hatırlatmaya gerek var mı?
CHP, ‘toplumsal muhalefetin’ bile gerisinde
Sandığı halkın önüne koymak muhalefetin görevidir. İktidar namzedi CHP, haklı olarak, 31 Mart’tan sonra bütün hesaplarını erken seçim üzerine yapmakta… Buna rağmen ana muhalefetin üslup ve siyaset olarak ‘toplumsal muhalefetin’ epey gerisinde kaldığını söylemek lazım. Sokaktaki, iktidar veya AK Parti karşıtlığı CHP’nin çok önünde… Bu rüzgar eğer erken seçime kararına dönüşmezse CHP’yi de süpürür.
CHP lideri Özgür Özel’in her platformda sözü ‘erken seçime’ getirmesi gözlerden kaçmıyor. Evet ama yetmez… Üslubu biraz çekingen ve ürkek. Bir muhalefet lideri, “Erdoğan 2026’nın baharında sandığı koysun, şüphem yok Erdoğan’ı yenebiliriz…” şeklinde konuşamaz. Sandığı Erdoğan koymayacak, toplumsal muhalefeti arkasına alan CHP, iktidarı erken seçime zorlayacak ve Erdoğan’ı sandıktan kaçamaz hale getirecek.
Meclis’te AKP ve MHP’nin çoğunluğa sahip olduğu, muhalefetin sandalye sayısının olası bir erken seçim kararı için yeterli olmadığı ortada. O Meclis tablosu meşruiyetini yitirdi. 31 Mart’ta halk Erdoğan ve Meclis’e güvenoyu vermedi ve tabloyu değiştirdi. 14 Mayıs’taki oyunun arkasında durmadı. Halkın desteğini kaybeden bir Meclis’in seçim rüzgarının önünde durması mümkün değil. Millet seçim isterken vekillerinin direnmesi demokrasinin ruhuna aykırı.
Erdoğan’ın adaylığına ‘yeşil ışık’ yakmak neyin nesi?
AKP’yi de MHP’ye de seçime zorlayacak olan muhalefettir. Muhalefetin de ‘anası’ CHP olduğuna göre Özel’in, Erdoğan’dan ‘erken seçim lütfu’ bekler bir tavır içine girmesini anlamakta zorlanıyor insan. Toplumsal muhalefetin rüzgarını arkasına alarak gümbür gümbür erken seçim şarkılarıyla iktidarı sıkıştırmak varken bu ‘pasif ve edilgen üslubu’ yadırgamamak mümkün mü? Sandığı Erdoğan’dan bekleyecekse vay o CHP’nin haline…
CHP’nin kendi iç sorunları olduğunun farkındayım elbette. Davul birinin omuzunda, tokmaksa bir başkasının elinde. Ve hariçten gazel okuyanlar da cabası. Dağınık ve savruk bir görüntü içinde parti. Tüzük kurultayından sonra pozisyonunu erken seçime göre alacağını umut ediyorum. Tarih on yıllar sonra CHP’ye bir fırsat ve imkan sundu. Bunu parti içi kavgalarla ‘heba edeceğini’ sanmıyorum. Özel’in temkinli üslubunun altında yatan belki de bu ihtiyatlı tavırdır.
Özel, belli ki Erdoğan’ı yenmek için yanıp tutuşuyor. Fakat tekrar adaylığına ‘yeşil ışık’ yakmak da neyin nesi. Erdoğan, anayasa ve yasalara rağmen daha önce olduğu gibi ‘fiili durum’ oluşturabilir. Buna muhalefetin ‘olur’ vermesi ne kadar doğru? Özel’in şu sözlerine katılmak mümkün değil; “Meclis 360 milletvekili ile seçimleri yenilerse Erdoğan’ın son bir kez aday olma hakkı var. Erdoğan’ın aday olmasını ve onu yenerek bu sürecin tamamlanmasını sağlıklı görüyorum.”
Erdoğan, ‘sınırsız’ aday olma hakkına mı sahip?
Bu cümleyi kurarken CHP’nin hukukçularına danışsaydı böyle konuşmazdı, konuşamazdı. Anayasa ve yasalara bu kadar ‘hile ve entrika’ fazla değil mi? Erdoğan’ın istediği kadar aday olma hakkı mı var? Anayasa bir sınırlama getirmiyor mu? Öyleyse ‘İki dönemden’ fazla seçilemez hükmünün ne anlamı var? Özel, hesaplarını Erdoğan’sız seçime göre yapmalı.
Siyasallaşmamış ‘hukukçular’ Erdoğan’ın aday olamayacağını, bundan önceki adaylığının da ‘sorunlu’ olduğunu söylerken haksız mı? YSK’nın kararı farklı olabilir. Üyelerini kim seçti YSK’nın? Bugün YSK veya bir başka yargı kurumunun AKP’nin yan kuruluşundan farkı var mı? YSK Erdoğan’a rağmen karar verebilir mi?
İstanbul’da yenilenen seçim kararı ortada… YSK Anayasa’ya rağmen ‘aday olma’ yönünde karar alabilir. O onların sorunu. Vakti gelince bedelini öderler. Demokrasilerde ‘anayasayı ihlal’ en ağır suçtur. CHP gibi bir muhalefet partisi o yolun taşlarını döşeyemez. Onun için Özgür Özel’in sözlerine itirazım var.
AKP’nin tahribatı bir iki seçimle giderilemez. Her şeyi o kadar çok kirletti ki ülke birkaç seçimle temizlenemez. Ama bir yerden de başlamak gerekir. O bir yer de uzak değil… Siyaset de toplum da AKP’siz günlere hazır… Bundan sonra bütün mesele o sandığı halkın önüne getirmekte… Ve gözler muhalefette, CHP’de…