Özel hayatın gizliliği

YORUM | ABDULLAH DEMİR 

Tecessüs etmek, gizli olan şeyleri kurcalamak, en ince ayrıntısına kadar araştırmak, ortaya çıkarmaya çalışmak, perde arkasındakileri açığa çıkarmak gibi anlamlara geliyor. Ayette geçen araştırmayın, kurcalamayın anlamına gelen “Velâ tecessesû” kelimesi ile aynı kökten geliyor. Aynı kökten gelen casus da tecessüsün hoş bir şey olmadığını gösteriyor aslında. 

Tecessüs etmek, suizanda bulunmak, gıybet etmek, kendisini bir tarafa bırakıp başkalarının kusurları ile uğraşmak dinde hoş görülmemiş. “Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltmeye bakın! Siz doğru yolda olduktan sonra sapanlar size zarar veremez.” (Maide 105) gibi ayetler insanı kendi kusurları ile meşgul olmaya, başkalarının hatalarını araştırmamaya teşvik ediyor. 

Tecessüs yasağı hukuk sistemlerinde “özel hayatın korunması hakkı” olarak tanımlanmış ve bu hakkın korunmasına çok özen gösterilmiştir. İslam hukukunda da “özel hayatın korunması hakkı” bulunmaktadır. 

Hz. Ömer Medine sokaklarında dolaşırken bazı sesler duyar ve evin duvarından atlayarak içeri girer. Evde içki alemi yapıldığını görünce içki içtiği için ev sahibine kızar. Ev sahibi ise Hz. Ömer’e şöyle söyler: Ey Ömer! Ben bir günah işledim. Sen ise üç günah birden işledin. Allah Teala “Müminlerin kusurlarını araştırmayın” (Hucurât 49/12), “evlere kapılarından girin” (Bakara 2/189) ve “Selam verip izin almadan evlere girmeyin” (Nûr 24/27) buyuruyor. Bunun üzerine Hz. Ömer özür diler ve oradan ayrılır. 

Bir kötülük ya da günah açıkça işlenmedikçe hukukun alanına girmez, dini ve ahlaki bir durum olmaya devam eder. Allah ile kul arasında kalan bu kötülükler de umulur ki affedilir. Allah Teala Ben dünyada Müslüman bir kulumun örttüğüm bir kusurunu, âhirette ortaya çıkarıp onu rezil ve rüsvay etmeyecek kadar büyük kerem ve af sahibiyim.” buyuruyor. (Câmiü’s-Sağîr, 2893)

İbn Mes’ûd’a (RA) sakalından şarap damlıyor diye bir adamı getirirler. İbn Mesud onlara şöyle der: “İnsanların gizli ve mahrem yönlerini araştırıp tecessüste bulunmak bizim işimiz değil. Eğer açıktan suç teşkil eden bir şey olursa, o zaman zaten gereğini yaparız.” (Ebû Davud, Edeb 37)

Hukuka göre suçsuz bir insanı mahkum etmektense onlarca suçlunun serbest dolaşması daha iyidir. Ölçü bu olduğu halde bir tane suçlunun ortada serbest dolaşmasındansa yüzlerce insanın suçsuz yere mahkemelerde sürünmesi ve hapislerde çürümesi tercih edilirse, o adalet sisteminde vahim bir hata var demektir.

Maalesef hukuku uygulamakla görevli kişiler kürsünün öbür tarafına geçmedikçe karakollarda, mahkemelerde ve hapishanelerde insanların neler yaşadıklarını anlamıyorlar. Anlamadıkları için de adaletin kılıcının keskin tarafını pervasızca kullanabiliyorlar. 

Hz. Peygamber (sav) zina ettiğini söyleyen Maiz’i cezalandırmamak için çok gayret göstermişti. Her defasında “Beni temizle” diye gelen Maiz’e Hz. Peygamber “Git tevbe et, Allah’ın affetmeyeceği günah yoktur” diyerek üç defa geri gönderdi. Dördüncü defa yine geldiğinde kendisinin akıl hastalığı var mı, şarap içmiş olabilir mi gibi sözlerle cezayı uygulamamak için çaba harcadı. Demek ki toplumu tehdit edecek bir hal almadığı sürece suçları cezalandırmamaya çalışmak lazım. Yargıyı kullanarak insanları korkutmak ve sindirmek hukuka uygun bir davranış değildir.

Buna karşılık tecessüs yasağı, yargı görevlilerinin suçu aydınlatma görevleri ile çatışıyor. Hakim, savcı ya da kolluk görevlileri bir suçu aydınlatırken özel hayatın korunması, tecessüs yasağı gibi sınırlamaları dikkate almalıdır. Tecessüs yasağı ve daha da önemlisi masumiyet yani suçsuzluk karinesi ihlal edilmemeli. Her insan suçu ispat edilene kadar masum kabul edildiği için soruşturma ve yargılamalarda insanlar peşinen suçlu kabul edilmemeli ve onlara suçlu muamelesi yapılmamalıdır. 

Yargılamada insan vicdanını yaralayan diğer konu da kanunların insanları tehdit etmek için bir silah gibi kullanılmasıdır. Kanunlar masum insanların başında ‘Demokles’in kılıcı’ gibi bir tehdit unsuru olmamalı. Kanunlar bir insanı mutlaka suçlu yapmak için silah gibi kullanılırsa yeryüzünde suçsuz bir insan kalmaz. O kadar çok kanun var ki bir şekilde her insanı suçlu ilan edebilirsiniz. 

Necip Fazıl’ın sinemaya da aktarılan Reis Bey adlı eserinde bir ağır ceza hakiminin vicdansız ve vicdanlı halleri çok dramatik bir şekilde anlatılır. Reis Bey önceki vicdansız ve merhametsiz halinde iken bir kısım şüphelerle bir mahkumu idam ettirir. Pişman olup kalbi merhametle dolduğunda ise hapishanedeki bütün mahkumları affedecek kadar geniş bir yüreğe sahip olur. Elbette hukuk delillere göre karar verir, ancak hukukun içinden vicdan ve merhamet çıkarıldığında ne büyük zulümler işlendiğini Reis Bey’de açık bir şekilde görmekteyiz. 

Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın gayretleri ile kaldırılan TCK 141-142 ve 163. maddeleri de yıllar boyunca masum insanları bir kısım şüpheler sebep gösterilerek mağdur etmekte kullanılmıştı. Bu maddelerden canı yanan insanların tekrar benzer maddeleri kullanarak başkalarını perişan etmeleri ne kadar manidar. Toplumumuzun dönem dönem bir kısım senaryolarla akıl tutulmasına uğratılması ve her defasında da benzer hataları işlemesi ne kadar acı verici.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Peki Hocam, AKP`lilerde yolsuzluk operasyonlari oldugunda savunma olarak günah isleme özgürlügünden bahsediyorlar, fark ne? Bu gizlilik meselesi devlet icinde gererlimi? Yani Devleti hortumlayan, otoritesini kötüye kullanip Adaleti katledenler icinde gecerlimi, sonuca oda günah, buda günah?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin