“Otoriteye saygı göstereceksin!”

YORUM | Av. NURULLAH ALBAYRAK

İnsanoğlunun yaşananlardan ders almama gibi bir sorunu var. Bu nedenle de hataların tekrar etmesi kaçınılmaz oluyor. Bize bir şey olmaz diyenlerin başlarına da gelmedik iş kalmıyor.  

Ders alınması gereken konuların başında da kraldan çok kralcı olma sorunu sayılabilir. Ne yazık ki bu durum bazı kamu görevlilerinin ders almadığı bir gerçek. Cezaevlerinde yaşanan sorunların bazılarının kraldan çok kralcılık yapma nedeniyle olduğunu söyleyebiliriz. Buyrun size ibretlik bir örnek:

Stanford Üniversitesi’nde psikolog olan Philip Zimbardo başkanlığındaki bir grup araştırmacı tarafından 1971 yılında mahkûm veya gardiyan olmanın psikolojik etkileriyle ilgili bir inceleme yapılıyor. Stanford Hapishane Deneyi denilen bu inceleme daha sonra filmlere de konu oluyor. 2001 yapımı Deney (Das Experiment) adlı filmde Stanford Hapishane Deneyi (Stanford Prison Experiment), “yanlış insanların eline yetki ve güç verildiğinde nasıl yoldan çıkıldığı ya da ne türden felaketlerin ortaya çıktığı” anlatılıyor.

Filmde, 20 kişi ücret karşılığında 14 günlük bir deney (saldırgan davranışların tespiti) için yapay bir hapishaneye konmuş, 8 kişiden gardiyan 12 kişiden de mahkum rolü oynaması istenmiştir. Bilimsel açıdan bazı teorilere (milgram deneyi, bireylik yitimi vb.) ve metodolojilere (katılımcı gözlem vb.) gönderme yapılan filmde “otoritenin keyfiliğinin sonuçları, örneğin mahkumların kurallara uymasını sağlamak için şiddet, kötü muamele, tecavüz ve hatta cinayetler” gözler önüne serilmeye çalışılıyor.

Seçilen deneklere yönelik ilk bilgilendirmede “davranışsal bir deney için orada bulundukları… bir eyalet hapishanesindeki hayat şartlarının gerçeğiyle birebir olacak şekilde canlandırılacağı… tek şartın deneklerin daha önce hapse girmemiş olmaları gerektiği” ifade edilmiştir. Gardiyanların ve mahkumların rasgele seçiminden sonra gardiyanlara yapılan bilgilendirmede otoritenin tesisi “günde 3 öğün verilecek yemeğin tüketilmesi, hergün 30 dakika yoklama yapılması, mahkumların kendilerine ayrılan alandan çıkmaması, mahkumların sadece kendileriyle konuşulduğunda konuşması ve gardiyanlara dokunmaması” şartlarına bağlanmıştır. 

Deney sahipleri açısından, en basit şekliyle bu beş talimatın yerine getirilmesi hapishane sisteminin düzgün işletilmesi için yeterli kabul edilmiştir. Ancak uygun şartlar oluştuğunda “kontrolsüz gücün neyle sonuçlanacağı, yanlış insana verilen yetkinin ne türden felakete neden olacağı” deneyin altıncı gününde ortaya çıkıyor.

Mahkumların çizginin diğer tarafına geçmesi talimatıyla başlayan otoriteyi tesis çabası, “hayata bakışını dini referansa dayandırdığını” iddia eden başgardiyanın çabasıyla önce şınav cezası, aşağılama ve hakarete, daha sonra da kötü muamele, işkence, hücre cezası, tecavüz ve cinayete kadar varan bir dizi beklenmedik uygulamaya dönüşüyor. Deneyin 3. gününde şeker hastası bir mahkumun insülin talebi “büyükannemde de şeker vardı ve öğünler arasında böyle huysuzlaşırdı” denilerek gardiyanların alay konusu oluyor. Mahkumların toplu isyanı nedeniyle deney bitirildiğinde deneklerin biri ölmüş, bazıları ağır olmak üzere diğerleri de yaralanmıştır. Yapay hapishane ortamından çıkarılan denekler geriye baktıklarında içerde yaşadıklarına anlam verememiş, çoğu “evrimsel açıdan maymundan üstün olmadığı” fikriyle sosyal hayatına geri dönmüştür.

Stanford Hapishane Deneyinin bize anlatmak istediği şey özetle “uygun şartlar oluştuğunda… yanlış insanlara yetki verildiğinde… kontrolsüz gücün felakete yol açacağı” fikridir. Deney filminde “gardiyan rolü oynayanların otoritenin tesisi için şiddet dahil birçok kötü muameleye başvurması” oldukça ilginçtir. Deney olduğu bilinmesine ve talimatlar açık olmasına rağmen cezaevi deneyi 6. günün sonunda bitirilmek zorunda kalınıyor ve gardiyan rolü oynayanlardan üçte biri yargılanarak cezalandırılıyor. 

Hem gerçek deney hem de film “21. yüzyıl Türkiye’sinde yetkinin liyakatsiz kişilere verildiğinde nasıl bir felakete yol açtığını, kraldan çok kralcılık yapmaya çalışanların sadece kişilere değil sisteme de zarar verdiğini ve suçla uzak ya da yakın hiçbir ilişkisi olmayan masum insanların hapishanelerde hukuksuz uygulamalara maruz kaldıklarını” anlamak açısından anlamlıdır. Üstelik Türkiye hapishanelerinde yaşananlar gardiyanların yetkilerini aşan hukuksuz uygulamalarla sınırlı da değil. Siyasi iktidar, haksız bir şekilde cezaevine konan mağdurların sosyal yaşamlarına geri dönmesini engellemek için sistematik çaba sarf etmekte, ıslah sistemi yanlış kişilerin elinde daha fazla hukuksuzluk ve suç üretmektedir. 

Tecavüzcüsünü, cinsel istismarcısını, uyuşturucu kaçakçısını ya da kadın katilini Denetimli Serbestlik kapsamında sosyal hayatın içine gönderen Adalet Sistemi hukuk yerine siyasal İslam referansıyla on binlerce masum insanı “otoriteye saygı göstermiyor” diye biraz daha kapalı kapılar ardında tutmaya çabalıyor

Umarız cezaevi yönetimleri kraldan fazla kralcı olma hastalığından bir an önce kurtulur ve cezaevlerinde tutulan masum insanlar ikinci bir cezalandırmayla karşı karşıya kalmaz.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Önemli olan biz bu yazıdan kendi mahallemiz adına hangi dersler çıkartmalıyız ?

    “KIZIM SANA SÖYLÜYORUM GELİNİM SEN ANLA” ayarı

    Geçmişe bakakakalaraktan geleceğimizi daha önemlisi çocuklarımızın geleceğini karartamayız

    Din temelli(ilahiyat markalı) idareciler tarihte hep insanlığın başına bela olmuş, istisnalar kaideyi bozmaz, işin kötü tarafı bu ilahiyatçılara bunu anlatama şansınız bile yok, dev aynasında takılı kalmışlar

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin