YORUM | Av. NURULLAH ALBAYRAK
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink 19 Ocak 2007 tarihinde alçak bir saldırı sonrası katledilmişti. İşlenen bu suçla ilgili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi (ACM), yaklaşık 14 yıl sonra bir karar verdi. Mahkemenin başkanı Akın Gürlek, “Karar açıklamadan önce vicdani olarak kanaat getirdik” diyerek verdikleri kararı açıkladı. Davayı takip etmiş ve dosyadaki iddialar ile savunmaları bilen bir avukat olarak Akın Gürlek’in “vicdani olarak kanaat getirdik” açıklaması çok manidar geldi. Bu nedenle, konuyu takip edenler açısından mahkemenin kastettiği ‘vicdanın’ ne demek olduğunu izah etmek istiyorum.
Öncelikle vicdani kanaat ifadesi hem 1961 hem de 1982 Anayasa’sında düzenlenmiş olan bir kavram. 1982 Anayasası’nın 138. maddesinde: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler” denilmektedir. Maddeden anlaşılacağı üzere, teorik tartışmalara girilmeksizin, vicdani kanaatin anayasa, kanun ve hukuk ile sınırlandırılmış olarak bir anlam ifade etmektedir. Yani mahkemenin Anayasaya, kanunlara ve hukuka uygun olarak yaptığı bir yargılama sonucunda vicdani kanaatinin oluşması gerekiyor.
Yargıtay’ın birçok kararında da “Eylemlerin sanık tarafından işlendiğinin yasaya uygun biçimde saptandığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği” denilerek, vicdani kanının nasıl oluşması gerektiği belirtiliyor.
Gelelim 14. ACM hakimlerinin vicdani kanaatinin nasıl oluştuğuna. Öncelikle mahkemenin başkanı Akın Gürlek’i biraz daha detaylı tanıyarak başlayalım. Hakim Gürlek, 2011 yılında hukuk hakimi olarak mesleğe başlamış. Kadastro hakimi, asliye hukuk hakimi ve icra hakimi olarak değişik illerde çalışmış. 2016 yılının ekim ayında ticaret mahkemesi üyesi olarak İstanbul’a gelmiş. 2017 yılında sulh ceza hakimi yapılarak ceza hakimi olma süreci başlamış. Kısa süre sonra terör davalarına bakan 13. ACM üyesi yapılmış sonra 26. ACM üyesi olmuş, 19 Eylül 2018 tarihinde de 37. ACM Başkanı olmuştur.
- ACM başkanı olma süreci misyonunu göstermek için önemli. Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi avukatlar hakkında 37. ACM’de görülen davada mahkeme heyeti 14 Eylül 2018 tarihinde tahliye kararı verdi. Bu karardan 5 gün sonra Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) tarafından heyet değiştirilerek Akın Gürlek başkanlığında yeni bir heyet görevlendirildi ve avukatların tahliye kararları kaldırıldı.
5 Temmuz 2020 tarihinde ise 14. ACM başkanı olarak görevlendirildi. Akın Gürlek’le ilgili yapılan atama bilgilerinin tamamı HSK’nın sitesinde olmasına rağmen her nedense 14. ACM başkanı olarak atanmasına dair HSK kararı bulunmuyor.
2017 yılında başladığı sulh ceza hakimliği ve terör mahkemeleri hakimliği atamalarına bakıldığında CHP Milletvekili Özgür Özel’in Akın Gürlek’e neden “Adalet celladı, seyyar giyotin” dediği anlaşılabiliyor.
Akın Gürlek’le ilgili atama bilgilerini, vicdani kanısının nasıl şekillendiğinden önce hukuki birikimi hakkında biraz bilgi sahibi olunması için yazdım. Anayasaya göre vicdanı kanının, anayasa, kanun ve hukuka uygun olarak tezahür etmesi gerektiği için.
Gelelim vicdan konusuna. Vicdanın değişik tanımlamaları var bana göre durumu en iyi anlatanı psikolojik olarak yapılanı. Psikolojik tanımlamada vicdan, otoriter vicdan ve insancıl vicdan olarak ikiye ayrılmakta. Otoriter vicdan “içselleştirilmiş bir dış etkinin, anne baba, devlet ya da içinde yaşanılan kültürdeki başka bazı yetkin sesler” olarak tanımlanmakta.
Otoriter vicdanın oluşmasında dış dünyadan gelen bir otorite bulunmakta birlikte, bu durum insanın bir parçası haline gelmektedir. Bu sebeple ortaya çıkan vicdan sadece yaptırım korkusu ya da menfaat beklentisi değil kişinin kendisinin iç sesini de yansıtmaktadır.
İnsancıl vicdan ise otoriter vicdanın aksine dış dünyaya ait yaptırım ve ödüllerden etkilenmeyen ve her insanda bulunan kendi iç sesidir.
Bu tanımlamaya bakıldığında 14. ACM’nin başkanı Akın Gürlek’in ve diğer mahkeme üyelerinin vicdani olarak kanaat getirdik dediği şey hiç şüphesiz otoritenin talimatıyla şekillendirilmiş istekleridir.
Zira, savcılık tarafından hem iddianamede hem mütalaada ileri sürülen iddiaların tamamına, mahkum edilen kişiler tarafından somut delillerle cevap verilmesine rağmen, “Hayır, siz bilerek isteyerek Dink’i öldürdünüz” denmesi yargılamada anayasa, kanun ve hukukla birlikte insancıl bir vicdanın da olmadığını gösteriyor.
Biliyoruz ki mükemmel bir hüküm yasaya, evrensel hukuka, taraflara ve olaya, yaşama ve gerçeğe, adalet duygusuna uygun olmalı; insancıl bir havaya sahip olmalı, anlaşılmasında ve yerine getirilmesinde kuşkuya yer vermeyecek kadar açık ve seçik olmalı; ayrıca ileride yeni uyuşmazlıklara yol açmayacak şekilde sağlam bir dayanak ve taban üzerine oturtulmuş olmalıdır.
Dink kararı ise bu özellikleri taşımadığı gibi vicdani olarak kanaat getirildiği söylenen bu karar, başta Dink’in ailesi olmak üzere adalet bekleyen yakınlarının adalete olan inançlarının bir kez daha derinden sarsılmasına neden olmuştur.
Bizim zaten adalet beklentimiz olmadığı gibi Türkiye’deki adalete dair sarsılacak bir inancımız da kalmadı…