HABER-YORUM | SEMİH ARDIÇ
Bir bu eksikti. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), satılan her sıfır model 100 otomobilden 77’sinin ithal olduğu Türkiye’de yeni bir bakanlık kurmak için kolları sıvamış. Bakanlık sayesinde otomotiv sanayii şaha kalkacakmış.
Sanayi Bakanlığı kâfi değilmiş. Yerli otomobil ancak münhasır bakanlık çatısı altında imal edilebilirmiş. Aynı mantıkla yerli piyade tüfeği için de bakanlık lazım gelir. Otomotive hususî bakanlık teklif edenler herhalde yerli top ve tüfek hedefine Millî Savunma Bakanlığı ile gidilemez demek istiyor.
İKTİDARIN YARI RESMÎ GAZETESİ YAZDI
‘Müjdeli’ haber, iktidarın yarı resmî gazetesi Sabah’ta ‘içeriden bilgiler’ vermesiyle meşhur Dilek Güngör’den geldi. Sözü eğip bükmeden söyleyeceğim… Marifet bakanlık tabelasında olsaydı keşke. Millet hangi mevzularda dertliyse o kadar bakanlık mı kurulacak?
Haddi zatında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kuruldu da ne oldu? İstanbul ve Bursa gibi tarihî dokusu ile öne çıkan şehirleri bile muhafaza etmekten aciz bir bakanlık olsa ne olmasa ne! İstanbul beton çölüne dönerken, İstanbul Zeytinburnu’nda sahile dikilen üç kule, mimarî şaheserlerden Sultan Ahmet Camiî’nin minarelerinin ortasına hançer gibi saplanırken Çevre Bakanlığı da suç mahallindeydi.
SİLÜETİ DELEN ÜÇÜZ KULELER
Tarihî doku ve İstanbul’un silüeti katledilirken Çevre ve Kültür bakanlıkları olup biteni sadece seyretmedi, bilakis suça bizzat iştirak etti.
Bunun içindir ki AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın imam-hatip lisesinden sınıf arkadaşı Mesut Toprak, 16:9 Projesi’nde 1+1 daireleri 800 bin liradan sattı. İstanbul’un yüz karası o üçüz kulelerin deniz manzaralı dairelerinin hükûmetten bazı isimlere cazip indirimlerle takdim edildiği iddiaları tekzip edilmedi.
‘ÇEVRECİYSE TERÖRİSTTİR’ DİYEN BAKANLIKLAR
Tarım, Orman ve Su İşleri’ne baktığı söylenen bakanlıkların gözü önünde Karadeniz’in gür akan dereleri üç-beş megawatt elektrik için kurutuldu. Karadeniz’in incisi Uzungöl AKP’nin devr-i iktidarında ucubeye döndü, zeytinlikler dozerlerle talan edildi.
Hatta projelere itiraz eden halk bizzat bahsi geçen bakanlıkların avukatları tarafından mahkemelere şikâyet edildi. Demokratik haklarını kullanan ve çevre için eylem yapanlar ‘terörist’ veya ‘darbeci’ gibi ağır ithamlara maruz kaldı. 2013 senesinde İstanbul Taksim’de Gezi Parkı’nda ‘ağaçlar kesilmesin’ diye direnenler ‘darbecilikten’ muhakeme edildi.
BASMACI 8 DAKİKA 48 SANİYEDE HÜLASA ETTİ
2018 senesine ait merkezî idare bütçesi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) müzakere edilirken kürsüye çıkan CHP Denizli Milletvekili Melike Basmacı’nın konuşmasını hatırladım. Basmacı, bakanlıkların halktan toplanan vergilerin karşılığını vermekten aciz olduğunu ifade ettiği ve mizahî unsurlarla süslediği o konuşmasıyla fazla söze hacet bırakmıyor.
Seyretmeyenler ya da tekrar hatırlamak isteyenler (https://youtu.be/g_VysS3AD2I) linkine tıklayabilir. Basmacı, 8 dakika 48 saniyelik konuşmasında Türkiye’nin hal-i pür melalini gayet akıcı bir üslupla hülâsa ediyor.
EN FAZLA BAKAN SAYISINA RAĞMEN
‘Bakanlık’ demek yeni bina, bakan, bakan muavini, müsteşar, genel müdür, daire başkanları, şehir ve ilçe teşkilatlarında istihdam edilecek yüzlerce amir, binlerce memur demek.
Hal-i hazırda 1 başbakan, 5 Başbakan Yardımcısı ve 21 bakan olmak üzere 27 kişiden müteşekkil bakanlar kurulu bile formaliteden ibaret. Zira Anayasa rafa kaldırıldı. Fiilî başkanlığın keyfini süren AKP lideri ve Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan ne diyorsa o anında icra ediliyor.
Akşam televizyon ekranından, “Bizim zamanımızda imtihan mı vardı?” diyor, sabah Millî Eğitim Bakanlığı sil baştan sistem ilan ediyor. Yüz binlerce hazırlık kitabı da hurda kâğıt olarak geri dönüşüme gönderiliyor. Talebe, muallim ve velilerin kafa karışıklığının, manevî kayıplarının yanında Türkiye’nin hurda kâğıttan mütevellit zararı hafif kalır.
OTOMOTİV DEVİ ALMANYA’DA BAKANLIK YOK
Hal böyle iken bakanlık sayısını artırmak kime, ne fayda getirecek? Türkiye’nin yaklaşık 25 milyar ABD Doları tutarındaki otomotiv ihracatını aynı sektörde ona katlayan (244,3 milyar dolar) Federal Almanya’nın ihtiyaç duymadığı bir bakanlık fikrinin mucidi kimdir? Cevabı hakikaten merak ediyorum.
25 Aralık 1991’de dağılan Sovyetler Birliği (SSCB) haricinde otomotiv bakanlığı macerasına giren memleket yok. SSCB devrinde Rusya’nın otomotivde geldiği en üst seviyeyi Lada marka arabalar ifade ettiğine göre Erdoğan’a bu teklifi götürenler, SSCB ve Lada’dan ilham almış olabilir mi?
HANİ DEVLET KÜÇÜLECEKTİ?
‘Devleti küçülteceğiz’ vaadi ile 2002 senesinde iktidara gelen AKP 15 senenin sonunda bakanlık sayısını azaltmadığı gibi ne işe yaradığı meçhul ‘bakan yardımcılığı’ unvanını ihdas ederek makam saltanatını genişletti.
Memur ve işçi sayısı 4,5 milyona doğru gidiyor. Daimî kadroda çalışan sayısı 2002’de 3 milyon bile değildi. Şimdi birilerine ulûfe dağıtmak için ‘yerli otomobil’ tacirliği yapılıyor. Otomobilin yerli olması için ‘bakanlık şart’ kılıfını hazırlıyorlar.
OTOMOTİVİ TEŞVİK BAŞKA, SIFIRDAN BAKANLIK BAŞKA
Elbette Türkiye otomotive ağırlık vermeli. Şekilcilik tuzağına düşmeden ve memleketin kaynaklarını havaya saçmadan sektörün taleplerinin karşılanmasına kimsenin itirazı yok.
İhracatının yüzde 17’sini sırtlayan otomotiv sanayiine destek vermek, meselelerine ihtimam göstermek için yeni bir bakanlığa ihtiyaç duyulduğu tespitine çocuklar bile güler. Sektör muhatap bulamıyorsa Sanayi, Ekonomi, Kalkınma, Maliye ile Enerji bakanlıkları başta olmak üzere top yekûn hükûmet vazifesini ihmal ediyor demektir. Şayet böyle bir ihmal varsa yarından tezi yok o bakanlıklar ikaz edilir ve tıkanan noktalara müdahale edilir. Böyle yapmak yerine Otomotiv Bakanlığı kurarak milletin parası çarçur edilmemeli.
AR-GE’Yİ KİM YAPACAK?
Almanya’daki bakanlık sayısından daha fazla bakanlıkla ekonomide geldiğimiz nokta ortada. Almanya gibi dünya otomotiv imalatının ilk dördü arasına giren ABD, Çin ve Japonya’da da otomotiv bakanlığı olmadığını tekrar hatırlatıyorum. Araştırma geliştirme yapacak mühendisleri, akademisyenleri keyfî kararnamelerle kapının önüne koyan bir iktidarın devlerin yarıştığı bir sanayide sadece bakanlık tesis ederek rekabet edebileceğini zannetmesine hiç şaşırmıyorum.
Yerlilikte mangalda kül bırakmayan AKP’nin devr-i iktidarında artık mal müdürleri bile Alman marka arabayı makam otosu olarak kullanıyor. Meydanlara inince yerli ve millî hamaseti yapan Erdoğan da 7 milyon liralık Alman Mercedes’ine biniyor.
Mevcut şartlarda Oto Bakanlığı, hayvanat bahçesi müdürünü TÜBİTAK’ın başına getirmenin bir başka şekli olur.
‘YERLİ’ DEYİNCE DAHA ÇOK TALEP GÖRMÜYOR
Sistemi ıslah etmeden tabela asarak bir yere varamayız. Teknoloji ve iletişimin sınırları mânâsız hale getirdiği bilişim asrında ‘yerli ve millî’ sloganları ile sadece kendimizi ikna ediyoruz. Dünyanın talep ettiği kaliteli ve vazgeçilmez mamulleri imal etmenin yollarını bulmalıyız.
Bakanlığın ya da arabanın başına millî sıfatını getirmek geçer akçe değil. Hamasî nutukları kenara bırakıp ilmî esaslara göre hazırlanmış stratejileri asgarî bürokrasi ile tatbik etmeliyiz.
Otomotiv Bakanlığı hikâyesinin sonu da bekçi fıkrasında* olduğu gibi sektörün kapatılması ile nihayete ermez inşallah.
****
BEKÇİ FIKRASI
Devlet ücra bir bölgede bir arazi satın alır. İleride o araziden büyük paralar kazanılacağı için öyle başıboş bırakılamaz. Geniş ve boş bir araziye geceleri göz kulak olacak 500 TL maaşla bir bekçi işe almaya karar verilir.
Talimatlar olmadan bekçi işini yapamayacağına kanaat getirilir. Derhal bir planlama birimi kurulur ve planlamayı yapmak üzere 750’şer TL maaşla, iki kişi işe alınır. “İşleri yapıp yapmadıklarını nasıl kontrol edeceğiz?” diyen devlet, 1.000’er TL maaşla iki müfettişi işe alır. Biri denetim yapar, diğeri de raporları yazar…
Tartışma bitmez… “Bunların maaşları hesaplanıp nasıl ödenecek?” suâli üzerine 1.500’er TL maaşla bir hesap uzmanı, bir kâtip, bir de istatistikçi istihdam edilir. İyi de bu kadar personelden kim mesul olacak? Cevap hazırdır: 5 bin TL maaşlı bir müdür ve 3 biner TL maaşla iki de müdür yardımcısı tayin edilir.
Bir müddet sonra ülkede ekonomik kriz çıkar ve bütçedeki masrafları kısmak için bekçi işten çıkartılır.