MEMET ÖZDEMİR | LONDRA, TR724
Türkiye, hafta içinde bazı büyükelçiliklere yeni atamalar yaptı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun geçen perşembe günü duyurduğu tebliğe göre Londra Büyükelçiliği’ne Koray Ertaş atandı. Ertaş, Bakan Çavuşoğlu’nun Özel Müşaviri olarak çalışıyordu.
Türkiye’nin 55’inci Londra büyükelçisi olan Ertaş önümüzdeki günlerde görevi mevcut Büyükelçi Ümit Yalçın’dan devralacak. Pek çok büyükelçi atamalarında olduğu gibi bu devir-teslim süreci de sessiz sedasız gerçekleşecek.
Elbette bugün bunda şaşılacak bir durum yok, ancak tarihi göndermeleri açısından İngiltere Büyükelçiliği’nin farklı ve önemli bir yeri var. Zira, Türklerin yurt dışına daimi temsilci gönderdiği ilk başkent Londra’ydı. Bundan 229 yıl önce yapılan atama bütün dünyada heyecana ve beklentiye yol açmıştı. İlk daimi Büyükelçi de bir ekim ayında İstanbul’dan yola çıkmıştı.
Agâh Efendi’nin Londra sosyetesini sallayan sefaret hayatına geçmeden önce ilk elçilik için neden İngiltere’nin seçildiğine kısaca bakalım. 1793 yılına kadar dış ilişkilerini ‘karşılıksız, tek taraflı diplomasi’ üzerine kuran Osmanlı İmparatorluğu, zayıflamanın ve dönemin siyasi/ekonomik şartlarının tesiriyle ilk kez bu tarihte daimi temsilci atamaya karar verdi. Padişah III. Selim’in kararı, bütün dünya başkentlerinde merak ve heyecan uyandıracaktı. Öyle ki, devrin önde gelen Avrupa ülkeleri, ilk Osmanlı büyükelçisini ağırlamak için yoğun bir beklentiye girdi.
Fransa İmparatoru, Londra’nın seçilmesini kabullenemedi
Özellikle kıta Avrupası’nı kendi liderliğinde birleştirme planları yapan Fransa İmparatoru Napolyon, Osmanlı’nın Paris’i tercih etmesini istiyordu. III. Selim ise Fransa’nın diğer Avrupa ülkeleriyle giriştiği savaştan endişe duymasının yanında İngiltere’nin ‘yükselen yıldız’ olduğunu görüyordu. Bu sebeple tercihini Londra’dan yana kullandı. Bunu kabullenemeyen Fransa, İstanbul’daki elçisi Verninac’ın ısrarlı çabaları ile 2 yıl sonra Seyyid Ali Efendi’nin Paris’e büyükelçi olarak atanmasını sağlayacaktı..
Gelelim bu yazıda bahsedeceğimiz Kalyonlar Kâtibi Yusuf Agâh Efendi’nin renkli Londra hayatına. Temmuz 1793’te büyükelçi olarak tayin edilen Agâh Efendi ve 15-20 kişilik maiyeti, hazırlıklarını tamamladıktan sonra 14 Ekim’de İstanbul’dan yola çıktı. Karayolu ile Bükreş ve Viyana’dan geçen heyet, yaklaşık 3 aylık yolculuk sonunda Manş Denizi üzerinden İngiltere’ye ulaştı. Agâh Efendi Londra’ya geldiğinde tarihler 21 Aralık 1793’ü gösteriyordu.
Türk heyeti, İngiliz devleti ve toplumu tarafından çok sıcak karşılandı ancak resmî görevlerine hemen başlayamadılar. Çünkü, elçilik eşyaları ile Sultan III. Selim’in İngiltere Kralı’na gönderdiği hediyeler, heyetten iki gün önce Colombo Fortuna isimli gemiyle hareket etmiş olsa da bazı teknik aksaklıklar yüzünden yaklaşık 1 yıl sonra Londra’ya ulaşabildi. Agâh Efendi’nin Kral’a sunacağı ‘nâme-i hümayun’ hediyelerle birlikte geldiği için resmen göreve başlaması Ocak 1795’i buldu.
‘Jussuf Efendi tütün içme adetini yeniden canlandıracak’
İngiltere’ye büyükelçi atanmasından itibaren yaşanan bütün gelişmeler dünya basınında önemli haber olarak veriliyordu. İngiliz gazeteleri de Agâh Efendi ve maiyetinin her adımını takip ediyor; farklı kıyafetlerini, günlük hayatlarını ayrıntılı biçimde sayfalarına taşıyordu. Basının yoğun ilgisi cemiyet hayatını ve Londra sosyetesini de kısa sürede etkisi altına aldı ve adeta bir ‘Osmanlı modası’ oluşmasına yol açtı.
Agâh Efendi’nin Londra görevinin siyasi ve ticari yankılarını tarihi kaynaklarda görmek mümkün ancak bahsettiğimiz sosyal yansımaları sadece dönemin gazete arşivlerinde bulunabilir. Hayatını İngiltere’de sürdüren müzikolog ve yazar Emre Aracı, bu arşiv çalışmasını yapmış ve “Yusuf Agâh Efendi, 18. Yüzyıl Londrası’nda İlk Türk Büyükelçi” adıyla kitaplaştırmış bir isim.
Kitapta yer verilen haberler, İngiliz aristokrat hanımefendilerinin tepkileri dahil o günlerde neler yaşandığını net biçimde gösteriyor. Örneğin The Times gazetesi 26 Aralık 1793 tarihli sayısında Agâh Efendi’nin nargilesini ve İngiliz kadınların gösterdiği ilgiyi şöyle aktarıyor: “Türk Büyükelçisi Jussuf Efendi, can çekişen tütün içme adetini herhalde yeniden canlandıracak. Kendisini ziyaret eden herkese nargilesinden ikram ediyor. Sosyetik hanımların bazıları sırf heves uğruna bir sabah nefesi çektiler. Nargilenin kendisi için bir yenilik sayılamayacağı Bayan Bristow ise ekselanslarıyla birlikte nargileyi çoktan tüttürmüştü. Büyükelçinin maiyetindekilerin büyük bölümü varlıklı bekârlar ve bizim güzel dilberlerin, bu kişilerin neyin nesi kimin fesi olduğunu -bir mi, iki mi yoksa üç yıldızlı paşalar mı?- öğrenme maksadıyla sorduğu tuhaf sorular hayli gülünç kaçıyor.”
‘Bu gidişle bildiğimiz pasta Turk’s Cap diye anılacak’
Haberde, İngiliz kadınların Osmanlı erkeklerinin dikkatini çekmek için ‘herkesin bildiği mendil numarasını’ pervasızca yaptıkları anlatılıyor. Ayrıca, Agâh Efendi’nin en sevdiği meşrubatın her kağıt oyununda sunulduğu ve İngiliz halkının Türk âdetlerini takip etme şevkinin çok büyük olduğu vurgulanarak, “Bu gidişle bildiğimiz pastanın Turk’s Cap olarak anılması bekleniyor!” deniyor.
Büyükelçi ve beraberindekiler Londra’ya geldiklerinde kalıcı bir ikâmetgah bulununcaya kadar Royal Hotel’de yaşadı. Buradaki günlük hayatları İngiliz toplumu için dedikodu malzemesi oluyordu. 13 Ocak 1794 tarihli Hampshire Chronicle, ortalıkta dolaşan fısıltıları şöyle aktarıyor: “Öğünleri son derece düzensiz. Uyanma saatleri de sürekli değişiyor, bazı günler çok erken uyanıyor.. Kahvaltıda bazen sadece kahve içiyor ama genellikle meyve suyu içiyor ve peynir yiyor ki, peynire çok düşkün. Akşamları genellikle çok sade yemekler yiyor, masadan çorba içmeden nadiren kalkıyor.. Sofra toplanır toplanmaz, bir terzi gibi bağdaş kurarak halının üzerine oturuyor, ardından elini yüzünü yıkaması için önüne su dolu bir leğen konuyor. (Sonra divana geçip aynı pozisyonda oturmaya devam ediyor) Kendisine alışılmadık derecede uzun, ağzından neredeyse halıya kadar uzanan ahşap bir çubuk veriliyor.”
‘Tam yetkili büyük Osmanlı elçisinin’ halk arasında görüldüğü ilk yer ise yeni yıl arifesinde Covent Garden Tiyatrosu olacaktır. Burada müthiş bir ilgiyle karşılanan büyükelçi ve maiyeti, Noel’e özel hazırlanan pandomim gösterisi ve Harlequin Faustus’un sihirbazlık numaralarını ön sıralarda oturarak izledi. The Times’ın 31 Aralık 1793 tarihli haberine göre, Agâh Efendi oyunlardan ve sahne dekorlarından epey zevk aldı. Hatta izleyiciler arasından bir grup hanımefendi, büyükelçiye şarap ve pasta ikram etmek istedi, fakat tiyatronun adab-ı muâşeret kuralları buna müsaade etmiyordu.
‘Türk Ekselansları’nın arzusu üzerine havai fişek gösterisi
Yusuf Agâh Efendi, tiyatro ziyaretinden bir hafta sonra Kral III. George tarafından İspanya ve Hollanda büyükelçileri ile beraber St. James Sarayı’nda kabul edildi. Bu sırada saray ile Türk heyetinin ikamet ettiği Royal Hotel’i içine alan Pall Mall meydanı, Osmanlı elçisini görmeye gelen atlı arabalarla dolup taşmıştı.
Büyükelçinin Kral’a sunduğu hediyeler de gazetelerde tek tek aktarılıyordu: “Kral’a sapı ve namlusu som altından yapılma bir çift altın tabanca, altından yular takımı ve altın işlemeli semerleriyle dört Arap atı ve kabzası incilerle ve elmaslarla süslü altın bir hançer. Kraliçe’ye ve prenseslere üzerinde altın sırmalı nakışların bulunduğu bir sandık dolusu ipek, şapkaya iliştirilmek üzere som altından bir şeritle tutturulmuş ve tepesinde elmaslarla bezeli tüylerin bulunduğu kuştüyü, Galler Prensi’ne, Portland Dükü’ne ve Grenville Lordu’na sandıklar dolusu ipek.”
Yusuf Agâh Efendi, zaman zaman Londra’nın rağbet gören park ve mesire yerlerinde de dolaşıyordu. Mesela, Bay Rossi ve Bay Tessier’in 4 Temmuz 1794’te Renelagh Bahçeleri’nde yaptığı, ışıklı balonların uçurulması ve roket fırlatılmasını da kapsayan havai fişek gösterisi, “Ekselansları Türk Büyükelçisi’nin arzuları üzerine” organize edilmişti. Üstelik büyükelçi, 10 gün önce ‘bahçeleri ziyaret etme niyetini’ açıkladığında Vauxhall’da kendisi şerefine bir kutlama tertiplenmişti. Gloucester Dükü’nün bandosu da tam takım katıldığı bu kutlamada sevilen ‘Askeri Marşlar’ çalmıştı. (The Times, 23 Haziran 1794)
Londra’daki üç yıllık resmi görevinin ardından 1798’de İstanbul’a dönen Yusuf Agâh Efendi, vefatına kadar farklı devlet kademelerinde görevler yaptı fakat ilk olması sebebiyle dünya diplomasi tarihinde renkli bir figür olarak yerini aldı. Büyükelçilik devletler arası ilişkilerde her zaman önemli bir makam olmuştur ama Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde hiçbir büyükelçi gittiği ülkede Agâh Efendi kadar popüler olmamıştır.