Osmanlı’da padişah ölünce gizlenmesinin nedeni ve Erdoğan’ın durumu

YORUM | M. AHMET KARABAY

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın hastalığına ilişkin, kamuoyunda genel bir kanaat var. Bunu ortaya koyan görüntüler, giderek daha sık yayınlara yansımaya başladı. Erdoğan’ı bütün rahatsızlığına rağmen adaylıkta ısrar ettiren kafayla, 10. Osmanlı padişahı Sultan Süleyman’ı hasta halde Zigetvar’a götüren kafa aynı kafa.

Osmanlı devletinde pek çok padişahın ölümü halktan gizlendi. Gizlenmesinin asıl nedeni, tarih kitaplarında yazıldığı gibi “düşman yeni padişah tahta geçinceye kadar saldırırdı” gerekçesine dayanmıyor.

O dönemde savaş için sefere hazırlık süreci aylar, kimi zaman yıllar alırdı. Şimdiki gibi binlerce kilometre uzaktan fırlatılabilen füzeler olmadığından savaşmak için bizzat at üzerinde haftalarca, kimi zaman aylarca gitmek gerekiyordu.

Bu notu şunun için düştüm. Sayılan başka iddiaların hepsini mantık süzgecinden geçirin. Padişahların ölümünün gizlenmesinin tek nedeni vardı. O da dış değil iç sebep. 

İç nedenin de iki kaynağı vardı:

🔺 Padişahın “şehzade” unvanı verilen oğulları arasında yaşanması muhtemel bir taht kavgası,
🔺 Bir de asker arasında çıkabilecek isyan ihtimali. 

Osmanlı’da ölümü gizlenen ilk hükümdar 5. padişah olan “Çelebi” unvanına sahip I. Mehmet oldu. 

Büyüklenmesi ve rakibine hakaretleri yüzünden 1402’de Ankara Savaşı’nda Timur’a yenilen Yıldırım Bayazıt, aynı zamanda ülkesinin parçalanmasına da neden oldu. 1413’e kadar Osmanlı devleti, tahta geçmek isteyen kardeşlerin 11 yıl süren kavgalarına sahne oldu. 

Mehmet Çelebi 1421’de öldüğünde Yıldırım’ın oğullarından (kimi tarihçiler reddeder) “Düzmece” sıfatlı Mustafa’nın gelip taht iddiasında bulunmasından çekinildi. Amasya’daki şehzade II. Murad gelip Bursa’da tahta geçinceye kadar ölüm olayı 42 gün boyunca dışarıya sızdırılmamaya çalışıldı. 

KANUNİ, ZİGETVAR SEFERİNE HASTA OLARAK YOLA ÇIKTI

“Kanuni” lakabıyla bilinen Sultan Süleyman, babası I. Selim’in 1520’de ölmesiyle 25 yaşında tahta oturdu. Tahtın sorunsuz yeni isme geçtiği nadir değişimlerden biriydi bu. Kanuni, Osmanlı’nın 10’uncu padişahı, Yavuz’un hilafeti ele geçirmesiyle de 89’uncu İslam halifesi oldu.

Hayatını Osmanlı’ya yeni toprak katmakla geçiren Sultan Süleyman, 13’üncü seferine yola çıkmak istediği sırada hasta idi. 71 yaşında vücut olarak bitmiş durumdaydı. 

Bugün Macaristan’ın güneyinde bulunan Zigetvar/ Szigetvár’a gitmek üzere atalarının yaptığı gibi önce Eyüp Sultan türbesini ziyaret etti. Ziyareti 5 Nisan 1566’da yapıp oradan yola çıkacakken hastalandı. Yapılan tedaviden sonra yola çıkıldığında tarih 29 Nisan idi. 

Yolculuk sırasında at üzerinde gidecek dermanı olmadığı için Veziriazam Sokullu Mehmet Paşa, arabayı hazırlattı ve padişah ona alındı. Yol boyunca güzergah tekerlekli arabanın geçebilmesi için düzeltildi. 

Zigetvar’ın girişinde orduya moral vermek amacıyla zorla atın üzerine alındı. Şehrin kuşatması birinci ayını doldurduğu sırada Sultan Süleyman 6 Eylül akşamı öldü. Veziriazam Sokullu, durumu bilenlere bunun bir sır olarak saklanmasını emretti. Dışarıya bilgi sızmaması için de padişahı yattığı yerin altına gömdü.

Tahtın tek varisi durumundaki Kütahya Sancakbeyi olan II. Selim’e haber göndererek Zigetvar’a çağırdı.

Zigetvar Kalesi, 7 Eylül günü komutan Nicolas Zriny’nin yaptığı huruç harekatının başarısız olması üzerine ele geçirildi. Macar komutan da orada öldürüldü. Sokullu, kalenin alınması üzerine olağan işlerin hepsini yaptırdı. Yararlılık gösterenlere hilat giydirdi, tayinler belirledi ve düşman askeri öldürenleri deftere kaydettirdi.

Aradan 22 gün geçip asker bahşişlerini almayınca dedikodular hızla yayılmaya başladı. Sokullu, Kanuni’nin başkanlığında divan toplantısı yapılacağını ilan etti. Birçok vezirin bile ölümden haberi yoktu. 

Sokullu, asker içinde bir bozgunculuk çıkmaması için padişah hayattaymış gibi her şeyin olağan akışında yürütülmesi gerektiğini anlattı. 9 Ekim 1566’da divan toplantısı yapıldı. Ali Ağa isimli Yeniçeri ağası, çıkıp askerlere hitaben, padişahın “Yüzleri ak, gazaları mübarek olsun. Yoldaşlığı tamam edip kaleyi iyi bir duruma getirsinler. Bütün bahşiş ve zamları verilsin” dediğini aktardı.

Asker dağıldı ve “padişah öldü” dedikoduları büyük ölçüde önlendi. 42 gün gizlenen ölüm, II. Selim’in (Sarı Selim) Zigetvar’a gelmesiyle duyurulmuş oldu. 

YENİ OSMANLICILIK PLANI İÇTEN FETHE DÖNÜŞTÜ

Yapılan seferler, “i’la-yı kelimetullah” yani Allah adının yüceltilmesi kılıfı ile sunuluyordu. Esasında ise bu yöntem Osmanlı’nın ekonomik modeliydi. Devlet çarkı ilk günden bu yana, yeni toprakların alınması ve buradan zenginliğin merkeze aktarılması üzerine kuruluydu.

Tayyip Erdoğan da 2010’lu yılların başından itibaren “Yeni Osmanlıcılık” diye nitelenen politikalarla benzeri adımlar atma hevesine girdi. Şam’daki Emevi Camii’nde Cuma namazı hülyası bu düşüncenin ürünü olarak ortaya çıktı.

Türkiye’nin Suriye’yi işgal planı, sonunda Rusya’nın akıl hocalığı ve Avrupa’nın da konuya farklı yaklaşıp sığınmacıları Anadolu topraklarında tutmak istemesi üzerine Türkiye’nin içeriden ele geçirilmesine dönüştü.

ERDOĞAN’IN HASTALIĞI ZİRVEDE, ADAYLIĞI SÜRÜYOR

Erdoğan, hastalığının zirvesinde olduğu dönemi yaşıyor. Bir iki ay öncesine kadar hastalık iddiaları muhaliflerin ortaya attığı karalama olarak nitelendiriliyordu. Şimdi neredeyse çıktığı her canlı yayında izleyici bir hastalık sahnesine şahit oluyor.

Bir ay önceki canlı yayında rahatsızlanması, soru soran Ülke TV Genel Yayın Yönetmeni Hasan Öztürk’ün yüreğini ağzına getirmişti. Bu kez A Haber’de Banu El, soru sorarken Erdoğan’ın içi geçti. 

 

Erdoğan’ın uyukladığı andan itibaren kamera açısı hemen değiştirildi ve Banu El de yanındaki arkadaşına dönerek konuşmaya devam etti. 

Erdoğan’ın uyuklamaları hayli meşhur. Geçtiğimiz yıl Angola’da basın toplantısı sırasında uyuklaması oldu. Fransa Cumhurbaşkanı Macron konuşurken uyuyakaldı. 2018’de Ukrayna mevkidaşı Poroşenko ile basın toplantısında uyuyakalması hatıralarda tazeliğini koruyor. Poroşenko, Erdoğan’ı uyandırmak için masaya vurmak durumunda kalmıştı. 

Geçen sene bayram mesajı yayınında baygınlık geçirir gibi uyuması hiç unutulmadı.

Erdoğan yıllar önce “metal yorgunluğu” iddiasıyla İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanlarını istifa ettirmişti. İktidar kanadı sürekli olarak ülkenin iç ve dış sorunlar açısından benzeri görülmemiş bir süreçten geçtiği vurgusu yapıyor.

En önemli toplantılarda uyuyakalan, dahası kendisi konuşurken uyuklayan ve ne zaman hastalığının nüksedeceğinin bilinmediği bir liderle bu badireler nasıl atlatılacak? Bunu “Adam gece gündüz çalışıyor, ne yapsın?” gibi bir trol mantığıyla geçiştirmek mümkün değil. 

Bedensel hastalık bir ölçüde önemli olmayabilir. Dahası, prompter konuşmasından çıktığı andan itibaren verdiği cevaplar rahatsızlığının sadece fiziki olmaktan öte olduğunu gösteriyor. Böyle biri, kendi şirketi olsa onu yönetmesine çevresindekiler izin vermezler. 

Etrafındakiler, kurulan menfaat çarkının bozulmaması için Erdoğan’ı ekran koruyucusu gibi tutmaya devam ediyorlar. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. Sultan Suleyman muhtesem veliahtini (Mustafa’yi) bos vehimler uzerine oldurtup, Devleti Aliyeye muhtemel en buyuk hainligi yapmis ve cokusunu baslatmistir. Ibrahim pasanin azli ve katli de muhtemel bu meyandaki bir baska hatasidir. Uzun yillar iktidarda kalmak ve tahtini korumak icin en sevgili oglu ve en basarili sadrazamini (daha da kimler var bilmedigim) harcamak zorunda kalmasini gerektirmistir. Demek ki, yapilmasi gereken 2. Muradin yaptigi gibi en dogru zamanda tahti devredebilmesini bilmektir. Yoksa, cadi kazani yavas yavas fokurdamaya baslar. Gunumuzde de, ilelebed hakimiyetini devam ettirmeyi dusunenlerin gelip toslayacagi gercekte budur. Hakimiyet mutlak olmadigi surece, ki o da ALLAH’a aittir, yipranmaya mecburdur. Bundan kacinmanin en guzel yolu da arkadan gelenlere yol vermektir. Vesselam.

  2. Epilepsiyi kontrol altına almak için kullanılan antiepilektikler muhtemelen yan etki olarak sedasyon yapıyor. Yani beyin fonksiyonlarını bastırıyor. Bunları kullanmazsa bilinç kaybına kadar giden nöbetler geçiriyordur. Süreç çok uzun sürmüyordur. Kısa bir süre bilinç kaybı yaşıyordur. Post aura dönemi falan birkaç saat etkisini gösteriyordur. Bu ilaçları kullanmazsa her an bir yerde düşüp nöbet geçirebilir. Vucüt istemsizce kasılacaktır. Herkes sözünü dinlerken kendi beyni söz dinlememektedir. Herkesi terörist diye cezalandırırken kendisini cezalandıramayacaktır. Cezalandırmak için kafasını duvara vuracak hali yok. Teröristsin diye beynini suçlayamaz. Ama aslında beyni gerçekten terör estiriyordur. Kontrolsuz biçimde aşırı aktivite gösterek beynin bütün hücrelerini bastırmaktadır. Yani hastalıklı odak adeta beyne darbe yapmaktadır ve sorunlu odak komuta merkezinin yerini almaktadır. Artık asıl odak yerine darbeci odak beynin kontrolünü ele geçirmiştir. Teröristler beynin işleyen düzenini bozdukları için beyin fonksiyonları amacından sapmakta ve faydalı işler ve görevler yerine faydasız olacak şekilde fonksiyon görmektedir. Bu hasta kişide amaçsız, gereksiz, fayfasız davranışlara yani kasılmalara neden olacaktır. Terör odağı kendisini amaçsız davranışlar ile göstermektedir. Bu darbeyi ve amaçsız, faydasız davranışları insanlar da görecektir. İnsanlardan bu anarşi görüntülerini gizliyorlar. Çünkü insanlar da bu nöbet esnasındaki davranışların normal davranışlar olmadığını kavrayacaktır. Zaten o yüzden insanlardan gizliyorlar. Ama insanlar bir bedenin kasılmalarını normal olmadığını anlayabiliyorken, bir Devletin ekonomik terör, insan hakların ihlali terörü, hukuksuzluk anarşisi, hırsızlıkları, yalan, iftiraları, tehditlerin normal olmadığını anlamıyor. Çünkü bunların hepsi kendi şahsını ilgilendirirken kendisi kendi şahsına darbe yaptığı için ve darbeyi normal kabul ettiği için kendi hakkını savunamamaktadır. Kendi hakkını savunacak sesi kendi içinde bastırmaktadır.

    İnsanlar Devletten korktukları gerçeğini kendilerini bastırarak uyum sağlamaya çalışıyorlar. Bu problemi gizlemek için aşırı Devlet sevgisi varmış gibi davranmaktadır. Devlet ona yeni kurbanları gösterdiğinde Devlete uyum sağlamak adına kırk yıllık komşusunun terörist olduğuna inanıveriyor. En büyük hakareti, aşağılanmayı kendisine bir kez daha yapmış oluyor. Kendi kişiliğini presliyor. Devlet kutsaldır diyor. Yani darbe çok yabancısı olduğumuz birşey değil. Herkes darbecidir. Herkes kendi kendisine darbe yapmaktadır. Herkesin beyninde Tayyipin hastalığının manevi çekirdeğini taşımaktadır. İnsanlar bu çekirdeği Tayyipten de önce taşıyorlardı. Tayyip insanları bulunduğu yerden çıkartmaya yardımcı olmak yerine onları büyük şeylerle kandırma yolunu seçti. İnsanlar Tayyipe aynı Devlete verdikleri refleksi verdiler. İnanmış gibi yaptılar ama kimse baskıdan kurtulmamıştı. Tayyip kimsenin elinden tutup çekmemişti. Bir tek türban kararı ile baskıdan kurtardı. Tarikat ve cemaatleri kendisine biat etmeye zorladı. Ben burada sanki Işidin Tayyip üzerinden kendisini temsil ettiğini düşünüyorum. Tarikat ve cemaatler islamcılara yani Işide biat ediyordu. Biat etmeyenler Devletin gücü kullanılarak yok ediliyordu. İnsanlar Cemaatin Devletin gücü ile yok edildiğine şahit oldular. Kendisine oy veren herkes biat etmiş kabul edildi. Oy vermeyenler ise kafir olarak kabul edildiğini düşünüyorum. Çünkü Işidin çalışma prensibi böyle. Zaten Tayyip kendisine oy vermeyenleri terörist ilan ederek ve hesaplaşacağız diyerek Işidin biat etmeyen kafirlerle hesaplaşmasına benzetebiliriz.

    Kafadaki Devleti Tayyipin şahsında görenler farkında olmadan Işide biat etmektedir. Aslında Işid 15 Temmuzda Türk askerin kafasını keserek hemde köprüde, çünkü köprü dikkat çeken bir yerdir, intihar edenler köprüden atlamaya kalkarlar, gücün kendisinde olduğunu sembolik sahne ile göstermiştir. Işidin Türk ordusuna kurduğu tuzak ile Orduyu parçalamıştır. Askerleri sokağa çekebilmek için sokaklarda Işid terör estirmekte, tahrik etmek için müslüman Türk kadınlara sarkmakta, onları tehdit etmektedir. Tıpkı Suriyede yaptıkları gibi. Türkler Işidin tecavüzcü olduğunu çok çabuk unutmuşlardı. Çünkü insanlar görmek istediklerini görür, görmek istemediğini görmezdi. Çünkü dedim ya Devlet kişiliği baskı altına almıştı. Güç Tayyipe geçince kafadaki Askeri vesayet korkusu Tayyipe yöneldi. Yani askeri vesayet sevgisi gitti Tayyip sevgisi geldi. Askeri vesayetin yerine Tayyip yani tek adam. Bu uğurda insanlar Türkiye Cumhuriyetini verdiler, feda ettiler. Ama Türkiye Cumhuriyetin değersiz olması normal. Çünkü asker Cumhuriyet yerine güç olarak kendini gösteriyordu. İnsanları baskı altına alıyordu. İnsanlar Cumhuriyet yerine gücü yani askeri tanıdılar. Sonra Tayyip hop diye geldi. Bu sefer Tayyip kendini Devlet diye tanıttı. İnsanlara Türkiye Cumhuriyetini kimse hiçbir zaman anlatmadı. Sadece güç gösterdiler. Önce asker sonra Tayyip.

    Türkiye Cumhuriyeti çok farklı birşey. Hiçkimse bu çatı altında özgürce, güvenle yaşama şansı görmedi. Devlet olduğunu söyleyen birileri geldi ve gücünü insanları ezerek, aşağılayarak, öldürerek, tahrik ederek gösterdi. Önceden Tayyipi destekleyenlere kızıyordum ama onlar çok derinlerde belki şuurlu olmayarak kendilerini korumaya çalışıyorlardır. Demokrasiyi bu seviyede konuşmak çok gereksiz. İnsanlar hala vatan yani güvenlik seviyesini yaşıyor. Sanki Fransızlar, Ruslar işgal etmişler duygudurumunda takılıp kaldılar. Çünkü o günden bu yana insana hiçbir şey verilmedi. Birileri Devlet adına geldi, insanlara istediği şekli vermeye çalıştı. Aslında insanlar tıpkı Uygurların direnişi gibi direniyorlardı. Yani derinlerde doğru damarı tutuyorlardı aslında. Kemalistleri de İngilizler maşa olarak kullanıyordu. Ödüllendirme sistemi ile Kemalistler ödüllendirilirken müslümanların adı bile yoktu. Hala müslümana müslüman demezler. Müslümanlar kimlik kazanmaya, bilime, Demokrasi ve Batıya yönelince Kemalizmi tasfiye ettiler. Askeri vesayeti sonlandırıp istihbarat vesayetine geçtiler. Türkleri Tayyip üzerinden Batıdan koparttılar. Aslında bunların hepsi yine Kemalist vesayeti kuranlar yapıyordu. O yüzden süreç boyunca sessiz kaldılar. Adam hep kazandı oldu. Tayyip kendini sapkın islam anlayışının lideri olarak görüyor. Ve müslümanları bu örgüt yani Işid üzerinden kontrol altına alıyor. Sesini yükselten sünni hocaların sesini kesiyor. Diğerleri korkudan biat etmişlerse de sesleri çıkmadığı için Işid sempatizanı görünüyor. Yani Türkiyede sünni müslümanlık büyük oranda özellikle Diyanet üzerinden kontrol altına alındığını düşünüyorum. Bilerek biat edenler de var bence. Sonuç olarak müslümanlar askeri vesayetten kurtulduğunu sanırken daha beteri geliyor. Yine korkudan seslerini çıkaramayacaklar. Kişiliklerini muhaberat gücü karşısında bastırmaya, Devlet kutsaldır demeye devam edecekler.

    CHP nin tüh adam kazandı tiyatrosundan sonra buna kesinlikle emin oldum. Yakında müslümanları Işid üzerinden tuzağa çekecekler. Müslümanın adı yine müslüman olmayacak. Bu sefer müslümanın adı İslam ile hiçbir alakası olmayan Işid olacak.

  3. Osmanlı ile ilgili Tarih okumalarınızın olması onu RTE ile ilgili bir yazıda yazacağınız anlamına gelmiyor. Aynı kefeye koymayın şu adamı

  4. Osmanlı padişahı ile bu adamı nasıl benzettiniz anlamak zor. Erdoğan uyguladığı siyaset ile uzaktan yakından alakası yok bırakın din adına bir kaygı taşıyıp, dine faydalı iş yapmasını kendisi dine en büyük zararı vermişler arasına girdi bile. Halbuki Kanuni ise, yukarıda saydığımız hataları mahfuz, dine hizmet etmiş bir insandır, faydaları çoktur ve büyüğümüzdür.

    Erdoğan’ın kendini Osmanlı mirasçısı gibi göstermesine kanmamak lazım, kendisinin ve ekibinin uzaktan yakından bir alakaları olmadığı gibi pratikte de hiç bir yönden de benzememektedir. Osmanlı ve tarih onlar için sadece siyasi bir materyalden ibarettir, benzemek ve onlar gibi olmak adına bir gayretlerini bırakın mirasa büyük zarar vermektedirler.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin