Ahmet Dönmez’in kişisel blogunda gündeme getirdiği Osman Şimşek’in Cevdet Türkyolu tarafından darp edildiği, kaldığı kamptan gönderildiği iddiasına Osman Şimşek’ten cevap geldi.
Darp olayını doğrulayan Osman Şimşek, ’’Ahmet Dönmez’in son yazısı üzerine sorulan suallere cevap vermesi gerekenin ben olduğumu düşünmüyorum. Fakat dostlarımın israrlı istekleri üzerine birkaç hususu açıklamak istiyorum. Lütfen, sadece bir cümle ya da paragrafla hükme varmamanızı, yazdıklarıma bütüncül bakmanızı istirham ediyorum.’’ dedi.
Osman Şimşek, Twitter hesabından yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:
‘‘Kıymetli arkadaşlar, son günlerde sosyal medyaya konu olmaktan, ismimim sevimsiz hadiselerle anılmasından ve en önemlisi -istemesem ve dahlim olmasa da neticede- sizleri meşgul ettiğimden dolayı çok özür dilerim; Allah da affetsin.
Ahmet Dönmez’in son yazısı üzerine sorulan suallere cevap vermesi gerekenin ben olduğumu düşünmüyorum. Fakat dostlarımın israrlı istekleri üzerine birkaç hususu açıklamak istiyorum. Lütfen, sadece bir cümle ya da paragrafla hükme varmamanızı, yazdıklarıma bütüncül bakmanızı istirham ediyorum.
Muhterem Hocamızın yanında, ders okuyanlardan biri olarak bulunduğum 23 senelik dönemde, Afrika’ya, Orta Asya’ya, daha başka çok zorlu coğrafyalara elinde bir valizle giden Hizmet gönüllülerinin hayalleriyle yaşadım. Onlardan biri olmayı çok arzulamıştım ama kader beni buraya sevk etti. Dolayısıyla burada onların dostu, kardeşi ve -bir nevi- temsilcisi olarak nefes alıp verdim. Attığım her adımda ve yaptığım her işte bu his ve düşünceyi korumaya çalıştım.
Vazifelerimden biri Hocamızın kalem işleriydi. Dolayısıyla, gelen giden mektuplarla da çoğunlukla ben ilgileniyordum. Geçen yıla kadarki son yirmi senede muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’ye yaklaşık 40.000 (evet, kırk bin) mektup arz ettim. Onların bir kısmı doğrudan bana gelmişti, emanet bildim; bir kısmı da önce Hocamıza verilmiş, kendileri tarafından “Bunlara bir bakın, bana okur ya da özetlersiniz.” denilerek bana tevdi edilmişti.
‘MEKTUBU HOCAMIZA OKUDUM’
Hizmet’i ve gönüllülerini alakadar eden hiçbir mesajı sümen altı edemezdim, etmedim de. Yazılara konu olan mektup da onlardan biriydi. Diğerleri için ne yapmışsam onun için de aynısını yaptım. Adresine ulaştırdım, hatta Hocamıza bizzat okudum.
Bunu yaparken bir art niyet ve hele husumetle hareket etmiş olmam mümkün değil. Zira Cevdet Bey o güne kadar -çok kimseye öyle davranmadığı halde ben yanına vardığımda toparlanır, ayak ayak üstüne atmışsa indirir ve hep saygılı davranırdı. İnsanız, bazı konularda hiç anlaşamamış olabiliriz ama hiçbir zaman sevgi ve saygı çizgisinin dışına da çıkmazdık. Ayrıca, “Bir göz hatırı için çok gözler sevilir.” Cevdet Bey hayatının neredeyse tamamını Hocaefendi’ye hizmet ederek geçirmiş ve hala bu hizmetlerine devam eden bir insan. O bana farklı davranmış olsaydı bile, bu yönleri itibarıyla ona karşı bana düşen vefa ve hürmet idi.
‘KAMUYA YANSIYAN TATSIZ HADİSELER VUKU BULDU’
Ne var ki, o mektubu asıl muhatabına ulaştırana kadar ısrarcı oldum; belki ben de o anki hissiyatımla ölçüyü tutturamamış olabilirim, Allah affetsin. O israrım neticesinde de bir kısmı kamuya yansıyan tatsız hadiseler vuku buldu.
Muhterem Hocamız, aramızı bulmaya çalıştı; bana binaya giriş çıkış için özel anahtar-kart gönderdi, beni başka bir odaya yerleştirdi. Fakat sona ermeyen kavgalarımızdan dolayı oraya gidemez oldum. Önce Amazon üzerinden kitap satışını öğrendim, sonra asıl bilgi birikimime uygun bir iş aradım; Allah nasip etti, şimdi bir eyalet hastanesinde “imam ve ruhani rehber” olarak çalışıyorum.
Herkul editörlüğü dâhil buradaki işlerimden -dostlar alışverişte görsün kabîlinden değil, gerçekten- affımı istedim. Fakat muhterem Hocamız bunu şiddetle reddetti. Ona karşı vefam ve sadakatim, onun rizası aksine iş yapmama müsade etmez. Bunca senedir, Hocaefendi’nin kendisini düşündüğünü görmedim, nefsanî-dünyevî bir talebinin olduğuna şahit olmadım; Allah korkum ve ahiret endişemle -istemesem de- yıllardır ikamet ettiğim aynı evde kaldım/kalıyorum.
Şimdilerde, bahsettiğim hastanede çalışmaya devam ediyor, bir üniversiteden sahamla alakalı dersler alıyor ve zaman zaman (seyrekliğin sebeplerinden biri de COVID19) Hocamızı ziyarete gidiyorum. Hocamız sohbet ederse, görüntü kayıtları yine bana gönderiliyor, Bamteli sohbetlerini hazırlayıp yayınlamayı da sürdürüyorum.
Bu Hizmet, sadece ama sadece “Allah Rasûlü’nün ahir zamandaki kardeşleri” olma gayesiyle içinde bulunduğumuz bir yol. İnsanlığın bu yola ihtiyacı olduğuna dair inancımı koruyorum. Eksiklerimiz ve hatalarımız çok; fakat Cenâb-ı Hakk’ın rahmet ve mağfiretine de itimâd ediyorum.
Hem yazılıp çizilenlerle hem de bu mesajla vaktinizi aldığım için tekrar özür diler; bu metni, üzerinde çok düşünülüp taşınılmış resmi bir açıklama gibi değil, birkaç cümle yazmayı borç bilmiş bir kardeşinizin hasbihali olarak değerlendirmenizi istirham ederim.’’
AHMET DÖNMEZ YAZI DİZİSİNDE NE DEMİŞTİ?
Ahmet Dönmez, söz konusu iddiayı şu satırlarla gündeme taşımıştı: ’’Sosyal medyaya da konu olan bir ‘mektup’ iddiası var mesela. 10 kadar ülke imamının Hareket’in lideri Fethullah Gülen’e bir mektup yazarak Türkyolu hakkındaki haberlerden duydukları rahatsızlığı ifade ettikleri öne sürülmüştü. İddialara göre bu mektup, Gülen’in yanındaki en değerli mollalardan Osman Şimşek’e ulaştırılmıştı. Şimşek bu mektubu Gülen’e takdim etmek istemiş ama Cevdet Türkyolu tarafından tartaklanmıştı. Bu iddialar ne kadar gerçeği yansıtıyordu? Bunu da araştırdım. Yazılanlar gerçek.
Maalesef Osman Şimşek hiç bir şekilde görüşme taleplerini kabul etmiyor ve sorulara cevap vermiyor. Ancak kampın içerisinden ulaştığım bilgileri şu şekilde özetleyebilirim: Osman Şimşek, mektubu ‘âli heyet’ adı verilen icra kuruluna okuyor. Mektupta, ‘Lütfen Hizmet içinden bir heyet toplansın ve Cevdet Abi hakkındaki bu iddialar araştırılsın,’ talebi vardır. Heyet, bu mevzuyu Gülen’e götürmek üzere anlaşıyor. Fakat sonradan korkudan hiç biri gidemiyor. Osman Şimşek, bu vazifeyi yükleniyor. Gülen’in kapısına geldiğinde Cevdet Türkyolu onu yumruklamaya başlıyor. ‘Ver şu mektubu bana,’ diye bağırıyor. Şimşek vermiyor. Türkyolu, ‘Orda imzası olan adamların kimler olduğunu söyleyeceksin’ diye bağırıyor bu kez. Şimşek, ‘Ölürüm de vermem’ diye cevaplıyor. Tartışma büyüyor. Mustafa Özcan da dahil oluyor. Şimşek’i bir odaya alıyorlar. Mustafa Özcan herkesi odadan çıkarıyor ve Osman Şimşek’e, ‘Bak sonun çok kötü olur,’ diye tehditler savuruyor. Osman Şimşek yine geri adım atmayınca onu kamptan atıyorlar. Hem de odasını boşaltıp eşyalarını dışarı atarak… Ve kimse ağzını açıp tek kelime edemiyor. Osman Şimşek’in bu olaydan sonra nadiren kampa gidip geldiği, şu anda kitap satarak geçimini temin ettiği söyleniyor.’’
BU HABERI YENI GORDUM MUSTAFA OZCAN YORUMUMU SILEBILIRSINIZ.
AD NIN IDDIALARINA YER VERMEDIGINIZI DUSUNMUSTUM OZUR DILERIM
Bunca masum insanın intiharına yuvalrın dagılmasina, onbinlercesinin sagliginin bozulmasina sebep olan bu alcaklar özcanmiş, cevdetmiş hirsızlar kitmire kurban olun, recepten daha zalimsiniz. Herkese muhtac ettiniz, zavallı durumuna düşürdünüz beni iki cihanda perişan olun