‘Oruç tutma ama benimle birlikte aç kal’ kafası

HABER YORUM | MUHSİN AHMET KARABAY

Her Ramazan’da yaşanan belli tartışmalar, kavgalar olurdu. Takip ettiğim kadarıyla oruç tutmadığı için sokakta insanların önünün kesilip dövülmesi olayı eskisi kadar yoğun değil. Saygıyı hayatlarından çıkaran ve oruç tuttuğu için kendine saygı gösterilmesini isteyenlerin oluşturduğu iklim artarak devam etmekte. “Sen istersen oruç tutma ama benimle birlikte aç kal” kafasını biraz irdelemek istiyorum.

Kendisini toplumun hâkim gücü görenler, yüzyıllar boyu hükmettikleri topraklarda yaşayan insanlara birtakım uygulamaları dayata geldi. Benzerleri öteki toplumlarda da vardı. Osmanlı İmparatorluğu, ilk İslam devletlerinden miras alınan bazı uygulamaları 19. yüzyıla kadar büyük ölçüde sürdürdü.

Bu yaklaşımın temelinde toplum içinde Müslümanlarla, farklı inançlarda olanların birbirinden ayırt edilmeleri vardı. İlk uygulama Halife Ömer zamanına dayanıyor. Hz. Ömer, gayr-i Müslimlerin bellerine bir tür kemer olan “zünnar” bağlatmaya başladı. (Yusuf Şevki Yavuz, Zünnar. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 44, 572-574. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.)

Araştırmacı Erol Özbilgen, “Bütün Yönleriyle Osmanlı Adab-ı Osmaniyye” isimli eserinde, İslam dışındaki dinlere mensup olanlara getirilen ve adına “evamir-i hükümet” denilen bu kısıtlamaların toplumsal statüleri belirlemek amacıyla kullanıldığını yazıyor. (Özbilgen, 2003: 423)

Kısıtlamalar sadece kıyafetle sınırlı değildi. Araştırmacı Ömer Faruk Bozkurt, XI ve XII. yüzyılı kapsayan “Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrimüslimlerin Kıyafet Düzenlemeleri” isimli çalışmasında ayrıntılı bilgiler paylaşıyor. İslam dışı unsurların, Müslümanların evlerinden daha yüksek ve görkemli ev yapamayacaklarını, dönemin en önemli bineği olan ata binemeyeceklerini, binseler bile eyer kullanamayacaklarını, herhangi bir silah taşıyamayacaklarını, haç gibi dini sembollerini görünür şekilde teşhir edemeyeceklerini, dini kitaplarını açıkta bulunduramayacaklarını, yıkılan kiliselerini tamir edemeyeceklerini sıralar…

ORUÇLUNUN, ORUÇ TUTMAYANDAN BEKLEDİĞİ SAYGI

Neyse…

Konumuz tarihte Müslümanların kendi dinine mensup olmayanlara uyguladıkları yaptırımlar değil. Ne var ki, her ne kadar farklı bir rejimle yönetildiğimize kendimizi inandırmaya çalışsak da Tanzimat Fermanı öncesi dönemlere ilişkin uygulamalar, kılık değiştirerek günümüzde de yaşatılmaya devam ediyor.

Bunun günümüzdeki şekli, “orucuma saygı” kılıfında karşımıza çıkıyor. Başkasının hiçbir kutsalına saygıyı aklana getirmeyen kimi Müslümanlar, Ramazan ayında kendisi oruçlu diye başkalarından kendisine saygı gösterilmesini istiyor.

Oruçluya saygının iki boyutu var.

“Ben oruç tutuyorum. Açıktan bir şey yiyip içme. Yiyorsan da gizli gizli ye” dayatması yapılıyor. Neymiş canı çekermiş…

Sen inancının gereğini yerine getireceksin diye kimseden yaptığına destek beklemeyeceksin. Kimse ibadetin sırasında seni rahat ettirmek zorunda değil.

Sen orucunu tutuyorsan tut. “Sen niçin oruç tutuyorsun?” diye seni sorgulamaya kalkmadığı sürece kimsenin hayatını da sana göre şekillendirmesini bekleme.

İçkili yerleri dolaşıp orada oturanları rahatsız ederek kendini “tebliğci” diye tanıtan provokatörlere ses çıkarılmayan bir ülkede, sırf oruçlu rahat ettirilecek diye toplumun öteki kesimlerini baskı altına almaya “saygı” kılıfı uydurulmuş durumda.

Saygı karşılıklı olur. Tek taraflı olduğunda saygıdan söz edilmez. Gizlice yemek durumu “saygı” kılıfına büründürülemez. Buna olsa olsa toplumsal baskı denir. Saygı ortamından söz edilse oruç tutmayanlar da kendilerini baskı altında hissetmeden yiyip içebilirlerdi.

Oruç tutmak, ibadet düşüncesiyle senin tercihin.

– Nefsini terbiye ettiğini söyleyen Müslümanın tutmayana ve insani ihtiyaçlarını karşılamak için yiyip içmesine saygı göstermesi gerekmiyor mu?
– Asıl nefis terbiyesi öyle olmaz mı?
– Belli bir süre aç kalmayı beceremiyorsan, niye milleti hizaya getirmeye çalışıyorsun?
– Oruçlusun diye başkaları sürekli alarm halinde seni beklemek zorunda mı?

İnana saygı duyulması toplumsal barış için takdire şayan bir yaklaşım. Ancak toplumsal saygıyı, seninle aynı inançta olmayanlara da gösterildiğinde önemli bir adım atmış olacağız.

Orucun nefsin terbiyesi olduğunu söyleyen Müslümanlar, oruçlu olmayan insanları sokak ortasında evire çevire dövdü bu ülke burası. Küçük kasabalara gittiğinizde hâlâ o korkunun sokaklarda kol gezdiğini görebilirsiniz.

Nefis terbiyesinden bir maksat da tokun açın halinden anlamasıysa, fakir insanlar, yılın 365 günü benzeri tabloya maruz kalıyor. Biri kendi iradesiyle belli süre yemiyor, fakir yıl boyunca istese de yiyemiyor.

Aç insanların halinden yemek saatlerini değiştirerek anlamak mümkün değil. Sahurda, gün boyu aç kalacağı düşüncesiyle tıka basa yemek, akşam da “Ben oruç tuttum. Yemeyi hak ettim” diye hiçbir ölçü gözetmeden yemek suretiyle açın hali anlaşılmaz.

Aslında bu hassasiyet yılın her günü gösterilse çok daha iyi olacak.

‘ESKİ MEDENİYETTE ORUÇ TUTANA ŞÖYLE SAYGI GÖSTERİLİRDİ BÖYLE GÖSTERİLİRDİ’ MUHABBETİ

Oruçluya saygı dayatanların en çok kullandıkları argümanlardan birisi de “Nerede bizim eski medeniyetimiz. Müslüman olmayanlar bile oruçluya saygı duyarlardı” sözleriyle ifade ediliyor.

Bir defa o “eski medeniyet” diye anlatılan dönemlerde azınlıklar, saygı gösterilmek zorunda bırakılıyordu. İnsanların sindirilmesiydi. Korkunun saygıya büründürülmüş şekliydi. Biraz da kınanma endişesi, mahalle baskısı diyebiliriz sanırım.

Eski medeniyet özlemini dile getiren Müslümanların, bir Hıristiyan’ın ya da Yahudi’nin mübarek saydığı günlere ve ibadetlere saygı gösterdiğine dair örnek bulmak hayli zor.

Oruç hemen her dinde var. Bir Müslüman, öteki dinlere mensup insanların hangi orucunu hatırlayıp da ona saygı duydu acaba?

Bırakın farklı dinleri, hangi Sünni Müslüman, aynı dinin mensubu olan Alevilerin tuttuğu Muharrem orucuna saygı gösteriyor. Bırakın saygı göstermeyi, Muharrem orucuna ilişkin bilgisi var mı? Ya da daha basite indirgeyip sorayım. Muharrem orucuna ilişkin herhangi bir bilgisi var mı?

Akşama istediğin gibi yiyip içeceksin zaten. Birkaç saat geç yemekle neyin mağduriyetini dayatıyorsun karşındakine?

İnsanlar oruçluyken birinin yemek yemesi değil saygısızlık olan. Zorla karşısındakine yedirmeye çalışmaktır saygısızlık. Oruçluya saygı bekleyen Müslüman’ın yaptığı, karşısındakine zorla yedirMEMEye çalışarak saygısızlık yapıyor olabilir mi acaba?

Bu ülkede adım adım alkol yasaklanırken, hiçbir dindar kalkıp, “Bu yasaklar alkol almak isteyenlere saygısızlık” demedi.

Oruçluya saygıyla ilgili aykırı bir bakış açısıyla konuya bakmanızı öneriyorum:

“Arkadaş, senin oruç tutmayana hiç mi saygın yok. Şunun şurasında yemek yiyorum. Neden karşımda oruç tutuyorsun?”

Çok saçma geldi değil mi? Kesinlikle saçma.

Orucu Allah’ın rızasını kazanmak için tutanlar yemek yiyenlerden rahatsız olmazlar.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

8 YORUMLAR

  1. Hadi türkiyede dayatma yapacak kadar güçlüler ve dayatma yapıyorlar. Peki avrupada oruç tutanlara karşı avrupalılar saygısızca mı davranıyor? Çok güçlü olmak lazım ama çok. Tüm dünyaya oruçlu karşısında yemek yememeyi dayatmak için. Güçlü olmak için de birşeyler yapsalar daha tutarlı olurdu.

  2. Bu nasıl mantık örgüsü, şirnlik endişesi mi, softalara laf çarpma tutkusu mu nedir sayın yazarı hem popüler hem de seküler mantığın paletleri altında ezen!

  3. Hz Ömer bilmesem bile eminim ki inanılmaz incelikleri göz önünde alarak kararlar almıştır. Bu kararları da tek başına almamıştır diye düşünüyorum. İçinde bulundakları şartları günümüz şeytanların yaptıklarına bakınca kısmen anlıyorum. Ama şundan da eminim ki bence oruç tutmayanlar en güvenli dönemlerini Hz Ömer döneminde yaşadığına eminim.

  4. Muhterem M. Ahmet Karabay.
    Mukemmel yaziniz vesilesi ile, size ve diger Yazarlara hitabim:
    Bugunku tr724 “nushasi” sadece takdire sayan bir nusha olmayip, musaadenizle, seviye, tahlil ve zenginliklik (gazetecilik, bilgi edinme vs) bakimindan odule layiktir.
    Tebrikler, Saygi ve Selamlar…
    Cenab-i Allah yar ve yardimciniz olsun…
    (Musaadenizle ve affiniza siginarak tekrar edeyim: “Dogru soyleyeni Dokuz koyden kovalarlar…”

  5. Ben de yukarıdaki yazının her harfine katılıyorum. Her yönü ile mükemmel bir yazı olmuş.
    Ha, dokuz köyden kovma meselesine gelince… Dünyada köy mu yok. Birinden kovarlarsa gidersiniz öbürüne. Doğruları söyleyemediğin köyde kalmaktan iyidir.

  6. Osmanlı yı kınamışsınız , doğru söylüyorsunuz diyecek bir sey yok ama 12. yüzyılda avrupada insanlar cadı diye yakılıyordu , bırakın müslümanları farklı mezhepten hristiyanlar bile kılıçtan geçiriliyordu . O yıllarda ki osmanlı yı eleştirmek biraz insafsızlık …

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin