HABER ANALİZ | YÜKSEL DURGUT
Orta Doğu’nun karşı karşıya olduğu korkunç koşullar ile bölge genelinde şiddetlenen çatışmaların çoğu birbiriyle bağlantılı.
Soğuk Savaş sonrası ABD artık dünyanın tek lideriymiş gibi hareket edemiyor. Bush’un Irak’ta meydana getirdiği yıkımın sonuçları olarak, ABD’nin yıllardır bölgedeki başarısız politikalarının hepsi sona erdi.
ABD’nin geçmişte işe yaramayan sorunlarla başa çıkabilme metotlarının yerini artık bölgesel güvenliği arttırmaya yönelik yeni çözümlerin alması gerekiyor. Joe Biden’ın seleflerinden miras aldığı Orta Doğu’daki şiddet sarmalına yönelik cesur ve yaratıcı bir yaklaşım benimseyeceğine yönelik açıklamalarının üzerinden bir yıl geçti. Washington bölgeye yönelik sessiz diplomasisini sergilemeyi sürdürüyor.
Çatışmaların ve gerilimlerin artması ve ufukta çözüm sürecinin olmaması nedeniyle bölgedeki bazı ülkeler, gerilimi yatıştırmak, istikrar ve güvenliği sağlamak adına kendi adımlarını atmayı yürürlüğe sokmaya başladılar.
Ortadoğu’nun yeni siyasetinin belki de en önemli uygulayıcısı Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) oldu. Bölgedeki Arap kökenli olmayan üç gücü Türkiye, İsrail ve İran ile çarpıcı bir diplomatik ilişkiye başladı. Bu ilişkiyi kurmanın yanı sıra kendi aralarında ekonomik bağlar oluşturulmasına yardımcı oldu. Suriye ile ilişkileri yeniden tasarladı. Libya ve Yemen’deki çatışmalara katılan piyonların önünü kesti.
Peki BAE’nin bu hızlı değişimi ve oyun kurucu bir rol olmasının arkasında neler var?
ABD, bugüne kadar müttefiklerin beklentilerini karşılayamadı. BAE, Irak ve Libya’nın dağılması başta olmak üzere, İran ve İsrail’deki radikal unsurların daha belirleyici rol oynamalarına kadar tüm olayların çözümü ve bu karmaşayla başa çıkmak için kendi çözümünü bulmak zorunda kaldı.
BAE, kuruluşundan bu yana bölgesel bir kalkınma ve hoşgörü merkezi olarak kendine bir rol biçti. Yaklaşık on yıl önce yapılan bir ankette BAE Arap dünyasının gözde ülkesi seçildi. Avrupalıların ABD’yi 20. yüzyıl başlarında fırsatlar ve vaatler ülkesi olarak seçtiği gibi Araplar da BAE’yi fırsat olarak görmüştü. Ve öyle de oldu.
Yarım yüzyıldır BAE, özellikle Orta doğu ve Kuzey Afrika’dan girişimci Arapların varış noktası haline geldi. İş kurdular ve iyi paralar kazandılar. Yuvalarına gönderdikleri paralar kendi ülkelerinin ayakta kalmasına yardımcı oldu.
Yer yer BAE’nin bu rolü bölgesel huzursuzluk ve şiddet sarmalında düzeni korumak için daha agresif bir duruş sergilemesine de yol açtı. Yemen’de yaşanan hükümeti kurtarmak için uyguladığı yoğun baskı bunun bir örneğidir. Libya’da Kaddafi rejiminin sona ermesinin ardından ülkenin yeniden toparlanmasını sağlayan yine BAE’dir.
Türkiye, İsrail ve İran gibi bölgesel rakipleri tarafından körüklenen birçok çatışmaya karşılık, BAE bir dizi diplomatik girişim başlattı. BAE’nin bu başarısının ardında elbette ekonomik gücü var. Bunun yanı sıra barışçıl ortamların oluşmasındaki en önemli unsur ise girişimci kültürün özgür olması ve nüfusunun çeşitliliği.
Atılan bu cesur adımlar, ABD’nin ihmallerinin bıraktığı boşluğu şimdilik doldurmayı başarıyor. Eğer ABD bölgede şimdiye kadar cesur ve yapıcı adımları gerçekleştirebilseydi, son 20 yıldır kanın oluk oluk aktığı Orta Doğuyu çok daha farklı hayal ediyor olurduk.
Son olarak bölgenin kanayan en büyük yarası Filistin konusunda ABD’nin başaramadığını, BAE’nin sonuçlandırması ihtimaller arasında.
Keyifle okudum. Yüksel beyin haber ve analizleri, okuması oldukça keyifli ve bilgilendirici.