YORUM | CUMALİ ÖNAL
Türkiye’de, Türkiye dışında herkes ekonominin battığını söylüyor. Döviz yükseldikçe bu feryatlar daha da yükseliyor. Ama asıl batışı kimse görmüyor… Komşu ülkelerle, bölge ülkeleriyle, İslam ülkeleriyle herkesle kavgalıyız. Sorunların çözümünde diplomasi yerine bilek gücü tercih ediliyor. Bu da ilişkilerde derin ve onarılmaz yaralar meydana getiriyor. Toplumların benliklerine izleri silinmeyecek düşmanlık tohumları ekiliyor.
Son olarak Türk dronları, Kuzey Irak’ta Erbil’e bağlı Sidakan bölgesinde PKK ile görüşme gerçekleştiren iki Iraklı üst düzey sınır muhafızı ve şoförünü öldürdü. Türkiye’ye sert bir nota veren Irak Yönetimi, 13 Ağustos’ta Bağdat’a gitmesi planlanan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın ziyaretini iptal etti ve Türkiye sınırına doğru askeri yığınak yapmaya başladı.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Halbuki aylar süren istikrarsızlıktan sonra başbakanlık koltuğuna oturan Mustafa el Kazımi, ülkeyi düştüğü kaostan kurtarmaya çalışırken, Türkiye’nin ona yardımcı olması gerekiyordu.
Ancak tam tersine yaklaşık iki aydır havadan ve karadan Irak topraklarına Kaplan ve Pençe operasyonları düzenliyor, Kürdistan bölgesinde üsler inşa ediyor. Irak Kürtleri de, dünyaya açılan tek kapısı Türkiye olduğu için olup bitenlere sesini çıkaramıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de izlediği strateji zayıf ve güçsüz ülkeleri ezmek, zaaflarından faydalanmak üzerine kurulu. Merkezi yönetimin güçlü olmadığı, iç çatışmaların yaşandığı ya da askeri güç olarak Türkiye’den zayıf ülkelere karşı Erdoğan pazularını gösteriyor.
Son olaylardan biri de Yunanistan’la yaşanan gerginlik. Türkiye, 27 Kasım 2019’da varlığı pamuk ipliğine bağlı Trablus merkezli Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) Anlaşması imzaladı. Herkes ilk etapta bu anlaşmanın deniz sınırlarının belirlenmesi ile ilgili olduğunu, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki yalnızlığını gidermek için kurgulandığını düşündü. Fakat işin renginin bu olmadığı, Fayez Sarrac liderliğindeki hükümeti kurtarmak için askeri anlaşmalar yapıldığı da ortaya çıktı. Normal şartlarda, merkezi otoritenin güçlü olduğu bir Libya hükümeti Türkiye ile bu tür bir anlaşma yapar mıydı? Kesinlikle yapmazdı. İç savaşın ortasında, hasbelkader Trablus’u ele geçirmiş bir klikle yapılan bir anlaşmaydı.
Ama gelin görün ki Ankara, bu anlaşmayı tarihin en sağlam metinlerinden biri olarak pazarladı. Bu anlaşma bölgedeki dengeleri derinden sarstı. Ve geçtiğimiz hafta da beklendiği gibi Mısır, istemeye istemeye Yunanistan’la benzer bir anlaşma imzaladı. Hiçbir zaman biraraya gelemeyecek ülkeler bir anda Türkiye’ye karşı saf tutmaya başladı. Mısır, İsrail, Rusya, ABD, Avrupa Birliği dahil hemen herkes “Türkiye’ye karşı Yunanistan ve Kıbrıs’ı destekliyoruz“ mesajı verdi.
Tabi bu durum Erdoğan ve bağlı saz ekibi tarafından “Türkiye emperyalizme karşı nasıl mücadele ediyor, görüyor musunuz? şeklinde yansıtılmaya başlandı.
Peki bu durum burada kalacak mı? Hayır. Cin bir kere şişeden çıktı. Yıllardır Türkiye ve Yunanistan arasında bölgede it dalaşının ötesine geçmeyen gerginliklerin ötesine geçmeyen belli bir denge vardı. Batılı ülkeler zaman zaman yaşanan bu tip gerginlikleri iki mızmız çocuğun didişmesi gibi görür, ufak bir sırt sıvazlamasıyla olayı bastırırdı. Gerçi şu anda da aynısını yapıyor ve Türkiye’nin horozlanmasını kimse ciddiye dahi almıyor.
Ama olaya başka ülkeler dahil oldukça bu uzun vadede Türkiye’nin aleyhine olacak. Türkiye, Yunanistan’ı tek başına dengeliyordu ama işin içine Mısır, İsrail, Fransa, AB girdikçe hareket alanı daha da daralacak ve bir daha Yunanistan’a istediği gibi ders veremeyecek.
Türkiye’nin bölgede izlediği politikalar üstü başı yırtık, yarı aç dolaşan çocuğu hırpalayan sokak kabadayısına benziyor. Çocuğa sahip çıkan bir olunca anında yelkenleri suya indiriyor, “laan“ bir anda “buyur abi“ oluyor.
Suriye’ye girmek için yıllarca Trump‘ın peşinde dolaşmadılar mı? Ne zaman ki yeşil ışık yakıldı, anında Suriye’nin kuzeyini işgal ettiler. Tabi bu işgal sanki büyük bir ülkenin düzenli ordusuna karşı gerçekleştirilmiş bir zafer edasıyla verildi. Halbuki ABD ve Rusya’nın cömertliği ölçüsünde bölgeye girebilmişlerdi. Daha önceki iki operasyon da daha sonraki İdlib operasyonu da aynı şekilde oldu.
Bu kabadayı politikaların Türkiye’nin gücüyle ya da iddia edildiği gibi dronların başarısıyla hiçbir alakası yok. Sebep bölgede ortaya çıkan yeni güç dengeleri, Avrupa Birliği’nin ortak bir dış politika belirleyememesi, Rusya’nın bölgeye girmek için müttefik araması, ABD’nin başında Trump gibi diktatörleri oldukça seven birinin olması vs.
AKP devrildiğinde geride muazzam bir enkaz bırakacak: Türkiye ve Türk halkı, bölge insanları arasında işgalci olarak görülecek. Osmanlı bir nefret unsuru haline gelecek. Rejimin El Kaide ve IŞİD ile iş pişirmeleri uzun yıllar Türkiye’nin başını ağrıtacak. Batılı ülkeler Türkiye’ye karşı Yunanistan’ı daha fazla savunacak. Kürt devletinin kurulma süreci daha da hızlanacak. Türkiye’nin Avrupa Birliği hayali toprağa gömülecek. Türkiye’nin Kıbrıs’tan ayrılması için baskılar daha da artacak.
Uluslararası ilişkilerde en son başvurulacak yöntem pazu gücü yani kabadayılıktır. Bu tür bir yola girildi mi, riskler artar, hesap hataları ortaya çıkar.
Ancak Türkiye’nin izlediği strateji, ülkenin çıkarlarından çok, rejimin çıkarlarıyla ilgili olduğundan günübirlik politikalar güdülüyor. Bu günübirlik hesapların birileri tarafından kaydedildiğini ve zamanı gelince Türkiye’nin önüne konacağını ya bilmiyorlar ya da umursamıyorlar.