YORUM | MEHMET EFE ÇAMAN
Adil olmayan siyasi yönetimler nedeniyle hayatlarını ya da ailelerini/sevdiklerini kaybeden, yerlerinden yurtlarından olan, başka yerlere kaçmak/göçmek zorunda kalan, hatta atalarının memleketini yaşadıkları sürece bir daha asla göremeyecek olan insanlar, belki de gezegenimizdeki insan topluluklarının çok önemli bir oranına tekabül ediyordur.
Savaş olgusu her ne kadar korkunç da olsa, insanın territorial bir varlık oluşuyla ilintili. Territoriallık, bir toprak parçasına bağlı olmak, o bölgeyi güvenliksel ve varoluşsal bir önkoşul olarak görmek anlamına geliyor. Tarih öncesi dönemlerden bugüne, belki de insan ve insanlıkla ilgili en az değişen özelliklerden biri bu. Bu nedenle, territorialık üzerine inşa edildiğine dair şüphe olmayan savaş olgusu söz konusu olduğunda, “insani değil” yargısında bulunurken çok dikkatli olunmalı. Elbette insanı kavramının anlamını biliyorum. Fakat insan özgü bağlamında kullanılıyorsa eğer, kolektif ve kurumsallaşmış yok etme eylemi anlamına gelen savaş, ne yazık ki hala meşru bir olgu olarak değerlendiriliyor. Yirminci Birinci Yüzyıl’da yaşamamıza karşın insan türü hala yukarıda işaret ettiğim territorialik özelliği üzerinden kimliğini tanımlama ilkelliğini geride bırakamadı.
Diğer insan topluluklarının yaşadığı bölgeleri ele geçirmek, tarihte en sık karşılaşılan düzenliliklerden birisi. Buna – eğer böyle bir şeyden söz etmek mümkünse – ampirik manada insan doğası dememek kolay değil.
Kolektif ve kitlesel organize öldürme eylemi, yani savaş, bu nedenle hala politik anlaşmazlıkların son çözüm yöntemi oluyor. Ölümler üzerinden yok ediş ve yok oluşlar, habisleşmiş siyasal husumetlerin yol açtığı etik olarak kabul edilemez, ama pratikte tüm toplumlarca yapılagelen bir pratiği beraberinde getiriyor.
Yirminci Birinci Yüzyıl dünyası, sekiz milyara yaklaşan nüfus ve onun getirdiği demografik, ekonomik, kültürel, sosyal ve politik komplikasyonlar nedeniyle gruplar arası anlaşmazlıkların sıkça yaşandığı bir dünya. Bu ortamda savaşlar, iç savaşlar, terörizm, düşük yoğunluklu savaşlar, etnik sürtüşmeler, soykırımlar, tehcirler gibi birçok form ve biçimde kitlesel/kolektif şiddet eylemi veya davranışı gözlemliyoruz. Dahası, okullarda çocuklara “tarih” olarak okutulan derslerde çoğunlukla bu kitlesel/kolektif şiddet eylemlerinin kronolojisi ve rekonstrüksiyonu öğretiliyor. Bu derslerin temelini territorialik oluşturuyor.
Toprak el değiştirmesi olarak görülebilecek sonuç bakımından yaklaşıldığında, savaşların bir tür mikser olduğu açık. Bir topluluğun bir başka topluluğa ait olan toprağı savaş yoluyla ele geçirmesi, birçok sorun yanında kültürel, dini, linguistic ve kimliklere ilişkin bir dönüşümü ve değişimi de beraberinde getiriyor. Fakat uzun süreli bu “el değiştirme” ve “sosyal/kimliksel dönüşüm” çok uzun yıllar alıyor ve sancılı oluyor. Çoğunlukla bu sürecin sonunda paralel toplumlar – genellikle de çoğunluk/azınlık ilişkisi – ortaya çıkıyor ve bu dinamik, o toprak parçasında çok uzun süre devam edecek düşük yoğunluklu ama toksik çatışma ve çatışma potansiyellerine neden oluyor.
Ortadoğu, yukarıda kısaca teorik olarak özetlemeye çalıştığım olumsuzluktan arınmış bir bölge değil ne yazık ki. Bilakis, tarihin en eski yerleşim bölgelerinden biri olan bu bölgede, belki de yukarıdaki tablonun en yoğun versiyonu söz konusu. Tarihsel pratik, sanırım bu varsayıma dayanak teşkil edecek birçok olay içeriyor. El değiştirmiş topraklar, sayılamayacak kadar çok ve sıkça yeniden çizilmiş sınırlar, yerinden yurdundan edilmiş insanlar, dinsel, kültürel ve linguistic asimilasyon süreçleri ve altüst oluşlar, soykırımlar ve toplu göçler – aklınıza gelen her türlü negatif sonuç, Ortadoğu özelinde mebzul miktarda örnek sunuyor.
Max Weber’in de işaret ettiği üzere, güç/ kuvvet/ iktidar (İngilizcesi power, Almancası Macht) siyasetin temeli ve bu iç politika için olduğu kadar uluslararası siyaset için de geçerli, hatta belki de en çok ikincisinde daha aleni biçimde ortada. Toprak-güç/kuvvet/iktidar ilişkisi, devlet olmakla alakalı bir denklem. Devlet olabilmek için öncelikle üzerinde tek güç olmanız gereken bir toprak parçasına ihtiyacınız var. Çoğunlukla bu toprak parçasını diğer bir topluluktan veya devletten “almanız” (fethetmeniz) gerekiyor. Ya da kendi toprağınızı diğer toplumların fethinden (işgalinden/yağmasından) korumanız lazım. Bugün uluslararası politika ilkesen olarak 15. ya da 18. yüzyıldan çok da farklı değil bu anlamda. Kenneth Waltz’in dediği gibi, kendi güvenliğinizden kendinizin sorumlu olduğu, yani başkalarına güvenliksel mevzularda güvenemeyecekleri bir uluslararası ortamda bulunuyor devletler ve bu nedenle güvenlikleri söz konusu olduğunda – belki de haklı olarak – çok paranoikler. Güvenlik endişelerinin en üst noktasını var oluşlarını devam ettirmek oluşturuyor. Tipki bir canlı organizma gibi, “hayatta kalmak” sahip oldukları amaçların (gayelerin) en önemlisi.
Ortadoğu bugün birçok kronik ve akut sorunla cebelleşiyor. Burası dünyanın en istikrarsız, çatışmalara en açık, en fazla husumet ve anlaşmazlık bulunan bölgesi. Tarihin sadece en eski uygarlıklarının bulunduğu değil, hatta uygarlığın ilk kez ortaya çıktığı Ortadoğu, günümüzde modern uygarlığa uyum konusunda en çok zorlanan birçok toplumu da bünyesinde barındırıyor. Değişime direniş, dönüşmemeye yönelik geleneksel yapıları korumak, siyaseti siyah-beyaz veya sıfır toplamlı bir oyun olarak algılamak, kendileri gibi olmayanlara yaşam şansı tanımamak, farklı olanları kendilerinden daha altta bir kategoriye tasnif etmek gibi, savaşları besleyen, çatışmaları canlandıran ve büyüten, yangına körükle giden toksik bir ortam, maalesef Ortadoğu gerçekleri!
Oysa çatışmaların engellenmesi olası.
Maksimalizmin yerini uzlaşma, siyah-beyaz rijit ayrımının yerini gri tonlar alabilir pekala. Fakat bunun için Ortadoğulular, çocuklarını siyasi amaçlarından daha çok sevmeyi öğrenmeli. Bu dünyayı cennetleştirmeyi (yani barışı ve huzuru), öbür dünyadaki cennetten daha fazla, ya da en az onun kadar önemsemeli.
Şu an anladım ki hata bende. Mehmet Efe Çaman’i sadece bu gazeteye yazdığı yazılardan takip edince aklı başında rasyonel, objektif, seviyeli, insanlara karşı saygılı, insan hakları savunucusu bir akademisyen “zannetmisim”. Biraz araştırınca, oraya buraya yazdığı ifadelerini ithamlarini hakaretlerini okuyunca, onun seviyesinden daha çok kendi “saf”ligimin seviyesine üzüldüm. Yine çok büyük yanlış yapmışım. Üç beş doğru sözü nedeniyle bir adamın degerli bir insan olduğu vehmine kapilmisim.
“Yirminci Birinci Yüzyıl’da yaşamamıza karşın insan türü hala yukarıda işaret ettiğim territorialik özelliği üzerinden kimliğini tanımlama ilkelliğini geride bırakamadı.”
Bu satırların yazarı kendi çelişkilerini kendisine gösteren bu gazetenin eskiden yorum yazanlarindan olan Cem Arslan gibi insanları kanser hücrelerine benzetmemis olsa belki bir anlamı olabilirdi. Eleştirme hakkını sadece kendi ulvi hegemonyasında gören, ve dahi bunun idrakinde bile ol(a)mayan akademia camiasının bir ferdi. Aynaya bakıp da ben kaç kere hata yaptım da hatalarımı kabul ettim, arka arkaya tüm hatalarımı sıralayarak ifade ettim ve pişmanlığımı ifade ettim sorusunun kendisinde cevabı ol(a)mayacak kişi. Eleştirinin insan egosunda nasıl tepkilere neden olabileceğini dahi irdelemeden kendi müstesna şahsiyetini yukarıda konumlandirip topyekûn bir insan fitratini elestirme hakkını kendisinde bulan entelijansiya üyesi.
Koyun pustu giymiş kurt, hep onu bunu asagilar, sonra başkalarına üstünlükçü yaklaşımın ne menem ilkel bir seviye olduğunu stereo-tipik bir patojenite olduğunu anlatmaya kalkar. Hermeneutic nedir sorusuna yanıt veremeyecek aşağı seviye insan yığını olarak gördüğü kesimden birisi hadi gel madem kendine bu kadar güveniyorsun, alemin akıllısı sensin, salt akıl ile alakalı matematiksel teoremleri bir açıkla, mesela Bernhard Riemannin sonsuzluk paradoksunu bir açıkla, çözüm bulmana gerek yok ne olduğunu bir izah etsen durum tespiti yapsan yeterli desen verebilecek cevabı var mıdır acaba.
Kendi alanım tıp olduğu için adaletsizlik olmasın diye tıbbi ve biyolojik terminolojiye çok girmeyeyim. Öyle ya, bu fevkal beşerin tıbbi terminolojiye de hakim olmasi da bir olasılık zira. Aklının hududunu haddini bul(a)mamis, oraya hiç ulaş(a)mamış, hiç sorgula(ya)mamis bir adamdan haddini bilmesini beklemek abesle iştigal olur elbette. Bir glukoneogenezin nasıl ve neden olduğunu açıklayabilir misin diye sorsan dut yemiş bülbüle dönecek adam, bir hermeneutik kavramı üzerinden karşısındaki insanı eziklemeye girişir ya. Pes doğrusu.
Sen önce akıl kavramını bir açıkla, matematiksel fiziksel rasyonel hiçbir tutarsızlık olmadan aklın tablosunu bir ciz de ondan sonra millete aşağılık muamelesi yapmaya kalk Efe bey. Kabul denen kavramın ne olduğunu bir acikla. İspat kavramını açıkla mesela. İnsan nedir sorusuna evrensel bir cevap buldun da insan fitratini ilkel bulmaya mi geldi sıra? Sen uzaydan gelmiş üstün ırk mensubu falan misin yoksa? Platonun reankarnesi misin veya?
RTE TC’sinden binlerce jekdiger KHK li gibi Meriç ve Yunan hapishanelerinden geçerek onlarca badireleri atlatarak Almanya’ya ulaşabilmiş insanlar arasından herhangi birisi olarak rica ediyorum, sen insan hakkı falan savunma. Sana tüm bu yaptıklarına rağmen Süleyman Soylunun metin yazarlığından sonra bu sayfalarda yer verildi diye kendine payeler biçme. Senin gibi “Hypocrisy” kavraminin külliyen vücut bulmuş hali olmaktansa seni kritik edenleri benzettiğin kanser hücrelerinden bir hücre olmak daha evla olsa gerekir herhalde.
Rasulullah(sav)’e yaptığı açık ve alani hakaretlerine rağmen bu Übermensch zatin bu gazetede yazmasına imkan sağlayan insanlar da halen kendilerini nasıl İslam’a nispet edebiliyorlar bunu da aklım almıyor doğrusu.
Daha aynaya bakınca bulunduğu durumu bile algilayamayacak seviyede kognitif islevsellige sahip bir insanin objektif bir şekilde tüm mazlumların haklarını savunmasını beklemek havanda hava dövmekten öte bir eylem olmayacaktır.
Eyüp Doğan bey hocam!
Biz insanlar bir alanın üretiminde profesyonel olmamıza gerek kalmadan o alanda ahkam kesme hakkımızın her daim geçerli olduğunu kabul etmeniz gerekir ve bu hayatın bir gerçeğidir
Mesela 1; ben iyi bir ahçı değilim ama lokantada yediğim yemeği eleştirme hakkına sahibim. neden çünkü yemek benim için yapılmış ve ben yiyorum. ve hayatım boyunca hep yemek yedim, yani bu konuda devasa bir tecrubeye sahibim. Hiç kimse bana sende kimsin yemeği eleştiriyorsun diyemez.
Mesela 2 ; Tıbbı bir arızam var ve doktora gidiyorum. Doktor konunun fevkalade uzmanı operasyon sonrası ben önceki durumum ile sonraki durumum hakkında ortaya fikir koyma hakkım elbetteki var, çünkü bunu ben yaşıyorum
Farklı bir mesela; bir maç’ı aynı salonda aynı TV’den bir sürü kişi seyrederken seyircilerin bir kısmı diğer bir kısmından farklı yorum yapabiliyoruz. hatta kavga çıkacak kadar farklı olabiliyor yorumlar.
Siz nasılki Tıbbıyeli birisi olarak hayatın her noktasıyla alakalı kendi duygu, düşünce, tecrube, birikimler sonucunda ortaya çıkan analizlerinizi serbestçe ve kişisel olmadan paylaşabiliyorsanız bunu bende bir başkasıda Mehmet Efe Çaman’da paylaşabilir, kişiyi doğrudan hedef almadan.
Not, Toplumların kaderine etki eden insanları sade kişilik dışında değerlendirmek lazım elbette.
Eğer bir konu ile alakalı bir görüşünüz varsa o konuyu detaylandırsaydınız eminin daha faydalı olurdu bizlere ışık tutmuş olurdunuz.
Veya bir konuya dikkat çekmek için; bakın Mehmet Efe Çaman şu linkte farklı bir yazısı var diye burdan link paylaşabilirdiniz. Neden bu link gerekli mesela burda yazdıklarının tam aksine başka bir yerde bir yazı varsa aynı zaman dilimine ait bu sorun olur çünkü farklı platformlarda farklı yazılar yazarsa kendisi fenomen(olay) durmuna düşer bu gerçekte kayda değer bir durum olur.
Not; insanlar eskiden farklı düşünürler sonra fikir değiştirebilirler elbette
Bizler sözü dinler ve iyisini almakla mükellefiz, çünkü insanız. Bunu kim söylerse söylesin(ard niyet yoksa) herkese hüsnü zan ile yaklaşırız
Ben Mehmet Efe Çaman’ın hasseten bu dönemde insanlık adına çök güzel yazılar yazarak, görsel platformlarda yorumlarıya bizlere moral verdiği kanaatindeyim.
Selamlar ve Sevgiler
Hiçbir şey Mehmet Efe Çaman beye benim Peygamberime (sav) cahil diyebilme hakkını veremez. Buna sessiz kalarak Müslüman olamam.
Hiçbir şey Efe beye Cebrail vahiy getirse Platona getiridi “haşa ve kella” getire getire Muhammed’e (sallallahü aleyhi vesellem) mi getirdi deme hakkını veremez.
Bir insan ateist olabilir, deist olabilir, agnostik olabilir, ama işine gelince haktan hukuktan bahsedip de işine gelmeyince, mağdur müslüman olunca söz konusu İslam olunca hakkı hukuku yok sayma saygısızca davranma ikiyüzlülüğünü dibine kadar gösterip bunu başkalarına yansıtma hakkına sahip olamaz.
Yazının başında yazdım. Ben bu adamı insan hakları savunucusu “zannederdim”. Saygılı seviyeli bir akademisyen “zannederdim”. Cahillik yapmışım, Ebu Cehilin bir benzerine iki güzel kelam etti diye payeler vermişim. Dilerseniz kendiniz de araştırın ve Efe beyi daha yakından tanıyın.
https://medium.com/mertnews/mehmet-efe-%C3%A7aman-nereye-ko%C5%9Fuyor-veya-etyen-mah%C3%A7upyan-nerede-609790c78f51
https://medium.com/mertnews/her-sakalliyi-dede-her-profu-her-konuda-bi%CC%87lgi%CC%87li%CC%87-sanmayin-a4142677a3f4
https://medium.com/mertnews/uygurlarin-ki%CC%87mli%CC%87%C4%9Fi%CC%87yle-i%CC%87lgi%CC%87li%CC%87-%C3%A7i%CC%87nli%CC%87ler-gi%CC%87bi%CC%87-d%C3%BC%C5%9F%C3%BCnmek-ccc5f4c0f2f0
Bunlar sadece bazilari. Hepsi yok. Efe bey millete olmadık hakaretleri yagdirirkem Twitter’da yazdığı söz konusu hakaret mesajlarını silmeme cesaretini gösterebilse belki daha anlaşılır olabilirdi. Omurga her insanda var ama her ruhta yok maalesef. İnsanları alaya alıp aşağılamanin hangi gelişim evresinden kalma bir asagilanmislik psikolojisinin sonucu olduğunu ilgililer araştırsın. Ben İslam’a Rasulullah’a(sav) savaş açmış adama misliyle mukabele ederim. Aksi takdirde kendi imanimdam şüphem olur. Ahmet Nesin de Ahmet Altan da ateist. Ama ulu orta İslam’a sövmüyorlar. Kabul edersin etmezsin, o ayrı mesele. Lakin düşmanlık edersen biz de hanım evlatligi yapacak değiliz.
Sayın Eyüp Dogan!
Bunların hiçbiri Mehmet Efe Çaman kendi fikirleri filan değil, adamın birisi onun hakkında eleştirisel muhabbetler sallamış durmuş
Böyle şeyleri buraya neden koydunuz bilmiyorum ya neyse
Saçmalık hepsi
Burdaki hiçbir paylaşımınız dürüst değil
tekrar cevap yazısı yazmayın lütfen
Efe beyin bizzat kendi eliyle yazdığı tweetlerin screenshot yapılmış fotoğraflarini görüp okuyup da buna rağmen beni dürüst olmamakla suçluyorsaniz diyecek hiçbir şeyim yok. Bir tanesinin orijinalini de buldum hatta. Bunu normal görecek bir insan kendini halen müslüman olarak tanimliyorsa çarşısı pazar olsun. Selamlar
https://x.com/MehmetEfe_Caman/status/1388953240356671496?t=WdDWVQaSze8i_tuKBthJ9Q&s=09
Müslüman olmak benim kutsalima hakaret edene asagilayana da müsahama göstermemi gerektirmez. Hele ki bu kişi bir de kendini İslam’a nispet eden insanlar arasında yer buluyorken bu hakaretlerini asagilamalarini yapabiliyorsa, bunun ne kabul edilebilir ne aciklabilir bir tarafı olamaz. Kimse kusura bakmasın. İslam’a allerjisi olan insanın müslüman mazlum olunca halkını savunmasina ihtiyacımiz yok. Söz konusu insan haklarını savunmaksa, objektif olacaksın. Net olacaksın. Uluslararası her yerdeki haksızlıga aynı yaklasacaksin. Yancilik yapmayacaksin. Milleti ikiyüzlü olmakla suçlarken ikiyüzlünün dik alası olmanın lüzumu yok. RTE tagutu binlerce insanın malına mülküne el koydu. Tam bir tagut olarak yaptığı zulümlere halen devam da etmekte. TC sistemi sayısı belki yuzbinleri bulan Kürde olmadık zulümler yaptı, köy meydanında çırılçıplak soyup bok yedirdi. Aynı TC sistemi 6-7 Eylül’de İstanbul başta Rumlara Yahudilere etmedik zulüm bırakmadi. Bu insanların çoğu haklarıni bile alamadilar. O donemde zorla Atina’ya göç ettirilen Rumların çocukları bile halen soydasi olan Yunanlar tarafından dislaniyorlar. Bütün bu zulümlere ses çıkarıp da onlarca yıldır mülteci kampında kalan Filistinlinin silah zoruyla gasp edilmiş tapulu evine dönmesi adına birsey demeyerek insan hakları savunmak olmaz. Onların evine getirilen siyonist Yahudi yerleşimcinin hepsi çifte vatandaş. Ya Avrupa’da bir ülkenin ya ABD veya Kanadanin ya Güney Afrika ya da Rusya’nın vatandaşi. Türk vatandaşı olanlar dahi var. Daha başka ülkelerden de. Buna rağmen siyonizm uğruna o ülkedeki haklarını da, vatandasliklarini da muhafaza ederek gelip gasp edilmiş Filistinlinin toprağına yerlesecekler, bir insan hakları savunucusu buna ses çıkarmayacak. Toprağından zorla çıkarılan her insan kendi evine toprağına dönene kadar hepsinin hakkını savunmak lazım ki insan hakları savunucusu olmaktan bahsedilebilsin. Bu Rum için de Ermeni için de Yahudi için de Kürt için de Suriyeli veya Filistinli Arap için de geçerli. İkiyüzlü olmamak lazım evet. Kesinlikle doğru. Omurgalı olmak lazım.
Konu bütünlüğü adına ilgili diğer yazıları da burada tutmak faydalı olabilir.
https://www.tr724.com/ibrahimin-torunlari/
https://www.tr724.com/ofke-ve-siddet-ureten-proje-israil/
https://www.tr724.com/israil-yahudilere-zarar-veriyor/
https://www.tr724.com/bitmeyen-kisir-dongu/
https://youtu.be/o5kUz9eWP2Q?feature=shared
Azıcık vicdani olan insan burdaki dindar ve Tevrat’a “gerçekten” bağlı, otantik olarak bağlı, ama sayısı az olan, sesleri duyulmayan insanlara kulak verir. Siyonizme karşı durmak aynı zamanda Yahudilerin haklarını da savunmak, siyonistler tarafından tarumar edilen huzurları için mücadele etmek anlamına gelir. İsrail devletine karşı çıktılar diye bir kısmı doğdukları ve atalarının da yüzlerce yıldır yaşadığı Filistin’den ayrılmak zorunda bırakılan Yahudileri görmezden gelerek insan hakları savunucusu olunamaz. Siyonist işgalci Yahudiler ve İsrail devleti eşittir Tevrat, eşittir bütün bir Yahudilik anlamına gelmez. Bunu anlamak lazım. Tıpkı IŞİD eşittir, İslam El-Kaide eşittir İslam, Hamas eşittir İslam, İran eşittir İslam, AKP eşittir İslam veya herhangi bir tarikat cemaat eşittir İslam olmadığı gibi. İşgalci isgalcidir, terörist teröristtir, hırsız hırsızdır. Kimliğine bakılamaz. Ayrım yaparak insan hakları savunucusu olunamaz. Filistinli garibanın hakkını savunmak kimseyi Hamas üyesi veya taraftari yapmaz. Filistinlilerin organlarını çalan insanlara, on yıllardır her işkenceyi yapan insanlara, ilk defa da olmamak üzere üzerlerine fosfor bombası yağdıran insanlara karşı durmayarak insan haklarını savunamazsiniz. Halepcede kimyasal silahla Kürtlerin katledilmesini nasıl unutmamak lazımsa, Hocalida Azerilere yapılan soykırımı nasıl unutmamak lazımsa, Myanmar’da yapılan Bosna’da yaşananları nasıl unutmamak lazımsa bu gün olanları da amasiz fakatsiz yan yapmadan, çamura batmadan görmek gerekir ki, ondan sonra insan haklarından bahsederseniz bir anlamı olsun.
https://twitter.com/Ali_Efendi_/status/1709273309106393482
Efe beyin buradaki sözlerini de görünce tepkimin nedeni daha iyi anlaşılabilir.
https://medium.com/mertnews/devlet-dersi%CC%87nden-ge%C3%A7i%CC%87p-di%CC%87n-dersi%CC%87nden-sinifta-kalmak-7021e4589b19
Degerli yazar,
Yazınız bir solukta okudum ve daha yok mu diyorum. Keske bu konuya devam etseniz de su Ortadogu meselesini etraflı bir sekilde ele alip bizleri aydınlatsanız. Tesekkürler…💐
Türkiyeli meşhur kriptolardan olan Pakraduni Yahudisi Murat Karayalçın’da Sodep genel başkanlığı yaptığı dönemde konuşur, konuşur ama hiç bir şey söylemezdi. Çünkü sırf Yahudi olduğu için ve Chp’de, kriptoların babalarının malı olduğu için o makama gelmişti. Başka da bir özelliği yoktu. Sonra da uzun yıllar Chp’nin İşbankası arpalığından nemalandı.
M.E.Çaman’da bu makalesinde; Cemaat içindeki samimi Müslümanları gücendirmeme telaşında, içten içe Hamas’a kızıyor ama bir şey diyemiyor. İşlediği konu aslında nadiren haklı olduğu bir konu. Hamas durup, dururken saldırdı, masum sivilleri, çocukları öldürdü. Müzik festivalindeki sivilleri öldürüyor, daha fazlasını öldürebilmek için tuvaletlere saklananları bile tarıyor, bu kadar vahşi. Buna rağmen bir şey söyleyemiyor, lafı dolaştırıyor, barış, kardeşlik falan.
Kısacası Çaman’ın rolü buraya kadar. Bir tarafta soydaşları, dindaşları, diğer tarafta Cemaatin bir kısım samimi Müslümanları. Çok zor bir durum ve cesaret gerektiriyor.
Benim anlamadigim konu su. Sayin Eyüp Dogan neden bu kadar hırslandı, neden bu kin? Herkes istediğini yazar, beğeniriz beğenmeyiz o ayrı bir konu. Sayin Eyüp Dogan sayin M.E.Caman´a sansür konulmasını istiyor ve bu konuda gazetenin yöneticilerini eleştiriyor. Siz onun yazdiklarini beğenmiyorsanız eleştiri yapınız. Avrupa ´da yaşayan sayin Dogan´nin basin özgürlüğü konusunda sanıyorum bilgisi vardır. Übermensch gibi almanca felsefe kelimelerini kullanması onun aslında bilgili bir insan oldugunu anlatıyor.
Yazara ” Sen” diye yazmasında acikca yazayım garipsedim. Bu samimiyetlik nereden geliyor?
Saygilarimla
off off . Sadece Kripto cemaatciler yokmus. Karayalcinda Kripto Yahudiymiş.
Anlamadım, Yahudi olması sizi neden rahatsız etti? Burada özellikle yazma gereği duydunuz?. Demekki Yahudi kimliğini açıklamasına engel, onu ırkından dininden dolayı küçümseyen alçaklar varmıs derim…
İki şey sonsuzdur; insanoğlunun aptallığı ve evren. Fakat ikincisinden emin değilim.
Einstein
Özet: Akıllı insanların şu süreçten bile ders almayıp, cemaatçiler için kullanılan kelimeleri başkaları için kullanılması Tıpçıların ilgilenmesi gereken bir durum.
Tam tersine, ırkından, dininden dolayı o, hep kazanan, biz, hep kaybeden.
Küçümseme yok, herkesin bildiği, ama kimsenin söylemediği bir gerçek bu. Türkiye’de çok paranın döndüğü bütün sektörlerde, çeşme başındakilere bakınca zaten kendiliğinden anlaşılıyor.
Kombassan, Yimpaş, vb. hiç duydun mu. Anadolu Türklerinin kurduğu bu çok ortaklı şirketleri kimler, neden batırdı, fikrin var mı. Üstelik de yöneticilerine türlü türlü iftiralar atarak iflas ettirdiler, başka Türkler bir daha böyle şeylere teşebbüs etmesin diye.
Örneğin sinema, tiyatro, sanat sektöründe tek bir tane Türk asıllı gösterebilir misin. Kazara varsa bile asla rol verilmez, parlatılmaz, silinir gider. Buna tekelleşme diyorlar, ya da azınlık ırkçılığı. Film festivallerinde, jüri heyetlerinde, devletine, askerine “katil” diyenleri görüyoruz, bu normal mi.
Böyle yazdığına göre demek ki gerçeği sen de biliyorsun. Ancak amacın olayı basitleştirmek, çok normal bir şeymiş gibi göstermek. İnsanların Yahudi, vb. olması değil, kimliğini gizlemesi, asıl araştırılması gereken bu.
Geçen makalelerinin birinde Sayın Çaman, aslında Yahudi asıllı olduğunu açıkladı. Sonuçta ne oldu, kıyamet mi koptu. Bana göre saygınlığı daha da arttı, öbür türlüsü zaten ikiyüzlülüktür. Aslında gerçeği zaten biliyorduk, çünkü hemen bütün makalelerinde Türklere “katil, soykırımcı” diyordu. Bir Türk bunu yapar mı.
Sayin Polat,
son cumlenizi “bir Turk bunu yapar mi” diye bir soruyla bitirmissiniz. Eger kastettiginiz “bir Turk soykirim yapar mi” ise evet yapar; gunumuz Turkiyesinde yasananlar bunun ispatidir. Eger kastettiginiz “bir Turk boyle soyler mi” ise evet soylemeli. Insan yanlisa yanlis diyebilmeli. Maalesef Turk tarihinde, baska milletlerin tarihinde de gorulebilecegi gibi, bir kisim Turkler siyasi menfaatleri icin insan katletmislerdir, uluslar arasi hukukun soykirim diye tanimladigi bazi cinayetleri islemislerdir ve islemektedirler. Mesela, gozlerimizin onunda islenen Sinan Ates cinayeti siyasi menfaatler icin gormezden geliniyor ve failleri bazi siyasi partilerle ilintili olduklari icin dokunulmuyor ve hatta korunuyor. Sonuc olarak, her millette oldugu gibi bizim milletimizde de curuk elmalar var. Milliyetcilik yapip onlarin isledikleri gunahlari sahiplenmek ve savunmak ne kadar dogru olur?
Anadolu türklerinin kurdugu o sirketler Anadolu Türklerini, Avrupadaki gurbetçilerini dolandırdı. Sahiplerinin hepsi hala zengin.
Kafayı insanların soyuyla sopıyla bozmuşsunuz, Allah akıl fikir versin. Kripto pakrudini diye bir şey yok, insanları kökenlerine göre ayıran bir insan islam dinindenim diyorsa imanını kontrol etsin.
Sayın Ahmet;
O kadar basit değil, ya sen de onlardansın ve salağa yatıyorsun, ya da hiç bir fikrin yok, laf olsun diye söylüyorsun.
Kafayı onlarla bozan falan yok. Hatta olay öyle bir noktaya geldi ki; çok güçlüler bu nedenle kendilerini açık etmek istiyorlar. Öyle ya, kimden çekinsinler.
Ama kendilerini nasıl adlandıracaklar. Türk halkına dönüp; ey Türkler, biz sizden değiliz, kriptoyuz, isimlerimizin Ahmet, Mehmet olduğuna bakmayın, çoğumuz Yahudi, bir kısmımız Ermeni ve Rum. Evlerimizde, bizbize olduğumuzda gerçek isimlerimizi kullanıyoruz.
Tesadüf dediğin bir olur, iki olur, üç olur, hepsi tesadüf olamaz, imkansız.
Cumhuriyet kurulalı bu yana bütün gnkrmy. başk. (belki son ikisi hariç), başbakanlar, dışişleri bakanları, monşer büyükelçilerin istisnasız tamamı aynı.
Bankacılık, ticaret,sanayi önde gelenlerin istisnasız tamamı yani Tüsiad. Sanat,sinema, televizyon dünyası yıldızı parlatılanların istisnasız tamamı da aynı.
Hatta, hatta günümüzde mantar biter gibi biten tarikat liderleri. Şeyh N.Kıbrısi devamı ile, A.Yasin Bursevi denilen Almanya vatandaşı benim bildiklerim. Elbette daha çok vardır.
Afyon’un, Uşak’ın bir köyünden çıkmış Tv yıldızı, kuvvet komutanı, cumhurbaşkanı, işadamı duydun mu.
A.N.Sezer, Tahtacı Türkmen Dönnis Baykal mı diyeceksin, bir de bizim Ispartalı Morrison Süleyman. Zaten Tarkan’da Rizeli, H.Avşar Karslı bir Kürt kızı. Sence öyle mi.
Yine cok doyurucu bir yazi. Acikcasi alttaki bazi yorumlar, yazinizdaki fikirlerin isbati olmus. Genelde Ortadogu, ozelde Turkiye cografyasi asiri fasist ve din pazarlayanlarin yasadigi yerler oldugundan, kendini evrensel ve insani degerler cizgisinde yetistirmeyenler, tipta okusalar, muhendislikte okusalar ayni kafa yapisina sahipler(bkz. Eyup, Polat).
Şu yazı, Ortadoğulular için hiçbir anlam ifade etmiyor.
Şayet yazar, Ortadoğululardan bahsederken İsraillileri de kastediyorsa, bu ülkenin aşırı sağı şu an Allah’ın bir lutfu olaraktan Gazze’yi insanımsı hayvanlardan temizlemek için bir fırsat buldu ya da bu fırsatı kendi yarattı. İsrail’in makul sayılan halkı da bu mezalimi izlemekle yetiniyor.
Dahası da var ki, işte o nokta İsrail’in Ortadoğululuğunu tartışmaya açacak cinsten bir nokta. Malum Amerika, sanki İsrail Gazze gibi düdük kadar yeri yerle bir ederken ayakkabısı vuracakmış gibi Amerikası, İngilteresi donanmalarını yığıyor oraya. Sanırım mesele Gazze değil sen hala anlamadın mı demeye çalışıyorlar.
Tabii şimdi Amerika, İngiltere deyince insanın aklına hemen yazarın bahsettiği modern uygarlıklar geliyor. Hani şu Ortadoğuluların uyum konusunda zorlandığı modern uygarlık. Bu da tartışmaya hayli açık elbette ama önce bi şu İsraillilerin Ortadoğululuğuna geri dönelim: Allah aşkına bu uygarları Gazze önüne yığan nedir? Suçluluk duygusu desen Almanya donanması yok aralarında, eh Filistinlilerin atom bombası da olmadığına göre?
Öyle anlaşılıyor ki bu Ortadoğulu İsrailin çevresi geniş, parası gani, böyle şeffaf olmayan bir yaptırım gücü var. Düşün bak, hani İsrail’de bile ya arkadaşlar yuh yani bu kadar insanlıktan çıkamayız diyenler varken, sen aşırı sağcı bir manyak olarak ABD’yi, İngiltereyi ayağına getirebiliyorsun.
Bi de bak, yanlış anlaşılmasın, paran bol dedim, insaniyetini koruduktan sonra Allah daha da çok versin de, benim bildiğim görmemiş bir insanı para bozabilir, ama o insanın bir nesil sonrası, bilemedin iki nesil sonrası parayı nasıl harcayacağını öğrenir, o parayla eğitim alır, görgüsü artar, gözü tok olur anladın mı, sonra bak Einstein gibi bilimadamları, Karl Marx gibi filozoflar, Zweig gibi, Kafka gibi edebiyatçılar çıkarır, öyle territorya merritoryaya, gelenekselmiş şuymuş buymuş takılı kalmaz di mi, bu kadaaar büyük kafa çıkaran bir toplum zaten uygar olmalıdır, hatta belki de Batıya uygarlığı bunlar getirmiştir di mi? Uygarlık parayla gelir yani.
Peki geçelim İsrail’e. Nerde bu uygarlık, nerde bu görgü, nerde bu içi dışı kültür-sanat halk? Nerde bu halkın adalete, insan onuruna gösterdiği ihtimam? 5000 bin yıldır parayla içli dışlı bu toplum nasıl oldu da hala paranın bir güç unsuru olarak kullanılamayacağını öğrenemedi?
Sahi İsrail neden bu kadar vahşi, neden bu kadar küstah ve neden bu kadar şımarık? 5 bin yıllık hayat tecrübesi olan bir toplumun bu hale gelmesinin sebebi Almanlardır diyebilir miyiz? Hamastır diyebilir miyiz? Şu nefretin boyutlarını biz Ermenilerde, Rumlarda asla göremiyoruz. Kaldı ki bu adamların dünya çapında ne finans kaynakları, ne filozofları ne de bilimadamları var.
Şimdi gelelim Filistinlilere! Ya arkadaş yıllar yılı narsist bir devlet karşısında o kadar canını vermişsin. Uygar dünya dedikleri her defasında kendi değerlerini çiğneyerek her defasında seni ölüme terk etmişler. Ya ben senin o riyakar, sözümona uygarlığına niye uyayım? Ha? Niye? Sen bana gösterdiğin değerle bana bir şey vaat etmeyeceğini defalarca göstermişsin, ben sana niye dahil olayım? İstediğin kadar Ortadoğulu de, bir anlam taşımıyor benim için.
Ben bir Ortadoğulu olarak kendi içimde çalkalanırım, yer yer cinnet geçirir ortalığı dağıtırım, olur da bir gün devran yine döner, Allah bana da lutfeder, ya da senin bu ahlaksızlığını yerle yeksan eder de benim de önüne bir zemin çıkar, üçüncü bir yol denerim. Ne geleneklerimin yolundan giderim ne de utanmazca göklere çıkardığınız tek dişi kalmış canavarın yolundan giderim. Ölürsem de izzetimle, şerefimle ölürüm, gelecek nesillere en azından o alçak yolu seçmediler dedirtirim.
Bence yazarımız da zerre vicdanı kaldıysa o üçüncü yol için kafa yorar. O yormasa da insanlık çok yakında o yolu arayacak, aramak zorunda kalacak zaten. Bu küresel çapta gözü dönmüşlük bizi o noktaya mutlaka getirecek. Bunu beklememek ve o vicdanın sesini dinlemek gerek. Eğer kalmadıysa babaannesinin okuduğu Kuran ve Tekvine alıcı gözle bakarsa mutlaka ama mutlaka vicdanı ses verecektir.
TR724ün yazar seçimi konusunda Eyüp Doğan beye elbette hak veriyorum. Her yayın organının kendine has bazı ilkeleri olur ve bu ilkeler çerçevesinde yazar kadrosu olur. Farklı düşüncelere yer vermek başka şeydir, o kadar yaşananlardan sonra tutunacak Ebu Talip kolleksizonu yapmak başka bir şeydir. Yaşadıklarımız bize her şeyden önce Allah’a dayanmamızın ne kadar elzem olduğunu göstermedi mi?
Bize mağduriyetimizden, bozulmuş psikolojimizden yararlanarak yaklaşan, bize dönüştürmeye müsait bir topluluk gibi bakarak hiçbir zemine oturmayan fikirlerini empoze etmeye çalışan insanlar lazım değil. Bir insan dünyanın her bir tarafı kaynıyorken sürekli olarak aynı konular etrafında dönen, dönerken de sürekli olarak sapla samanı birbirine karıştırıyorsa, bilin ki okuyuculara bu tarz yol göstericiler lazım değil.
Başka ülkeleri bilemem ama Efe Çaman Almanya’da yaşasa ya aşırı sağ çizgideki AfD’nin ya da Katolik Hıristiyan Parti CDU’nun çizgisinde anılırdı ve kesinlikle liberal çizgideki biliminsanlarının arasında yer alamazdı.
Şu sitede çeşitlilik olsun, yazarın yazdıklarından daha da uçuk şeyler olsun, birbirleriyle kapışsınlar, polemik olsun, sorun değil, biz de okuyalım ve hem öğrenelim, hem de meşrebimizce, mizacımızca fikren şekillenelim, zenginleşelim. Hatta ve hatta farklılığımızla, yeniliğe açıklığımızla Türkiye’deki kitlelerin de ilgisini çekelim. İnsanlar ister istemez bizi okusunlar, ister istemez gündemi belirlemiş olalım.
Maalesef bu yıllar geçmesine rağmen olmuyor. Çünkü alışmışız dışarıdan Ebu Talipler bulmaya. Fakat nasıl ki dünya şu anki haliyle üçüncü yolu düşünmemizi gerektirecek bir noktaya gidiyorsa, cemaat de, onun medyası da bir noktaya gidiyor ve bu alışılmışın dışına çıkamamanın da bir sonu gelecek. Ya siz bitecek, kaybolup gideceksiniz ve birileri bu işi ele alarak yeni bir yön çizecek, ya da siz yanlıştan dönmesini bilmiş insanlar olarak anılacaksınız. Karar sizin! Siz bilirsiniz!
Nitekim dönüştürme noktasında birilerinin belli ölçüde başarılı oldukları da aşikar Raci hocam. Öyle bir algı oluşturuluyor ki insanlar İslam’dan çıkıp deist, ateist veya agnostik olmayı, “haşa ve kella” benim ömrümü feda edeceğim o mübarek Ümmi’ye(sav), gaybin en son Habercisine(sav) Rasulullah(sav)’e hakaret etmeyi, Kur’an’ı çağdışı bulmayı medeniyet ve gerçek hakikat zannediyorlar. İslami diğer dinlerle kiyaslayip LGBT yi kabul etmedi diyerek ilkel olduğu kanaatine variyorlar. Ultra mega zekiler ya hani, kalkıp bir de sahitlikte mirasta neden iki kadın bir erkekle eşit diye Allah’ın(CC) koyduğu kanunu sorgulamaya kalkiyorlar. Daha önündeki iki satır yazıyı okuyup anlamaktan aciz, bunu yapacak kadar dahi sabır ve iradeden yoksun, elle tutulur zerre kadar zeka ürünü olmayan, aklının kuvvesiyle bugüne kadar ortaya koyduğu dişe dokunur hiçbir eseri bulunmayan insanlar akla tapiniyorlar da içlerinden bir kısmı bunun dahi idrakinde değiller. Kur’an ayetlerinden, Hadisten, hatta topyekûn İslam’dan yüz çevirmeyi uzaklaşmayı, aklına estiği gibi yeni dinler uydurmayi kurtuluş zanneden, bireysel toplumsal veya küresel ölçekte yaşanan sorunlarin yegane çözümü zanneden insanlar modern olmuş oluyorlar, biz ilkel oluyoruz ve her durumda yegane haklı onlar. Siz onları asla eleştirme hakkına sahip olamazsınız, siz kim oluyorsunuz ki onları elestiresiniz yaklaşımına sahip, ikiyüzlü sıfatının ete kemiğe bürünmüş hali olan bu insanlarin insan hakkı savunması, mazlumun hakkını savunması kadar daha önce yazılmış büyük bir trajikomedya var mıdır bilemiyorum.