Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, Türkiye’nin birinci sorununun ekonomi değil düşünce özgürlüğü olduğunu söyledi. Gerçek bir demokrasi için hapishanelerin boşaltılması gerektiğini vurgulayan Pamuk, 31 Mart seçimi ile 23 Haziran seçimi arasında geçen süreyi de şöyle tanımladı: “Türkiye siyasi tiyatrosunda gördüğüm en çirkin, en berbat, en karanlık dönemlerden biri.”
T24’ten Murat Sabuncu’ya röportaj veren Pamuk’un siyaset, demokrasi ve insan hakları konularında yaptığı açıklamalar özetle şöyle:
İstanbul seçmeni, bütün millete umut verdi
“Evet askeri darbe dönemlerinde daha kötüsünü de gördük. Ama bu son dönemde keyfilik, pişkinlik, kuralsızlık, ‘ben yaptım oldu’ havasıyla benzersiz bir rezalet oldu. İstanbul seçmeninin bu rezaleti bize layık görenlere bir ders vermesi yalnız İstanbul’a değil, bütün Türkiye’ye, bütün millete umut verdi. Hâlâ normal bir demokrasiye dönebiliriz umudu milyonlarca kişinin kalbinde 23 Haziran’dan sonra yer etti. Bundan sonra AKP iktidarının işi daha zor. ‘Benim eleştiri ya da önerilerime kulak verseydi İmamoğlu kaybederdi…
Demokrasi en yüksek siyasi değerdir. Ama demokrasi yalnızca seçim sandığında kazanmak değildir. Düşünce özgürlüğü, kuvvetler ayrılığı, yargının bağımsızlığı ve kanuna, nizama ve anayasaya saygı da gerekli. Bugün bu değerler ne yazık ki elden çıkmış vaziyette. İstanbul’da seçim tekrarlatmak, tek önemli değer diye bakılan sandığı da elden çıkarma denemesiydi.
Altan, Ilıcak, Kavala gibi binlercesinin özgürlüğüne kavuşması lazım
Her şeyden önce hapishanelerin boşalması, Cumhuriyet gazetesi çalışanlarının, Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak, Osman Kavala ve onlar gibi yüzlercesi, binlercesinin özgürlüklerine kavuşması lazım. Bu iktidar ve toplum beş yıl önce bu kişilere saygı duyuyor, onları dinliyordu. Şimdi çeşitli bahanelerle, hukuk da çiğnenerek hâlâ içeride tutulmaları doğru değil. Toplumun sağlığı açısından da doğru değil. Ülkenin önde gelen romancılarından, gazetecilerden birinin hapiste olduğunu bilerek yaşar, bu çok olağan bir şeymiş gibi davranırsanız biraz sonra siz de zehirlenmeye başlarsınız. Toplum uzun zamandır bu tür zehire alıştırılıyor.
İfade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü olmadan günümüzde uygar toplum kurmak, onu sürdürebilmek imkânsızdır. Bugün bana kalırsa Türkiye’nin birinci sorunu ekonomi değil, düşünce özgürlüğüdür. Seçmen böyle düşünmeyebilir, diye düşünürüm bazen. Ne yazık ki seçmenin önceliği ekonomi, pahalılık, işsizliktir. Hükümet takımı İstanbul’u, hem seçmeni tehditkâr yapıdan, hem zart-zurt otoriterlikten bıktığı, seçim sonucunu kaynatmaya kalkmanın ayıp ve yakışıksız olduğunu düşündüğü ve de vatandaş ekonomiden memnun olmadığı için kaybetti.
Ecevit’i eleştiren TÜSİAD’da şimdi o cesaret yok
Kendilerini baskı altında hissediyorlar ve kendilerini korumak istiyorlar. Ben TÜSİAD’ı, Ecevit’i ilanlarla eleştirirlerken ayıplamıştım. Şimdi bu cesaretleri yok. Uzun zaman ekonomiden çok memnundular, şikâyetleri biraz yalancı idi. Ama TÜSİAD’cılar da bana, “Türkiye Yazarlar Sendikası ya da PEN niye sesini çıkarmıyor” ya da “Yeterince sesini duyuramıyor” diye sorabilir. Baskı zamanlarında “Niye daha çok konuşmadınız” demek zor, ama TÜSİAD ayıplanmayı hak ediyor.”
İmamoğlu’na oy verdim ama…
Ben İmamoğlu’na oy verdim. Kazanmasına da çevremdeki herkes gibi çok sevindim. Hem birinci seferde, hem de ikinci seferde… Tabii bir muhalif siyasetçinin kazanması için Batı ülkelerindeki gibi tek sefer yeterli olmalı…
Zaman zaman insan kendine bir umut yaratmak için bir küçük ışık icat ediyor. İmamoğlu bu küçük ışıklardan bir alev oldu. Ama öte yandan İmamoğlu’nun başarısından olduğundan fazla iyimserlik çıkarmayalım bu bir tembelliğe her şey iyi işte demeye doğru götürebilir bizi.