YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN
Güne, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta gerçekleştirdiği bir askeri operasyon haberi ile başladık. Pençe-Kartal adı verilen bu operasyonda, iki tepe arasında bulunan PKK’ya ait bir mağarada, yıllardır PKK’nın elinde esir ya da rehine olarak tuttuğu onlarca asker ve istihbarat görevlisi devlet memuru ve sivil vatandaşlar hayatını kaybetti.
PKK, bu rehineleri pazarlık amaçlı olarak elinde tutuyor, uzunca süredir de bir takas yaparak, Türkiye’de hapishanede bulunan bazı PKK’lıların serbest bıraktırılmasını sağlamaya çalışıyordu. Bu yazıda PKK’nın rehine alması veya rehineleri bir tür pazarlık unsuru olarak kullanması tartışılmıyor. Elbette bu yanlış ve hukuksuzdur. Bunun savunulması düşünülemez. Fakat esas mesele, bu rehinelerin yaşatılması ve bir an önce ailelerine kavuşmalarının sağlanması idiyse, bunun bu tip bir askeri operasyon ile gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceği mutlaka sorgulanmalıdır. Dahası, bu askeri operasyona karar veren karar alıcıların – muhtemelen Saray’ın – operasyondan beklentilerini incelemek gerekiyor.
Öncelikle şu noktayı saptamak gerekli: PKK tutsakları pazarlık için (tutsak arkadaşları ile takas edebilmek amacıyla) elinde tutuyordu. Bu durumda operasyon esnasında rehinelerin tümünün hayatını kaybetmesi konusunda iki olasılık var: 1) TSK operasyonu ile pazarlık şansı kalmadığı için PKK tutsakları infaz etti; 2) Tutsaklar bombardımanda öldü. Her ikisi de TSK operasyonu olmadan meydana gelmezdi. Erdoğan rejimi kanımca bu askeri operasyonun, tutsakların ölümü ile sonuçlanacağını öngörmemiş olamaz.
Peki, madem rehineleri kurtarmak olası değildi, o halde neden bu operasyona karar verildi? Operasyondan ne bekleniyordu? Muhtemelen esas hedef, Erdoğan ve derin yapının Kürt siyasi hareketini tümüyle meşru siyaset dışına çıkarma amacı. 2015’ten beri HDP özellikle Batı’da oy oranını yükseltmeyi başararak, yüzde on baraj sorununu aştı. O günden beridir de Türkiye’nin parlamentoda üçüncü büyük partisi haline geldi. 2015’ten itibaren Selahattin Demirtaş ve diğer yapıcı Kürt politikacılar, partiye aldıkları farklı kesimlerden ve etnik gruplardan etkili isimlerle, HDP’nin bir Kürt partisinden, bir Türkiye soluna doğru harekete geçmesini sağladılar. Bu büyük başarıdır. Zira CHP bir sol parti değil. Bu artık çok daha iyi anlaşılmaktadır. Oysa HDP, 2016’dan bu yana seri adımlarla inşa edilen ve konsolide olan bu rejime, büyük oranda direnen tek partidir.
Derin devlet, 17 Aralık 2013’te Erdoğan’la yaptığı pazarlıkta ön koşul olarak Kürt açılımını – Çözüm Süreci’ni – ortadan kaldırdı. Oysa PKK ile Oslo Görüşmeleri’ne de, Abdullah Öcalan ile İmralı’da yapılan düzenli görüşmelere de Erdoğan ve AKP karar vermiş, bu konuda MHP ve CHP’den gelen eleştirilere de Erdoğan defalarca meydan okumuştu. Görüşme emrini kendisinin verdiğini ifade ederek, Kürt politikalarında köklü bir değişim yapılması gerektiğine olan inancını saklamaya çalışmamış, bunu bilakis partisinin profilinin ayrılmaz bir parçası haline getirmişti. Bu sayede AKP Güneydoğu Anadolu’da Kürtlerin demografik üstünlüklerinin olduğu illerde ciddi oy oranlarına ulaştı. Muhafazakâr Kürtler, AKP’ye oy atmakta sakınca görmediler. Dahası, AKP mecliste HDP ile de işbirliği yaparak, Öcalan ile arabuluculukta HDP’den isimlerin görev almasına onay verdi. Bununla da kalmadı, Kürt televizyonu kurulması, üniversitelere Kürtçe bölümlerinin açılması gibi önemli adımlar attı. Tüm bunlar, 17 Aralık 2013’te bir kalemde bitirildi. Bir anda Türkiye yüz seksen derecelik keskin bir dönüşle, 1990’ların şahin ve acımasız Kürt politikalarına geri döndü.
2015’e gelindiğinde, Kürt siyasi hareketi artık Erdoğan için baş düşmanlardan biriydi. Bu dönemde Türk kolluk güçleri, Cizre’de ve Diyarbakır’da (özellikle Sur’da) taş üstünde taş kalmayacak şekilde, uzaktan ağır silahlarla Kürt yerleşim birimlerini bombaladılar. İnsanlar ölülerini gömemeyecek, gıda ve hijyen gereksinimlerini gideremeyecek durumlara geldi. Askeri araçların arkasına bağlanılan cesetlerin sokaklarda sürüklendiği, Kürt evlerinin duvarlarına uluyan kurt veya üç hilal sembollerinin çizildiği, ötekileştirmelerin ve infazların gün ve gün meydana geldiği karanlık günler başlamıştı.
Şunu idrak etmeli artık: Kürtlerin temel insan haklarını teslim etmeyen, onları asimile eden, seçilmiş temsilcilerini hapse tıkan, belediyelerine kayyum atayan, oğullarına ve kızlarına diledikleri ismi vermelerine bile engel olan devlet ile aynı size zulmeden devlet aynı! Şimdi bu devletin “esir kurtarma operasyonuna” inanmamız bekleniyor. Oysa inandırıcılığı kalmamış bir devlettir bu. Yüz binlerce vatandaşını bir gecede terörist ve hain ilan eden, yüzlerce gazeteciyi hukuk dışı, fabrikasyon gerekçelerle hapiste tutan ve Çin’den sonra en fazla basın mensubunu cezaevinde tutarak cumhuriyet tarihinin en dip basın özgürlüğü seviyesine çakılan bir devletten söz ediyoruz. Şimdi bu devlet kalkmış bize bir hikâye anlatıyor. Bu hikâyede, bir grubu hain ve terörist ilan ediyor. Elbette PKK’yı kastetmiyorum; ama HDP’nin bu rejimin hedefi olmasıyla, Gülen Cemaati’nin veya solcuların hedef olması arasında ilkesel bazda hiçbir fark yoktur. Bunu söylüyorum.
Kendinize dürüst olun ve düşünün: Şu anki Türkiye’de Kürtlerin serbestçe siyaset yapmaları için koşullar mevcut mudur? “Düz ovada siyaset yap” dedikleri Kürtler, gerçekten düz ovada siyaset yapabiliyor mu? Demirtaş ve onlarca Kürt milletvekili, seçilmiş yerel yöneticiler şu an nerede? Bugün Kürtlere asimilasyondan başka ne vaat ediyor Türkiye? Eşit vatandaş mıdır Kürtler bugün? Dürüst olan biri bu soruya evet yanıtını veremez. Bu Türkiye’de Kürtlerin hiçbir geleceği yok. Bugün Kürt olmak Türkiye’de ikinci sınıf insan statüsüdür. Ancak etnik kimliğinden gelen temel haklarını reddediyorsa ve asimilasyona razı oluyorsa, devlet bir Kürt’ü tolere ediyor.
Bir sosyal bilimci olarak uyarıyorum: Türkiye’deki demografi ve etnik kompozisyon gereği, federal bir çözüm dışında Kürtlerdeki ayrılıkçı eğilim hiç bitmeyecek. Türkiye’deki hukuk devleti normlarındaki azalma ile, Kürtlerde ayrılıkçı eğilimde artış arasında doğru orantı var.
Fakat bu gerçeklerin veya endişelerin, rejimin başındaki Erdoğan ve onun MHP’li ve derin devletçi ortakları tarafından paylaşıldığını kimse öne süremez. Dahası, CHP ve İYİ Parti de, anti-Kürt tutum konusunda AKP, MHP ve derin devletle tümüyle aynı düşünce yapısındadır. Kürt fobisinin, Türkiye devleti tarafından üzerinde en çok anlaşılan ortaklık olduğundan şüphe yok. Şimdi Erdoğan buna oynuyor. Operasyon sonrasında ne CHP’den ne de İYİ Parti’den biri çıkıp bu sertleşen Kürt politikasını eleştirmeyi göze alabilir. Plan bellidir. Nasyonalizme ve Kürt düşmanlığına oynayıp, ulusal birlik reflekslerini harekete geçirerek, bundan siyasi olarak nemalanmak istemektedirler. Amaç, HDP’yi tümüyle meşru siyasetin dışına itmek, ondan boşalan alana AKP ve MHP’nin yerleşmesini sağlamaktır. Bu bir erken seçim – veya baskın seçim – planı da olabilir.
Olası olan durum şudur: Rejimi daha da sertleştirecekler ve Türk-İslam sentezinde zaten mevcut olan Kürt fobisi ve nefretinin dozunu attırtacaklar. Hiçbir şey, HDP’nin kapatılmasına ve Kürt siyasi hareketinin illegal konuma itilmesinde, bir operasyonda hayatını kaybeden onlarca insan kadar fazla meşruiyet sağlayamazdı. Millet ittifakı bitince rejimin konsolidasyonunda ileriki evrelere geçecekler. Bu operasyonun ana motivasyonunun bu olduğunu düşünüyorum. Oysa o tutsaklar kurtarılabilirdi. Bunun için bir takas yapılabilirdi. İsrail veya Britanya gibi devletler defalarca bu tür pazarlıklar yaparak, gerekirse tek bir askerlerinin serbest bırakılması için onlarca terör örgütü üyesini serbest bıraktılar. O asker-istihbaratçı ve sivillerin yaşamlarının kaybetmelerine değdi mi?
Erdoğan çarşamba günü millete sesleniş konuşmasında “birçok güzellikleri” açıklayacağını söylemişti. Buymuş demek
Ustune ustluk pkk nın elinde tutsak olanların KHK lı oldugunu ogrenince bu operasyonun PKK ile derin devlet birlikteliginde gerceklestigini ve asıl amacın o insanların oldurulmeleri olduguna suphemiz artıyor. Zaten PKK ile Turkiyeyi esir almış derin yapının amacının aynı oldugu cok emareler ile goruldu, ikiside ortak hareket edip biri Turkleri digeri Kurtleri esir etmek gudumune almak icin cabalıyor , esir olmak istemeyenlere soykırım uygulanıyor.
Yeni birAllah’ın lütfu”…
HDP’yi kapatmak için iyi bir lütuf.
Hele bunun ardından birkaç eylem daha gelirse.
Hele HDP’nin içindeki “yerleştirilmişler”, işlerinin gereğini yaparlarsa.
Hele HDP genel olarak alması gereken tavrı alamazsa… “