YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN
Muhtemelen fark etmemişsinizdir. Son günlerde 15 Temmuz yargılamalarından patır patır kararlar çıkıyor.
Mesela ben bu yazıyı yazarken Ankara Haymana Emniyet Müdürlüğü’nde yaşananlarla ilgili davada ve ‘Telekom’un işgali davası’nda mahkeme kararı açıklandı.
‘Beklendiği gibi’ sanıkların çoğunluğu ağırlaştırılmış müebbet cezası aldı.
‘Beklendiği gibi’ diyorum zira Cumhurbaşkanı Erdoğan zaten ‘mahkemelerin vermesi gereken kararları’ çoktan açıklamıştı. Hatta ‘anlamayan olur, kazara başka türlü kararlar çıkabilir’ diye olsa gerek ‘yıl sonuna kadar müebbet kararlarını bekliyorum’ diye de üstüne basa basa hem de defaatle söyledi.
Benzer açıklamalar başka AKP’lilerden de geldi.
Mesela Erdoğan’ın metin yazarı Aydın Ünal mahkeme önünden yaptığı açıklamalarda ‘buradan tabutları çıkacak’ demişti.
Yayın içerikleri istihbarat kurumundan hazır gelen Havuz Medyası da yargılamaları bitirip sanıkları çoktan mahkûm etti. Maalesef yargı çevrelerinde ‘ayıp oluyor en azından açıktan yapmayın’ diyecek cesaret bile kalmadı.
Hatta Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) Başkanvekili Mehmet Yılmaz darbe yargılamalarının süratle sonuçlandırılacağını açıklayarak ‘talimatı aldığını’ kayda geçirmiş oldu.
YARGITAY SARAY’IN EMRİNDE OLDUĞUNU İLAN ETTİ
Maalesef hukuki süreç açısından Yargıtay safhası da pek farklı olmayacaktır.
Zira Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun son ‘Bylock içtihadı’ gösteriyor ki yüksek yargı hukuki değil siyasi kararlar verecek.
Daha bir yıl önce Ergenekon Davası’nı bozan Yargıtay 16. Ceza Dairesi, teknik olarak aynı konumdaki Bylock (delillerin elde ediliş usulü açısından) davasında 180 derece ters bir karar verdi. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun bu açık hukuksuzluğu bozması gerekirdi fakat onlar da hukuku hiçe saydılar.
Anayasa Mahkemesi için de durum farklı değil.
Mahkeme başkanı Zühtü Aslan’ın icraatları ortada. Saray’ın iradesine aykırı bir adım atması ihtimal dahilinde değil.
Yani kısa zaman içinde 15 Temmuz davaları sonuçlanacak, suçlu suçsuz binlerce kişi uzun yıllar hapis cezalarına çarptırılacak.
Erdoğan’ın elindeki devasa propaganda sistemi ile bu kararlar köpürtülecek.
Bir bakıma ‘oldu da bitti maşallah’ olacak!
PİS KOKAN BU ÇORBAYI SİNDİREBİLECEK MİSİNİZ?
İktidar cephesi için bundan iyisi olamazdı. Her şey ‘planlandığı gibi’ gerçekleştiği için AKP çevrelerinden ‘tamam iyi de, sizin anlattığınız senaryodan kötü kokular geliyor, cevapsız sorular ne olacak?’ diye bir itiraz gelmeyecek.
Cemaatin itiraz etse de sesini duyuracak hali yok.
Zaten ‘ben darbeci değilim, içimizde kandırılıp tuzağa çekilen birileri olmuş gözüküyor fakat yaşananların araştırılması lazım’ dese de kimsenin dinlediği yok.
Diğer İslami cemaatler gasp ettikleri kurumların, makamların, paraların hazmıyla meşguller. Erdoğan’a o kadar çok şey borçlandılar ki bu saatten sonra isteseler de bir şey diyemezler.
Seküler ve Beyaz Türkler’den de bir şey beklemenin anlamı yok.
Çünkü onlar için gazeteci ancak Cumhuriyet’te filan yazarsa, solcuysa itibarlı. Akademisyen ya da avukatlar ancak ‘kendi mahallelerinden’ ise uğruna mücadele etmeye değer.
‘Öbürleri’nin sinek kadar bile değeri yok.
Mesela İstanbul Barosu’nun son açıklamalarına bakın. Sanırsınız baro değil Saray’ın yancısı.
Ne tutuklu avukatlardan ne tutuklu gazetecilerden (pardon sadece Cumhuriyet ve Sözcü’ye atıf var) bahis var.
Dile kolay bu ülkede yüzlerce avukat tutuklandı. Baro’nun, Barolar Birliği’nin gündemine bile girmiyor. Neden?
Çünkü ‘onlar Cemaatçi’.
Sorarım size, bu mantığın yaşanan bunca zulme rağmen ‘OHAL rejiminden zarar gören kimse yok’ diyen Erdoğan’dan ne farkı var?
PEKİ CEVAPSIZ SORULAR, PİS KOKULAR NE OLACAK?
Geleceğim yer şurası:
İktidarın resmi bir söylemi var: Cemaat terör örgütü ve 15 Temmuz’u bu örgüt yaptı!
Elindeki devasa imkanlarla da bu tezi şişirdi.
Fakat ortaya konan senaryo delik değişik. Tabiri caizse 15 Temmuz bozuk bir yemek ve fena halde koku yapıyor.
Çünkü cevapsız yüzlerce soru var.
Dahası bu sorular cevap bulmasın diye Erdoğan ve AKP kurmayları inanılmaz mesai harcıyorlar.
Mesela Adil Öksüz’den başlayalım. Güya darbe girişiminin 1 numarası fakat onu aramak için kurulan tim bile lağvedilmiş.
Gerçi zaten çalıştıkları şüpheliydi ama insan sembolik de olsa tutardı. Ama o kadar rahatlar ki buna bile ihtiyaç hissetmiyorlar artık.
15 Temmuz mahkemelerini siyasi baskıyla sonuçlandırıp kararları aldıranlar Adil Öksüz muammasını ne yapacaklar mesela? Her şeyiyle büyük bir soru işareti olan, gözaltına alınmasından tuhaf bir şekilde serbest bırakılmasına ve izinin kaybettirilmesi sürecinde aktif rol olan ‘Erdoğan’ın has adamları’nı ne yapacağız?
Üzerine sünger çekince, hiç bahsetmeyince bu soru işaretleri dağılacak mı?
MİT Müsteşarı Fidan’a dair onlarca soruya gözümüzü kapayınca her şey aydınlanacak mı?
Bize anlatılan ‘Diyanet İşleri Başkanı ile gece 10’da çorba içerken darbeyi öğrendi’ senaryosunu ‘aldık kabul ettik’ mi diyeceğiz?
Ya Erdoğan’ın darbeye dair üç günde 5 ayrı saat söylemesini… Bir insan darbe gibi olağanüstü bir duruma dair her röportajında farklı saatler söyleyebilir mi?
Erdoğan’ın darbeyi eniştesinden öğrendiği tezi size de ‘yok artık’ dedirtmiyor mu?
Ya Erdoğan’a suikast iddiasıyla yola çıkan tim?
Erdoğan otelden ayrılıncaya kadar Çiğli’de bekletilen, saatler sonra Marmaris’e ulaşan, helikopterlerine yakıt bile bulamayan, otelin adresini yoldan çevirdikleri vatandaşa soran ‘suikastçılar’ meselesini kimse sorgulamayacak mı?
Bu senaryonun nesini inandırıcı buldunuz?
DARBEYE RAĞMEN DÜĞÜNE GİDEN PAŞALARA NE DİYECEĞİZ?
Ya efsane düğünler?
Darbe gecesi tüm komuta kademesi düğüne gidiyor. Hem de darbe istihbaratını aldıktan sonra. Türk hava sahası kapatılıyor ama bu haberi alan Hava Kuvvetleri Komutanı ‘halaya devam’ deyip düğüne dönüyor.
İlerleyen saatlerde Akıncı Üssü’ne gidip Ankara’yı bombalayan pilotlara ‘iyi akşamlar çocuklar, kolay gelsin’ diyebiliyor.
TBMM’nin bombalanması, Erdoğan’ın sarayının bahçesinin dış kenarına atılan bomba gibi sorular da cabası.
Bu arada Erdoğan’ı darbecilerden kaçıran pilotun, Erdoğan’ı darbecilere karşı koruyan koruma polislerinin de ‘Cemaatçi’ olarak ihraç edilip tutuklandığını da hatırlatmakta fayda var.
Sayısız soru var ama başlamışken birkaç tane daha sıralayayım…
Mesela her şeyin başlangıcı olan 11 Temmuz tarihli ve bizzat Zekai Aksakallı’nın talimatı ile başlayan Konvansiyonel Olmayan Harekât (KOH) planı neydi. Zekai Aksakallı’yı neden köşe bucak kaçırıyorsunuz?
Semih Terzi’ye bu görevi veren, uçuş yasağına rağmen onu Ankara’ya getiren, orada Ömer Halisdemir’e öldürten, Ömer Halisdemir’i Terzi’nin ekibine yerleştirdiği Mihrali Atmaca’ya vurdurtan, sonra Atmaca’yı tebrik eden, 15 Temmuz sonrası sayısız işkence iddiasına adı karışan Zekai Aksakallı’yı neden mahkemelerden saklıyorsunuz?
MİT’e gidip darbeyi ihbar eden binbaşı O. K.’yı neden apar topar MİT bünyesine aldınız. Savcılardan ve mahkemelerden köşe bucak kaçırmanız neden?
Erdoğan TBMM’de kurulan komisyona neden Fidan, Akar ve kritik diğer isimleri göndermedi, komisyon neden kritik hiçbir soruyu soramadı?
Hangi ihtiyaca binaen darbeden iki gün önce EMASYA düzenlemesi TBMM’den geçirildi ve Erdoğan bunu jet hızıyla imzaladı? Nasıl oluyor da darbeyi eniştesinden (torununa Kur’an öğretirken!) öğrenen Erdoğan için 4 ayrı havalimanında 4 ayrı uçak hazır bekletilebiliyor?
Şu meşhur ÖKK ihtisas kursu ve Akar-Fidan-Aksakallı görüşmelerinin sırrı neydi?
Tutuklama listeleri Perinçek ve Üçok gibilerin ekranlarda söylediği gibi İşçi Partisi tarafından mı hazırlandı? Darbeden önce ölmüş bazı subaylar ya da savcılar tasfiye listelerinde nasıl yer aldılar?
TSK’nın yüzde 1,5’u sokağa çıkıyor, ‘Prime Time’da köprünün bir şeridini kapatarak darbe yapmaya kalkıyor, tanklarda gerçek mermi yok, Ankara’daki tanklar kaybolup Genelkurmay’a bile ulaşamıyor, tutuklanan siyasi yok, tüm televizyonlar canlı yayında, internet açık vs.
Bütün bunlar hala cevapsız…
Darbeye dair 40’tan fazla iddianame yazıyorsunuz ama ortada darbenin planı yok. Savcı garabeti fark edince ‘plan yok, zaten darbe yapma amacında değillerdi, kaos çıkaracaklardı’ diye yazıyor.
OHAL rejimi, KHK’lar, mahkemelere müdahaleler… Bile bile ölüme yollanan 250 kişi…
Eğer 15 Temmuz’a dair soruları sıralasak darbeye katılan asker sayısını geçecek (8 bin 651).
Erdoğan rejimi ‘gerçeğin ortaya çıkması’ korkusuyla 15 Temmuz’a dair soru sorabilen herkesin tepesine çöküp hapse attırıyor.
Fakat bunca sansür ortamına rağmen sağdan soldan sızan detaylar bile 15 Temmuz senaryosunu delik deşik etmeye yetti.
Gelinen noktada ortada kokmuş bir yemek var.
Önünüze konan bu pis kokulu yemeği afiyetle yiyip ‘oldu da bitti maşallah’ diyenlerden mi olacaksınız?
Erdoğan’ın kontrolündeki yargı, Saray’ın talimatları doğrultusunda kararlar verdi ve 15 Temmuz dosyasını kapattı diye siz de kapatacak mısınız?
Yoksa yitirilen canlar uğruna, çekilen acılar hürmetine gerçeğin peşine düşüp sorgulayanlardan mı?
Adem abi, siz bu sorulari Veysel Ayhan abiye verin. O da test sorularini arttirsin (bkz: tr724.com “15 Temmuz Sorulari” 24 Temmuz 2017) Dediğiniz gibi 8000 soruyu gecebilirmisiz bilmem ama bu sorularla insanlarin dikkatini daha çok çekip, uyanmaya niyeti olanlari uyandirabilir.
Satın Yavuz,28 Şubat nasıl çözülemediyse ve hatta çözülmek istenmeyip ardından şimdiki iktidar başa geçtiyse,aynı şekilde 15 Temmuz’da çözülmeyecrk,Türkiye tam dibe vurmadan düzr çıkamayacaktır.Her geçen gün adaletsizliğin ve vurdum duymazlığın faturasını toplum olarak ôdeyerek gerçekleri göreceğiz.Artık benim hiç umidim kalmadı güzel ülkem için ne yazık ki….
Darbe olali yaklasik 500 gun olmus, bu yazilar 500 bin kez yazilsa bu sorular 500 milyon kez sorulsa yeridir zira herbiri tarihe dosenmis bir tas hukmundedir. Gelecek nesil icin cok onemlidir. Hizmetin eksiklikleri iyi niyetli elestirilerle tamir edilmeye calisilmali okey ama bu zulmu de yazmayi ihmal etmemelisiniz ayni Adem beyin yaptigi gibi.