Öcalan masası!

NECİP F. BAHADIR | YORUM

Şüphesiz Öcalan’ın kurucusu olduğu PKK terör örgütünü tasfiye çağrısı önemli ve tarihi bir gelişme… Kayıtsız şartsız çağrı mı bu yoksa metne ve satır aralarına yansımayan bazı şartlar mı söz konusu? Çağrıyı olumlu karşıladığını bildiren PKK unsurları, “Tamam buraya kadarmış, bitti…” mi diyecek? Silahlar ve silahlı gruplar ne olacak?

Mesele bu kadar basit değil tabii. Henüz fotoğrafın çok az bir kısmını görüyoruz. MHP lideri Devlet Bahçeli istedi, Öcalan kabul etti, PKK belası sona erdi. Bu mu yani? İnanıyor musunuz buna? Fakat görünen de bu… Oysa kazın ayağı hiç öyle değil! Perde arkasından habersiz olmak bir şeyler dönmediği anlamına gelmez. AKP iktidarı kamuoyunu bilgilendirmekten özellikle kaçınıyor. Ve ‘bir şeyler kaçırıyor’ havası hakim…

Silahların susmasını, akan kanan durmasını, terörden başka eylemi olmayan örgütün kendisini tasfiye etmesini kim istemez? Barış, her zaman savaştan daha iyidir. Ve ‘Sulhta hayır vardır.’ Buna kuşku yok. Bu satırların yazarı da barış yanlısıdır. Kör kavgaların, anlamsız savaşların kaybedeninin çok, kazananının az olduğunu bilir. 41 yıllık mazisi olan terör örgüt çok can yaktı, çok kan akıttı. Ülkeye siyasi, sosyal ve ekonomik bedeli çok ağır oldu.

Asıl amaç ne; Erdoğan’ı yeniden ‘başkan’ yaptırmak mı?

Ama sormak zorundayız; Barış ama nasıl? Asıl önemlisi ‘gerçekten’ barış mı? Altında başka siyasi amaçlar var mı? Sakın bütün mesele Erdoğan’ın tekrar adaylık çalışmasından ibaret olmasın? Bu yolun sonu huzura mı çıkacak? Silahların yerini siyaset mi alacak? Ülke bu geçişe hazır mı? Kavga ve savaşı politika olarak benimseyen Erdoğan’ın yumruktan başka şekle bürünmeyen eli barışa uzanır mı?

Öcalan daha önce de ‘silah bırakma çağrısı’ yaptı. “1 Eylül 1999’dan itibaren PKK’yı silahlı mücadeleye son vermeye ve Türkiye’yi terk etmeye çağırıyorum!” sözü gazete manşetlerini süslemişti. Açılım sürecinde, ‘Silahlara veda!’ diyen Öcalan’ın mektubu 2013 Nevruz’unda Diyarbakır meydanında büyük umutlarla okunmuştu. Erdoğan ve arkadaşları ‘Megri Megri…’ diye türküler söylemişti. Fakat sonuç hüsran oldu.

Bu kez farklı elbette… Bir kere yaşananlardan dersler çıkarıldı! Mı acaba?

Bu hükme varmak için henüz erken. İletişim boyutunun farklı olduğu kesin… Her şey Bahçeli ve DEM heyetinin görüşme trafiği ile sınırlı! Mı acaba?

Pek öyle olmadığı anlaşıldı. İlk somut bilgileri Şubat’ın ilk haftasında Ertuğrul Özkök verdi. Devlet erkanının bir yıldır Öcalan’la görüştüğü ve açıklama üzerine mutabakata varıldığını yazdı. “Açıklama Nevruz’dan önce olacak…” dedi.

Çağrı sonrası CHP lideri Özgür Özel, “Milletin aklıyla alay edilmesin…!” diyerek sürecin bir yılı aşkın süredir devam ettiğini ileri sürdü. Ayrıntıda verdi; “Devlet adına tam yetkili bir kişi ve ilaveten dört kişilik bir heyet görüşmelere eşlik etti…” Devamı da var; “Anayasa Mahkemesi’nin bir üyesi, Yargıtay’dan üyeler, 20’nin üzerinde hukukçudan oluşan bir masa çalışma yapıyor…”

PKK’lılara ‘af’ hazırlığı mı yapılıyor?

Özel’in söyledikleri doğru mu? Bahçeli sürece sonradan mı dahil oldu? Kim Bahçeli’yi devreye soktu? Erdoğan’ın uzak duruşu ve çekimserliği siyasi bir manevradan mı ibaret? Hukukçuların etrafında toplandığı masada ne tür çalışmalar yapıldı? ‘Umut hakkı’ masaya yatırıldı mı? Genel af veya infaz düzenlemesi ne şekilde masanın gündemine geldi? Hapisteki PKK’lılara af mı geliyor?

Erdoğan masadan habersiz değildir herhalde… Masanın çerçevesini ne şekilde çizdi? Son sözü söyleyecek olan siyasi iradedir. Masa ancak ‘teknik çalışma’ yapabilir. Konu tamamen siyasi…

Bütün bu yaşananları nasıl isimlendirmek lazım? Sürecin adı bile konmadı… Bahçeli’nin ‘Öcalan’ açılımı gibi göründü. Perde arkasında devlet görevlilerinin devrede olduğu anlaşıldı. Erdoğan ısrarla uzak durdu. Olup bitenden ‘haberi yokmuş gibi’ davrandı. Bahçeli’nin çıkışlarına destek vermekle yetindi. Bugüne kadar partisini ve kendisini denklemin dışında tutan Erdoğan artık meseleye daha fazla ‘Fransız’ kalamaz.

Aslında çağrı bir müzakere sürecinin sonucudur. Öcalan’la neyin, nasıl müzakere edildiğini öğrenmek kamuoyunun hakkı. AKP en azından ‘genel çerçevesini’ toplumla paylaşmak zorunda. ‘Terörsüz Türkiye’ gibi beylik cümleler ile hamasi nutukların halkın gözünden neyi ve neleri kaçırdığı eninde sonunda ortaya çıkar. Şu ana kadar ortaya saçılan iddialar bile AKP ve Erdoğan’ın ‘gizli kapaklı işlerin’ içinde olduğunun kanıtı. Bir eliyle Öcalan’la tokalaşırken diğer eliyle PKK’ya yumruk sallamasının ‘iki yüzlülüğü’ yakasına yapışır.

‘Hukuki boyutun tanınması’ ne demek?   

Öcalan’ın çağrısı kısa metne yansıyan hususlardan ibaret değil. Bir masa, müzakere süreci ve ‘al – ver’ var. Bazı şartlar söz konusu. Metni okuyan DEM’li Sırrı Süreyya Önder’in, “Şüphesiz pratikte silahların bırakılması, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir.” cümlesi öylesine söylenmiş değil, bir anlamı ve mesajı var. AKP’nin üstünü örtmek için yoğun çaba sarf ettiği bir mesaj…

Ne demek, ‘demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınması?’ Demokratik siyaseti anladık… Zaten başından beri ‘demokratikleşmenin kaçınılmaz olduğu’ belliydi. Nitekim DEM sürekli buraya vurgu yaptı. Haksız da sayılmazlardı. Bir yanda AKP’nin anti demokratik ‘kayyım’ politikası, diğer yanda Öcalan açılımı birlikte yürüyebilir mi?

Hukuki boyutun tanınmasından murat ne olabilir? DEM’i siyasi meşruiyeti mi? DEM siyaseten de hukuken de meşru bir parti. O zaman kimin ve neyin hukuki boyutu tanınacak? O masada ‘hukuki boyut’ üzerine ne tür çalışma yapıldı? Kamuoyunun bilme hakkı var.

Ekim ayının ilk günü Bahçeli’nin DEM’in elini sıkmasıyla başlayan süreci yakından takip etmeye çalışıyorum. Konuşmaların, açıklamaların, mesajların satır aralarını okumaya gayret ediyorum. Süreç belli aşamaya geldi. Erdoğan çağrı sonrası ‘yeni safha’ dedi. Yani safhalar var. Eskisi bitti, yenisi başladı.

Süreci anlamak ve çözümlemek için kamuoyuna yansıyan bilgi ve veriler yeterli değil. Erdoğan’ın elini görmeden süreci anlamlandırmak çok zor. Bu yolun nereye gittiğini kestirmek de…

Bu konuda ‘kafamın karışık’ olduğunu itiraf etmek zorundayım. Türkiye gibiyim yani. Ülkenin de zihninin net olduğu söylenemez.

İmralı’nın çağrısı tamam, sıra Ankara’da, bakalım Öcalan masasından neler çıkacak?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin